YAZARLAR

21. yüzyılın özür dilemeyen, en kışkırtıcı kadını

Ne olursa olsun, kendini hem takdir edip hem etmediğimiz şekillerde ortaya koysun, Carolee Schneemann, arzu duyduğu için özür dilemeyen bir kadın bakış açısına sahipti. Geldi, çığır açtı, tartışma yarattı ve sahneden çıkıp gitti.

1964’te önce Paris’te, sonra Londra’da gerçekleşen Meat Joy (Et Keyfi) performansının katılımcıları, kürk astarlı iç çamaşırları giydiler ve çiğ tavuk, balık, sosisli sandviç, vs. gibi yiyeceklerle, kırmızı boyalarla boyanmış yerlerde kırmızıya ve ellerindeki yiyeceklere bulanarak yuvarlandılar. Kırmızı boyalara bulanmış yerlerde birlikte yuvarlanan kaygan bedenler, çiğ yiyecekler... Sahnedekiler çok eğleniyor, seyirci için ise bu “gösteri” yabani, çarpıcı, şok edici...

Bu bir “bedensel kutlama” der, rastgele görünen ama kostümlerinden hareketlerine oldukça detaylı planlanan performansın sanatçısı Carolee Schneeman. Bu bedensel kutlama, izleyenlerin büyük çoğunluğunu rahatsız eder. 1964’te Paris’teki izleyicilerden biri sanatçıyı boğazlamaya kalkışır; aynı performans Londra’da sahnelenirken ise mekanı polis basar ve sanatçı polis eşliğinde dışarı çıkarılır.

.

“Carolee Schneeman bir çığır açıcıydı” diye başlıyor Carolee Schneeman’ın Londra Barbican’daki "Body Politics" (Beden Politikaları) sergisinin tanıtımı. Feminist, deneysel performans sanatçısı, ressam, yönetmen ve aslında denemekten asla çekinmediği için daha birçok unvanla anılabilecek bir sanat kişiliği Carolee Schneeman. Akla bile gelmeyecek uç performansların denendiği 60 yıllık bir sanat hayatının sahibi, hayatı sanatı olmuş bir insan; bedeni, çıplaklığı, kadınlığı, arkadaşları, ilişkileri, kedileri, savaştığı kanser hastalığı ile birlikte...

60 YILI AŞAN RADİKAL BİR SANAT HAYATI

Carolee Schneemann'ın İngiltere’deki ilk geniş kapsamlı retrospektifini gezme fırsatını buldum ve onu tanımadığım için kendime şaşırdım. Bu yazı, muhteşem Carolee’ye bir özür yazısı ve size onu tanıtma şansım. Döneminde yarattığı tartışmalar gibi ben de birçok eseri, kararı, hatta duruşu sorguladım. Örneğin; döneminin feministlerinin çok tartıştığı gibi sanatının bir parçası olan çıplaklığı, gerçekten bir feminist duruş mu yoksa estetikleşiyor, tam tersini yaptığını iddia ederken erkek bakışına (male gaze) hizmet eden bir görsele mi dönüşüyor? Örneğin, (kendisinden örnek de alan) Marina Abramovic’in çıplaklığına baktığımda seks görmüyorum, Abramovic’in söylemek istediklerini görüyorum. Carolee’nin fotoğraflarına baktığımda ise seksi bir kadın görüyorum. Sonra diğer işlerine bakıyorsunuz, Carolee zaten seksi konuşmak istiyor. Açık açık. Senin ne gördüğünü de önemsemiyor. Carolee Schneemann’ı hemen kabul etmek çok kolay değil... Ama tüm hayatına ve eserlerine baktığınızda sadece kendi yapmak istediklerini yaptığını ve bunu gerçekten yaptığını görüyor ve cesaretine, hayata, insanlara ve sanat dünyasına kendini nasıl istiyorsa öyle kabul ettirip tarih yazmasına hayran kalıyorsunuz. Çünkü hiç kimse Carolee’nin yaptıklarını yapmaya cesaret edemedi, hala da edemiyor.

Sergiye geri dönersek, oldukça sakin başlıyor ve sanat hayatında ilerledikçe hem sizin hem sanatçının çalışmalarının tansiyonu artıyor. Tüm performanslarına rağmen kendini ressam olarak tanımlayan sanatçının erken dönem resimlerinde Kandinsky gibi müziğe göz kırpış, Paul Cézanne, Jackson Pollock etkileriyle yoğrulmuş kendine ait bir tarz görüyorsunuz. Onun ardından deneysel heykel toplulukları ve kinetik çalışmaları geliyor -ki bunlar benim en az etkilendiğim çalışmalar, çok fazla “kendin açıklama” gerektiriyor eserler. Sonra giderek tırmanıyoruz ve sanatçının kendi bedenini medyum olarak kullandığı performans çalışmaları, olay yaratan grup performansları, son olarak da Vietnam Savaşı başta olmak üzere savaş ve hastalıklarla yüzleştiği eleştirel son dönem çalışmaları geliyor. "Schneemann yirminci ve yirmi birinci yüzyılın en kışkırtıcı ve ilham verici sanatçılarından biri", diyor sergi kataloğu. Hakikaten de öyle...

.

ÖZÜR DİLEMEYEN KADINLAR

Sergide, Carolee Schneemann’ın 200’den fazla eserini gördüm. Onlarcası çok radikaldi, size seçtiğim üçünü anlatarak Schneemann’ın duruşunu aktarmak istedim. İlki, yazının başındaki Meat Joy performansıydı, ikinci ise en radikal performansı Interior Scroll. Eserin söylemek istediklerine de bakarak İç Sarmal olarak çevirdim. 1975 tarihli bu performansta sanatçı seyircinin önünde, bir masanın üzerinde çırılçıplak duruyor ve yavaş yavaş vajinasından uzun, daktiloyla yazılmış bir şeridi çıkararak üzerinde yazılı olan metni (manifestoyu) yüksek sesle okuyor. Metinde bir kadın sanatçının kariyerinde karşılaşmayı bekleyebileceği bir dizi kadın düşmanı tepki anlatılıyor. Evet, performans olarak vajinasından kendi feminist manifestosunu çıkarıyor Schneemann. “Vajina konuşuyor!” yazılmış sergi kataloğuna. Bakın, vajina daha ne kadar net konuşabilir, bilmiyorum.

Bir diğer eserinde ise yine çok özel bir alanı toplumsal görüşe açıyor Schneemann. 1964-67 yılları arası, kendisi gibi sanatçı olan sevgilisi ile olan sevişmelerini kaydedip bir film sunuyor bizlere. Schneemann'ın kamerası bir seferde yalnızca 30 saniye çekim yapabildiğinden, 3 yıllık bir ilişkiyi Schneemann’ın sanatında ve hayatında çok yer eden kedisinin bakışlarının da yer aldığı günlük hayattan karelerle görüyorsunuz. Sanatçı filmi montajlarken filme dokusal öğeler eklemek için selüloitle uğraşıyor; filmler çiziliyor, elementlere maruz bırakılıyor, kolajlanıyor. Sonuçta ham bir seks yerine, sanatsal, şiirsel ve iki insanın iletişimini izlediğiniz bir cinsel deneyim çıkıyor ortaya. Sanatçı Fuses filmi ile kendini nesneleştirmeyi veya fetişleştirmeyi reddediyor; kendisi ve partneri arasındaki “canlı eşitlik duygusunu” göstermeyi amaçlıyor. Fuses’ın gösterimleri anlattığım kadar şiirsel olmuyor tabii, erkek seyircilerden protestolar, feministlerden eleştiriler alıyor ve o dönem yine tartışmaların odağı oluyor sanatçı.

Fuses

FAZLA, FAZLA, FAZLA!

The Guardian’ın sanat eleştirmeni Adrien Searle, sergi ile ilgili yazısında şöyle diyor: “Schneemann'ın sanatı genellikle çok fazla görülüyordu: Fazla açık sözlü, fazla kirli, fazla çıplak, fazla cesur, fazla entelektüel, fazla terli, fazla fikir dolu, fazla somutlaşmış, fazla kendini açığa vuran, fazla otobiyografik, fazla tartışmacı ve, hepsinden önemlisi, kadın olmanın ne olduğunu çok fazla kutlamalı. Dişi zaten çok fazlaydı. Sanatı harika, korkunç ve utanç verici, şok edici ve hassastı.”

Ne olursa olsun, kendini hem takdir edip hem etmediğimiz şekillerde ortaya koysun, Schneemann, arzu duyduğu için özür dilemeyen bir kadın bakış açısına sahipti. Geldi, çığır açtı, tartışma yarattı ve sahneden çıkıp gitti. Amerika’nın sade bir kasabasında 1939’da doğmuş olan Carolee Schneemann’ın yaptıkları sanat hayatından sadeliği alıp götürdü. Gazete Duvar bile olsa, bugün Türkiye’de bir gazetede “uygun” kelimelerle Schneemann’ı ve performanslarını anlatmak bile zor oldu 2022 yılında; işte öyle bir radikaldi kendisi. Meme kanseri ile savaştığı son yıllarında “Ölüm açgözlüdür" diye yazmış Schneemann, “O yüzden birbirimize ifade edebileceğimiz tüm sevgi ve takdirle devam ediyoruz hayata." Schneemann’a ve sizlere sevgi ve takdirle...


Irmak Özer Kimdir?

Sabancı Üniversitesi Toplumsal ve Siyasal Bilimler bölümü mezunu olan Irmak Özer, lisans eğitiminin ardından Atina Üniversitesi'nde Güneydoğu Avrupa Çalışmaları (MA) alanında ve London School of Economics and Political Science'ta Karşılaştırmalı Politika (MSc) alanında iki adet yüksek lisans programını tamamlamıştır. Kültür-sanat alanında uzun zamandır çeşitli mecralara yazılarıyla katkıda bulunan Irmak Özer, hurriyet.com.tr, Art50, Milliyet Sanat, İstanbul Life gibi önemli basılı ve çevrimiçi yayınlarda sergi değerlendirmeleri ve söyleşiler ile katkı sağlamakta ve ilgili platformlarda konuşmalar yapmaktadır. Irmak Özer, kültür-sanat alanında uzmanlaşmak için İstanbul Üniversitesi Kültürel Miras ve Turizm bölümünü (AA) ve Koç Üniversitesi'nde Arkeolojik Varlıkların Korunması ve Kurtarılması sertifika programını tamamlamıştır. Irmak Özer İsviçre'de yaşamakta ve Uluslararası İlişkiler alanında çalışmaktadır.