YAZARLAR

AB yaptırımları: Aba altından sopaya devam

Bugün konuşulan yaptırımlar; ne AB ne de ABD’ninkiler, şimdi birden kapıya geldi. Her iki durumda da, ok yaydan çıkmıştı, yoldaydı; şimdi neden üzerimize geliyor ve hatta saplandı diye de şaşmamak lazım.

Avrupa Birliği’nin 10-11 Aralık zirvesi esnasında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de Devlet Başkanı İlham Aliyev ile beraber “Karabağ zaferi” kutlamasında olması, aslında Türkiye’nin dış politika rotası ile ilgili her şeyi anlatıyordu. AB Zirvesi’nden her ne karar çıkarsa çıksın; Ankara’nın asıl ilgisi, Brüksel’de, Berlin’de, Paris’te, Atina’da olmayacaktı-olmayacak da.

AB’nin 10-11 Aralık zirvesi, Fransa ve Yunanistan başta olmak üzere AB’nin “Türkiye’ye artık sertlik zamanı” diyenlerin istediği gibi, silah ambargosu, Gümrük Birliği’nin tamamen ve üyelik sürecinin tamamen rafa kaldırılması gibi yaptırımları getirmedi. Daha çok; zaten yapılan türde yeni yaptırımların yolunu açtı. Özellikle, NATO ve Almanya’nın desteklediği tarzda, “önce diyaloğu biraz daha deneyelim” yaklaşımı ön plana çıktı.

Zirvenin kararları üç madde ile özetlenebilir:

-Türkiye’ye yönelik özellikle ekonomik ve siyasi boyutlu yaptırımların neler olabileceği üzerine Mart 2021’e kadar bir rapor hazırlanacak. Türk Petrolleri Anonim Şirketi’nin 11 Kasım 2019’da kara listeye alınan yöneticileri gibi, AB’nin “istemeyen insan” biçtiği isimler artacak.

-Doğu Akdeniz için çok taraflı bir konferans ve diplomasi masası kurulacak.

-Türkiye-AB ilişkilerinin sapacağı rota için ABD’de Joe Biden’ın başkanlık görevini devralması ve Washington ile ilişkiler de dikkate alınacak. Yani, AB-Türkiye ilişkileri, ABD-Türkiye ilişkilerine endekslenecek.

Peki; bundan sonrası? Ankara, ekonominin gerektirdiği kadar AB ile pazarlıklar, flörtler, paslaşmalar gerçekleştirmek niyetinde. Ama daha fazlası olur mu? Mart 2021’e kadar verilen süre, AB’nin beklediği gibi bir reform ve yapıcı diyalog süreci ile geçer mi?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 21 Kasım’daki “Kendimizi başka yerlerde değil, Avrupa'da görüyor, geleceğimizi Avrupa ile birlikte kurmayı tasavvur ediyoruz” açıklaması da, benzerlerini ileride de duyacağımız, konjonktürel ifadelerden biriydi.

Kendini “Avrupa’da gören”, daha ziyade kamuoyunun kendisi. MetroPOLL’ün Eylül 2020’deki bir verisine göre, kamuoyunun yüzde 63’üne yakını Türkiye’nin yalnız başına değil ittifaklar içinde hareket etmesi gerektiğini düşünüyordu. Çoğunluk da, söz konusu ittifakın Avrupa Birliği ile olması gerektiğine inanıyordu.

EKONOMİNİN KIRILGANLIĞI YAPTIRIM HASSASİYETİNİ ARTTIRIYOR

“Avrupa Birliği, Türkiye’ye yaptırım uygular mı?”; son haftalarda en sık karşılaştığım soru buydu. Normalde dış siyasetle veya Türkiye politikasıyla fazla ilgilenmeyenlerden bile bu soru yöneltiliyordu. Sorunun ardında yatan, elbette Türkiye’nin ekonomik açıdan giderek kırılganlaşmasının ve yaşanan ekonomik sorunların kamuoyu genelinde mesele edilmesi idi. Zaten ekonomik sıkıntılarla cebelleşirken, bir de üzerine Avrupa Birliği’nden yaptırımlar gelmesi, halkımız genelinde dert edilen bir konuydu besbelli...

Buna da şaşmamak lazım: Türkiye’de ekonomik açıdan gerçekten de insanların canı burnunda...Yine, MetroPOLL’ün Kasım 2020 Türkiye’nin Nabzı’nda yer alan verilere göre, kamuoyunun yaklaşık yüzde 47’si, “Gelirinizi kaybetmeniz halinde mevcut birikimlerinizle ne kadar süre geçiminizi sağlayabilirsiniz’’ sorusuna “hiç sağlayamam’’ yanıtını veriyor.

Bu da demektir ki, şu anki ekonomik durum daha da kötüleşse, toplumun neredeyse yarısı geçimini sağlayamayacak durumda. Sadece ABD ve Avrupa Birliği’nden gelecek yaptırımlar değil; korona virüsü pandemisine yönelik kısıtlamaların getirilmesi konusuna da bu verinin perspektifinden bakmak gerek.

Son altı aydır hep söyleyip yazdığım gibi; Almanya'nın AB Konseyi Dönem Başkanı olduğu süre zarfında, yani Ocak 2021’in başına kadar Türkiye’ye yaptırım gelmesini beklememek gerekiyordu. 10-11 Aralık'taki AB Zirvesi’nden çıkan yaptırım kararı aslında sadece abanın altından sopanın gösterilmesinden başka bir şey değil. Top, bu sefer de Mart 2021’e atılmış oluyor.

Bugün gündeme gelen yaptırımlar, “tadımlık” olarak zaten Türkiye’nin önüne konmuşlardı. Mart 2021’de, eğer Türkiye ile AB diyaloğunda ilerleme olmazsa, şimdi bahsedeceğim bu zaten ön tadımını yaptığımız uygulamaların arttırılması söz konusu olabilir.

Öncelikle; AB, zaten Türkiye’ye 15 Temmuz 2019’da “yaptırım” kararı almıştı. “Manidar” bu tarihte, Kıbrıs açıklarında yapılan sondaj faaliyetleri dolayısıyla, Türkiye’ye şu yaptırımlar getirilmişti:

-Türkiye’nin AB’den 2020’de alması öngörülen katılım öncesi mali yardımlarda kesintiye gidilmesi,

-Ortaklık Konseyi gibi ekonomi ve ticari ilişkilere ilişkin kurumsal ve yine üst düzey siyasi diyaloğun askıya alınması,

-Kapsamlı Havacılık Anlaşması müzakerelerinin de askıya alınması,

-Avrupa Yatırım Bankası’ndan Türkiye’ye verilecek kredi desteğinin de gözden geçirmesi.

Kapsamlı Havacılık Anlaşması’nın hangi AB ülkesi ve diğer taraf ülkelere (ABD, Kanada, İsrail, Ürdün, Gürcistan, Moldova ve İsviçre) ne kadar uçuş yapılabileceğini belirlediği göz önüne alınırsa, hem Türk Havayolları hem de “en büyük” İstanbul Havalimanı’nı ne kadar yakından ilgilendirdiği anlaşılabilir. Ortaklık Konseyi de, Gümrük Birliği gibi AB ile temel ticaret anlaşmalarımızı düzenleyen yapı. Bir temel karar alma organı olan Ortaklık Konseyi, AB ile ilişkilerin kökünü oluşturan Ankara Anlaşması çerçevesinde “dünyaya gelmişti”. 15 Temmuz 2019 AB kararı ile de, komaya girmiş oldu.

14 Ekim 2019'da ise, “Doğu Akdeniz’de yasadışı sondajlarına karşılık hedefli yaptırımlar” çerçevesinde Türkiye’de kişilere, sorumlu şirketlere ve kurumlara yaptırım uygulama kararı alındı.

27 Şubat 2020’de ise, şu karar uygulanmaya kondu (ve Mart 2021’de devamı gelebileceği sinyali 10-11 Aralık Zirvesi kararlarında verildi): Türk Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Ferruh Akalın ile TPAO Arama Daire Başkanlığı Müdür Yardımcısı Ali Coşkun Namoğlu, “kara listeye” alındı.Türkiye’de başka isimlere uygulanabilecek yaptırımların “fragmanı” niteliğindeki bu karara göre, söz konusu kişilerin AB'deki mal varlıkları donduruldu ve kendilerine seyahat yasağı uygulanmaya başlandı Ayrıca, AB kişi ve kurumlarının, bu kişilere fon aktarması da yasaklandı.

10 Haziran 2020’de ise, yaptırım “tadımlıklarından” birinin ilk adımı geldi. Samsun merkezli Avrasya Gemicilik’e ait, Tanzanya bandralı “Çirkin” adlı gemi, Yunanistan tarafından Libya yolundayken durdurulmaya çalışıldı. Çirkin, ardından da, Fransa’nın Akdeniz’de görev yapan Courbet savaş gemisi tarafından kontrol edilmek istendi. Türk Silahlı Kuvvetleri fırkateynleri de, Courbet’yi engelledi; Fransa da konuyu NATO’ya taşıdı.

21 Eylül 2020’de, “insani yardım taşıdığı bildirildiği halde silah taşıdığı” öne sürülen Çirkin’in sahibi Avrasya Gemicilik, kara listeye alındı.

22 Kasım 2020’de ise, AB’nin Libya’ya silah ambargosunu denetlemek için gerçekleştirilen İrini Harekatı çerçevesinde, Almanya’nın Hamburg fırkateyni, Türkiye’den yola çıkan Roselina-A adlı yük gemisini “silah taşıdığı” şüphesiyle durdurdu ve arama yaptı.

Tüm bunlar, aslında Almanya’nın kendi AB Konseyi Dönem Başkanlığı döneminde frenine bastığı yaptırım sürecinin adım adım ilerlemesinden başka bir şey değildi.

Bugün konuşulan yaptırımlar; ne AB ne de ABD’ninkiler, şimdi birden kapıya geldi. Her iki durumda da, ok yaydan çıkmıştı, yoldaydı; şimdi neden üzerimize geliyor ve hatta saplandı diye de şaşmamak lazım.

Okların yaydan çıktığı günden bugüne tek fark, Türkiye ekonomisinin daha da kırılganlaşması. Ve MetroPOLL’ün Kasım verilerine göre, bugünün Türkiye’sinde “ekonomimizi dış güçler bozuyor” söyleminin, “dış mihraklar” suçlamasının sadece toplumun yüzde 5’inde karşılık buluyor olması.

 


Sezin Öney Kimdir?

Gazeteci ve siyaset bilimci. Yeşil ve çevreci olmak hayatının odağındadır. Uluslararası ilişkiler, tarih, siyaset bilimi, milliyetçilik çalışmaları ve çatışma çözümü ve analizi üzerine Türkiye’nin yanısıra, ABD’de ve Avrupa’da birçok üniversitede eğitim görmüştür. Dil hakları, uluslararası hukukta kendi kaderini tayin hakkı ve 2010’dan beri de ağırlıklı olarak, popülizm üzerine çalışmaktadır. Gazetecilik çalışmalarında, Avrupa Birliği ve Avrupa siyaseti üzerine odaklanmaktadır. Son yıllarda, kamuoyu araştırmaları üzerine branşlaşmaya başlamıştır. Orta ve Doğu Avrupa tarihi, politikası da ilgi alanları arasındadır. Budapeşte ve Selanik ile beraber İstanbul-Ankara-İzmir’de ikamet etmektedir. Duvar English’te de yazmaktadır.