YAZARLAR

Estağfurullah, o sizin stratejik aklınız!

İktidara göre İstanbul belediye başkanlığı seçiminde “belli güçleri” birleştiren bir “stratejik akıl” devreye girmiş olabilir. İfadeler çok ikircikli: Sanki. Belki. Yani… O zaman müjdeyi vermek gerek: Kesinlikle doğru bu, fakat bu iktidarın kendi aklı.

Adalet ve Kalkınma Parti Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz konuşuyor, konu İstanbul seçimleri. Önce malum şeytanı laine atıf:

“Bizce bu meselenin arkasından çok farklı şeyler çıkacak. Sandık başkanlarından FETÖ kapsamında ihraç edilenler var mı diye merak ediyorum mesela.” Merak ediyor ama bilmiyor, tecahül-i arif sanatı iş başında sanki, dersin gariban bir muhalefet partisi yöneticisi, elinde devlet yok. İhraç kararnamelerini de kimsenin bilmediği bir parti hazırladı zaten. Neyse.

Devamı daha ilginç:

“Muhtemelen şu oldu: Bir stratejik akıl belli kesimleri ve güçleri birleştirdi…”

REFERANDUMDA OLANIN AYNISI

Bir seçim terminolojisine sığınalım: Adam haklı! Belli kesimler ve güçler birleşti mi? Birleşti. Bu stratejik bir akıl mı? E evet. Peki nasıl oldu bu? Hem ilk defa mı oldu? Mesela, yeni sisteme geçiş referandumuna bakalım: İktidar partisi ve gölgesi boyundan uzun şeriki yine birlikteydiler, o seçimde İstanbul’da yine yüzde 50’nin altına düştüler. İktidar bloku, yani evet oyları yüzde 48.6 düzeyindeydi ve “hayır” oyları, yani muhalefet bloku yüzde 51.4’e ulaşmıştı.

Daha sonra 24 Haziran cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan, “Cumhur İttifakı”ndan daha fazla oy aldı ama yüzde 50’yi iki puanla geçebildi. Beraber yapılan milletvekili seçiminde Erdoğan liderliğindeki Cumhur ittifakı ise yüzde 50.68 düzeyindeydi. Yani oylar hep kafa kafayaydı. Hasılı, İstanbul’da ilk yenilgi 31 Mart da değildi.

Gerçekten “belli kesimler ve güçler” ilk olarak referandumda birleşmişti aslında. Muhalefet blokunda kimin oyu vardı? Çok belli: CHP, HDP, iyi parti, saadet partisi… gerçekten “belli” kesimler ve “belli” güçler.

Peki kim bu güçleri bir araya getirdi? Strtatejik akıl? Üst akıl? Malum şeytan, meçhul şeytan?

KOALİSYON DÜŞMANLIĞI

Az daha geriye gidelim, 7 Haziran seçimlerinden önceye: iktidar o zaman, “koalisyon” denilen şeyin ne kadar kötü, tehlikeli, saçma, anti-demokratik filan olduğunu söylemekten yorulmuştu.

O seçimin stratejisi tutmadı, “barajı aşamayacağı”na hem iktidarın hem muhalefetin kesin gözüyle bakıp sayısız komplo ürettiği HDP yüzde 13’ün üstünde oy alınca, CHP de gerilemeyince iktidar “koalisyon”a mahkum kaldı. Çareyi hükümet kurma sürecinde CHP’yi göz göre göre oyalayıp, şiddet kozunu çıkararak yeniden seçime gitmekte buldu. “Cumhur ittifakı” denilen ortaklığın temelleri de o günlerde atıldı. Koalisyon pis, berbat, milleti zillete sürükleyecek bir şeydi, öyle söylendi.

KOALİSYON MECBURİYETİ

Bu koalisyon düşmanlığı, ana muhalefet CHP, sonradan kurulan milliyetçi muhalefet iyi parti ve Kürt mücadelesinden doğan HDP arasındaki ideolojik mesafelerin büyüklüğü de düşünüldüğünde hep işleyecek gibiydi.

Sonra iktidar, MHP desteğine de güvenerek sistemi kökten değiştirdi, “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” adlı siyasal ucube kuvvetli ısrarla hayata geçirildi. Sistem, cumhurbaşkanını seçtirebilmek için yüzde 50’yi mecbur kılıyordu, koalisyonsuz bu rakama ulaşmak hemen hemen imkansızdı. Zaten her şey bunu bilen Devlet Bahçeli’nin çağrısıyla başlamıştı. Bahçeli, “Gel seni başkan yapacağız” dedi. Yaptı. Kazancı, sistem sürdükçe iktidarın kendisine muhtaç olmasıydı.

AÇIKLIYORUM: BU İKTİDARIN AKLI

Erdoğan liderliğindeki siyasi akıl, nefret ettiği, nefret edilmesi gerektiğini öne sürdüğü “koalisyon”ları, Bahçeli’nin siyasi aklına uyarak, kendi eliyle mecburi hale getirdi. İstanbul belediye başkanlığı seçimi, bu mecburiyete uyum açısından muhalefetin referandumdan sonraki ikinci başarısı oldu.

Özet: Belli güçleri bir araya getiren “stratejik akıl” bizzat Erdoğan yönetimindeki Adalet ve Kalkınma Partisi ile şeriki MHP’yi yöneten aklın kendisidir. Bu stratejik akıl, Bahçeli’nin siyasal aklının vesayeti altında olan bir akıldır. İktidar partisi, mecbur olduğu ve herkesi mecbur ettiği koalisyon sisteminde hem ortağına hem düşman ilan ettiği rakiplerine yenildi bu akılla. Stratejik akıl da, üst akıl da iktidar blokunun kendisinin aklıdır. Şimdi tuhaf argümanlar, enteresan akıl yürütmeler eşliğinde herkesi akılsız ilan ederek üste çıkma peşinde.

Notlar:

1

Cumhurbaşkanlığı seçiminde, yani 24 Haziran’da Recep Tayyip Erdoğan istanbul’da yüzde 52 oy aldı, sırasıyla: Muharrem ince yüzde 30.64, Selahattin Demirtaş yüzde 8.40, Meral Akşener yüzde 7.29, Temel Karamollaoğlu yüzde 0.89, Doğu Perinçek yüzde 0.20…. Toplam yüzde 48.

2

Aynı tarihli parlamento seçiminde manzara: Cumhur ittifakı (AK Parti-MHP) yüzde 50.68, millet ittifakı (CHP, iyi parti, Saadet Partisi) yüzde 36.34, HDP yüzde 12.52, Vatan Partisi yüzde 0.21, Hüda Par yüzde 0.19…

3

Aynı stratejik akıl Ankara’da beş yıl önceki seçimlerde de devredeydi. Bu seçimlerde başarısını yüksek farkla perçinledi. Peki iktidar niye aynı aklı orada aramadı? Adana ve Mersin de var…

4

Seçmen, “koalisyon yoksa demokrasi de yok” demiş olabilir mi? Yine aynı seçmen, iktidarın İstanbul kampanyasındaki libidinal vurguyu reddetmiş olabilir mi? Stratejik aşk istemiyorum, normal seçim olsun yeter demiş olamaz mı?

5

İmamoğlu, hükümet ortağı yayıncı grupları eleştirdi. İktidarın kadim figürlerinden Ömer Çelik, kazandığı seçimin sonuçlarını teslim etmek istemedikleri İmamoğlu’nu “medya gruplarının sahibi ailelerden” özür dilemeye davet etti. Yavuz siyasetçi mazbata sahibini bastırırmış diye bir atasözü çıksa yeridir. Büyük servetler akıtılarak, kamu kaynakları transferiyle yüzde 95’i hükümetin yanına çekilen medya seçimden önce de sonra da vazifesinden hiç şaşmadı. Hiçbir meslek kuralına uymadı. Sonuç: Hezimet. O kadar para, sıfır sonuç. Neden? “Gerçeği satın almak” o kadar kolay olmadığından olmasın?