Hak gaspına resmi kılıf: 'Performans düşüklüğü'

İBB Şehir Tiyatroları bünyesinde çalışan 20 tiyatrocu 'performans düşüklüğü' gerekçe gösterilerek işten çıkarıldı. İşten atılan oyunculardan Ümit Bülent Dinçer, "Olanlar karşısında hem güldüm hem üzüldüm" dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolarında 20 tiyatrocunun çıkarılmasına ilişkin tartışma sürüyor. Oyunculardan Ümit Bülent Dinçer’in kamuoyuna açık mektubunu, bu meselenin adil çözümüne katkısı olacağı umuduyla, yayınlıyoruz.

"Sevgili Dostlar;

31.Temmuz 2016 tarihinde, İ.B.B. Şehir Tiyatrolarındaki işimden, 19 arkadaşımla birlikte, 'performans düşüklüğü' gerekçe gösterilerek çıkarıldım. 1 Ağustosta taşeron firmadan telefonla bana bildirilen bu karar ve sonrasında olup bitenler karşısında hem güldüm, hem üzüldüm, hem de gururlandım.

Güldüm çünkü;

Bizim performansımızla ilgili karar verebilecek tek merci, tiyatronun genel sanat yönetimidir. Ama onlar, işten çıkarıldığımızı bizden duyduklarını ve hiç bir şeyden haberleri olmadıklarını söylediler. Bir baktım kendime, sahiden performansım düşük mü diye? Sezonda 3 oyunda birden ve hepsinde de önemli roller oynuyorum. Yetinmeyip üstüne bir de gönüllü olarak, Genç Günler festivalinde oyun yönetiyorum, oynuyorum, müziklerini yapıyorum, yazıyorum, work shop’lara katılıyorum ve en kötüsü 'düşünüyorum' falan filan. Kısacası işimi çok sevdiğim için, ne kadar çok çalışırsam o kadar iyi hissediyor ve bunu 'performansıma' yansıtıyorum. Yönetmenlerim memnun olduklarını sözlü olarak, seyirciler ise alkışlarıyla ifade ediyor. Listedeki diğer 19 arkadaşıma baktım ve yine güldüm. Çünkü bu isimler, yetenekleri, çalışkanlıkları, yaptıkları işler ve aldıkları ödüller ile, bu tiyatronun en çok bal yapan arıları. Yani bize 'performansı düşük' demek, 'Türkiye, huzur barış ve adaletin hüküm sürdüğü, ileri demokrasi ile yönetilen bir özgürlükler ülkesidir' demek gibi bir şey.

Yine tiyatro yetkililerinden edindiğimiz bilgiye göre, biz 20 kişinin ismi, valilikten direkt olarak belediye insan kaynaklarına iletilmiş ve oradan da, hak gaspının resmi kılıflarını uydurmaktan başka bir işe yaramayan taşeron şirkete gelmiş. Onlar da ertesi gün telefonla arayarak bizi tazminatsız işten çıkardıklarını bildirdiler. Hatta işsizlik sigortasından bile yararlanamıyoruz çünkü işten çıkış sebebimiz 'kod 22' imiş. Onu da İŞKUR’dan öğrendik. O ne diye sormayın biz de bilmiyoruz, 'diğer sebepler' diye ucu acık muğlak bir şeymiş, bu yeni OHAL KHK’leri ile yürürlüğe girmiş. Tiyatro müdürünün ve genel sanat yönetiminin bu işten hiç haberi yokmuş, hakkımızda valilikten dosya bekleniyormuş, emir büyük yerdenmiş, şu an yapılabilecek pek bir girişim yokmuş! Yani anladım ki, mesleki performansımızdan bahsedilmiyormuş. Acaba hangi konuda düşük buldular performansımızı diye düşünüp, esprili cevaplar bulmaya başlamıştım ama sonra kendimi ciddiyete davet edip, konunun OHAL kapsamında yürütülen FETÖ temizliği çerçevesinde yurt genelinde başlatılan, suçlu masum ayırt etmeden, kuruyla beraber yaşın da yandığı bu haksız hukuksuz işten çıkarmalar süreci ile ilgili olduğunu anladım. Tam da demokrasiden en çok bahsettiğimiz şu günlerde pek manidar oldu benim için. Benim sosyal demokrat, laik ve Atatürk ilkelerini benimseyen, sanatı, bilimi, aklı ve vicdanı yaşamda kendine rehber edinmiş vatansever biri olduğumu herkes bilir, çünkü bırakın çekinmeyi gururla söylerim. Yani cemaat kiim ben kim. Bu konuda bana çamur atmaya ve kalkışmak, yapışma umudu olmasa da kalacağını sandığı izinden medet beklemek çok beyhude bir çaba olur. Ve eminim ki, ne benim, ne diğer 19 arkadaşımın, ne de açığa alınan 6 kadrolu sanatçı arkadaşımın da hiçbir örgüt, parti ve cemaatle bağlantısı yok. Bu listede benim gibi, memleketin ahvaline dair kaygı ve görüşlerini bazen eleştirel bazen de ironik bir dille ama asla hakaret içermeyen ve yasal sınırlar içerisinde, sosyal medyada paylaşanlar da var, hiçbir şey yazmayan ve hatta apolitik veya fikirlerini sadece kendine saklayanlar da var. Bu listenin neye göre ve kimler tarafından yapıldığı tam bir muamma. Ama ortak noktamız, bu insanların işlerini severek ve iyi yapmaları. İşte tüm bu saçmalıklara güldüm.

Üzüldüm çünkü;

Türk tiyatrosuna ve hatta sinemasına yön vermiş, Muhsin Ertuğrul’un kurduğu 102 yıllık bu köklü sahneyi ve o sahnede oynadığım rolleri çok sevdim. Seyirciler de sevdi ve yürekten alkışlarını cömertçe sundu. Darülbedayi geleneği ve ailesi kavramını çok sevdim. Birlikte çalıştığım usta yönetmenlerden ve oyunculardan çok şey öğrendim. Sahneyi paylaştığım arkadaşlarımdan onore ve motive eden de oldu, çelme takıp aşağı çekmeye çalışan da. Yani ‘’kulis’’ neymiş onu da öğrendim. Kısacası herkesten, iyi-kötü bir şeyler öğrendim. Buradaki öğrenme sürecimin devam edemeyecek olma düşüncesi, şu durumda birçok oyunun oynanamayacak hatta tiyatronun perde açamayacak noktaya gelmesi düşüncesi, mabet gibi gördüğüm o sahneden, seyirci ile birlikte uzak kalma düşüncesi üzücü. Ülkede, 'ortalık çok karışık' diye nitelenen günlerin yaşandığı bu dönemde, kişisel husumete dayalı ihbarların bile dikkate alındığı bu ispiyon mekanizmasını fırsat bilip, güçlü rakipleri saf dışı bırakma ve yerini sağlamlaştırma çabasına giren, kargaşada kendine çıkar sağlamaya çalışan, gözünü hırs bürümüş meslektaşlarımın var olabileceğini düşünebilmek üzücü. Telefon ve mesajlarıyla, yanımızda olduğunu bildiren, moral veren, ihtiyacımızı soran, ya da en azından üzüldüğünü söyleyen, uğradığımız haksızlığı duyurabilmemiz için yardım eden meslektaşlarımıza karşın, sessizliğe gömülen, adaletin bir gün herkese lazım olacağını unutan, ve bu meslekte bu denli korkarak ya da umursamayarak yüründükçe, sanat üretmekten uzaklaşarak, bürokrasinin düdüğünü çalıp maaş alan memurlara dönüşmekten başka bir gelişim gösterememe tehlikesinin farkında olamayan, olsa da korku belasına bu farkındalığı eyleme dönüştüremeyen, meslektaşlarımın olması üzücü.

Ve tabi ki gurur duydum çünkü;

Olayın üzerinden geçen onca güne rağmen, neden işten çıkarıldığıma dair hiçbir resmi bilgi edinemedim. Sadece sözlü iletilen bilgiler ve teoriler var. Eğer bu listede yer alışım tamamen valiliğin kendi kararıyla yaptığı araştırmalarına ve sosyal medya hesaplarımın incelenmesine dayanıyorsa, hiçbir cemaat, örgüt parti vs. ile bağlantım ve alakam olmadığına göre, bu durum, benim yanlışların karşısında, saygı ve hukuk çerçevesinde söyleyebilecek sözü olma cesaretini kendimde bulduğumu, mesleğimin de doğası gereği, demokrasi ve hukuk dışı tüm uygulamalara, insan hakları ve düşünce özgürlüğünü hiçe sayan tüm yönetim biçimlerine ve kime yapılırsa yapılsın, haksızlıklara karşı olduğumu gösterir ki, böyle bir sebeple bu listede yer almaktan gurur duyarım.

Eğer bu listede yer alışım kişisel bir ihbara dayalı ise, ya da bu liste tiyatronun içinden gizlice valiliğe veya belediyeye üfürülmüş ise, kısacası ‘’kim vurdu’’ya gittiysem, bu durum, iftira atabilecek kadar şahsiyetini yitirmiş karanlığı büyük zavallıları ışığımla, veya kendi ışığına yeterince güvenemeyen bazı meslektaşlarımı, varlığımla ve yaptıklarımla rahatsız edebilecek nitelikte biri olduğumu gösterir ki, böyle bir sebeple de bu listede yer almaktan yine gurur duyarım. Ama umarım bunların hiçbiri değildir ve her şey bir ‘’yanlışlık’’ tan ibarettir ve bu yanlıştan bir an önce vazgeçilir.

Gurur duyduğum diğer bir konu ise, vicdanımın rahatlığı. Çünkü ben, mesleği ve kurumu sadece ekmek kapısı olarak görenlerin aksine, mesleğimi bir yaşam ve tekamül biçimi olarak görüyorum. Tiyatroya ve dolayısıyla buna aracılık eden çalıştığım kuruma, her zaman büyük bir özveri ve çalışma disipliniyle hizmet ettim. Tiyatroyu her zaman ön planda tuttum ve gelen dizi tekliflerini yoğun çalışma tempom nedeni ile kabul edemedim. Ve hem de asal kadrodaki memur sanatçıların haklarına sahip olmadan, taşeron bir temizlik şirketi tarafından sigortalanıp tüm sosyal haklarım ve iş güvencem gasp edilerek. Aldığım maaşın karşılığını profesyonum ve emeğim ile fazlasıyla verdim ve bu maaşı almaya devam edebilmek için kendimi kimsenin düdüğünü çalmak, kimseye yaranmak zorunda hissetmedim. Çünkü amaç ‘’para kazanmak’’ olsaydı, bunun için yapılacak en yanlış mesleklerden biri tiyatrodur. Gerektiğinde başka işler de yapar, ekmeğimizi taştan çıkarırız evvel Allah. Karnımız nasılsa bir şekilde doyar. Yeter ki yaşam bize göz ve gönül tokluğunu öğretsin. Ben de her geçen gün daha da iyi görüyor ve anlıyorum ki sanat korkakların işi değildir. Hele tiyatro hiç değildir.

Şehir Tiyatroları, benim yolculuğumun son 2 yılında vardı. Umarım diğer 19 arkadaşım ve açığa alınan 6 kadrolu sanatçı arkadaşım le birlikte, bundan sonra da o çok sevdiğim sahnede olmaya devam ederim. Ancak aksi olursa da, biliyorum ki bu yol çok uzun ve zorlu bir yol. Ben, yaratıcının bana verdiği yeteneklere karşı sorumluluğumu hiç unutmayıp, bu yolda vicdanımın ve aklımın rehberliğinde doğru bildiğimi yaparak yürümeye devam edeceğim. Bu karanlık dönem ve kafaları aracılığı ile beni bu yolda daha da cesaretlendiren ve sanatımla ne yapmam gerektiğini bir kez daha güçlü bir şekilde hatırlatan evrene ve olaylar zincirine sonsuz şükür ve teşekkür.

Tanrıdan, beni yolumdan ve ilahi gerçeklerden şaşırtmamasını dileyerek, hayatta kaldığım sürece, sizlerle, sahnede, perdede, ekranda veya sayfalarda buluşmak için çabada olacağım.

Sevgiyle Vicdanla ve Sağduyulu kalmamız dileğiyle

Ümit Bülent Dinçer"