YAZARLAR

Kayyımlı muhalefet, kayıtsız muhalefet ve İdlib’in laneti

İnsanlar Van’da, Mardin'de, Diyarbakır’da devletin başlarına ördüğü belayla meşgulken ‘Nevzuhûr İttihatçılık’ Fırat’ın batısında da izanla, mantıkla, vicdanla izahı mümkün olmayan işler çeviriyor. Beri tarafta Irak’ın kuzeyinde savaşı büyüttükçe büyütüyor; pergeli ta Irak’ın orta yerine kadar açmış. Sorgusuz sualsiz. Beka dendiğinde sorgu zaten yersiz!

İzmir’in ciğerleri yanarken Orman Bakanı Bekir Pakdemirli konuşuyor: “THK'nın elinde 6 uçak var ama 3'ü yerde. Yani yuvalarında motor yok; 3 tanesi faal. Bunların sadece biri yakıt almaya gittiğinde, link kurma imkânı yok. Türkiye’de bize hizmet verecek bir uçak filosu bulunmuyor. Kiraladığımızda orman personeli binmek istemiyor. Emniyetli bulan varsa, apronda duruyor, buyursunlar uçsunlar.”

Devletin düşürüldüğü durum da, yürütülen mantık da dehşet verici. Buradaki acullük, iş bilmezlik, pişkinlik, küstahlık neyse dış politikadaki melanetler de odur ya da onun eseridir. Aynı kifayetsizlik ve öngörüsüzlükle Ortadoğu’da çok yangın çıkardılar. Söndürecek beceriden de yoksunlar. Ya da niyetleri bu değil; tıynette yangından mal kaçırmak da var.

Daha dehşet olanı, bunların hiçbiri yönetilenlere dokunmuyor, muhalefeti de yakmıyor. ‘Yaldır yaldır’ gelen faşizmin bizatihi mağduru ama hala zillette debelenebilmenin mazeretini arıyor. Suçu işleyen devlet ya ‘mutlak dokunulmazdır’; onun gölgesinde, onun lütfettiği kadar ve onun uygun gördüğü kelimelerle laf çevirmek kâfidir muhalefet olmaya.

İktidar dışarda çıkardığı yangını duman altı edebilmek için içeride yangın çıkarmakta çok mahir. İçeride yangın bacayı sarmışsa yığınları beka davasına kilitleyecek dış düşmanlar bulmakta ve maceralara atılmakta da zorluk çekmiyor. Rezaletler, gasplar, hırsızlıklar, hukuksuzluklar, ülke kaynaklarını tarumar eden ihaleler, rant transferleri, elde patlayan devasa projeler, yok edilen kurumlar, kemirilen ekonomi, katledilen ormanlar asla konuşulmasın. Tehditler, şantajlar, adam kaçırma olayları ve işkenceler artık sıradan. İçeride beka, dışarıda beka.

Ve muhalefet asla iktidarın keyfini kaçıracak düzeyde ortak bir paydada buluşmasın. HDP’li üç belediyeye kayyım atayarak milletin iradesine ve ülkenin huzuruna kast edenlerin muradı başka ne ola ki? Bu elverişli yangınlardan sadece biri. Devamı da gelecek.

Ağustos zaferlerine ‘Doğu Fırat Seferi’ iktidarın sorumlu olduğu krizler ve açmazlar üzerine bir şal gibi gerilecekti. CHP ve HDP tabanında gelişen yakınlaşma da dinamitlenmiş olacaktı. O hatta başkalarının hesabı daha üstün geldi. Sahnenin değişmesi gerekiyordu ve şimdi içeriyi terörize etmenin imkanlarını zorluyorlar.

***

İnsanlar Van’da, Mardin'de, Diyarbakır’da devletin başlarına ördüğü belayla meşgulken ‘Nevzuhûr İttihatçılık’ Fırat’ın batısında da izanla, mantıkla, vicdanla izahı mümkün olmayan işler çeviriyor. Beri tarafta Irak’ın kuzeyinde savaşı büyüttükçe büyütüyor; pergeli ta Irak’ın orta yerine kadar açmış. Sorgusuz sualsiz. Beka dendiğinde sorgu zaten yersiz!

Bir hizmettir tekerrür eden ama ne çare! İktidar sahipleri birkaç demeçle, bir efelenmeyle, ne bileyim diklenmeyle görüntüyü kurtarabildiği sürece hezimetten de yüksünmüyor.

Muhalefet ise en azından şu Suriye’de olup bitenlere ciddiyetle bakabilmeyi becerebilseydi. Ülkenin düşürüldüğü duruma dair kimi zaman doğru düzgün soru yöneltmekten bile aciz bir iki soru önergesiyle sorumluluk savıyor. Sanki önergeler iktidarın umurunda!

Gündem oluşturmaktan imtina eden bir temkinlilik hali. Aynı kapının tokmağı, aynı tekmil; iktidarın yolu mantıktan, hukuktan, gelecekten yoksundur ama askeriyle, özel timiyle, istihbaratıyla devlet işin içindeyse susulur. Devletse mevzu sufleler ‘emir’ telakki ediliyor. Lakin susma vakti değildir; ülkenin ordusu ve kaynakları El Kaide ve türevlerinin hizmetine sokuluyorsa hiç değildir.

***

Hükümetin Suriye’deki kirli müdahaledeki ürkütücü rolü bir kenara, son düzlükte yaşananlar azıcık devlet aklıyla bile olacak şeyler değil. Son birkaç yılda büyük bir özgüvenle Suriye’nin bütün cephelerinden çıkartılan cihatçıların Türkiye sınırlarına taşınmasına aracılık eden bir strateji. İdlib bu sayede 100 bin civarında savaşçının temerküz alanına dönüştü. İdlib, açılan cephelere Türkiye üzerinden akın akın giden küresel mücahitlerin giriş kapısıydı. Savaşın bitiş sahnesini kurgulayan Suriye ve müttefikleri çıkış kapısının da burası olmasını istedi. Bu stratejiye ortak olmak da ‘sahada olmak, oyunda kalmak’ gibi bir efsunla yeni Osmanlının kaçacağı bir şey değildi. Stratejik derinlikte bunlardan dibi yok.

Hükümet daha sonra bu cihatçılar üzerindeki etkisine güvenerek Rusya’ya yerine getiremeyeceği sözler verdi. Oyun kurucu olacak ya, riskin boyutunun boyunu aşmasını da sorun etmiyor. Birinci vazife hepsi aynı potada çimlenmiş olsalar da ‘ılımlı’ muhalifleri teröristlerden ayırmaktı. Bunun için ‘Suriye Ulusal Ordusu’ ve ‘Ulusal Kurtuluş Cephesi’ diye iki çatı örgütü de kurdular. “Güdülebilenler” ile “Türk devletinin himmetinden nemalanan fakat güdülmesi zor olanlar” yapılanması… Sonra terörist diye nitelenen grupları İdlib’i çevreleyen 15-20 kilometrelik alandan çıkarmayı ve burayı ağır silahlardan arındırmayı da taahhüt ettiler. Bu taahhüt, İdlib’in saldırılarda sıçrama tahtası olarak kullanılmayacağı sözüyle tahkim edildi. Dahası Halep’ten Lazkiye’ye inen otoyol (M-4) ile Halep’ten Şam’a giden otoyolun (M-5) açılma işini de üstlendiler. Yol ihalesi alır gibi. 17 Eylül 2018’de Soçi’de bunların altına imza atılırken ‘çar’ Vladimir Vladimiroviç Putin’in ne denli hınzır hınzır gülümsediği tahmin edilebilir. Böylesi imkânsız, böylesi kendi kendini El Kaide’nin hamisi yapan bir misyonu sahiplenmek her kula nasip olmaz! Görev süresi 31 Aralık 2018’de doldu. Taahütler yerine getirilmedi:

- Önce terörist listelenmiş Heyet Tahrir el Şam (HTŞ), Türkiye’nin uhdesindeki ılımlıları döve döve küreyip İdlib’in yüzde 90’ını kontrol eder pozisyona geldi. Misyon birde skor sıfır.

- Ilımlılar teröristleri yiyip bitirecekken tersi oldu. Güvenli bölge kurulamadı. Etti iki sıfır.

- Yollar açılamadı, etti üç sıfır.

- İdlib’ten diğer bölgelere saldırılar kesilmedi. Bir sıfır da buradan.

Tabii bu arada misyon için Türk ordusu 12 kontrol noktası kurmuştu. Misyonun aslında başka türlü yorumlandığı anlaşıldı. Buraların Soçi Mutabakatı’nın koşullarını yerine getirmekle ilgisi yoktu; tersine silahlı örgütler için bariyer işlevi görecekti. Suriye ordusu güneyden cephe açtığında, Türkiye’nin ılımlıları terörist diye afişe edilenlerle omuz omuza verdi. Ortak cephede kimler yoktu ki; IŞİD’in Suriye’deki ilk yapılanması olan Nusra’nın devamı HTŞ, El Kaide dörtlüsü olarak ‘Huras el Din’, ‘Ensar el Din’, ‘Ensar el Tevhid’ ve ‘Ensar el İslam’; Taliban bağlantılı Türkistan İslami Partisi (TİP), Çeçenlerin liderlik ettiği Ecnad el Kavkaz ve Özbeklerin İmam Buhari Tugayı; Türkiye’nin doğrudan desteklediği Feylak el Şam, Ceyş el Ahrar, Ahrar el Şam, Sukur el Şam, Ceyş el Nasr, Birinci Sahil Tümeni, İkinci Sahil Tümeni, Birinci Piyade Tümeni, İkinci Ordu, 23. Tümen, Ceyş el İzze vs.

Ellerinde Türkiye’den giden silah ve zırhlı araçlarla. Mayıs-temmuz arasında tırmanan bu savaşta dengeyi değiştiren Türk katkısıydı. Putin, bir NATO üyesine S-400 satmanın hazzı için İdlib’de Erdoğan’ın cihatçılarla iştigalini görmezden geldi. Lakin Fırat’ın doğusunda müşterek hareket merkeziyle Türk-Amerikan ortaklığının tesisi, Putin’in yutacağı bir hamle değildi. İşte İdlib, yanıtın verileceği yerdi. Yeniden başlayan operasyonla Han Şeyhun’un ele geçirilmesini biraz da bu zaviyeden görmek lazım. Türk ordusu yine takviye güç gönderdi. Ama gecikmişti. Suriye ordusu M-5 yoluna ulaşarak ikmal hattını kesen Suriye ordusu bir de konvoya eşlik eden Feylak el Şam’ın araçlarını bombalayarak sevkiyatı durdurdu. Han Şeyhun’un 10 km güneyinde Morek’teki Türk askeri gözlem noktası kuşatma altında kaldı.

***

Bu tablo yeterince vahim değil mi? Devletin bekasıyla izahı kabil mi? Bu savaşın yansımaları ve kaçınılmaz sonuçları olarak Türkiye’deki patlamalar farklı bir muhalefeti gerektirmez mi? Mesela 9 Ağustos’ta Hatay-Reyhanlı’da bir tesiste 5 saat boyunca patlamalar oldu. “Askeri mühimmat patladı” denildi. İşte muhalefetin susması için kâfi bir izah. Eski bir çırçır fabrikası. Reyhanlılılar buranın Suriye bağlantılı operasyonlarda istihbarat ve bir yardım kuruluşu tarafından kullanıldığını söylüyor. Bünyesinde dört de lojman var. Neresi askeri? Neresi yasal? Patlayan nedir? Kimse bunun hesabını sormaya yanaşmadı.

Suriye defteri sorunsuzca kapanmayacak. Üstelik yeni İttihatçıların hikâyeyi bitirmeye niyetleri de yok. İdlib’de ihtiyaç fazlası cihatçılar Libya sahnesine kaydırılıyor. Orada da akıl almaz bir savaş yürütülüyor. Bunun hesabını şimdiden soracak biri var mı? Orada muhalefet var mı?


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.