YAZARLAR

CHP'nin Suriye konferansının düşündürdükleri

Konferansın en büyük faydası Suriye konusunun Türkiye’de iktidarın anlatımları ile yetinilmeyerek daha geniş katılımlarla konuşulabilmesinin ilk adımı olmasıdır. Bundan sonraki adım tekrar Türkiye’de mi, Suriye’de mi atılır şimdilik belli değil ancak iki halkın temsilcilerinin de geniş katılımıyla gerçekten bir barış sürecinin başlaması, sadece iktidar sahiplerinin değil siyaset dışı kitlelerin de inisiyatif alması ile sağlanabilir.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin Suriye üzerine düzenlediği uluslararası konferans eksiklikleri ya da bakış açısına göre eleştirilecek yanları olmasına rağmen üzerinde durulması gereken bir adım.

İktidar bugüne kadar dış politika alanında ve özellikle Suriye konusunda kendisi dışındaki herkese ve kesime kulak tıkamıştı. Türkiye muhalefeti bu konferansla birlikte ilk defa dış politika ve pratiklerinin en yakından hissedildiği Suriye süreci konusunda söz/inisiyatif adımı atmış oldu. Ana muhalefet partisi olarak CHP uzun zaman önce böyle bir girişimde bulunabilirdi ancak Suriye konusunda alınacak çok yol, daha yapılacak çok şey olduğu göz önüne alındığında geç kalınmış da değil.

İktidar muhalefete söz hakkı tanımama tavrını sürdürdüğü sürece bu gibi girişimler ve içeriği olan meseleler geniş halk kitleleri tarafından bilinemeyecek, tartışılamayacak. İktidar yanlısı medyanın daha konferans bitmeden nelerin konuşulduğunu aktarmak yerine olumsuz başlıklar atması bunun bir göstergesi.

Oysa CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun sözlerinden başlamak üzere dile getirilen birçok önemli saptama söz konusuydu.

Mülteciler konusuna yaklaşımlarını ve neler yapmayı planladıklarını açıklayan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’ndan sonra söz alan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu basit bir soru soruyor: Bu kadar mültecinin yerinden yurdundan edilerek buralara gelmelerine neden olan politikaların sorumlusu kim?

Bu soru geçmiş ile hesaplaşma değil, tam tersi mültecilerin kendi ülkelerini terk etmelerine neden olan ve halen devam eden politikaların nasıl değiştirilebileceğinin de sorgulanmasıdır.

Konferansta dikkat çeken bir başka unsur hemen her kesimi rahatsız edecek görüşlerin öne sürülmesiydi. Bu da konferansta çeşitliliğin sağlandığını gösteriyor. Örneğin Harvard’ta misafir öğretim üyesi olan Doçent Amy Austin Holmes Türkiye’nin kuzey Suriye konusundaki tezlerine tamamen ters görüşleri dile getirirken Irak’tan Süleymaniye Amerikan Üniversitesi’nden Yrd. Doçent Akeel Abbas Irak ve Suriye Baas’larını yerlere vurdu ve Saddam Hüseyin ile Hafız Esad arasında bir fark görmediğini ifade etti.

Suriye’den katılım ise Türkiye’nin vize vermediği gerekçesi ile kısıtlı kaldı. Baas adına toplantıya katılması beklenen Halef El Miftah katılımcılar arasında yoktu. Katılsaydı katılımcılar ve Türk kamuoyu doğrudan Baas’ın görüşlerini duyma imkanını bulacaktı. Baas halen Suriye’deki en büyük siyasal parti konumunu koruyor. Suriye’den Milliyetçi Parti ya da Ulusal Koordinasyon Komitesi gibi oluşumlar davet edildi mi bilmiyoruz, bu gibi oluşumlar zenginlik katabilirdi. Ama bence en büyük eksikliklerden biri Heysem Menna’ın olmamasıydı. Menna yönetime karşı “ülkeyi yıkmadan” muhalefet yapılması taraftarı ve bazı yönetim yanlılarınca da onaylanan sıkı bir muhalif.

Bazı kesimleri çok rahatsız edecek olsa da katılımcılar arasında SDG temsilcilerinin de olması ayrıca zenginlik katabilirdi. Diğer yandan herkesin kendi görüşlerini özgürce dile getireceği bir platform olması bakımından Kürtler de süreç içinde geliştirdikleri politika ve pratiklere karşı görüşleri duymuş, tartışmış olacaklardı. Zira şu günlerde Türkiye’de asıl tartışılan konu, politik tartışmaların önemli bir kısmı, askeri hazırlıklar, tampon bölge gibi konular doğrudan Kürtleri dinlenmesi gereken taraf konumuna sokuyor.

Yine de HDP’nin davet edilmiş olması ve iki temsilcisinin (gözlemci olarak) bulunması olumlu bir adım olarak görülebilir. Bu meselenin sadece Suriye coğrafyası ile sınırlı olmadığı göz önüne alındığında HDP’ye de söz hakkı verilebilirdi.

İyi Parti ve Saadet Partisi temsilcilerinin de muhalefetin ilk kez uluslararası katılımla düzenlenen bu organizasyonunda kendi partilerinin görüşlerini dile getirmeleri gerekirdi. Bu bir yandan son dönemde birçok alanda sergilenen işbirliği ve dayanışmayı dış politikaya da taşıyacak bir adım olurdu.

Toplantıya Suriye’den katılan isimlerden biri Şam Süryani Başpiskoposluğu Yardım ve Kalkınma Merkezi Halkla ilişkiler Müdürü Vail el Malasi, diğeri Suriye Ermenisi gazeteci Sarkis Kasarcıyan’dı. Vail El Malasi Halef El Miftah gelemeyince Baas partisi tarafından “yetkili temsilci” olarak gönderilmiş. Yani toplantıda aslında bir Baas temsilcisi de vardı. El Malasi konuşması sırasında Suriye ve Türkiye bayraklarını kürsüye taşıdı. Okuduğu Baas partisi mesajında ise Türkiye ve Suriye halklarının kültürel ve tarihsel bağlarına vurgu ve Türkiye’de iktidarın Suriye’ye yönelik politikalarının iki tarafa da zarar verdiği vurgusu vardı. Baas Partisi mesajında CHP’nin bu girişimi övülmüş.

.

Malasi’nin konuşması sırasında Suriye bayrağı ve Beşşar Esad fotoğrafının büyük ekrana yansıtılması toplantıya davetsiz geldikleri belirtilen Suriye Türkmen Cephesi’ni rahatsız etti. Türkmen Cephesi temsilcileri ÖSO bayrağının Suriye bayrağı olduğunu iddia ederek Malasi’nin Suriye bayrağını kaldırmasını istediler. CHP’li yetkililer ise bayrağın Suriye’nin resmi bayrağı olduğunu belirterek Türkmen Cephesi temsilcilerini kibarca dışarı davet ettiler.

Yaşanan bu ve benzeri küçük çaplı krizlere ve daha geniş bir katılımla yapılabilecek olmasına rağmen konferansa olumlu bakılmalı. İktidarın ve politikalarının kuşatmasında bu gibi organizasyonlar nefes alınmasını, farklı seslere yer verilmesini sağlıyor, sorunların çözümünde temel sebeplerin ele alınmasını, doğru teşhise ve buradan yola çıkılarak çözüme yol alınmasına katkıda bulunuyor.

Bu konferansın en büyük faydası Suriye konusunun Türkiye’de iktidarın anlatımları ile yetinilmeyerek daha geniş katılımlarla konuşulabilmesinin de ilk adımı olmasıdır. Yinelemek gerekirse, eksikleri olmasına rağmen bu bakımdan çok önemli bir girişimdi. Bundan sonraki adım tekrar Türkiye’de mi, Suriye’de mi atılır şimdilik belli değil ancak iki halkın temsilcilerinin de daha geniş katılımıyla gerçekten bir barış sürecinin başlaması, sadece iktidar sahiplerinin değil siyaset dışı kitlelerin de inisiyatif alması ile sağlanabilir.

Suriye Türkmen Cephesi’nin bir temsilcisi ile biraz sohbet ettik. Hâlâ “Dera’da çocukların tırnaklarını çektiler” masalını anlatıyor olması iktidarın muhalif olarak desteklediklerinin olaylara nereden baktığını göstermesi bakımından da çarpıcı. Bu bakımdan bu gibi konferanslar Suriye halkı adına konuşabilecek gerçek muhalifleri de ortaya çıkarabilmesi açısından faydalı olacaktır.


Musa Özuğurlu Kimdir?

Gazeteci. Mesleğe 1994 yılında başladı. Çok sayıda radyo ve TV kanalının haber merkezlerinde editörlük, muhabirlik, program sunuculuğu yaptı. 2010 yılında TRT Türk’ün Suriye temsilcisi olarak çalışmaya başladı. Suriye’de 2011’de başlayan süreci 2016 yılına kadar yerinde takip eden az sayıda yabancı gazeteciden biridir. Alanı Suriye başta olmak üzere Ortadoğu. Serbest gazeteci olarak çalışmaktadır.