YAZARLAR

‘Zorbalığa karşı muteber, insani, haysiyetli bir toplumsal direniş’

Her ülkenin, her halkın karanlığı boldur. Bizde de öyle. İnsanların aklı, vicdanı ve cesareti ile umudu son bulmadıkça, karanlıklar daima hak ve hakikat karşısında tarihin çöplüğüne yakın durur.

1. Başbakan Erdoğan'ın itici, intikamcı, iğneleyici, ithamcı, idare-i maslahatçı ve ikircikli beyanları çok tehlikeli bir ortama davetiye çıkarmıştır.

2. Haricindeki sosyal ve siyasal kesimlere saygısız, ölçüsüz ve duyarsız yaklaşan; üstelik üst üste yığılan beklenti ve talepleri duymayan, önemsemeyen Başbakan'ın başlıca istikrarsızlık unsuru haline geldiği anlaşılmaktadır.

3. Taksim Gezi Parkı'ndaki ağaçların kesilmesine, buraya Topçu Kışlası ve AVM yapılmasına karşı sergilenen güçlü itirazların birdenbire yatak değiştirerek şiddet ve nefretle dolu bir yöne kayması Başbakan tarafından iyi okunmalı ve yorumlanmalıdır.

4. Ne var ki Başbakan Erdoğan'ın bu şuur, olgunluk ve ferasetle yollarını kesiştirdiğine dair bir belirti veya işaret henüz alınmamıştır.

5. Şimdiye kadar Başbakan ve hükümetinin kontrolsüz gidişine ve kimseyi umursamayan zorbalıklarına ciddiye alınması gereken ve çok farklı toplumsal şifreleri uhdesinde barındıran bir direniş gösterilmiştir.

6. Özel hayatını, dokunulmaz haklarını ve en temel insani kazanımlarını tehdit altında gören vatandaşlarımız müdahaleci ve mütecaviz hükümet politikalarına karşı seslerini yükseltmişler, tepkilerini ortaya koymuşlardır.

7. On buçuk yılı aşan süredir iktidar olan AKP'nin çarpık sosyo-ekonomik politikaları, milli konuları hedefine alan yaralayıcı teklifleri, milli kimliğe ve milli tarihe düşmanca yaklaşımları toplumsal öfkeyi sürekli tahkim etmiş, Taksim'de de gün yüzüne çıkarmıştır.

8. Bilhassa genç kuşağın haysiyet mücadelesi vererek varlıklarını hafife alan Başbakan ve hükümetini ikaz etmesi, anlaşılması ve üzerinde durulması gereken yeni bir durum olarak karşımızdadır"

9. Çevre hassasiyetinin tetiklediği, yeşili ve doğayı koruma kararlılığının uyandırdığı kişisel özgürlük arayışları, kimlik ve kişilik izharları elbette değerli, elbette muteber bir insani tutumdur.

10. Hükümetin baskı, eziyet ve zorbalıklarına; her şeyi belirleme ve tayin etme saplantılarına; kimseyi dinlemeyen, anlamayan ve aldırmayan antidemokratik sapmalarına Taksim Gezi Parkı'ndan iyi bir cevap verilmiştir.

11. Demokratik haklarını masumane vasıtalarla savunmak amacıyla meydanları dolduranlar, düşüncelerini bu yollar duyuranlar, hepsinden önemlisi de otoriter mizaç ve simalara karşı duranlar gerekli mesajları vermişlerdir

12. Başbakan'ın iyice zıvanadan çıkan, kabalaşan ve tek adamlığın izlerini taşıyan siyaset dilinin cezası demokratik araçlarla kesilmelidir.

13. Gezi Parkı'nda planlanan yıkım ve tahribatlara engel olmak ve hükümetin ayırıcı ve ötekileştirici politikalarına, hakir ve hor görücü tarzına haklı olarak öfke duyan samimi ve vicdanlı vatandaşlarım oyunlara gelmemeli, sağduyulu hareket etmeli ve günü geldiğinde bu iktidara demokratik faturayı kesmelidir.

14. Şiddet ve toplumsal başkaldırıyla hiçbir sorunumuz kalıcı şekilde çözülemeyecek, hiçbir meselenin üstesinden gelinemeyecektir. Ancak Başbakan Erdoğan hala gelişmeleri anlayamamış, tepkileri fark edememiş ve rest çekerek vaziyeti kurtarmaya yönelmiştir.

15. Tunus'tan dönüşünde İstanbul Hava Limanı'nda yaptığı konuşmada kullandığı üslup yine keskin, yine tehlikeli ve yine hoşgörüsüz olmuştur. Başbakan'ı karşılamaya giden kalabalıkların gece yarısı attığı sloganlar, yaptıkları tezahüratlar tam bir saflaşmanın ve düşman kamplarına ayrılmanın ürünüdür.

16. Başbakan’ın küçümseyici dili, sırtını dayadığı faiz lobisine birdenbire saldırması; tencere, tava çalan vatandaşlarımızı aşağılaması ve Taksim'deki projelerden vazgeçmeyeceğini diklenerek duyurması Türkiye'yi ucu açık ve tahmini mümkün olmayan boğuşmalara götürme riski taşımaktadır.

17. Herkes bilmelidir ki, Türk milletinin rahatını ve huzurunu bozacak her karışıklığın, her bunalımın ve her kaybın sorumlusu Başbakan Erdoğan ve hükümetinden başkası olmayacaktır.

18. Uzlaşmadan kaçan, bireysel tercihleri yok sayan, demokratik hak ve beklentileri örseleyen siyasi zihniyet Türkiye'nin imajını da yerle bir etmiştir.

19. Başbakan Erdoğan toplumsal tebliğe kulak vermekten, zorlamalardan vazgeçmekten, itidalli ve yatıştırıcı bir üslup benimsemekten uzak durduğu müddetçe Türkiye'nin normale dönmesi ve makul bir çizgiye gelmesi söz konusu olmayacaktır.

20. Kırılmış, köşeye sıkışmış, onuru incinmiş, yok sayılmış, içe kapanmış, dışlanmış ve kırgınlık içinde olan gençlerimizle ve tüm vatandaşlarımızla irtibat kurulmadıkça düzelme ve denge sağlanamayacaktır.

21. Demokrasimizin rüştünü ispatlayabilmesi ve toplumsal uyumun tesisi için Başbakan zafer kazanmış komutan edasıyla konuşmayı bir kenara bırakmalı, sürtüşmeyi devam ettirmemelidir. Hatasından caymalı, inatlaşmamalı ve yangına körükle gitmemelidir.

22. Sokakların sakin bir şekilde tahliyesi, tatmini ve teskini yerine, Esadlaşmak, Hüsnü Mübarekleşmek ve Kaddafileşmek dirliğin imhasına, birlikte yaşamanın mahvına neden olacaktır.

23. Başbakan Erdoğan'ın birleştirici, kuşatıcı ve yapıcı bir yaklaşımı benimsemesi hem kendi hayrı hem de ülkemizin huzuru açısından paha biçilemez bir önemdedir.

24. Başbakan artık kendi çalıp oynamaktan vazgeçerek, Taksim'deki inat ve hesaplarını bir kenara bırakmalı, Türk milletinin diktatörlere haddini bildireceğini aklından çıkarmamalıdır.

Bir değil, iki, üç, dört değil; tam 24 “çarpıcı” cümle koydum buraya.
Kendisinden bu kadar alıntı yapabileceğimi düşünmezdim ama artık kendisi düşünsün!

O günlerde tam böyle demişti siyasi parti lideri. Bugünkü hâkime sorsan: adeta “Gezi’nin arkasındaki güçlerden biri” gibi:
Gezi, ağaçlar, çevre hassasiyeti, yeşili ve doğayı koruma kararlılığı, gençlerin zorbalığa direnişi, güçlü itiraz, tepki, ses, toplumsal öfke, genç kuşağın haysiyet mücadelesi, kişisel özgürlük arayışları, demokratik haklarını savunmak için meydanları dolduranlar, otoriter mizaç ve simalara gerekli cevap…
Kırılmış, köşeye sıkışmış, onuru incinmiş, yok sayılmış, dışlanmış gençlerimiz ve vatandaşlarımız…
Muteber insani tutumla, baskı, eziyet ve zorbalıklara karşı Taksim Gezi Parkı’ndan iyi bir cevap!

Bugün iktidar ortağı olarak her şeyi onaylayan Bahçeli, o gün muhalefet partisi lideri olarak Gezi’yi böyle, bu net ifadelerle meşru görmüş, itiraz ve direniş, muteber ve haklı bir cevap saymış; o günkü başbakanı ve bugün de süren iktidarı çok ağır sözlerle “uyarmış”tı!
Hani MHP bayraklarının da başkalarıyla birlikte dalgalandığı Taksim Meydanı’nı!

Gezi o gün neyse, tüm sükunetine, mahkûm edilenlerin maruz kalabildiği ıssızlığa rağmen, bugün de o.
Ağaçlar orada duruyor, ama kimileri orada durmuyor.
Uyduruk delillerle ağır cezalara mahkûm edilenler onurlarıyla hapse giriyor, ama o gün Gezi’yi herkesten daha yoğun ve derin övenler iktidar ortağı bile olabiliyor.

Gezi’de nice orantısız güç kullanımı, polis saldırısı, çadırları yakma emri arkasındaki üst düzey Emniyet mensuplarından kimileri, davanın eski savcı ve yargıçları Fetöcü olarak yakalanıyor ama Gezi “Fetöcü” diye yaftalanıyor!

Osman Kavala, Gezi’den beraat edince “casusluk” suçlamasıyla tutuklu kalıyor; derken, tutukluluğuna sebep gösterilen “casusluk”tan beraat ettirilip beraat ettiği Gezi’den ağırlaştırılmış müebbet veriliyor.

Çiğdem Mater, dava için Almanya’dan geliyor ama kaçma şüphesiyle hemen tutuklanıyor.

Başta 70 yaşındaki Mücella Yapıcı, Yiğit Ekmekçi ve diğerleri, “kaçma” imkânı veya telkinleri varken bile burada kalıyor, adalete inançlarını koruyor ama “kaçmasınlar” diye içeri atılıyor.
Üstelik 4 kadın öldürenlerin, onlarca kişinin öldürülmesi için emir verenlerin, çocuk istismarcılarının kolayca serbest kalabildiği; Hrant Dink cinayetindeki isimlerden birinin bir bombalamadan hapse mahkûm olduğu halde, bekletilen Yargıtay kararına kadar dışarıda dolanıp cinayeti örgütleyebildiği ülkede.

O günkü Cumhurbaşkanı itidalle, bir toplumsal hareket olarak değerlendiriyor ve hala öyle buluyor ama o günkü Başbakan o gün Bahçeli’nin sözlerinde durum neyse, orada kalıyor!

En nihayetinde de…
Hiç değilse bir hâkimin “Kavala serbest kalmalı. Bu davada geçerli bir delil yok” diye karşı görüşünün çok net olduğu bir 25 Nisan günü…
Yıllarca AKP belediyesinde avukat olarak çalışmış, AKP’den milletvekili aday adayı olmuş, yaş sınırının tam kenarında hâkim yapılmış bir “hukuk insanı” ile tanışıyor hukuk, hak, özgürlük, insaf, izan, akıl, vicdan, mahkeme ve muhakeme!

Her ülkenin, her halkın karanlığı boldur.
Bizde de öyle.
İnsanların aklı, vicdanı ve cesareti ile umudu son bulmadıkça, karanlıklar daima hak ve hakikat karşısında tarihin çöplüğüne yakın durur.


Umur Talu Kimdir?

Galatasaray Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü mezunu olan Talu, genç yaşında Günaydın, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet ve Hürriyet gazetelerinde önemli görevlerde bulundu. Milliyet Gazetesi’nde Genel Yayın Yönetmenliği yaptı. Milliyet, Star, Sabah ve Habertürk gazetelerinde yıllarca köşe yazıları yazdı. 1996’da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) Türkiye Basın Özgürlüğü ödülünü aldı. 1998 ve 2000 yıllarında TGC Yönetim Kurulu’na seçildi, 2001 yılında TGC Başkan Yardımcısı oldu. 2004 ve 2005 yıllarında yılın köşe yazarı seçildi.