Kemal'in eserleri bir sevinç türküsü

Yaşar Kemal'i yitireli 2 yıl oldu. Kemal, eserleri 'insanlığa aydınlık türküsü' olsun istiyordu.

Google Haberlere Abone ol

Türkiye Edebiyatı'nın usta isimlerinden Yaşar Kemal'i yitireli 2 yıl oldu.  Kemal Sadık Gökçeli ismiyle Van'da dünyaya geldi, savaş yüzünden ailesiyle göç etmek zorunda kaldı, kendi anlatımına göre 'Türkmen köyündeki tek Kürt ailenin çocuğuydu, evde Kürtçe, köyde ise Türkçe konuşurdu'.

Yaşamı boyunca eserlerinde unutulmuş insanların acılarını ve hallerini tüm dünyaya 39 farklı dilde duyuran Yaşar Kemal, 1982'de katıldığı bir ödül töreninde "Söz insanın kendisidir. İsterdim ki benim de yaptığım edebiyat bir sevinç, insanlığa bir aydınlık türküsü olsun. En acıda, işkencede bile ben insanın yaşama sonsuz bağlılığını, minnettarlığını gördüm. Söz adamı olmamdan mutluluk duydum" sözleriyle edebiyat ve insan ilişkisini çok güzel ortaya koymuştu.

'BİZİM KÖYDE ÇOCUKLAR DA İNSANDI'

Yaşar Kemal, henüz buçuk yaşındayken, talihsiz bir olay sonucu bir gözünü kaybeder. Sadece bir yıl sonra da babasının camide namaz kılarken öldürülmesine tanık olur... Bu olayın üzerine konuşurken sorunlar yaşamaya başlar fakat bu durumu okuma yazma öğrenmesiyle aşar.

Çocukluğunu Anadolu'nun efsanelerini, destanlarını dinleyerek geçirir. "Yaşar Kemal Kendini Anlatıyor" kitabında çocukluğunu "Ben köyden ayrılıp şehre düşünce çocukların çocuk olduğunu anladım. Elbette çocuktuk biz de ama hiç kimse bize küçültücü bir davranışta bulunmadı. Bizim köyde çocuklar da insandı" sözleriyle anlatır.

Oratokuldan ayrıldıktan hemen sonra folklor derlemelerine başlar ve 1940-1941 yılları arasında derlediği ağıtları bir araya getiren 'Ağıtlar', Adana Halkevi tarafından 1943 yılında yayınlanır. Daha sonra Kayseri'de askerlik yaparken yazdığı, ilk öyküsü olan 'Pis Hikâye'yi 1944'te yayınlar.

ÇUKUROVA'NIN DAĞINI, İNSANININ UMUDUNU GÖRDÜ

Gençlik yıllarında hapse girer, buradan Kemal Sadık Gökçeli olarak şiirler yazmaya, üretmeye devam eder. 1951 yılında ise Kozan Ağır Ceza Mahkemesinde, aldığı cezadan beraat haberi gelir ve o da İstanbul'a gelerek Cumhuriyet gazetesinde çalışmaya başlar. Gazetenin 'Yurt Haberleri'nde Yaşar Kemal ismiyle görev yaparken, ilk olarak Çukurova'daki halkla yapmaya başladığı röportajlarını, Doğu'da yaptığı röportajlar takip eder.

Yaşar Kemal hayatı boyunca birçok işte çalıştı, kitaplıklarda memurluk, öğretmen vekilliği, pamuk tarlalarında ırgatlık yaptı. Romanlarına da mekan olarak seçtiği Çukurova'nın, yaylasını, ovasını, insanın umudunu ve korkularını gördü.

Çocukluğunda dinlediği destanlar, yaşadığı acılar, çalıştığı birçok iş, bulunduğu farklı coğrafyalardaki olayları, insanları, düşleri, gözlemleme yeteneği ile harmanlayarak bu öyküleri önce "Sarı Sıcak", sonra "Bütün Hikâyeler" adı altında yayımlandı.

Birçok okuru ve yazarı derinden sarsan ilk romanı "İnce Memet"i  daha sonra "Teneke" takip etti. "Ortadirek", "Yer Demir Gök Bakır","Ölmez Otu" üçlüsünde ise toprakları olmayan ve  çaresizliğe mahkum edilmiş köylülerin gerçekliklerini işledi. İnsanın öç alma saplantısını, kan davasının ne denli korkunç olduğunu okurlarına onları ürküterek aktardı.

'ALLAH İKİ ADANALI'YA YÜRÜ YA KULUM DEMİŞ'

zül

Hayatının büyük bir bölümünü Yaşar Kemal'le geçirmiş Zülfü Livaneli bir anılarını şöyle anlatıyor "Yaşar abiyle hayatımızın kırk dört yılı birlikte geçti, kötü günler, iyi günler gördük. Gurbet acısı, ölüm acısı, parasızlık, hapis, linç, zulüm gördük. Bunca yıl ve bunca dert içinde, en çok ne yaptınız denirse buna cevabım; türkü söyledik, edebiyat konuştuk, güldük olur. Türküler dedim madem, devam edeyim. Basınköy'deki evinden çıkar, çamurlu vadiden aşağı iner, Menekşe İstasyonundan tıklım tıkış banliyö trenine binerek Sirkeci'ye giderdik. Bazen de onca yolu yürürdük, çünkü derdi ki 'Allah iki Adanalı'ya yürü ya kulum demiş. Sakıp Ağa'ya yukarı doğru, Yaşar Kemal'e de Florya'dan Sirkeci'ye doğru'. Sirkeci dediysem bir maksadı var elbette: Kültür Merkezine giderdik. Kültür Merkezi oradaki üç numaralı vapur iskelesindeki kasetçilerdi. Anadolu'nun her yöresinden adı duyulmadık yerel türkücülerin kasetleri satılırdı orada, biz de bunları alıp dururduk. Sonra evde dinler dinler coşardık. Cembeli dinlerdik, İpin Ucu Sendedir dinlerdik, dengbejler, âşıklar dinlerdik. Halay türkülerinde elini, Hey hey hey… diye sallar; yaşa be! diye coşardı."

'O AĞITLARI YERYÜZÜNDEN SİLDİLER'

Can Dündar Yaşar Kemal'in bir araya getirdiği Halk Edebiyatı'nın ağıtlarını nasıl derlediğini ve bu ağıtların nasıl yok edildiğini şöyle anlatıyor "Anadolu'da 'ağıt yakmak' derler, dildedir. Ama Yaşar Kemal'in ağıtları gerçek anlamda yakılmış. 'Yeryüzünün en güzel ağıtlarını derledim 40'lı yıllarda' diye anlattı; Dört yılda 300 ağıt topladım, jandarma geldi, evden aldı, götürdü. Karakola gittim sordum. Bir polis müdürü bulmaya söz verdi. Sonra geldi, 'Yakmışlar onları sobada' dedi. Bu yangının alevi, hâlâ yüzündeydi adeta… Öylesine üzgündü, bunca yıl sonra bile… O ağıtları yeryüzünden sildiler, dedi. Ama bazıları belleğindeydi. 'Yaz' dedi. Açtım defterimi; o söyledi, ben yazdım, eski bir yangından, yaşlı bir çınarın hafızası sayesinde kurtulan iki ağıtı:

Dervişin mendili ala/ bülbül konar daldan dala

Ben öpmeye kıyamazdım/ belemişler kızıl kana…

……………..

Anavarza at oynağı/ kana belenmiş gömleği/

Gıyman aşiretler gıyman/ kör karının bir değneği."

'İNSANOĞLU UMUTSUZLUKTAN UMUT YARATANDIR'

Yaşar Kemal, hayatı boyunca Fransa Kültür Bakanlığı tarafından verilen Commandeur des Arts et des Lettres Nişanı'nın da aralarında bulunduğu birçok ödül aldı. Nobel Edebiyat Ödülü'ne aday gösterildi.

Hem bir gazeteci olarak basın yayın alanındaki başarılarına dair, hem de bir yazar olarak eserlerinin edebi değeri ışığında, her zaman ezilenin yanında olmuş, cesur, özgürlükçü duruşu ile Türkiye'de, Fransa'da, Amerika'da, Danimarka'da, Almanya'da ve birçok yerde ödüllere layık görüldü.

yk

2015 yılında farklı sağlık sorunları nedeniyle hastaneye kaldırılan Yaşar Kemal, 28 Şubat'ta hayatını kaybetti. Kemal'in, 2011'de Çağdaş Gazeteciler Derneği tarafından layık görüldüğü "Özel Onur Ödülü"nü alırken söylediği şu sözler hepimize umut olsun...

"Diyorum ki, korkulmasın, bugünkü, bu gelip geçici duruma bakıp umutsuzluğa düşmenin bir gereği yok... Bugün hapishanelerde, mahkeme kapılarında veya mahkeme kapılarına gitmeyi beklerken mesleğinin ve insanlık onurunun hakkını verenler var. Onlar ve onların hakları için omuz omuza yürüyen, sesini yükseltenler insanlığımızın daha bitmediğini, vurdumduymazlığımızın bizi öldürücü hale getirmediğini kanıtlıyorlar. İnsanoğlu umutsuzluktan umut yaratandır."