Varsın bugün kulüp haini olayım

Beşiktaş Kulübü’nü yönetiyorsanız aklınızdan geçeni dört defa tartmalı, ağzınızdan çıkanı sekiz defa gözden geçirmelisiniz. Çünkü siz, Gezi Parkı’nda haksızlığa karşı duran ve semtine sahip çıkan binlerce taraftarınızı temsil edersiniz. Çünkü siz rakibi aynı uçakta olduğu için, kaldırdığınız kupayı havada kutlamayan bir kulübü temsil edersiniz. Çünkü siz şerefli ikincilikleri temsil edersiniz. Bunlara ihanet edemezsiniz.

Onur Salman salmanonur@gmail.com

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 27. maddesi net bir ifadeyle şunu yazar: “Basın hürdür ve sansür edilemez.” Sonrasına bahanelerini ekler, hangi şartlarda nasıl susturulabileceğine dair gerekçeleri de sıralar ama öncesinde hür ve sansür edilemez olduğunu dile getirir. Peki, gerçek hayatta da öyle midir? Mesela Cumhuriyet Gazetesi’nde meslektaşlarımıza ne yaptılar? Onlar da 'hür ve sansür edilemezdi' değil mi? Ama gel gör ki meslektaşlarımız şu an içeride. Avukatlarıyla görüşmelerine izin verilmediği günler yaşadılar. Hak ve hukuktan bahsedilen bu topraklarda, bu iki kavram basına nedense son yıllarda hiç uğramadı maalesef. Cumhuriyet, bu hukuksuzluğun, kanun hükmünde kararname haline bürünmüş son örneği sadece.

İmam yellenince cemaatin ne yapacağı malum tabii. Devleti yönetenler, basınla ilişkisini sansür temelinde kurunca, devletin küçük kopyaları Türk futbolunun büyük takımları geri durur mu! Son yıllarda yöneticileri eliyle değerleri hasara uğratılan kulüplerimiz, arkalarına milyonlarca taraftarının da gazını alarak büyüklerinden gördüğünü yapar.

Aziz Yıldırım, yaptığı haberleri beğenmediği için antrenman sahası ve stada basın mensubu almaz, Dursun Özbek, her basın mensubunu girme hakkı olan olağan Divan Kurulu’nu medyaya kapatır. Yöneticileri, yönettikleri yerlerin büyüklüğünü hukuksuzluğa tahvil etmekte bir beis görmedikçe, 100 yıllık çıkarların itibarından çalmayı da normal görüyorlar.

'BENİM GİBİ DÜŞÜNMÜYORSA SANSÜRLE GİTSİN'

Son örneği Fikret Orman. Beşiktaş Kulübü Başkanı. 'Beşiktaşlı Duruşu' lafını ağzından düşürmeyen zat-ı muhterem. Kendisi ne yaptı? Fotomaç Gazetesi’ni yaptığı yorumlu haber nedeniyle tesislere almama kararı verdi. Koca Beşiktaş’ın şimdiki yönetimi, koltuklarında oturdukları kulübün genlerine ihanet etmekte bir an olsun tereddüt etmedi.

Önce şerhimi koyayım da yanlış anlaşılma olmasın. Fotomaç’ın habercilik şekli ile derdi olanlardanım. Benim gibi düşünmez, benim yapmayacağım birçok haberin altına imza atarlar. Kişiler önemli değil, kurumsal bir tutumdur bu. Ve aynı noktada buluşmamız zordur. Lakin benle aynı düşünmüyor diye 'sansürleyin gitsin' demek abesle iştigaldir. Hele siz Beşiktaş Kulübü’nü yönetiyorsanız…

VİCDANİ YÜK OMZUNUZDA 

Evet, eğer Beşiktaş Kulübü’nü yönetiyorsanız aklınızdan geçeni dört defa tartmalı, ağzınızdan çıkanı sekiz defa gözden geçirmelisiniz. Çünkü siz, Gezi Parkı’nda haksızlığa karşı duran ve semtine sahip çıkan binlerce taraftarınızı temsil edersiniz. Çünkü siz rakibi aynı uçakta olduğu için, kaldırdığınız kupayı havada kutlamayan bir kulübü temsil edersiniz. Çünkü siz şerefli ikincilikleri temsil edersiniz. Bunlara ihanet edemezsiniz. Hele ki bunu, ‘Beşiktaş Kulübü’nün çıkarlarını koruyorum’ diye bir kılıf uydurup arkanıza taraftarınızı da alarak yapamazsınız. Beşiktaş kulübünü (tabii ki Fenerbahçe ve Galatasaray kulüplerini de) 'sansür'le aynı cümlede kullandırmanın vicdanı yükü altında ezilirsiniz. Daha doğrusu ezilmelisiniz.

Ama maalesef burası Türkiye. En akil olduğunu düşündüğümüz insanlar bile mevzu taraftarlık olunca renk körü oluyor. Kötü örnek, emsal oluyor. Mesela Güntekin Onay diyor ki, “Gazeteciler hapis yatıyor, tutuklanıyor, işsiz kalıyor, baskı görüyor, kitapların baskıları toplatılıyor. Basın özgürlüğü hassasiyetini başka noktalara da kaydırmak lazım. Bir muhabir tesise alınmadı diye ‘basın özgürlüğü nerede’ diyenler başka şekilde de düşünmeli.” Halbuki ne güzel başlamış Güntekin Onay. Ne doğru söylemiş başında. Ama ya sonu… Böyle örnek olmaz.

Gazeteciler hapis yatarken de ses çıkarmak zorundasınız. Bir muhabir tesise alınmadı diye de ortalığı ayağa kaldırmalısınız. Her ikisi de benim haber alma hakkıma tecavüzdür. Doğrunun yanında olmadılar diye onların yaşadıklarında doğruyu evirip çeviremeyiz. Canımızı yakanların bile haksız şekilde canı yandığında ‘Oh olsun’ diyemeyiz.

YİNE YANINIZDA BİZ OLACAĞIZ

Derseniz ne mi olur? Gerçekten sıra bir gün size gelir. O zaman feryat figan edersiniz ama ne fayda. Başınızı çevirdiğinizde, bugün yanınızda gördüğünüz o renk körleri var ya, hani sosyal medyada sözlerinizi tekrar tekrar paylaşan, size ‘Adamın ham maddesi’ diyen, sizi kulübün en büyük dostu ve savunucusu ilan edenler, hiçbiri yok saflarınızda.

Peki, kimi göreceksiniz çevrenizde? Bugün bu yazıyı yazdığı için kızacağınız, bu yazı minvalinde düşündüğü için 'kulüp haini' ilan edeceğiniz bizler. Her haksızlığa uğrayana geçmiş olsun, her haksızlık yapana dikilen bizleri seçecek gözleriniz. Ama siz yine de sansürlenmekten, saldırılmaktan kurtulamayacaksınız. Çünkü maalesef bu düzenin kurulmasına biz direndikçe siz çanak tuttunuz. Ama merak etmeyin biz bu zihniyete dilimi, kalemimiz ve klavyemiz döndüğünde direnmeye devam edeceğiz. Sizin için de.

NOT: Yazının mürekkebi kurumadan saldırı da başladı. Üstte de yazdığım gibi Güntekin Onay’ın sözlerinin ilk kısmına sonuna kadar katılıyorum. Derdim son kısmıyla ilgiliydi. Yazının sonundaki kaygım ise çok hızlı hayata geçti. Fotomaç, sitesi üstünden Güntekin Onay’a ‘Terör örgütüne destek oldu’ diye saldırarak neden aynı safta olamayacağımızı bir kez daha gösterdi. Her şeye rağmen tesislere alınmayan muhabirlerini savunduğum kadar Güntekin Onay’ı savunurum. Dilim döndüğü aklım yettiğince.

Tüm yazılarını göster