YAZARLAR

Doğru oyun, mümkün mü?

Klopp’un "doğru oyun" lafı ile Tekin ve Özen’in "doğru oyun" lafı son tahlilde aynı kapıya çıkıyor. Lig uzun bir maraton, bu uzun maratonda hedefinizin ve felsefenizin sizden talep ettiği bir oyunu oynamak, futbol adına, oyun adına yapılacak en doğru iş ve yatırımdır. Oyun zaten taktik bakımından kimi farklı düşünceleri uygulama imkanı tanıyor ama oyunun stratejisiyle oynamak, açık ki büyük bir maceraya yol vermek anlamına gelir.

Doğru oyun lafını, Metin Tekin ve Önder Özen’den uzun zamandan beridir duyardım. Doğrusunu söylemek gerekirse, dün Watford maçı öncesi, basın açıklamasında Klopp’un ağzından duyunca, bu lafa daha yakından bakmak, adeta zorunlu hale geldi. Tekin ve Özen’nin, kavramsal olarak kullandıkları doğru oyun tanımlanması, doğrudan doğruya rakip analizini işaret ettiği için, hiç ciddiye aldığım bir şey değildi. Türk futbolunun kadim ve tek stratejisi rakip analizine dayanır. Bu kavramsallıkta maç ve oyunun talepleri yoktur; sadece rakip analizinin öngörüleri vardır ve bu öngörüler de işlevsel olarak sadece rakibin zaaflarını istismara dönüktür. Özcesi, rakibe göre oynadığınız oyun, doğru oyundur! Bu mantık ve algı Türk futbolunun neden kaotik bir yapı arz ettiğini de anlatır. Kaç rakibiniz varsa o kadar oyununuz var demektir! Deha düzeyinde bir zekaya sahip olsa bile, hiçbir oyuncu gurubu, bu çoklu oyunu bir sezon boyunca oynayamaz.

Zaten oynayamıyorlar. Oyun böyle algılandığı için de, teknik direktörlerin kafasındaki oyun, rakip analizi verilerinden başka bir şeye de evrilmiyor. Yurt dışından gelmiş, kendini oralarda kanıtlanmış oyuncuların kısa sürede neden vasat hale geldikleri de bu algı ve mantığın sonucudur. Daha da vahim olanı, yaşlanmış topçuların Türkiye’yi tercih etmelerinde de bu hakikat, en az kazanacakları cazip paralar kadar etkilidir. Çünkü oyun yok, sadece basit görevler var!

Klopp, Watford maçı öncesi rakibine ilişkin kimi cümleler kurarken, tuhaf biçimde doğru oyun kavramına vurgu yaptı. Daha doğrusu Watford’un yeni teknik direktörü Nigel Pearson’un öngörülemezliği karşısında, bu kavrama müracaat etti. "Ne oynayacaklarını bilmiyoruz" dedi."Üçlü ya da dörtlü savunma mı yapacaklar, 4-4-2 mi oynayacaklar ya da 4-5-1 mi bu belli değil; ama rakibimizin ne oynayacağından bağımsız olarak biz doğru oyunumuzu odaklanmalıyız."

Maçın kadrosu açıklandığında Klopp’un rotasyona gittiği anlaşıldı ve kendi oyununun temel taşı olan Robertson’u yedeğe çektiği görüldü. Elbette her oyuncu her maç için, her şeyden önce, taktiksel değer taşır ama bazı oyuncular stratejik değerdedir. Robertson da Salah, Sadio Mané, Trent Alexander Arnolt ve Virgil Van Dijk gibi, Liverpool için stratejik değerde bir oyuncudur. Çünkü bu oyuncuların barındırdığı yetenek potansiyeliyle, Klopp mevcut oyunu her maç aynı şaşmazlık ve kusursuzlukla oynayabiliyor.

Jurgen Klopp

Robertson yerine sol kanat koridoruna monte edilen James Milner'dan, ki kendisinden ne bekleniyordu bilmiyorum ama beklenilen ne olursa olsun, gerçekleşmediği çok açıkça ortaya çıktı. Ve bu tuhaf tercih, her şeyden önce Mané’nin performansını çok ciddi biçimde etkiledi. Robertson’la birlikte oynayan Mané genellikle topla, rakip yarı sahasının üçüncü bölge sınırında buluşur ve şimşek gibi patlayan hızı ile kolayca, rakip defansı dengesizleştirirdi. Watford maçında, Mané topla ancak kendi yarı sahasında ya da orta sahanın hemen üstünde buluşabildiği için, hiç etkili olamadı. Kat edeceği mesafe çok artmıştı ve o bu mesafeyi kat etmeye çalıştıkça, rakip defansın çoklu presine maruz kalıyordu. Mané’nin etkisizliği Firmino’ya, Firmino’nun vasatlığı Salah’a sirayet ediyordu.

Öyle ki, lig sonuncusu olan Watford doksan dakika boyunca oyuna ortak oldu ve eğer azıcık daha dikkatli olsalardı, belki de bugün Klopp’a bu pragmatik hamlesinin acı meyvesini yedirirlerdi.

Klopp’un "doğru oyun" lafı ile Tekin ve Özen’in "doğru oyun" lafı son tahlilde aynı kapıya çıkıyor. Lig uzun bir maraton, bu uzun maratonda hedefinizin ve felsefenizin sizden talep ettiği bir oyunu oynamak, futbol adına, oyun adına yapılacak en doğru iş ve yatırımdır. Oyun zaten taktik bakımından kimi farklı düşünceleri uygulama imkanı tanıyor ama oyunun stratejisiyle oynamak, açık ki büyük bir maceraya yol vermek anlamına gelir.

Aslında bu durum kendi başına Guardiola’nın neden çok değerli bir futbol düşünürü ve eylemcisi olduğunu gösteriyor. Kendi oyunun taleplerine bağlı kalmak, o oyunu geliştirmenin en dolaysız yoludur.


Ali Fikri Işık Kimdir?

Ali Fikri Işık, 1958 yılında Mardin’in Savur ilçesine bağlı Xeramemo köyünde doğmuştur. İlk ve ortaokulu Batman’da, liseyi ise Silvan’da okumuştur. 1978 yılında Batman'da “Sesleniş” Gazetesiyle yazın hayatına başlamış. 1985 yılında yazarlar kooperatifi olan Yazko’nun dergisi “Yazko Somut”ta, 1994 yılında “Zone News” gazetesinde, 1995 yılında haftalık dergi “Roj”da, 2010 yılında Taraf gazetesinde, 2016 yılında “BasNews ve Kurdistan24 Türkçe'de yazmıştır. Amedspor Kaos ve Direniş Amedspor kitaplarının yazarıdır.