Bilgi imparatorluğu şenlikleri

Dünya koronayla boğuşuyor. En büyük hasar ABD’de. Beş buçuk milyonun üstünde insan virüse yakalanmış. Ölenlerin sayısı 174 bin kişi. Salgınla birlikte ülke ekonomisi de çöküyor; son üç ayda geçen yılın aynı dönemine göre üçte bir oranda, yüzde 32.9 küçülmüş. Oysa Musk’ın serveti üçe katlanıyor. Özellikle Tesla uçuşta. "Nasıl?" derseniz, her işin başı iletişim.

Zeki Coşkun zekicoskun@gmail.com

Şenlik, gösteri devam ediyor.

Elektrikli ve akıllı otomobil Tesla, meleme özelliği de kazanıyor. Musk, otonobillerin keçi sesi çıkaracağı müjdesini verdi.

Kendisi bu aralar çok eğleniyor, alemle kafa buluyor. Her zaman olduğu üzere “beni sevmeyen ölsün” modunda. Müjdeden hemen önce Wikipedia’yı doladı diline. “Tarihi zafer kazananlar yazar… Wikipedia hariç” diye bir laf attı. Devamında, “Lütfen beni linç edin Wikipedia’da, yalvarıyorum” dedi. Millet anında seferber oldu, saydıran saydırana. Dahi patron da internet ansiklopedisindeki biyografisine eklenen yalan yanlış bilgileri, saldırıları kendi Twitter hesabından keyifle yayımladı.

Oyuna uyanmayan olabilir ihtimaline karşı, bu paylaşımlara kahkaha işareti koymayı da ihmal ermedi. Sit-com’lardaki kahkaha efekti gibi, işi şansa bırakmamak lazım.

Aslında adam haklı. Zafer üstüne zafer kazanmayı, dur durak bilmeksizin tarih yazmayı sürdürüyor. Wikipedia bile yetişemiyor o başarıya, o hıza. Kaydetmekte gecikiyor, geride kalıyor. Mesele galiba bu.

Tarihin yeni gerçeği: Musk, artık dünyanın dördüncü büyük zengini.

Sadece bir günün içinde gerçekleşti zafer. Tesla hisseleri yüzde ondan fazla değer kazandı, bu da dahi işadamının servetinde sekiz milyar dolar gibi artış getirdi. Temmuz 2020’de zenginler liginde beşinci sıraya yükselen Musk, bir aya kalmadan bir basamak daha sıçrayarak tarihe bir kez daha imzasını attı.

Tesla’lar bundan böyle keçi gibi meler tabii ki… Tarihin tekeri onunla dönüyor sonuçta.

Dünya koronayla boğuşuyor. En büyük hasar ABD’de. Beş buçuk milyonun üstünde insan virüse yakalanmış. Ölenlerin sayısı 174 bin kişi. Salgınla birlikte ülke ekonomisi de çöküyor; son üç ayda geçen yılın aynı dönemine göre üçte bir oranda, yüzde 32.9 küçülmüş. Oysa Musk’ın serveti üçe katlanıyor. Özellikle Tesla uçuşta.

"Nasıl?" derseniz, her işin başı iletişim. Üç ay öncesine dönelim.

İŞLER ÇOK KÖTÜ

Nisan sonları, salgından yıkılıyor ortalık. Karantina uygulanıyor. Musk, Tesla yömetimiyle toplantıda konuşuyor: “İnsanları anayasal haklarına aykırı olarak zorla evlerine hapsediyorsunuz. Yanlış ve korkunç yollarla insanların özgürlüklerini ellerinden alıyorsunuz. Bu, insanları Amerika’ya getiren ya da Amerika’yı inşa ettiği değerlere aykırı.”

Basında da yer alan ve devlet başkanıyla aynı telden çalan bu sözleri Twitter’da yineliyor: “İnsanlara özgürlüklerini geri verin, Amerika’yı özgürleştirin.”

1 Mayıs’ta bir başka mesaj: “Bence Tesla hisseleri çok pahalı.” Şaka mı yapıyorsun, diye soranlara “hayır” yanıtını veriyor. O “enformasyon”u sürdürüyor, evi dahil tüm mülkünü satacağını bildiriyor. Salgın nedeniyle kapalı olan fabrikalarını bir an önce açmak gerektiğini de ekliyor.

Herkes mesajı alıyor: İşler çok kötü. Tesla hisseleri yüzde on değer kaybediyor. Bir günlük kayıp 14 milyar dolar.

Sonrası malum “enformasyon”a devam. Örneğin Matrix’e gönderme yaparak “Kırmızı hapı al” mesajını veriyor. Fabrikayı aç, hayatta kal. İvanka Trump devreye giriyor, “alındı” yanıtını veriyor.

Fabrikayı başka eyalete taşıma, yöneticileri, kamu görevlilerini dava etme tehditleri, onları faşistlikle, cahillikle suçlamalar, “önce beni tutuklamanız lazım” meydan okuyuşuyla Tesla açılıyor ve uçuş başlıyor.

Bu arada uzay seferi başlamıştır. Temmuz’da yapay zekanın bir üst sürümü diyebileceğimiz GPT-3 devreye girmiştir. Kaydedilmiş bilgileri işleyip yorumlayan ve yeniden üreten sistem, akıllının akıllısı olarak nitelenebilir: Generative Pre-trained Transformer, Ön-eğitimli Üretken Dönüştürücü, diyelim biz ona.

ÖLDÜREN EĞLENCE

“Wikipedia’da beni linç edin” eğlencesi, keçi gibi meleyen korna özelliğiyle donanan akıllı otomobil müjdesi ve tarih yazmak… Dahi patronun, işçilerin haftada yüz saat çalışması gerektiğini de söylediğini unutmamak gerekiyor. “Haftada kırk saat çalışarak dünyayı değiştiremezsiniz”, malum!

Umberto Eco, yakın gelecekte "bir internet aristokrasisi, bir de televizyon proleteryası olacak" diyordu 1990’ların ortalarında. Gösteri ve eğlence için TV’ye de gerek yok artık. Ekran elimizde. Yakında çip beynimizde. İnternet aristokrasisi hallediyor o işi.

Neil Postman “Gösteri Çağında Kamusal Söylem”i konu ettiği Öldüren Eğlence’de 1984 ve ondan önce kaleme alınan Cesur Yeni Dünya romanları üzerinden yaşadığımız distopyayı tartışır.

Yeni aristokrasi ve imparatorluğunu anlamak için oradan başlayabiliriz:

“Orwell'ın uyarısı, dıştan dayatılan bir baskının bize boyun eğdireceği yönündedir. Huxley'in görüşüne göre ise insanları özerklikleri, olgunlukları ve tarihlerinden yoksun bırakmak için Büyük Birader'e gerek yoktur. Huxley'e göre, insanlar süreç içinde üzerlerindeki baskıdan hoşlanmaya, düşünme yetilerini dumura uğratan teknolojileri yüceltmeye başlayacaklardır.

Orwell kitapları yasaklayacak olanlardan korkuyordu. Huxley'in korkusu ise kitapları yasaklamaya gerek duyulmayacağı, çünkü artık kitap okumak isteyecek kimsenin kalmayacağı şeklindeydi. Orwell bizi enformasyonsuz bırakacak olanlardan, Huxley pasifliğe ve egoizme sürükleyecek kadar enformasyon yağmuruna tutacak olanlardan korkuyordu. Orwell hakikatin bizden gizlenmesinden, Huxley hakikatin umursamazlık denizinde boğulmasından korkuyordu. Orwell tutsak bir kültür haline gelmemizden, Huxley duygu sömürüsüne dayanan içki alemleri ve tek başına iple asılı bir tenis topuyla oyalanmak gibi şeylerle ömür tüketen önemsiz bir kültüre dönüşmemizden korkuyordu. Huxley'in Brave New World Revisited'de belirttiği gibi, tiranlığa karşı direnmek üzere daima tetikte bekleyen kamusal özgürlükçüler ile rasyonalistler, 'insanın neredeyse sonsuz olan eğlenme açlığı'nı hesaba katamamışlardı. Huxley, Orwell'in 1984'ünde insanların acı çekerek denendiğine dikkat çekerken; Brave New World'de insanlar hazza boğularak denetlenınektedirler. Kısacası Orwell bizi nefret ettiğimiz şeylerin mahvetmesinden korkarken, Huxley bizi sevdiğimiz şeylerin mahvedeceğinden korkuyordu.”

***

Tam da böyle olmuyor mu?

Öldüren Eğlence’ye, gösteriye devam…

Tüm yazılarını göster