Yerel yönetimler ve çocuk politikaları

Demokratik bir kent yaşamında ihtiyaçların belirlenmesi sürecinin çocuklarla birlikte yürütülmesi, gerçek ihtiyaçlara odaklanmayı kolaylaştırır aynı zamanda kaynakların daha etkili kullanımını sağlar.

Fotoğraf: AA
Google Haberlere Abone ol

Kamusal hizmetlerin piyasalaştırıldığı, yurttaşların hizmetlere erişiminin ekonomik alım gücü ile belirlendiği bir yönetişim sürecinde gerçekleşen yerel yönetim seçimlerinde hak ve halk temelli yerel yönetim anlayışının çocuk bağlamında ele alınması oldukça önemlidir. Çünkü önümüzdeki yerel yönetim seçimleri sadece bir kentin nasıl yönetileceğini değil, aynı zamanda o kentin çocuklarının nerede büyüyeceğinin de belirleneceği bir süreci temsil etmektedir. Bu bağlamda yaklaşan yerel yönetim seçimleriyle birlikte, adayların yerel yönetim politikalarını belirlerken çocukları ön planda tutmaları son derece kritiktir.

Yerel yönetimler, sadece mevcut ihtiyaçlara yönelik politika geliştirmezler, aynı zamanda çocukların gelecekte yetişkin olarak yaşayacakları kente dair politikaları da hayata geçirirler. Bu nedenle, yerel yönetimlerin karar alma süreçlerinde çocukların etkin bir şekilde temsil edilmesi ve ihtiyaçlarına uygun politikaların oluşturulmasının yanı sıra, kent kültürü ve yaşantısının yönünü tayin etmede çocukların belirleyici olması oldukça önemlidir. Bu bağlamda yerel yönetim politikaları geliştirilirken çocuğun yüksek yararının gözetilmesi ve çocuk odaklı politikaların merkeze alınması temel ilke olarak benimsenmelidir. Çünkü çocukların yaşayacakları ve büyüyecekleri kentlerde karar alma süreçlerinde yer alması çocuk dostu bir kentin inşasında oldukça önemlidir.

Yerel yönetimler, kentlerin ve bölgelerin sosyal, ekonomik ve kültürel gelişiminde belirleyici bir role sahiptirler. Ancak sadece yetişkinlerin ihtiyaçlarına odaklanarak bu gelişimin sağlanması sürdürülebilir değildir. Politikaların sürdürülebilir olması için çocukların da dikkate alındığı, yani çocuk odaklı politikaların geliştirilmesi gerekmektedir.

Peki, çocuğu merkeze alan politikalarda nelerde dikkat edilmeli ve çocuğun yaşamına doğrudan etki eden ne gibi politikalar geliştirilmeli? Elbette, öncelikle çocuğu merkeze alan politikalarda çocuk haklarına dair sözleşmenin temel alındığı, çocuğun özne olarak kabul edildiği, çocuğun katılımının-temsiliyetinin benimsendiği ve yönetsel kararlara erişim ve katkının gözetildiği politikalara dikkat edilmelidir. Çocuk, yaşadığı kentin bir parçası ve öznesi olarak değerlendirilmelidir. Bu nedenle, çocuk haklarına dair sözleşme, pratikte rehber olarak kabul edilmeli ve bu sözleşmenin ilkeleri, ayrım gözetmeme, çocuğun yüksek yararı, yaşama ve gelişme hakkı ve katılım hakkı gibi ilkeler, yerel yönetimlerin politikalarının merkezinde yer almalıdır. Bununla birlikte, çocuğun katılımı ve temsiliyetinin sağlanabilmesi için yerel yönetimlerin politika oluşturma ve karar alma süreçlerinin çocuklar için erişilebilir olması gerekmektedir. Yerel yönetimin politika oluşturma sürecinde çocukların katılımı ve temsiliyeti ilkesel olarak kabul edildiğinde, bu durum çocuk dostu yerel yönetim anlayışının benimsendiğini gösterir.

Çocuğun yerel yönetimlerde sadece temsil edilmesi değil, aynı zamanda karar alma sürecine aktif olarak katılması, çocuğun yüksek yararının benimsendiğinin en önemli göstergesi olarak kabul edilebilir. Peki, yerel yönetimler çocuğun doğrudan yaşamına etki edecek çocuk dostu uygulamaları nasıl hayata geçirebilir? Öncelikle, çocuğun bakış açısından hareketle, bilimsel araştırmalara dayalı olarak bir şehir yaşamını çocuk dostu bir yapıya dönüştürecek stratejilerin belirlenmesi son derece önemlidir. Bu stratejiler, çocukların katılımıyla geliştirilmeli, çocuklarla birlikte değerlendirilmeli ve çocuklarla birlikte yeniden gözden geçirilmelidir. Bu amaçla mekanizmaların (mahalle çocuk meclisleri, okul meclisleri, belediye çocuk meclisleri gibi) oluşturulması, çocuklarla birlikte demokratik bir kent yaşamının inşası için en önemli adımlardan birini oluşturur. Demokratik bir kent yaşamında ihtiyaçların belirlenmesi sürecinin çocuklarla birlikte yürütülmesi, çocukların gerçek ihtiyaçlarına odaklanmayı kolaylaştırırken, aynı zamanda kaynakların daha etkili bir şekilde kullanılmasını da sağlayacaktır. Bu bakış açısından hareketle çocuğun yüksek yararını ve esenliğini önceleyen uygulamaları hayata geçirmek oldukça kolay olacaktır.

Yerel yönetimler eğitim, oyun, çevre gibi alanların inşasından içeriğine kadar çocuklarla birlikte çocuklar için karar alarak uygulamalar yapmalıdır. Örneğin, ülkemizde zorunlu olmayan ancak aynı zamanda MEB tarafından bile ücretli olan okul öncesi eğitim kurumlarına erişim ancak bu ücreti karşılayabilen aileler ile sınırlıdır. Bu durumda erken çocukluk eğitiminden yararlanan çocuk oranı oldukça düşüktür. Bu sebeple çocuklara yönelik erken çocukluk eğitimi hizmetleri, öncelikle bu hizmetlere erişimi zor olan çocukları hedeflemeli, dezavantajlı çocukların bu hizmetlere ulaşımını kolaylaştırmalı ve desteklemelidir. Bu bağlamda uygulamalar kapsayıcı olmalı ve dezavantaj türüne (özel gereksinimli, göçmen, yoksul olma vb) bakılmaksızın herkese açık olmalıdır. Bu, çocuğun refahı açısından son derece önemlidir. Ayrıca, bu süreçte ailenin de desteklenmesi, dezavantajlı durumun kırılmasına da yardımcı olur. Bununla birlikte yine dezavantajlı özellikle zorunlu okul çağındaki çocukların akademik gelişimlerinin desteklenmesi için özel kurslara erişimleri de oldukça güçtür. Bu çocuklara yönelik hem akademik destek verecek kurs hizmetleri hem de genel kültür, yeteneklerini geliştirecek alanları sunmak çocuğu hayatında kritik bir yere sahip olabilir. Bununla birlikte oyun ve rekreasyona alanlarının tasarımının çocuk dostu ve çocuklara yönelik olması oldukça önemlidir. Çocukların uzun zaman geçirebildiği, eğlendiği, yaratıcılığının ve gelişiminin desteklendiği güvenli oyun ve rekreasyon alanlarının oluşturulması oldukça önemlidir. Ayrıca bu alanların kent yaşamındaki çocuk nüfusu gözetilerek tüm çocukların kolaylıkla erişebildiği yeterlilikte ve yerde oluşturulması çocuğun kent yaşamına aktif katılımını kolaylaştırdığı gibi akranlarıyla buluşma için ortak alana da dönüşmesini sağlayacaktır. Herkesin doğrudan yararlandığı bu iki uygulama (eğitim-oyun rekreasyon alanları) dışında uygulamalar elbette çoğaltılabilir, zenginleştirilebilir.

Mahallelerden yüksek güvenlikli sitelere dönüşen kent yaşamında çocuklara yönelik politikalar geliştirmek oldukça önemlidir. Çocukların steril bir yaşama zorlandığı çağımızda, çocuklara rağmen çocuklar için kararlar almak, gelecekte yabancılaşacakları bir dünyayı onlara sunmak anlamına gelir. Dolayısıyla, tüm bu zorluklara rağmen, çocukların yetişkinliklerini geçirecekleri kentler hakkında karar alıcı mekanizmalarda yer almaları son derece önemlidir. Bunun için yerel yönetimlerin, çocukları merkeze alan ve çocuk temsiliyetini ve katılımını öncelikli hale getiren politikaları geliştirmeleri önemlidir. Sanırım yurttaş olarak bizler de seçimlerimizi yaparken çocukları düşünerek yapmalıyız, çocuk politikalarını önceleyen adayları takip etmeli ve çocuklara ilişkin vaatlerini demokrasinin gereği denetlemeliyiz.

* Doç.Dr./ İstanbul Kültür Üniversitesi Öğretim Üyesi