YAZARLAR

Dış politika laubalilik kaldırmıyor

Hem Rusya’yla flörtün hem ABD ile sarsıntılı evliliğin sonuna mı geliyoruz? Çatık kaşlı Milli Savunma Bakanımız Akar’a bakacak olursak her şey yolunda. ABD’ye gidip hüsnükabul gördü, dönüşünde “sorun yok, Malatya hazır, F-35’leri bekliyoruz” dedi. F-35’ler Malatya yerine Arizona’da “boneyard” adı verilen piste çekildi, bir nevi ıskartaya çıktı.

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu özellikle Antalya’da yoğun biçimde belediye seçimi kampanyasına katıldı. Antalya meyve-sebze hali önünden kalktı apar topar Vaşington’daki NATO 70'inci Yıl Dışişleri Bakanları Toplantısı’na yetişti. ABD, seçimin yapılmasının hemen ardından, söz konusu toplantının hemen öncesinden, Türkiye’nin F-35 programına katılımının ve Türkiye için üretilen uçakların teslimatının askıya alındığını açıkladı. Üstelik, dosyamızda S-400 ısrarıyla gittiğimiz toplantının ana gündemi de genelde Rusya tehdidinin karşılanması ve özellikle Karadeniz’in Ruslara karşı tahkimi idi.

Çavuşoğlu’nun ABD’li mevkidaşı Pompeo ile ikili temaslarının ardından ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Palladino, görüşmede Türkiye’nin S-400 alımı ve S-400 ile F-35’lerin aynı anda çalışamayacağına dair “uyarıldığını” açıkladı. Bizim Dışişleri de kendi sözcüsüyle bu açıklamanın yanlış olduğunu, görüşmede bu hususların ele alınmadığını vurgulamakla kalmadı, daha önce de benzer hataların yapıldığına işaret ederek ABD tarafını ciddiyete davet etti.

Düşünebiliyor musunuz, küresel süper gücün en yüksek düzeyli diplomatının kendi ana dilinde yaptığı görüşmede ne dediğini bilmediğini ve ABD Dışişleri’nin de amatör olduğunu iddia ettik. Ettik de, Pompeo derhal çıktı, sözcüsünün yaptığı açıklamanın harfiyen doğru olduğunun altını çizdi. Bizim taraf da sustu. Neden böyle oldu? Neden olacak, çünkü AKP döneminde diplomasi halkla ilişkiler yani tribünlere oynamak, ikili temaslar da en yukarıya yaranmak faaliyetine indirgendi de ondan. Böyle olunca, maalesef çoğu misyon şefimiz de sürekli racon kesip, “şov devam etmeli” havasında –imam ile cemaat hesabı yahut Fazıl Ahmet Aykaç şiiri, tercih sizin.

Yetmedi ABD Başkan Yardımcısı Pence, ek bir açıklama yaparak S-400 alımında ısrarın Türkiye-ABD ilişkilerinin zedelenmesi değil Türkiye’nin NATO müttefikliğinin tartışılması sonucunu doğuracağını ilk kez belirtti. Cevaben, Türkiye sistemindeki konumu ABD Başkan Yardımcısına karşılık geldiği kuşkulu Cumhurbaşkanı Yardımcısı Oktay artık AKP döneminde alışageldiğimiz “laf ebeliği” yaklaşımıyla ABD’yi terör örgütlerine destekle Türkiye arasında tercihe davet etti. Oktay’ın kastettiği herhalde YPG/J idi. Ancak atışmalarda malum son söz “n’aparsın” olur.” Öyle düşününce ve yeni rejimde karar alma mekanizmasının tek elde toplandığı tüm devletlerce gayet iyi bilindiğinden Oktay’ın meydan okuması ne denli ses getirdi bilemem, ses getirdiğini de sanmam. Zira konu ciddi.

İsrail’de de seçim var. Başbakan Netanyahu da Vaşington’a gitti, ama seçim öncesinde. ABD, İsrail’in Suriye toprağı üzerindeki egemenliğini tanıdığını açıkladı. Netanyahu, yine seçim öncesinde bu defa Moskova’ya gitti. 1982’de Suriye’de kaybolan İsrail askeri Baumel’in kalıntılarının sahada görevli Rus ordusunca bulunup, teslimini sağladığı gibi, Ortadoğu ve özellikle Suriye’de Rusya’yla işbirliğinin derinleşmesine yönelik uzlaşı devşirdi. Hangi Rusya? Hani nicedir aramızdan su sızmayan Rusya. Hangi İsrail? Hani nicedir köprüleri attığımız, her fırsatta zart-zurt ettiğimiz İsrail.

Oysa doğru ya, biz de Putin’e ne istedi de vermedik: S-400’den tutun, Karadeniz’de kıta sahanlığımızdan geçen yeni doğal gaz boru hattına, Akkuyu Nükleer Santrali’nden, Akkuyu Rus Üssü’ne. “Nasıl, ne üssü” dediniz değil mi? İşte 12 Mart günkü Ticaret Sicili Gazetesi’nde Akkuyu’daki değişikliğe dair resmi duyuru var. Satır aralarından benim anladığım Türkçe meali şu: “Santrali yapacak yok nakit bende. Olsun gardaş, orayı sen bize lojistik ihtiyaç kisvesiyle teslim et. Zaten stratejik yatırım kapsamına aldın, ben de Rus görevlilerle doldurur, ‘Doğan görünümlü Şahin’ bir deniz üssü kurarım. Hem Aksaz’a on adım, hem Lazkiye’ye 100 adım, adeta kupon arazi.”

Söz konusu farazi yaklaşım Rusya’nın yeni “melez” güvenlik siyasetiyle uyumlu. Bakın Kremlin’in örtülü uzantısı Wagner şirketinin paralı askerleri hem Suriye’de hem Venezuela’da. Suriye’de askeri anlaşmayla Hmeymim ve Tartus üsleri var. Venezuela’da ise sadece bir “helikopter pilot eğitim merkezi”. Ayrıca KGB mezunu Putin’in Rusya’sı, siber saldırılar, ABD dahil çeşitli ülkelerde seçim süreçlerine karışma, Britanya’daki gibi suikast, Kırım, Ukrayna, Gürcistan gibi yakın çevrede doğrudan askeri müdahale, Sputnik üzerinden propaganda vb. alet çantasındaki sert-yumuşak türlü gereçleri kıdemli diplomatı Lavrov’un uyguladığı dış politikayı tamamlayıcı biçimde kullanıyor. Tam o arada misal, Sberbank Denizbank’ı UAE bankası NBD’ye 2.3 milyar dolara satıverdi.

Pekiyi mezkur Wagner, Suriye’den sonra nerede filarmonisine devam ediyor? Libya’nın önceleri doğusunda Bingazi’ye, bu yazı yazılırken batıdaki Trablus ve Misrata çevresine dek tamamına, yazı biterken muhtemelen Misrata hariç her yerine hakim olacak General Haftar’a desteğiyle. Haftar, Kaddafi’yle ters düşmüş bir general. Uzun sürgün yıllarını ABD’de geçirip, ülkesine döndüğünde işsizdi. Şimdi rakipsiz. Trablus’un kapısına apansız dayandığında BM Genel Sekreteri Gutierres’in Libya’nın sözde meşru hükümet başkanını ziyaret etmekte oluşu da uluslararası ilişkilerde içinde bulunduğumuzu “Hasan almaz” çağını betimlemek bakımından iyi bir örnek olay oldu.

Hikayemizle ne ilgisi var demeyiniz lütfen. Türkiye, Trablus’a ve hatta Misrata’ya oynuyordu en başından beri. Şimdi Putin destekli 75 yaşındaki Haftar Paşa silkeleyiverdi orayı. Haftar, Libya’nın Nijer, Mali, Çad sınırlarını da yasa dışı göçe karşı yalıtması karşılığında Fransa’dan da destek görüyor, özellikle askeri kanattan.

Böylece geri gelelim Suriye’ye. Lavrov, seçim öncesi Antalya’ya geldi, gitti, pek ses çıkmadı. Yerel seçimler geldi, geçti. 8 Nisan’da Erdoğan ÜDİK toplantısı için Moskova’ya gidecek. Masada domates ihracatı olur mu, İbrahim Kalın şakacı ve kibirli tüvütleriyle biz cahilleri eğlendirir mi bilemem. Ancak Trablus/Misrata’da olduğu gibi korkarım Idlip’te de İslamcılık, ihvancılık aşkının sonu geldi, geliyor. Bekleyelim, Fahrettin Altun’dan azarla karışık dersimizi alır, nerede hata yapmışız anlarız. Bu isimler derin birikim, deneyim sahibi; başkanlık döneminde diplomasimize yön veriyorlar. Sayın Çavuşoğlu ise daha ziyade ön büroda, yani eski adıyla hariciyede.

Suriye’de ayrıca Fırat’ın doğusuna müdahale denince, ABD nasıl SDG ile denge gözetiyorsa, Rusya da Şam’ın hassasiyetlerini dikkate alan bir tutum izliyor. Diğer deyişle, karadan tek yanlı askeri müdahale girişimi hem Rusya hem ABD’yi karşımıza almamız demek. Öyleyse hem Rusya’yla flörtün hem ABD ile sarsıntılı evliliğin sonuna mı geliyoruz? Çatık kaşlı Milli Savunma Bakanımız Akar’a bakacak olursak her şey yolunda. ABD’ye gidip hüsnükabul gördü, dönüşünde “sorun yok, Malatya hazır, F-35’leri bekliyoruz” dedi. F-35’ler Malatya yerine Arizona’da “boneyard” adı verilen piste çekildi, bir nevi ıskartaya çıktı. Akar, gözümden kaçmadıysa, seçim gününden bu yana ortada yok.

Sözün özü, dış politika laubalilik kaldırmıyor. Diplomasi tam zamanlı uzman mesaisi ve köşeleri keskin belirlenmiş siyasi hedeflere odaklanma gerektiriyor. Amacınız, diplomasinin ekmeğini yemekse, yukarıda özetlemeye çalıştığım cavalacos görünüm ortaya çıkıyor. Yol ayrımı da tam karşımızda duruyor.


Aydın Selcen Kimdir?

1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.