YAZARLAR

Yasa teklifi değil yasamanın utanç belgesi

Çocuğun cinsel istismarı dahil olmak üzere, cinsel suç failleri ve diğer eril şiddet failleri af kapsamında. Düşünce ve ifade özgürlüğünü kullananlar kapsam dışı. Parlamento için böyle bir yasa teklifinden daha büyük bir utanç tasavvur edilebilir mi, bilmiyorum.

Tutanaklara damga vuran ifadelerden birisi “ceza kanunumuzda siyasal suçlar tanımı yok” sözüydü. Ak Parti Grup Başkan Vekili'nin Adalet Komisyonu tutanaklarında yer alan cümlesi, sivil toplumun ve muhalif siyasi partilerin sık dile getirdiği “siyasi suçlara af” talebine kökten reddiye.

Kadın örgütleri de benzer reddiyeyi, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere AKP, MHP temsilcileriyle teklif sahibi partilerin bağlıları tarafından sık dile getirilen “kadına şiddet kapsam dışı” iddiasına yönelik kullandı. Gerekçe aynıydı: Ceza kanunumuzda kadına şiddet suçları olarak tanımlanmış bir kategori yok.

Kadınlar adına Nafaka Hakkı Kadın Platformu, tasarının görüşüleceği Adalet Komisyon'una dilekçeyle başvurarak, yukarıdaki tespiti ve tasarıdaki diğer sakıncalı maddelere ilişkin görüş ve önerilerini sunmak istedi. Uzaktan, artık korona virüsü günlerinin kaçınılmaz yöntemiyle, tele konferansla katılım mümkündü. Kabul edilmedi. Ve kadınların, “cinsel suçlar ve kadına şiddet kapsam dışı” iddialarının asılsızlığını ifade edecek cümleleri, komisyon salonunda çınlamadı.

Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2762) isimli ve kamuoyunda infaz paketi ya da af kanunu adıyla bilinen tasarı, yetmiş maddeden oluşuyordu. 3 Nisan Cuma günü saat 11:00 itibariyle başlayıp on sekiz saat süren toplantıda kabul edildi. Acelesi vardı iktidar ve ortağının. Yıllardır tepkilerden çekinerek getiremedikleri teklifi korona fırsatçılığıyla komisyondan geçirdiler.

Tepkiler çığ gibi. Sosyal medya eylemlerinin haddi hesabı yok. İki gündür sosyal medya eylemlerinin saatleri birbiriyle çakışıyor. Ve trend-topic (tt) olma yarışına dönüşerek, bazen bir diğerini destekleyen çıksa da kendi sözünü üst sıralarda tutmak için ötekini bastırmayı göze alan hak savunusu da tanıklıklarımızdan, bu süreçte. En garibi düşünce suçlarına haklı olarak af isteyen entelijansiyanın, cinsel suçlar ve eril şiddet ayrımı yapmaksızın, afta eşitlik ilkesini vurgulaması. Zaten düşünce suçları adıyla da bir tanım yok, kanunda. İnfaz rejiminde eşitlik talep ederek bu boşluğu doldurmak isterken kadın ve çocukların hayatını, onurunu, beden dokunulmazlığını insan hakları hukukunun bir parçası olarak dile getirmelerini beklemek, çok da afaki bir umut olmazdı. Ama oldu. Neyse zaten iktidar kimseyi dinlemeden kendisi çalıp kendisi oynuyor.

“Rahşan affı” en çok hatırlanması gerekenlerden bu günlerde, özellikle “içime sinmedi” sözüyle kulaklara küpe olmalı. O affın baş destekçisi, bu affın mimarı Devlet Bahçeli, bir Çakıcı uğruna torbacı, tecavüzcü, tacizci affını içine sindirebilecek mi zaman gösterir. Hoş onun ya da başkalarının içine sinip sinmeyişi kimsenin umurunda değil. Kadınların ve çocukların hayatı, onuru, güvenliği ve geleceği risk altındayken yasa yapıcının içine sinse de boş sinmese de boş. Utansalar da boş utanmasalar da boş…

Komisyon, muhalefet partilerinin verdiği yüze yakın önergeyi tereddütsüz reddedip AKP temsilcilerinden gelen beş önergeyi kabul ederek zaten hayli karmaşık düzenlenmiş tasarıyı, daha da içinden çıkılmaz hale getirmeyi, başarı olarak görebilir. Ödül falan da alırlar muhtemelen. Özellikle tasarının geçici 9’uncu maddesine önergeyle eklenen 6’ncı fıkra, meşhur gece yarısı önergesinin en geniş kapsamlı hali. Çocuğun cinsel istismarı dahil terör dışındaki bütün suçlular açık ceza evine geçme hakkı kazanacak. Açık cezaevine geçme talebi de yıl sonuna kadar alınacak. 31 Aralık 2020’ye kadar terör torbasına doldurulan düşünce suçluları hariç her mahkum açık cezaevine geçme başvurusu yapabilecek.

Ne var bunda diyenler olursa açık cezaevlerinde mahkumların izin alma kolaylığı hatırlanmalı ama bu kadarla da kalmıyor. Zira teklif, Adalet Bakanlığı'nca 31 Mayıs'a kadar açık cezaevlerindeki bütün mahkumlara iki aylık izin verme yetkisi tanıyor. Bitmedi. Yine teklif, salgın nedeniyle cezaevine dönemeyen izinli mahkumlara ceza verilmesini de önlüyor. Dahası var; bu haliyle yasa teklifine göre, bakanlık, iki aylık izinleri, üç kere iki ay olarak uzatma yetkisine de sahip olacak.

Özetle durum böyleyken hâlâ iktidar mensupları ve destekçileri, cinsel suçlar ve kadına şiddet suçları kapsam dışı iddiasını sürdürmekte. Bu utanç belgesini destekleyenler ve özellikle #İnfazTasarısınıGeriÇekin başlıklı sosyal medya eylemine katıldığım bir tivite verdiği cevapla “neye dayanarak söylüyorsunuz” sorusunu yönelten  AK Parti Düzce Milletvekili Ayşe Keşir için tekrarlamakta fayda var. Teklif bu haliyle yasalaşırsa:

-Terör ve örgüt suçları hariç tüm mahkumlar, infazının bitimine bir yıl kalma şartı da aranmaksızın, 31 Aralık 2020’ye kadar açık cezaevine geçme başvurusu yapabilecek;

-Adalet Bakanlığı'nın açık cezaevlerindeki bütün mahkumlara 31 Mayıs'a kadar salgın gerekçesiyle iki ay izin verme yetkisi olacak;

-Bakanlık yetkisini kullanarak bu iki aylık izinleri üç kere tekrarlayabilecek;

-Korona virüsü salgını nedeniyle izinden dönemeyen mahkumlara cezai işlem yapılmayacak. Nokta.

Bu hafta yasa teklifi TBMM Genel Kurulu'nda görüşülecek. Belki salı günü başlar belki sonraki günlere kalır ama tıpkı komisyon görüşmelerinde yaşandığı gibi görüşmeleri aralıksız sürdürüp, kısa sürede yasalaştırmak yönünde iktidarın ve ortağının acele edeceğine hiç şüphe yok.

Ezcümle, çocuğun cinsel istismarı dahil olmak üzere, cinsel suç failleri ve diğer eril şiddet failleri af kapsamında. Düşünce ve ifade özgürlüğünü kullananlar kapsam dışı. Parlamento için böyle bir yasa teklifinden daha büyük bir utanç tasavvur edilebilir mi, bilmiyorum.

Bildiğim şu ki parlamento ve parlamenter ilkin kendi haysiyetini kendisi çiğnemeden, kadınların ve çocukların haysiyetini çiğneyen bu teklifi yasalaştırmış olmayacaktır.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.