Zana ne diyor, Erdoğan ne diyor?
‘Yeni bir süreç’ kaçınılmaz. Bugün, yarın ya da daha sonra… Ancak asıl mesele barıştan ve demokrasiden yana olanların o gün ne durumda, hangi güç ve enerjide, nasıl bir birlik ya da dağınıklık hali içinde olacakları değil mi?
Gazete Duvar’ın 21 Aralık 2023’teki haberiyle yıllardır köşesine çekilen Leyla Zana’nın adı yeniden siyaset gündemine geldi. Bu teklif, sonrasında DEM Parti sözcüleri tarafından da açıklandı ancak Zana aday olmadı. Buna rağmen yerel seçimin en çok konuşulan isimlerinden biri oldu. Çıkış noktası ise 8 yıl aradan sonra medyaya ilk kez konuştuğu söyleşide, Diyarbakır Temsilcimiz Vecdi Erbay’ın sorularına verdiği yanıtlardı. 21 Ocak’ta yayınladığımız söyleşide, çözüm sürecinden yaklaşan yerel seçime, aradan geçen yıllar boyunca neler yaptığına ve neden şimdi konuştuğuna kadar her soruya yanıt verdi. Söyleşinin başlığını seçim yaklaştıkça gazetelerdeki köşe yazılarında, televizyonlardaki seçim tartışma programlarında okudunuz, dinlediniz: “Erdoğan artık çözüm sürecini dondurucudan çıkarmalı.”
***
Zana’nın kim olduğunu, geçmişte neler yaptığını ve bugün yeniden konuşuyor olmasının anlamını tekrar anlatmaya gerek yok. Hem siyaset sahnesinde zaten çokça tanındığı için hem de andığımız söyleşide geçmişten bugüne yaşadıkları genişçe hatırlatıldı. Biz, 31 Mart seçimi öncesinde siyaset meydanında yürüdüğü yolu izleyerek devam edelim.
Zana, Diyarbakır’da düzenlenen Newroz kutlamalarından başlayarak seçim sürecinde katıldığı her etkinlikte Erbay’a açıkladığı platformda durarak sözünü söyledi.
Örneğin iktidar ve muhalefet karşısında içinden geldiği siyasi geleneğin durumuna dair şunları anlatmıştı 21 Ocak’ta:
“Burada sistem büyük bir oyun oynuyor. Biz bunun ne kadar farkındayız, bilmiyorum. Bizi iki kesim arasında bir tercihe zorluyor. Bir yüzyıl bize dünyanın acısını çektiren, yok sayan ve yok sayılmamız üzerinden konumlanan bir CHP var. Diğeri de ümmet anlayışını dayatıyor. Kürtlerin ikisinden birini seçmek zorunda bırakılması hedefleniyor. Hayır biz seçmek zorunda değiliz.”
Sonraki açıklamaları da bu temel eksende devam etti.
Hilvan’da yaptığı konuşmada CHP’ye yönelik eleştirileri sürdü örneğin. Dicle’deki açıklamasında İstanbul’daki DEM adayları için oy da istedi.
***
‘Çözüm sürecinin dondurucudan çıkarılması gerektiği’ne dair açıklamaları da benzer eksende devam ediyor. 21 Mart’ta Diyarbakır’da yaptığı konuşmasına bakarken iki ay önceki söyleşisinden hatırlatılacak kısım şurası olabilir:
“Dilimi 'bilinmeyen dil' olarak tanımlayan bir zihniyet eşitim olabilir mi? Bütün bunların kaynağında bir inkâr süreci var. Siz sormadan ben geleyim; 2023’te bunu bir devlet yetkilisine söylemiştim. Demiştim ki: Çok zor bir süreç. Çünkü biz inkarın inkarıyız. Reddin reddiyiz daha doğrusu. Bu sistem bizi reddetti. Biz de onu reddederek konumlandık. Kabul ve ret ölçülerimiz daha netleşmedi. Kabul ve ret ölçülerimiz netleşmediği için de kaotik bir ortam yaşandı.”
2023, daha geçen yıl…
***
Bugün, yerel seçime gidilirken “1 Nisan’dan sonra yeni bir süreç” ihtimali konuşuluyorsa eğer, temel kaynaklarından biri Zana’nın bu açıklamaları oldu elbette.
Aynı günlerde Zana dışında, DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Mardin Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Ahmet Türk ve hatta 7 yıldır cezaevinde tutulan Selahattin Demirtaş gibi isimlerden de ‘diyalog’ ve ‘çözüm’ çağrıları/açıklamaları geldi.
Ancak DEM Parti ya da Kürt siyasetinin farklı aktörleri tarafından yapılan farklı açıklamalar, tam aksi yönde yazılan yazılar da son günlerde üst üste geldi. Bunlarda da mevcut iktidarla yeni bir süreç yürütülmesinin beklenemeyeceği, hatta İstanbul’da Ekrem İmamoğlu’na destek verilmesi gerektiği söylendi. Son ve en açık örneği HDP’nin kuruluşundan itibaren parti bileşenlerinden olan, DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları’nın da geçmişte Eş Genel Başkanlığı’nı yaptığı Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi’nden (SYKP) geldi. Doğal olarak bu durumu “parti içinde bir mücadele olduğu” şeklinde yorumlayan değerlendirmeler yapıldı.
***
Ancak farklı pozisyonlardaki medya aktörlerinin en çok referans gösterdiği sözler, Zana’nın Vecdi Erbay’a söyledikleriydi. Ve belki de bunca tekrarlandığı için ‘seçim sonrası bir yeni süreç’ beklentisinin kaynağı oldu.
Leyla Zana’nın da Türkiye’de siyasette ve başka alanlarda sözü olan pek çok isim gibi, kendisini en rahat ifade edebileceği ve sesinin hakkıyla yer alacağı mecra olarak Gazete Duvar’ı tercih etmesi şaşırtıcı değil. Buraya kadar tüm aktardıklarımızın bazılarına bakıp bazılarını görmezden gelerek Kürt seçmenin –örneğin İstanbul’da- iktidardan yana bir tercih yapması gerektiğini söyleyenleri şaşırtabilecek sözler, aslında Zana’nınkilerde ve onunkilere yakın diğer açıklamalarda ‘muhatap’ olarak işaret edilen yerden geldi.
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçim meydanında konuya ilk kez Tokat mitinginde değindi: "Kendilerini meşru muhatap yapma gayretleri beyhudedir. Parti yönetimi önce ülkeye ve kendi tabanına siyasi irade sahibi olduğunu ispatlamalı."
Sonrası ve daha fazlası ise dünkü Diyarbakır ve Batman mitinglerinde seslendirildi: “Elbette herkesle her şeyi konuşmaya varız, ancak kapımız, teröristlere de terör örgütünün güdümünde siyasetçilik oynayanlara da kapalıdır.”
Seçim öncesinde en azından bir ‘yumuşama’ emaresi görmek isteyenler için en küçük bir söz söyleme alanı bırakmayacak kadar net değil mi?
***
Herhalde 1 Nisan sonrasında ne ‘olabileceğini’ 31 Mart’ı işaret ederek anlatanları dinlerken 21 Ocak’tan 27 Mart’a gelene kadar geçen iki aydaki bu gelişmeleri unutmamak gerek. Kısa süre önce sorduğumuz bir soruyu tekrarlayalım burada:
‘Yeni bir süreç’ kaçınılmaz. Bugün, yarın ya da daha sonra… Ancak asıl mesele barıştan ve demokrasiden yana olanların o gün ne durumda, hangi güç ve enerjide, nasıl bir birlik ya da dağınıklık hali içinde olacakları değil mi?
***
Gazete Duvar Youtube kanalında yayınlanan Politik Duvar’ın seçim öncesi son yayınında da ifade etmiştik; seçilenin, seçildiği görevde, sonraki seçime kadar devam edebileceği bir yeni dönem diliyor insan önce. Seçim sonuçlarının kayyım atamaları ve siyaset yasakları gibi uygulamalarla berhava edilmeyeceği bir dönem yani…
Ancak demokrasiye ve barışa dair ‘dilekler’in gerçekleşmesi için sadece seçim sonuçlarına bakılarak yapılabileceklerin sınırlarını daha önce defalarca görmedik mi? Bu defa farklı bir sonuç ortaya çıkmasını beklemek için ne var gerçekten?