Elektrik kesintilerine mahkum muyuz?

Elektrik tüketiminin artışından bir numaralı sorumlusu ne sanayidir ne de konutlardır. Burada asıl sorun her gün önünden geçtiğimiz AVM’ler, yani ticaret sektörü. 1990’da bir birim olan toplam elektrik tüketim 2014’de 4,4 iken, bu oran ticaret sektöründe 15,5 oldu.

Google Haberlere Abone ol

Önder Algedik*

Türkiye yeni yıla geniş çaplı elektrik kesintileri ile girdi. Dağıtım şirketleri bölgesel kesintilere giderken, konutlar karanlık ve soğukta oturmak, fabrikalar üretime ara vermek zorunda kaldı. Bakanlık ise sorunu açıklarken meseleyi siber saldırıya kadar vardırdı. Asıl mesele olan Türkiye’nin enerji bağımlılığı ve bunda ithal kömür ve doğalgazın rolü ile gelinen nokta pek de tartışılmadı. Çünkü ortada bir bağımlılık ve bunun nüksettiği krizler var ve konu buna gelmemeliydi. Gelirse kaliteli bir enerji sistemi değil, boşa tüketilen ve boşa üreten bir enerji sistemimiz ve bunu besleyen “enerjiye ihtiyacımız var” söylemi çökecekti.

Elektrik sistemi oldukça karmaşık bir sistemdir. Göremeyiz, gözle canlandıramayız. Ama bu sistem ve yapı aslında ülkenin diğer sistemleri ile pek çok benzerlik gösterir. Örneğin ulaşım sisteminizin kalitesi, öncelikleri, yapısı ne ise bu da ondan çok farklı değildir.

ULAŞIM SİSTEMİMİZİN KALİTESİ NE İSE ELEKTRİK SİSTEMİNİN DE KALİTESİ DE O!

Basit bir örnekle durumu açıklayalım. Yaşadığınız kentin bir ucunda evlerin, diğer ucunda iş yerlerinin olduğunu, hastaneler ve okulların kentin dışına taşındığını düşünün. Bu durumda ulaşım ihtiyacınız artar. Politika böyle olunca akla tabi ki toplu taşıma, geniş kaldırımlar ve bisiklet kullanımın artacağı yavaş trafik politikası gelmez. Hemen kent içi otoyollar peydahlanacaktır. Önce 2 şeritli yollar 3’e, 4’e çıkacak, sonraki yıllarda 5 şeridi bile görecektir. Hal böyle olunca arabalar da büyüyecek, yaya olmak dert haline gelecektir. Her sorunda trafik sıkışacaktır. Tıpkı bugünlerde yaşanan elektrik kesintileri gibi.

İşte elektrikte yaşadığımız sorun tam da bu. Mesela İstanbul kendi tüketiminin neredeyse sekizde birini karşılarken, Artvin kendi tüketiminin neredeyse dokuz, Elazığ ise 5 katını HES’lerden, Çanakkale ise 3 katını kömürden ve rüzgardan üretiyor. Yani İstanbul’da bir AVM ışıklarını yaktığında Artvin’de bir HES’in, klimasını çalıştırdığında Çanakkale’de bir KES’in üretimini alıyor diye düşünebiliriz.

Şimdi bu benzetmeyi anladıysak, elektrik kesintilerini anlamak için enerji politikalarına dönebiliriz.

AVM’LER; ENERJİ TÜKETİM SANTRALLERİ

Hemen her hafta mutlaka içinde “enerjiye ihtiyacımız var” diyen bir demeç ile karşılaşırız. Bu ifade bir taraftan üretimi arttırmak için, diğer taraftan da bu üretim artışını destekleyecek şekilde tüketimi arttırmak için kullanılır. Mesele üretimi arttıracak tüketim olunca iletim ve denge konu olmaz ve yılbaşında olduğu gibi 80 bin MW üretimi olan bir ülke 40 bin MW’lık tüketimde tökezler.

Burada tüketimi asıl neyin arttırdığını anlamazsak sorunu da anlayamayız. Elektrik tüketiminin artışından bir numaralı sorumlusu ne sanayidir ne de konutlardır. Çünkü sanayi daha ucuz üretim için verimsiz makineleri çalıştırmak istemez. Konutlarda da yeni cihazlar çok daha fazla tasarruf yapıyor. Tabi verimsiz evlere takılan klimalar gibi örnekleri saymıyoruz.

Burada asıl sorun her gün önünden geçtiğimiz AVM’ler, yani ticaret sektörü.

1990’da bir birim olan toplam elektrik tüketim 2014’de 4,4 iken, bu oran ticaret sektöründe 15,5 oldu [1]. Son 20 yılda nasıl dağ taş AVM dolduysa, ticaret sektöründe de benzer şekilde elektrik tüketimi arttı. Anlayacağınız her AVM dikildiğinde enerji talebi bir tık daha üste çıktı. İşte bu yüzden doğalgaz sıkıntısı olduğunda politikacılar “AVM’leri bir hafta tatil edelim, santraller çalışsın” demedi, deseler şişirilmiş tüketim tartışılacaktı.

YERLİ KÖMÜR İTHAL YAKIT SANTRALLERİ DEMEK!

Üretim tarafı politikalara bakacak olursak, “enerji ihtiyacı” söylemine “dışa bağımlılığı azaltmak” sözü hemen eşlik eder. Buna bir de “yerli kömür” ifadesini eklersek üretimdeki resim ortaya çıkar. Bu da koca bir kandırmacadır. 2012 yılında dönemin enerji bakanı kömür yılı ilan etmişti. 2016’da sadece enerji bakanı değil cumhurbaşkanı bile “yerli kömür” konusundaki sözleri ile destek çıktı. Hatta yerli kömüre prim gibi fazla fiyat bile verdiler. Bu kadar destek herhangi bir konuda verilseydi bugün başka bir noktada olurduk. Ama öyle olmadı. 2016’da yeni santraller açısından ithal yerliyi katladı! 2016’da işletmeye alınan 5900 MW kurulu gücün yarısından fazlası ithal kömür ve ithal doğalgaz yakan santrallere ait. Yerli kömür olarak linyitin payı ise %13 ile en geride kaldı.

Peki neden Türkiye bu kadar tüketimi arttırarak üretimi arttırmanın yolunu açıyor? Neden Türkiye bu kadar yakıtta dışa bağımlı olmaya çalışıyor? Bu kadar para boşa harcanıyor? Peki neden bu politikalar uğruna bizler kesintiler yaşıyoruz. Cevabı zaten soruda var. İyi bir planlama ile anlık enerji artışınızı düzenleyebilir, kış saatine geçerek tüketimi kısabilir, yasal düzenlemeler ile daha verimli binalar ve tesislere sahip olabilirsiniz. Böylece ithal yakıta para vermez, doğalgaz az diye santralleri kapatmaz, on binlerce işçinin çalıştığı fabrikaları tatil etmezsiniz.

Bu denklemi ortaya koyduktan sonra soruyu soralım: bu politikalarla elektrik kesintilerine mahkum muyuz?

*Enerji ve iklim uzmanı


[1] http://yesilekonomi.com/kose-yazilari/onder-algedik/enerji-ihtiyacimiz-avmler-yuzunden-mi