Ağustosta gölge kovan, zemheride karnını ovar…

Gıda güvenliği, insanların her an, aktif ve sağlıklı bir yaşam için beslenme ihtiyaçlarını ve gıda tercihlerini karşılayan yeterli ve besleyici gıdaya erişiminin olmasıdır.

Google Haberlere Abone ol

İris Cibre*

Son dönemde özellikle iklim değişimi dolayısıyla gıda güvenliği dünyanın öncelikli konularından biri oldu.

2015’te bu doğrultuda Paris iklim anlaşması imzalandı. 2021 Kasım’da da Türkiye bu anlaşmaya imza attı. Yani biz de 2030 itibariyle karbon emisyonunu yüzde 50 düşürecek ve 2050 itibariyle sıfıra indireceğiz.

Savaş öncesinde hızla karbon emisyonu azaltma amaçlı kömür gibi fosil yakıtların kullanımını en aza indirme ve “Net Sıfır” projesi ile 2030’da emisyonu yarıya indirme ve 2050’de sıfırlama hedefleri ile ilgili projeler hazırlandı. Savaş dolayısıyla enerji sorunu “Net Sıfır” projesinin bir süre yavaşlatılmasına neden olsa da zaten çoğu ülke karbon emisyonunu azaltmak bir yana artırmaya devam ediyor. 

İklim değişikliğinin en önemli sonucu global ısınma ve kuraklaşma dolayısıyla su ve gıda güvenliği olacak.

Gıda güvenliği, insanların her an, aktif ve sağlıklı bir yaşam için beslenme ihtiyaçlarını ve gıda tercihlerini karşılayan yeterli ve besleyici gıdaya erişiminin olması anlamına geliyor. Peki, bizim gıda güvenliğimiz ne durumda?

Türkiye su kıtlığı riskinde orta-yüksek risk kategorisinde bulunuyor. Son 20 yılda kişi başına düşen su miktarı 4.000 m3’ten 1.519 m3’e düşerek su kıtlığı yaşayan ülkeler grubuna dahil oldu. Riskimizi daha da arttırmak için her yere HES yapmakla meşgulüz. Bu gidişatın devamı ise kişi başına düşen su miktarının azalması ile tarımın daha da büyük darbe almasıyla sonuçlanacaktır.

Gıda güvenliğinde diğer bir konu ise tarımsal girdi maliyetleri.

Mart ayında tarım üretici fiyatları yıllık bazda yüzde 84 arttı. Gübre, mazot ve enerji fiyatlarındaki artış çiftçi ve hayvancının maliyetlerini ciddi oranda arttırdı.

Bu doğrultuda gıda fiyatlarının otomatik yükselmeye devam etmesini beklemek doğru olacaktır.

Zaten gıda enflasyonu da TÜİK datasına göre yıllık yüzde 89'a yükselmiş durumda.

Çiftçinin, bakamadığı ve maliyetlerine yetişemediği için süt hayvanlarını kestiğini görüyoruz. TÜİK’in de açıkladığı kırmızı et üretim istatistiğine baktığımızda, kesilen hayvan sayısı 5 sene öncesine göre tam 6 Milyon artmış durumda. Çiğ süt üretimi ise 2021’de yüzde 1.3 düştü. Nüfus artarken süt üretiminin düşmesi acınası bir durum.

Peki, hükümet bu durumu kotarmak için çiftçiye ne kadar destek sağlıyor?

Tarım ve Orman Bakanlığının 2022 tarımsal destek toplamı 29 milyar TL

Sadece 1 ayda KKM için fakirden alıp zengine ödenen 12 milyar TL’nin 2.5 katı. Yani, kuru belli bir süre, bildiğimiz yöntemlerle tutabilmeleri sayesinde 3 defa daha KKM ödemesi ile tarımsal desteği geçmiş olacaklar.

Bu noktada yönetimin önceliğinin gıda güvenliğimiz olmadığını kesilen zeytinliklerin yerine maden ruhsatı çıkarma çabaları ile de görüyoruz. Neyse ki şimdilik zeytinlerimiz kazandı…

Peki halkın gıdaya ulaşım durumu nedir yani gıda güvenliğimiz gerçekten güvende mi?

TÜİK cuma günü yaşam koşulları araştırmasını yayınladı.

Bu araştırma sonucunda 2 günde bir defa et, balık veya tavuk yiyemeyenlerin oranı yüzde 27. Yani 5.3 milyon hane maddi yoksunluk yaşıyor ve sağlıklı gıdaya ulaşamıyor.

Tüm bu veriler ışığında hükümetin önceliği kuru baskılamak, düşük faizle servet transferine destek olmak, varlık fiyatlarını uçurmak ve bir inat uğruna enflasyonu patlatmak yerine halkın gıdaya sağlıklı ve en uygun fiyatla ulaşmasını sağlayacak politikalar üretmek olmalıdır.

Bu politikaları ise seçimlerden önce görme ümidim bulunmuyor.

Şu an Ağustos’tayız ve gölge kovalıyoruz, zemheride karnımızı açlıktan ovalıyor olmak istemiyoruz…

"İnsanlar asla söyledikleri kadar meşgul değillerdir. İnsanların öncelikleri vardır ve bazen sıra sana gelmez." (Paul Auster)

*Finansal Piyasalar Uzmanı