YAZARLAR

Yerel seçim öncesi mönü: Anayasa, Medeni Yasa, 6284

Şimdi o “90 yıllık reklam arası” heveslerinin gerçekleşebileceği yerdeyiz. Kimse bu fırsatı AKP’nin hem de böylesi radikal bir meclis aritmetiğini yakalamışken, elinin tersiyle bir kenara iteceğini sanmasın. Nafaka, evlilik yaşı, eşlerin eşitliği, mal rejimi, boşanma hakkı, kadının velayet hakkı ve çok daha fazlası bir çırpıda karşımıza gelebilir. Bizler anayasa ile oyalanırken.

Muhalefet partileri kurultay, kongre, eleştiri-özeleştiri, iç hesaplaşma, birbirini suçlama ya da aklama sürecindeyken iktidar çoktan yerel seçim sürecini başlattı. Partili muhalefet Mecliste kendi kendisini başarıyla oyalarken iktidar toplumun gündemini belirlemeyi hedefliyor. Kitlesel muhalefeti meşgul etmek için seçtiği Anayasa gündemi, özellikle herkesin dilinde. Seçim sonrası saray konuşmasındaki kışkırtılmış kitlenin “Selo’ya idam” çığlıklarıyla Erdoğan’dan Kurtulmuş’a, Uçum’a kadar her konuşanın bir anayasa hikayesi anlatması arasındaki ilişkiyi izaha gerek yok sanırım. 321 vekili var iktidar blokunun. Bu sayıyı 400’e çıkarmasının mümkün olmadığını kendileri de biliyor ki ”400 alsak bile halka soracağız” diyerek kendilerince prim yapmak niyetindeler. Adını demokratik, sivil, özgürlükçü vs. koymakla bu sıfatları kazanamayacak olan anayasanın salt halk oyuna sunulmakla demokratik olduğunu savunmaya hazırlanıyorlar. Mehmet Uçum’un uzun tweet zinciri kısaca böyle özetlenebilir örneğin. Neyse meclise dönelim, 360 referandum yeter sayısına ulaşmak için bir ümitleri olabilir ki gündemde tutuyorlar. Kitlesel muhalefeti meclisteki muhalefet partilerini ‘hayır’ cephesine kilitlemek için çalışmaya zorluyorlar. Hatta gündemin ilk sırasında tutmaya özen gösteriyorlar.

'9 ay sonra yerel seçim varken anayasa yapılamaz' diyerek kestirip atacak sözleri muhalefet partilerinden henüz duymadık. 'Apar topar anayasa yapılamaz' diyeni de görmedik partilerden. 'Anayasayı ihlal edenler anayasa yapamaz' diyen de çıkmadı. Bu muhalefet salt kendi ikbalini düşünen politikacılardan oluşuyorsa bilsinler ki kendi siyasi ikballerini bizzat kendileri böylesi bir aymazlıkla karartıyorlar. Demokratik, sivil, özgürlükçü anayasa ancak demokratik yöntemlerle yapılır bu da bunca kısa sürede gerçekleşmez. 'Uzun bir süreç ve demokratik ortam gerektirir' diyerek anayasa tartışmasını gündemden düşürmek yine kitlesel muhalefete düşüyor. Çünkü kitle biliyor ki anayasadan beklentileri idam yasağını kaldırmak, kadın haklarını yok etmek, çocukları evlilik adı altında istismara karşı savunmasız bırakmak, homofobik yaklaşımlarını norm haline getirmek. Aile dedikleri erkek egemen sistemi en küçük biriminden başlatarak toplumun her alanına yaymak. Başörtüsüne güvence diyerek kadın kıyafetine karışmak, devlet tarafından belirlenen normlarla kadın kıyafeti oluşturmak. Oysa başörtülü eğitim ve çalışma hakkı için güvence isteniyorsa bir “özür” yeter. 22 yıldır devleti yöneten kişi devlette devamlılık esası uyarınca devlet adına hakları gasp edilmiş nesillerden resmi özür dileyerek kapatabilir konuyu. Ancak istenen toplum düzeni, başörtülü kadınların çalışma ve eğitim hakkını güvence altına almak değil, uygun görüldüğü zaman minik bahanelerle kadın kıyafeti gerekçe gösterilerek eğitim ve çalışma hakkını gasp edebilme yetkisine sahip olmak. İdam ile öldürme yetkisi, başörtüsü kılıfı ile hak gaspı yetkisi, aileyi güçlendirme adıyla erkek egemenliğini yeniden ihdas ederek ayrımcılığı ve eşitsizliği norm olarak kabul eden bir toplum inşa etme yetkisi isteniyor. Ve partiler kendi dertlerinde birbirini yerken, kitlesel muhalefet anayasa yoluyla gerçekleştirilmek istenen bu toplum düzeni inşasına karşı mücadele ederken, yani oyalanırken iktidar, mecliste neler yapmaya hazırlanıyor bir de ona bakalım.

Evet anayasa gündemini “cambaza bak” nevinden bir taktik olarak görüyorum en azından yerel seçime kadar kullanılacak bir oyalama politikası olduğunu düşünüyorum. Tabii emin olmak mümkün değil ama, meclis çoğunluğunu kullanmakla daha kolay ulaşacağı hedeflere öncelik vermesi daha uygulanır bir politika olarak görünüyor. İstanbul’u “fethetmek” için genel seçimde alınan oylara bakılırsa YRP’ye iyi davranmak, onun önceliklerini yerel seçime kadar gerçekleştirmek isteyecektir. Yeniden Refah elbette bunun farkında ki son günlerde 6284 sayılı şiddet yasasının kaldırılması için amansız bir çarpıtma kampanyası başlattılar bile. Özellikle koruyucu ve önleyici tedbir kararlarını hedef alıyor, en iyi bildikleri yöntem olarak erkekleri mağdur gösteriyorlar. Şiddetle mücadelenin olmazsa olmazı koruyucu ve önleyici tedbir kararlarıdır. Bu kararların yasadan çıkarılmasını isteyenler açıkça ve net olarak “erkek şiddetini önleme, kadınları şiddetten koruma” demiş oluyor devlete. Tabii ki yasanın diğer maddelerine de itiraz ediyorlar. Cumhur İttifakı protokolünde yer verilen ifadeyle söylersek “ayıklanacak” başka maddeler ve başka yasaların başka maddeleri de gündemlerinde kuşkusuz. Elleri değmişken HÜDA PAR’ın da gönlü olsun hatta “aman canım ayıklamakla kim uğraşacak toptan kaldıralım olsun, bitsin” çizgisine de gelebilir Erdoğan. Yani meclis gündeminin başlarında 6284’ün olacağını tahmin ediyor herkes haklı olarak.

Ve Medeni Yasa. Bazı muhalif, hatta kendisini eşitlikçi olarak takdim eden ve lugata hassas erkek yurttaşlardan, okurlardan hemen “Medeni Yasa nereden çıktı onun adı Medeni Kanun” itirazı yine gelir belki ama “aklına takılan tek şey bu mu kardeşim, torba yasa kavramına itiraz etmiyorsan bunun da içeriğine bir bak, karşı çıkmadan önce” diyerek geçeyim. Medeni Yasa belki 6284 ile eş zamanlı belki peşpeşe meclisin gündemine taşınacak. Torba yasa paketlerinin birinin içine kimi Medeni Yasa maddeleri tıkıştırılırsa kimse şaşırmasın. Her şeyden önce şu an iktidarın elinde Medeni Yasa'da değişiklik yapmak için yıllardır arayıp da bulamadığı fırsat var bunu aklımızdan çıkarmayalım. Hukuki açıdan yapılan değerlendirmelere göre bazı feministlerde 'AYM’nin kadının soyadına ilişkin maddenin bir kısmını iptal etmesi yeni soyadı düzenlemesini kaçınılmaz hale getirmedi' görüşü yaygın. Evlilikle birlikte “kocanın soyadı kadının aile adından sonra gelmek üzere” ibaresi iptal edildi, madde iptal edilmedi dolayısıyla yeni düzenleme gerekmeden eski haliyle devam eder, edebilir görüşü yaygın. Ancak iktidarın, yoksulluk nafakasının nasıl bir toplumsal sorun yarattığı yönündeki iddialarını destekleyecek tek bir veri paylaşmadığı halde yıllardır nafaka karşıtlığını gündemden düşürmediğini biliyoruz.

Mesele Medeni Yasada değişiklik yapma kararlılığı. Yıllardır iktidar oldukları halde muktedir olamadıkları sivil haklar alanına kendi damgalarını vurmak suretiyle bir kompleksten kurtulmak isteği. Laik hukuk sisteminin en ağır yarayı alacağı yer burası çünkü. Şimdi o “90 yıllık reklam arası” heveslerinin gerçekleşebileceği yerdeyiz. Kimse bu fırsatı AKP’nin hem de böylesi radikal bir meclis aritmetiğini yakalamışken, elinin tersiyle bir kenara iteceğini sanmasın. Salt soyadıyla yetinmeyecekler. Nafaka, evlilik yaşı, eşlerin eşitliği, mal rejimi, boşanma hakkı ki yoksulluk nafakası ile doğrudan ilişkili olduğunu yıllardır söylüyor, yazıyorum, kadının velayet hakkı ve çok daha fazlası bir çırpıda karşımıza gelebilir. Bizler anayasa ile oyalanırken. Bu ülkede kabulü anından itibaren Medeni Yasaya karşı ve alevi hiç sönmeyen bir dindar damar vardır. Ve şimdi iktidar bloku içinde. Ve şimdi İstanbul’u ve diğer büyük şehirleri kazanmak istediği yerel seçim yaklaşırken Erdoğan bu alevi görmezden gelmez. Hatta bir kere daha anayasayı çiğneyerek Cumhurbaşkanı olabilmek için harladığı bu alevin kendisini de yutmasını önlemek için kaçınılmaz olarak Medeni Yasaya müdahale fırsatını ertelemez.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.