YAZARLAR

Kifayetsiz muhteris

Kimilerinin ecdad yadigarı sancaklarla giriştikleri çocuksu tek taraflı MEB belirleme girişimi sonucunda, Akdeniz’de karşımızda upuzun bir cephe oluştu. Yetmedi AB blok halinde karşımıza çıktı, ABD bıktı, Rusya çaprazda kaldı. Hâlâ daha zart-zurtla bizim gibi “hainleri” yola getirmeye çalışıyorlar.

Suriye’de Türkiye destekli silahlı örgütlerin insan hakları ihlâlleri yakın gelecekte Ankara’nın başını ağrıtacak biçimde uluslararası arenaya taşınıyor. Fırat’ın Doğusu’nun federe bölge olarak yahut her hal ve kârda PYD’nin meşruiyetini teslim edecek ademimerkeziyetçi bir olası biçimde yeni Suriye’ye eklemlenmesine Moskova destek veriyor. Ayrıca Moskova Idlip’te de Türkiye’nin ayak sürümesine sahaya sert müdahaleler ve ortak devriyelere katılmamakla tepkisini gösteriyor. Keza ABD de PYD ile IKB bağlantılı ENKS’yi eşit ortaklar halinde yan yana getirip, Ankara’ya daha şirin görünecek bir diplomatik makyaj peşinde.

Libya’da petrol sahalarına ayrı, petrol gelirlerine ayrı çökmek, bilahare yeniden imar ihalelerini paylaşmak ve Merkez Bankası’nı patlatmak hedefleri hayal oldu. Elde, mavivatancıları tatmin edecek MEB “anlaşması” ve sürekli havayoluyla tahkim edilen maliyetli El Vatiye Üssü kaldı. Libya’da “meşru” olan Temsilciler Meclisi (TM). TM Tobruk’ta. Trablus’taki UMH, TM’den onaylı değil. Zorlarsak, UMH Libya’nın “meşru” unsurlarından ancak biri. Anlaşmalar TM’de oylanıp, kabul edilmeli. MEB için imzalanan “mutabakat muhtırası” (MM). MM olması TM onayından kaçınmak için. Belgenin altında tek Serraj’ın imzası var. Serraj, istifa etmek üzere.

Dünyayı tek boyutlu okuyan, bu anlamda “monokrom” mavivatancıların ulusalcılık adı altında iteledikleri esasen Sayın Aydın Sezer’in “kavruk Anadolu çocukluğu” olarak betimlediği “taşrasallık.” Çatışmacılıktan murat ettikleri de kendi hesap vermez, dolayısıyla sorumsuz ama tam yetkili iktidarlarını sürekli yeniden yaratmak. Kimseyi konuşturmamak yahut ağzını açanın kendi muhakemesini ve hür iradesini kullanmadan tek merkezden dolaşıma sokulmuş konuşma notlarını papağan gibi yinelemelerini beklemeleri özgüven eksikliklerini dışa vuruyor. Bu zihniyet anayasal yurttaşlığın da reddi demek. Onlarsa bunu idrak edemezler, zira “her Türk asker doğar.”

Sözkonusu karma kadronun “fırsat bu fırsat” diyerek hayallerinde kimilerinin altın dolu sandıklar, kimilerinin ecdad yadigarı sancaklarla giriştikleri çocuksu tek taraflı MEB belirleme girişimi sonucunda, Akdeniz’de karşımızda upuzun bir cephe oluştu. Yetmedi AB blok halinde karşımıza çıktı, ABD bıktı, Rusya çaprazda kaldı. Hâlâ daha zart-zurtla bizim gibi “hainleri” yola getirmeye çalışıyorlar. Aynen zamanında Irak’ta yaptıkları gibi. O zaman ABD-BOP-Ralph Peters vardı, şimdi AB-Sevilla Haritası-Vivero Suarez. Yani meselemiz öykünün sonunda geleceğim Macron’dan ibaret değil.

Arada kontra goller yok mu? Var. Bakınız Spano’nun ziyareti. Yalnız o da zamanında başbakan adayı Caferi’yi Ankara’ya getirtip ölüm öpücüğü vermek gibi sonuçlanabilir. Yahut Spano istifadan kaçınmak için farklı tutum benimsemek zorunda kalabilir. Hümayun iletişim direktörlüğü 1500 kişi istihdam ediyor vergilerimizle, yetmedi “algı yönetim merkezi” kurulacağını müjdeliyor. Soylu’nun müjdesi ise ülkedeki tüm MOBESE kameralarının Beştepe’den izlenmesini sağlayacak bir düzeneğin devreye alınması. Çavuşoğlu durur mu, o da atlattı Mali’ye darbecilerle poz vermeye gitti.

Bu esnada MİT üzerinden Mısır’a açılan arka kanaldan muhataplara, Ankara’yla MEB anlaşmasına vardıkları takdirde “üç Kıbrıs adası büyüklüğünde” alan kazanacaklarının ifade edildiği sızdırıldı. Oysa Mısır, 15 senedir müzakereleri süren Yunanistan’la anlaşmasını, bizim tek taraflı hamlelerimiz ve cumhurbaşkanları Sisi’ye yönelik hakaretamiz yaklaşımımız dolayısıyla bu yıl imzaladı bile. Atina’yla arka kanalın ise benzer konumlardaki İbrahim Kalın ile muhatabı Eleni Sourani arasında açıldığı ve ortaya on maddelik bir uzlaşı metni çıktığı da sızdırıldı. Kişisel olarak ben en azından verili durumda bu tür diyalog kanallarının açılmasından ve işlek tutulmasından ancak hoşnut olurum. Buna karşılık, tutarlılık bakımından, “Mavi Vatan” vatan demekse, vatan mı müzakere ediliyor ve madem konuşacaktık niye gerilimi bu denli yükseltmek gerekti diye sormak zorundayım.

Gelelim yeni nefret nesnemiz Fransa Cumhurbaşkanı Macron’a. Ajaccio’da “Club Med” zirvesinde söylediğini Avrupa Parlamentosu’na (AP) yineletmeyi bildi. Eleştirilen AP kararında Doğu Akdeniz konusunda uluslararası konferans toplanması ve TBMM ile diyalogun yeniden başlaması gibi öneriler olduğunu da not edelim. Öte yandan, Libya dosyasında UMH’ye açılım yapan Macron, diplomasi danışmanları üzerinden Moskova’yla da Libya iletişiminde. Macron, maliyetli çatışmadan kaçınıp, AB’nin göç ve Ortadoğu konularında kaçınılmaz işbirliği ortağı Türkiye’yle müzakereyi zorluyor. Müzakere masasına eli güçlü taraf olarak ve AB tabelası arkasında yani Almanya ile yan yana oturmak istiyor.

Zaten sorunlu olan ABD ile ilişkilerin, Biden’in kasım ayındaki başkanlık seçimini kazanması durumunda daha bozulacağı ortada. Tüm bunlar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ileri kaçışı ivmelendirmek yahut hepten içe kapanmak seçenekleriyle karşısında bırakıyor. Geçmiş deneyimler bize içe kapanmanın anlamının “içe çullanma” demek olduğunu herhalde yeterince gösterdi. Kuzey Irak’ta ve güneydoğuda harekât, kayyım benzeri uygulamalar, barolardan sonra meslek odalarına saldırı, Kıbrıs ve Ermeni Soykırımı gibi “milli davalara” özel vurgu, hatta şimdi Kıbrıs’ta iki devletli federe çözümün reddi ve belki ilhak. Esasen CHP’nin “devlet politikası” dediği de bu belirli köşelerin, belirli bürokratlarca tutulması hali. İYİP de farklı bir beklenti içinde değil.

Kısacası görülebilir gelecek için olan yine bize olacak, bizim nesil de harcanır gider. Gelecek nesil iktidarı ve muhalefetiyle bu köhne düzeni tarihin ünlü çöp sepetine süpürünceye dek ezan, bayrak, sancak, Mavi Vatan, mozaik değil mermer, öze dönmek, eski ihtişama yürümek, ısıtılıp ısıtılıp servis edilir. Daha fazla bina, daha fazla ödenek, daha fazla makam arabası böyle sürer gider. Parti-devlet, ordu-millet için uğraşıp dururlar. Yine söylemiş olayım Haffner, Fraenkel, Klemperer’in yazdıkları bundan çok farklı değil. Erdoğancılar, mavivatancılar ve her devrin dalkavukları algıyı yönetebilirler mi, bilemem. Ne küreyi, ne bölgeyi, ne bütçeyi yönetemedikleri ise belli. Keşke muhalefet algı yönetimi yarışına girişmek yerine ortaya yeni yönetim tasarısını koyabilecek dirayeti ve feraseti gösterebilse. Yerini korumaya çalışan iktidar, yol alması gereken muhalefet değil mi?

Öyleyse usulen sormuş olalım: Devasa ihtiraslarına çapları kifayet etmeyenler bu durumda kimler? Kifayet ile ihtirasın yerine, imkân ve kabiliyetle hedefleri koysak daha anlamlı olmaz mı? Örnekse AB’ye tam üyelik hedefini yeniden tam önümüze koyabiliriz. Bir topyekûn kökten “dönüşüm”, merhum Özal’ın deyişiyle “transformasyon” amaçlayabiliriz. “Siyaset her zaman yereldir” denir ya, siyaset herhalde doğası gereği kısa vadelidir. Belki Yunanistan’la düşmanlık, Kürt sorununa güvenlikçi yaklaşım yerine CHP ve İYİP önümüze başka uzun erimli hedefler koyabilir. Bu, onlara kısa vadede kazanç da getirebilir. Yerinde kalmaya çabalayan iktidar, muhalefetin ise arayı kapatması gerek.

Dış politikada da her haritaya bakanın göreceği üzere Akdeniz havzasına uzanan üç büyük yarımada İspanya, İtalya ve Türkiye. Hızla dönüşmeye girişen bir Türkiye AB’ye ayakbağı olmaz aksine AB’nin geleceğini kurtarır. Kifayet ve ihtiras gibi köşeli sözcüklerin yerine dağarcığımızda muktesebat ve teamül gibi daha yuvarlak ve yapıcı terimler konulabilir. Buna karşılık tutup Çavuşoğlu gibi “vermekten" girersek söze "kuruluşu" reddederiz; irredantizmin karşısına revizyonizm çıkar; filmi geriye sararsak, karşımıza bir türlü yüzleşemediğimiz Balkan Savaşı çıkar; "sizinkiler" de Balkan Savaşı'nı kaybetmiş derse birileri, kendi kendimizi feshederiz.


Aydın Selcen Kimdir?

1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.