YAZARLAR

Çokboyutlu bir Kürt çözümü önerisi*

Örtülü ve tercihen aracısız doğrudan temasların ardından Türkiye, Kobani’nin doğusundan bir-iki kapı açmayı; Afrin ve Bab cepleriyle Fırat’ın doğusu arasında bağlantı kurulmasına izin vermeyi ve anayasa yazım komitesine Kürtlerin katılımına vetoyu kaldırmayı peyderpey taahhüt edebilir. PYD, Kandil’den tek taraflı ateşkes ve silah bırakma taahhüdü devşirebilir.

Epeydir Fırat’ın doğusuna tek yanlı askeri harekat konusu gündemden düşmüştü. Zira, hem Astana Süreci (artık “Nursultan Süreci”?) başat ortağımız Rusya’nın, hem IŞİD’le Mücadele Koalisyonu (ve NATO) pivot müttefikimiz ABD’nin bu tür bir müdahaleye karşı oldukları anlaşılmıştı. Bununla birlikte, bugün yapılacak belediye seçimlerinden çıkacak olası sonucun iktidara pek de hedefledikleri güvenoyu tazeleme anlamına gelmeyeceği görüldü. Nitekim Erdoğan konuyu yeniden meydanlara taşımaktan geri durmadı.

Cumhurbaşkanı, “Savunma bakanım ve kuvvet komutanlarım bölgedeydiler. Seçim için bir haftamız kaldı, bunu halletmemiz lazım. Fırat'ın doğusuna yönelik planladığımız terörden bölgeyi arındırma hareketi için hazırlıklar da son aşamaya geldi. Gereken ne ise bunu yapacağız. Fırat'ın doğusuna yönelik olarak askeri anlamda ordumuz tüm yığınağını yapmıştır.” dedi (örnekse bkz. TGRT-BeyazTV Ortak Yayını -24 Mart). Demek ki, eğer sahada yahut ABD tarafının yaklaşımında bu yazı yazıldığı güne dek belirgin bir değişiklik olmadıysa, harekat başlamış olacak, olmalı.

O arada deneyimli gazeteci Amberin Zaman önemli bir iş yaptı, Kuzeydoğu Suriye’ye giderek SDG komutanı Mazlum Kobane ile yüz yüze konuştu. Kobane’nin ifadelerinden ben şu unsurları öne çıkardım: Eninde sonunda Şam’la anlaşmak zorunluluğu. Şimdilik ABD’yi idare etmek mecburiyeti. Türkiye’yle savaşmaktan kaçınmak gerekliliği. Bunlara ilaveten, Şam’la SDG’nin arasını Rusya’nın bulması beklentisi de eklenebilir. Ayrıca SDG Şam’la müzakere konumunu “önce özerklik, sonra Suriye ordusuna katılmak” olarak özetlenebilecek biçimde ortaya koyması da herhalde not edilmeli.

ABD Suriye Özel Temsilcisi Büyükelçi Jeffrey ise ahiren düzenlediği basın toplantısında, Ankara’yla “güvenli bölge” üzerine görüşmelerin halen devam ettiğini açıkladı. YPG’nin sınırdan geri çekileceğini, ancak TSK’nin de sınırın Suriye tarafına geçmesine izin verilemeyeceğini belirtti. ABD’nin üç önceliğini “IŞİD’i yok etmek, Şam rejimini mültecilerin geri dönmesine cevaz verecek sorumlu bir niteliğe dönüştürmek ile tüm İranlı ve İran bağlantılı güçlerin Suriye’den çıkarılması” olarak sıraladı. ABD’nin Suriye'de asgari bir askeri mevcudiyet bulunduracağını ekledi. Rusya’nın anayasa yazım komitesi kurma çabalarına da destek beyan etti.

Bu kadarıyla, tüm tarafların ulaşmak istedikleri nihai durumun kendi içinde çelişkiler barındırdığı görülüyor. Türkiye, ABD, RF, SDG ve Şam, tarafların her birinin, askeri tabirle, imkân ve kabiliyetleriyle, amaçları arasında çarpıcı tutarsızlık olduğu açık. Bu sıkışmışlık, bu cendere, kendi içinde Türkiye’nin Kürt sorununu çözmesine ve ulusal güvenlik kaygılarını gidermesine yönelik topyekun bir çözüm yolunu açıyor, o yolun işaretlerini içinde barındırıyor, o yönde ilerleme için zamanın olgunlaştığını gösteriyor olabilir. Arka planda ekonomik kriz ve seçimden çıkacak sonuç da ilave saikleri teşkil edebilir.

Gelin, nasıl olabileceğini birlikte düşünelim: Örtülü ve tercihen aracısız doğrudan temasların ardından Türkiye, Kobani’nin doğusundan bir-iki kapı açmayı; Afrin ve Bab cepleriyle Fırat’ın doğusu arasında bağlantı kurulmasına izin vermeyi ve anayasa yazım komitesine Kürtlerin katılımına vetoyu kaldırmayı peyderpey taahhüt edebilir. PYD, Kandil’den tek taraflı ateşkes ve silah bırakma taahhüdü devşirebilir. Kandil, herhangi bir temas yahut uzlaşıya atıfta bulunmaksızın bu kararını duyurabilir. Ankara, güneydoğuda kayyum uygulamasına geri dönmez. Ayrıca, IKB ile doğal gaz ve petrol konularında daha sıkı işbirliği yönünde adım atar.

Türkiye ayrıca, Rusya’nın Suriye ordusuyla birlikte (beklendiği gibi, ya 31 Mart’taki seçimden, ya 8 Nisan’daki ÜDİK toplantısından sonra) Idlip’e saldırmasını bahane ederek, S-400 alımını askıya aldığını açıklar. ABD F-35 programından Türkiye’yi çıkarmaz, arzu edilen koşullarda Patriot sağlar. Ankara, “Esat gitsin” ısrarında yanına SDG’yi de çekmiş olur. SDG’nin zaten federasyon değil, belirli bölgelerde özerklik talep etmesi bağlamında, yeni anayasa yazımını kösteklemek yerine destekler. Bölge politikalarında eline, SDG’yi Kandil’e, IKB’yi Fırat’ın doğusuna karşı denge unsuru olarak kullanma avantajını geçirir. Suriye sınırına Esat’ı ve Rusya’yı yaklaştırmadığı gibi, ABD askeri mevcudiyetinden de diplomasi yoluyla kurtulur.

Böylelikle kısıtlı kaynaklarımız etkin kullanılmış olur. Bölge siyasetimiz özerkleşir ve farklılaşır. Katma değeri, bizim Moskova ve Vaşington kapısında bekleşmemizi değil, onların bizden “ricacı” olması sonucunu doğurur. Kendi sıkletimize uygun olarak Suriye, Irak, İran’ı muhatap almış oluruz. Tamamlayıcı değişken geometrili adımlarla Mısır ve İsrail’le de diplomatik iletişim kanallarını açarak, canlandırmamız, “kalabalıklaşan” Doğu Akdeniz’de kendimize daha merkezi bir yer açmamızı sağlar. İçeride azalan kutuplaşma, açılan barış yolu, dışarıya kendiliğinden daha işlevsel bir güç projeksiyonu yapmamıza zemin hazırlar.

Belki daha önemlisi Türkiye, bölge politikasının ana eksenine olumlu bir gelecek tasavvuru yerleştirmiş olur. Bunların olabilmesini teminen dış politika yapımı askeriye, istihbarat hatta hariciye bürokratlarına terk edilmemelidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Kemal Atatürk’ün ayırt edici özelliği vizyon sahibi olmasıydı. O vizyonu eleştirebilirsiniz ama vizyon sahibi olduğunu teslim edersiniz. Şimdi temel gereksinimimiz de pozitif bir vizyon, yeni bir anlatı. Sözünü ettiğim makas değiştirmeyi zorunluluk ortaya çıkmadan yapmak ülkemizin çıkarına.

Her konuda olduğu gibi bilgi diplomasinin de temeli. Ancak dış politika sanıldığının aksine birtakım koridorlarda bazı “derin” dosyaların sahiplerinin tekeline bırakılacak iş değil. Zira o dosyalardaki ezberler de bilgi sınıfında değil. Varsayımlar ise tüm çuvallamaların anası. Sabır, zaman, sağduyu, vizyon, uzgörü, soğukkanlılık, zarafet diplomaside başarının anahtarları. Alışılageldik deyimle, masada kartların dağıtılış biçimine baktığımda ben kendi aklımın erdiğince ne gördüğümü yazdım. Sizleri de alternatif seçenekler üzerine düşünmeye, eski sorulara yeni yanıtlar türetmeye ve yeni sorular sormaya naçizane davet ediyorum. Düşünmeye cüret edelim.

*Dileyen okuyucular, bu konuda 27 Mart Çarşamba günü MedyascopeTV’de yaptığım “Gündem Dışı” video-analizini buradan izleyebilir.


Aydın Selcen Kimdir?

1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.