3 mülakatın ardından elde var hukuksuzluk

KPSS 80 puanı 3 mülakatta da 60’ın altına düşürülen bir öğretmenim. Mahkeme mülakatların hukuksuz olduğuna karar verse de açtığım dava, 2018’den beri bekletiliyor. Yıllar olanları değiştirmedi.

Google Haberlere Abone ol

Pelin Akdemir

Bakan Nebati’nin gözlerinin nasıl baktığını bilmiyorum ama önünde yürünesi uzun yollar varken geleceği çalınan birinin gözlerinin hayata nasıl baktığını iyi biliyorum. 2016 Eylül ayında mülakat puanımı gördüğümde gözlerimin hayata baktığı gibi. Büyüklerin en sevdiği tavsiyedir, ‘öğretmen’ mesleğinin seçilmesi. Çünkü elinde mesleğin olur, ‘devlet’te çalışırsın. Eskiden öyleymiş.

Günümüzde; 5 yıl üniversite okursun, KPSS’den iyi bir not almak için günlerce değil yıllarca çalışırsın, okuduğun, çözdüğün kitaplar evinin her yerini işgal eder, Chomsky’le yatar Chomsky’le kalkarsın çünkü dil kuramını bilmen gerekir, gelirin olmadan test kitaplarına, dershaneye para vermen gerekir, üniversite okumak için aldığın krediyi de geri ödemen gerekir, özetle hayatını bir kenara bırakırsın, hayatın KPSS olur. Sonuç? Siz özelde çalışma ya da ücretli öğretmenlik deyin, ben ‘ücretli kölelik’ diyorum. Ücretli köleliğe mahkûm bırakılırsın.

UMUT TACİRLİĞİ

Ben öğretmenim. Almanca Öğretmenliği bölümünden mezun olduktan sonra 3 yıl KPSS’ye hazırlandım. 2016 yılında gecemi gündüzüme katarak çalıştığım KPSS'den 80,16 puan aldım. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından öğretmenlik alımları için Millî Eğitim Bakanlığı tarafından ilk kez mülakatlar getirilmişti. İllerin Milli Eğitim Müdürlüklerinde çalışan memurlar, mesleğimizi yapıp yapamayacağımıza karar verdi. Özenle giyinip, öğretmen edasında girdiğim odadan yüzüme bile bakılmadan, ‘Biz neden dil öğretemiyoruz?’ kalıbıyla uğurlandım. Sorular “Öğretmenlik mesleği neden kutsaldır?” gibi yoruma dayalı veya “Ödev vermenin öğrencinin akademik başarısına katkısı nedir?” gibi eğitim bilimleri alanından.

Sonuç: 49. Tercih yapma hakkım yok. Hayatımda ilk kez başımı dizlerimin üzerine koyup hüngür hüngür ağladım. 8 yılım 10 dakikada yüzüme bakmayan 3 kişi tarafından çöpe atılmıştı. Kendini sorgulamaya başlıyor insan. Kiminle konuştum? Nereye gittim? Ne paylaşmıştım? Ben ne yapmıştım?

Mülakatın ardından itiraz dilekçemi İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne verdim. Sınavımın inceleneceğini (hangi belgeyle!) fakat sonucun değişmeyeceğini söylediler. Sanıyorum ki itiraz hakkı insanları, yapılan haksızlıklar karşısında dize getirmenin bir yolu. Bunun adı umut tacirliği.

YUTKUNAMADIĞIMIZ HAKSIZLIKLAR

Şubat ayında yapılması gereken ama 19 Temmuz'a kadar uzanan, her sene kadrolu yapılırken 2017’de OHAL KHK'larının fırsatçılığı ile sözleşmeli olan öğretmen atamalarının ikinci alım mülakatları 13 Mayıs'ta yapılmıştı. Çektiğim zarftan çıkan iki sorumu, ikisi de tamamen yoruma bağlı sorular, cevapladıktan sonra çıkabileceğimi söylediler. Başıma ne geleceğini hissetmişim gibi Eylül ayında uğradığım haksızlığı ve sonuçlarını anlattım. 'Sizin vicdanınıza bırakıyorum' dedim. Görevlilerin en yetkili olduğunu anladığım kişi 'Bu puanları sadece biz vermiyoruz. Biz puan verdikten sonra bu puanlar devletin elinde 10 kere değişiyor.' dedi. Ne kayıt var ne yazı tutanağı. İtiraz ettiğimde bu sözlerin bana söylendiğini nasıl kanıtlayabilirim? Dönemin Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, mülakat puanlarının açıklanmasından bir gün önce mülakatlarda en fazla +5, -5 standart sapmasının olacağını söylemişti. Benim ikinci mülakat sonucum: 50,34.

Boğaza düğümlenen, yutkunamadığımız haksızlıklar. Bir de baştan kabul edenlerle mücadele etmek var. ‘Boş ver, zaten böyle olacaktı, zaten belliydi’ diyerek hakka tecavüzü meşrulaştıran kabullenişler. Herkesin 'git partiye üye ol kesin atanırsın' aymazlığında bulunduğu, eğitim adına gelecek vaat eden bütün yolların kapatıldığı bu dönemde hakkıyla mesleğini yapmaya çalışan öğretmenlerle devletin ne alıp veremediği var?

BU MÜLAKAT BU HUKUKA UYMUYOR

Nedenini öğrenmek için çok uğraştıysam da başarılı olamadım. İtiraz ettim, sonuç vermedi. OHAL komisyonuna başvurdum, 'biz ilgilenmiyoruz' dediler. Ne kimse bir açıklama yapma gereği duydu, ne de ilgilenmek istedi. Dava açtım beklemeye başladım. Milli Eğitim'e açtığım dava 2018 Nisan ayında sonuçlandı. Danıştay'dan çıkan karar şunu diyordu: Davacının başarısız sayıldığı sözlü sınavın dayanağı olan Yönetmelik hükmünün Danıştay 12. Dava Dairesi'nin kararı ile hukuka aykırılığı tespit edilerek yürütülmesinin durdurulduğu... Yani bu mülakat bu hukuka uymaz.

Kararda, Millî Eğitim Bakanlığı'ndan 30 gün içerisinde istinaf yolu açık olmak üzere harekete geçmeleri istendi. Davayı kazandığım için 3 Mayıs 2018’de Ankara’da tekrar mülakata alındım. Önümde yelpaze şeklinde dizilmiş zarflardan bir tane çekerek 4 soruya cevap vermeye çalıştım. Sorular: “Ölçek düzeylerinden (türlerinden) iki tane söyleyiniz.”, “Türkiye'nin Kafkaslar, Ortadoğu ve Balkanlarla doğrudan teması olmamasına rağmen orada yaşanan sorunlar üzerinde önemi nedir?”, “Ekosistem modeli nedir? Öğretmen derste nasıl yararlanır?”, “Etkileşimli tahta, bilgisayar gibi araçların derste kullanılması hakkında ne düşünüyorsunuz?”

Bir soruda yardım istediğimde görevli, "Hocam, başka mülakatta bunu anlatmayın ama bu konuda biz sizden daha cahiliz" dedi. Ne işiniz var o zaman o koltukta? Nerden biliyorsunuz benim doğru veya yanlış cevap verdiğimi de bana puan verdiniz. Verdiğiniz puanlar, bir meslek, aş, ekmek, bir gelecek, farkında mısınız? Ücretli öğretmenlik yaptığım okullarda etkileşimli tahta kullandığımı söylediğimde ise “Hocam, ücretli diye ayırmasak” uyarısı bile aldım. Ücretli, sözleşmeli, kadrolu, uzman… Ben ayırmıyorum ki. Hükümetin ayırmadığı meslek kaldı mı?

Çok geçmedi bir hafta sonra önce Millî Eğitim Bakanlığı'nın davayı istinaf mahkemelerine taşıdığı dava dilekçesi geldi. Daha sonra mülakat sonucu. Bu sefer 55. Beş dava sonrasında sanırım KPSS'den aldığım 80 puana ulaşabilecektim. Fakat bir daha KPSS’ye girmeyi aklımdan bile geçiremedim. Dava, halen daha İstinaf Mahkemesi’nde. Sonuçlanmasını da beklemiyorum. Bu hukuksuzluk burada dursun ama kabul edilemez bir kavram ‘Sindirilmişlik’.

ARTIK ÇAĞ GEÇTİ

Fakir Baykurt, Efkar Tepesi kitabında 'Aydın kıyımı sürecek mi?' hikayesi ile başarılı öğretmen Cevdet Kudret'in 1960'da yaşadığı mağduriyeti anlatır. Takma isimle ders kitabı çıkarmak zorunda kalan Cevdet Kudret'in okullarda beş yıl boyunca başarılı bulunarak okutulan kitabının kendisi yazdığı anlaşılınca kaldırılmasını anlatır hikaye. Cevdet Kudret ne yapsa da kurul kararıyla kabul edilen kitabının kafadan bir buyrukla kaldırılmasına engel olamaz. Baykurt, diyor ki: Demir tavında dövülür, güzel çağında sevilir. Tav geçtikten, çağ geçtikten sonra gelecek 'hak teslimi', hak teslimi sayılmaz.

Şimdi siyasiler çıkıp konuşuyor her yerde. İktidar müjde vermeye devam ediyor, muhalefet ‘Kul hakkı’ demeye. Ama artık çağ geçti.

Geleceğiniz elinizden alındıktan sonra hayata tutunabilmek için bir çıkış yolu bulmak zor oluyor. 2016 yılında çıkış yolunu bulamayıp intihar eden resim öğretmenini hiç unutmadım. Ben o çıkış yolunu ‘gazetecilik’ mesleği ile buldum. Ben şimdi gazeteciyim. Ses olmak istiyorum her gece göz yaşı dökeceklerini bildiğim, benim gibi mağdur edilmiş binlerce öğretmenin adına. Yılların emeğinin bir iki kişinin dilinde yok olmasına sebep arıyorum.