YAZARLAR

'Herkesi özellikle belediye meclislerinde HDP’ye oy vermeye çağırıyorum'

HDP Ankara Milletvekili ve Çankaya Belediye Başkan Adayı Filiz Kerestecioğlu: "Çankaya’da ciddi rahatsızlıklar ve oy vermeyecek olan, kararsız bir kitle de görüyorum. O insanların da bize oy vermesini hedefliyoruz. Bir seçeneği olmalı insanların. Aynı zamanda belediye meclislerinde HDP’ye oy verilmeli, her yerde bunu söylüyorum. Ben seçilemeyecek olsam, belediye meclislerinde HDP’nin oyu benden daha fazla olsa gerçekten gocunmam çünkü benim koltuk sevdam yok ama belediye meclisleri ve belediyeyi birlikte yönetmek iddiam var."

HDP’nin “Newroz Coşkusuyla Faşizme Karşı Birlikte Mücadele” sloganlı ‘Büyük Ankara Mitingi’ bugün Kolej Meydanında yapılıyor. HDP Ankara Milletvekili ve Çankaya Belediye Başkan Adayı Filiz Kerestecioğlu ile miting öncesi adaylığını, siyasi iktidarın HDP’ye karşı tutumunu ve gündemdeki konuları konuştuk.

Kerestecioğlu buluşmamıza krem rengi bir gömlek ve mor bir fularla gelmişti. Gömleğinin, Haziran 2017’de kaybettiğimiz, kadın hareketinin Türkiye’deki öncü isimlerinden feminist Şirin Tekeli’den kendisine kalan anlamlı bir hatıra olduğunu anlattı. Feminist siyasetçi Filiz Kerestecioğlu’na partisi HDP’nin yerel seçimde aldığı stratejik oy kullanma kararını, Ankara’yı, Çankaya’yı, siyasi iktidarın neden kadınları hedef aldığını sorduk…

'ANKARA’DA BİZİM SEÇMENİMİZİN SANDIĞA GİTMESİ LAZIM!'

HDP, seçmenini, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin de aralarında bulunduğu pek çok yerde stratejik oy kullanmaya çağırırken siz Çankaya’dan aday gösterildiniz. Neden?

Açık söylemek gerekirse böyle bir niyetim yoktu, koltuk sevdam yok (gülüyor). Rantla da herhangi bir ilgim yok. Ankara'da bizim seçmenimizin sandığa gitmesi lazım. Biz “bölgede kazanacağız, AKP- MHP ittifakına batıda güç kaybettireceğiz” diyorsak o zaman seçmenimizi buna ikna etmemiz lazım. Onları sandığa ikna etmemiz, o yüzden de sözümüzü söylememiz lazım.

‘HUKUKÇU OLARAK SÖYLÜYORUM: HDP İLE İLGİLİ AÇIKLAMALARI SUÇ!’

Siyasi iktidara göre HDP’nin stratejik oy kullanma kararı neredeyse suç. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu partinizin milletvekillerini terörist ilan etti.

Bir hukukçu olarak söylüyorum bu yaptıkları suç, onun yaptıkları suç! Bunun bir soruşturulması lazım. Neden bu kadar  tepki gösteriliyor? Doğru bir strateji olduğu için. HDP'nin kimin kazanacağını belirleme gücü olması hiç hoşuna giden bir durum değil AKP- MHP ittifakının. Tepkiler de bu yüzden.

'KİBRİN ŞAHİKASINI YAŞIYORLAR, KENDİLERİNİ DOKUNULMAZ SANIYORLAR'

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 7 Mart’taki Siirt mitinginde, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’i kastederek, “Ben vatandaşıma terörist diyecek kadar enayi miyim? HDP’ye oy verenlere de terörist dediğimi söylüyor” dedi. HDP’nin kazanacak adayı belirleme gücü nedeniyle mi söyledi bu sözü?

Bunlar artık kibrin şahikasını yaşıyorlar. Kendilerini çok yukarıda, hiç dokunulmaz, bambaşka bir yerde sanıyorlar. Öyle bir  yer yok ve hakikaten  haddini bilmeli herkes! Bu anlamda partimizi takdir ediyorum. Bütün bu saldırılara rağmen hiçbir zaman hakaret eden, ötekileştirici bir dil kullanmıyoruz. Türkiye bu öfke dilinden, bu iktidardan kurtulduğu zaman bambaşka mecralara yol alacak diye düşünüyorum, inanıyorum buna. Biz niye Yeni Zelanda'nın gösterdiği iyiliğe karşı mahcubiyet duyuyoruz!

'YENİ ZELANDA BAŞBAKANININ KIRDIĞI ANLAYIŞLARDAN BİRİ ‘LİDERLİK’ OLDU'

Yeni Zelanda Başbakanının herkesi sarıp sarmalayan samimi empatisi tüm dünyayı şaşırttı. Türkiye’yi yönetenler için böyle bir duruş sergilemek zor mu?

Şu an için zor ama biliyorum ki bu potansiyel var bu ülkede ve daha sonrası için hiç zor değil. Rüzgâr tersine döndüğünde, iyilik rüzgârı estiğinde başka türlü olacağına inanıyorum. Bütün dünyayı şaşırtan Yeni Zelanda Başbakanının kırdığı anlayışlardan biri de “liderlik” oldu. İnsan sarılabilir, kucaklayabilir, samimiyetle ve klişe sözler kullanmadan bunu yapabilir, insanın kendine ait sözleri olabilir! Bugün siyasetin geldiği noktada  her şey o kadar klişe ve birbirine benzer ki, belki gençler o nedenle siyasetçilerden uzaklar. Farklı bir şey yaptığınızda çok samimiyetle kucaklıyorlar, aslında istedikleri bu.

‘BİZDEN, HEM OY VERMEMİZ HEM DE YOKMUŞ GİBİ DAVRANMAMIZ İSTENİYOR’

Eş Genel Başkanınız Sezai Temelli Artı TV’de, HDP’nin Ankara ve İstanbul’da aday çıkarmama karına ilişkin şunları söyledi, “Mansur Yavaş da bilecek ki seçilmişse HDP oylarıyla seçilmiştir. HDP'lileri yok sayarak, Kürtleri yok sayarak, Ankaralıları yok sayarak siyaset yapamaz. O da işte bizim gücümüzdür. Ekrem İmamoğlu seçilmişse bilecek ki o kentte yaşayan 3 milyon Kürt'ün oyuyla seçilmiştir”… Bir gazeteci olarak Temelli’nin partisinin seçmenine mesaj verdiğini düşündüm. Ancak iktidara yakın medya tıpkı AK Parti-MHP ittifakı gibi aşırı tepki gösterdi bu sözlere. Temelli’nin ağzından çıkmamış bir cümle tırnak içi verildi. Neden?

Burada bir parantezi gazeteciler için açmak gerekiyor. Yılların amiral gemisi denilen, o zamanlar da şaibeli, iktidar yanlısı haberlere imza atan bir gazete olsa da yine de içinde gazetecileri barındıran Hürriyet gazetesinin bugün düştüğü hal acıklı. CNN Türk'ün durumu aynı şekilde acıklı. Bunlarınkine gazetecilik denmez. Gerçekten yalan haber bu. Bizden istenen, konuşmamamız! Oyumuzu vereceğiz ama ağzımızı açmayacağız! Herkes hakaret edecek HDP'ye, ona da cevap vermeyeceğiz! Hatta çok dikkat edeceğiz sözlerimize! “Selahattin Demirtaş zamanında çok iyiydi” gibi lafları yutacağız; Selahattin Demirtaş bir güvercin olmuş uçmuş gitmiş gibi davranacağız; Selahattin Demirtaş aslında cezaevinde değilmiş gibi yapacağız. Partimize bunu yapanlar, binlerce insanı gözaltına alanlar, eş başkanlarımızı tutuklayanlar yokmuş gibi davranacağız. Biz hem oy vereceğiz hem  de yokmuşuz gibi davranacağız. Böyle bir şey yok, böyle bir siyaset yok! Biz daha önce ne söylüyorsak bugün de onu söylüyoruz.

HDP seçmeni, kritik zamanlarda önemli mesajlar verebilen bir seçmen kitlesi. Tıpkı bir yıl önce tüm baskılara, engellemelere rağmen Ankara’daki HDP kongresine Türkiye’nin dört bir yanından binlerce kişinin gelmesi gibi Newroz’da da on binlerce insan Diyarbakır’da buluştu. Nasıl bir mesaj verildi Newroz’da?

Biz kendi irademize sahip çıkıyoruz, vazgeçmedik, hem tecridin kalkmasını istiyoruz hem cezaevlerindeki bütün siyasetçilerimizin özgürlüğünü istiyoruz, biz baharı barışla karşılamak istiyoruz… Benim aldığım mesaj bu.

‘BAŞKA ÖLÜMLER OLMADAN TECRİT SONLANMALI’

Hakkâri Milletvekili Leyla Güven, Abdullah Öcalan’a uygulanan tecride son verilmesi amacıyla sürdürdüğü açlık grevi eyleminin 137’inci gününde. Cezaevlerindeki açlık grevlerinde de durum kritik. İki mahpus hayatına son verdi. Siyasi iktidar bu eylemi seçim sürecinde görmezden geldi. Peki seçim sonrası bir adım atılabilir mi?

Adım atılması gerekiyor. İnsan hayatı bu kadar değersiz ve görülmez değil. Leyla Güven'in çok net talepleri var: Türkiye Cumhuriyeti'nin, kendi kanunlarını uygulaması, başka bir şey değil. Avukat görüşünün, aile görüşünün düzenli olarak gerçekleştirilmesi, bu her mahpusun hakkıdır. Bu basit isteğin kamuoyuna ulaşması lazım. Kimsenin bundan uzak durmaması, arasına mesafe koymaması lazım. İçerideki kim olursa  olsun, ona yakın olmak, görüşlerini paylaşmak, sempati duymak veya duymamak sizin tercihiniz olabilir ama hakkaniyet başka bir şeydir. Bugün cezaevlerinde tecrit altında olan her cenahtan binlerce insan var. Bu haykırışları her cenahtan duyuyoruz. Türkiye’nin en güzel buluşma noktalarından biri olan Ankara Yüksel Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı’nın etrafına karakol kuruldu. Bu utanç verici, aynı zamanda ülkenin de tecrit altında olduğunu gösteriyor. Kamuoyu ve yetkililer tarafından bu basit talebe ses verilmesi gerekiyor. Bu, insanlar ölmeden olmalı. Zülküf İnan ve Ayten Beçet maalesef hayatlarını kaybettiler. Başka ölümler olmadan bu sonlanmalı.

‘SEZAİ TEMELLİ KÜRT DEĞİL DİYEREK TÜRK VE KÜRT SEÇMENE AYRI MESAJLAR VERİLİYOR’

Cumhurbaşkanı Erdoğan, HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli için “Kürt değil” diyor. Türkiye’nin en önemli meselesinin barış olduğunu düşünerek siyaset yapmak için illa Kürt olmak mı gerekir? HDP’nin Kürt seçmeni size Kürt olmadığınız için tepki gösterdi mi hiç?

İşkenceye karşı olmanın işkence görüş olmayı gerektirmediği gibi, kadına yönelik şiddete karşı olmanın şiddete uğramış olmayı gerektirmediği gibi, bazı şeyler vardır ki onlar temel prensiplerdir, siz oradaki haksızlığı görürsünüz ve buna karşı durursunuz. Sezai Temelli, ben, partimizdeki Kürt olmayan başka arkadaşlarımız hiçbir zaman seçmenimizden, kendi partimizden ya da Kürt yurttaşlarımızdan böyle tepkiler almadık. Onlar aksine ‘Siz Kürt olmamanıza rağmen bizimle berabersiniz’ dediklerinde ‘Ne demek o! Tabii ki olmam gerek…’ diye cevap verdiğimde daha kucaklayıcı ifadeler kullanırlar ve ben hakikaten mahcubiyet duyarım. Buradan şöyle bir yere oynanıyor: Kürt seçmene deniyor ki, ‘Bakın, Kürt bile değil, ona oy vermeyin!’; sonra Türk seçmene dönüyor, ‘Bakın Kürdistan diyor’… Farklı mesajlarla ikili oynama hali bu. Öfke siyaseti izliyorsanız her laf sizin için kullanışlı olabilir.

Ankara Büyükşehir Belediyesi seçimine ilişkin öngörünüz nedir?

Hiçbir seçimde bunu yapmadım, yine yapmayacağım.

'BELEDİYE MECLİSLERİNDE HDP’YE OY VERİLMELİ'

Çankaya’da kemik bir CHP seçmeni var. Çankaya’nın görevdeki belediye başkanı ve CHP’nin bu seçimde de adayı olan Alper Taşdelen 2014 Yerel Seçiminde yüzde 64 oranında oy almıştı ve bu seçimde oyunu arttıracağını söylüyor. Sizin hedefiniz nedir?

Çankaya’da ve Türkiye’nin bazı ilçelerinde ‘kimi koysak seçilir’ mantığı var. Bu doğru değil. Buna karşı çıkmak, oradaki siyaset yapma biçimini eleştirmek gerekiyor. “Belediye meclislerini halka açıyoruz” önemli bir slogan. Görüyorum ki belediye meclislerinin önemi halk tarafından yeterince kavranmış değil. Kent konseylerinin, mahalle meclislerinin olması gerekliliği de aynı şekilde… Bunu yaymaya çalışıyoruz. Çankaya’da ciddi rahatsızlıklar ve oy vermeyecek olan, kararsız bir kitle de görüyorum. O insanların da bize oy vermesini hedefliyoruz. Bir seçeneği olmalı insanların. Aynı zamanda belediye meclislerinde HDP’ye oy verilmeli, her yerde bunu söylüyorum. Ben seçilemeyecek olsam, belediye meclislerinde HDP’nin oyu benden daha fazla olsa gerçekten gocunmam çünkü benim koltuk sevdam yok ama belediye meclisleri ve belediyeyi birlikte yönetmek iddiam var. Bunun için yola çıktık ve tohumlarını atıyoruz. Bunun sonucunu gördük. Geçtiğimiz günlerde alınan kararla atıl duran Maltepe Çarşısı’nın gençlik merkezi olmasına karar verilmiş. Kazanmak budur. Çoğulculuk önemli bir şey. Tekçilik yaygınlaşmış durumda. Bundan herkese bıkkınlık geldi. Buna karşı çıkıyorsak çoğulcu siyaseti her alanda, her yerde uygulamak durumundayız. Herkesi özellikle belediye meclislerinde HDP’ye oy vermeye çağırıyorum.

'BİZİM SEÇMENİMİZDEN BEKLENEN, BÜYÜK BİR FEDAKÂRLIK'

Belediye meclislerinde Cumhur İttifakının karşısında olan partilerle anlaştığınıza dair sayılar bile veriyor siyasi iktidarın temsilcileri, ‘şu kadar meclis üyesi için anlaştılar’ diyorlar.

İnsanların, bizim seçmenimizin şunu düşünmesi lazım, biz kimseyle ittifak içinde değiliz, hiçbir partiye oy vermiyoruz ama ‘Demokrasi İttifakı’ diye bir kavram söylüyoruz. Aynı zamanda görüyoruz ki rantın kaynağı belediyeler. Bu kaynağın kuruması lazım. Bu kaynağın denetlenebilir, halk tarafından hesap sorulabilir bir halde olması lazım. Bunun için de bizim elimizi atmamız lazım. Bizim seçmenimizden beklenen aslında büyük bir fedakârlık.

'ERKEKLERİN SEVGİSİ KADINLARI, İKTİDARIN SEVGİSİ KENTLERİ ÖLDÜRÜYOR'

Kadın görmez bir belediyecilik anlayışında “kadınlarla birlikte demokrasiye” diyoruz. Kadın adaylar konusunda HDP’nin farkı net olarak görülüyor.

Dilerdim ki bütün partilerde kadınlar olsun, kadın muhtar adayları çok daha fazla olsun, bağımsızlar da olsun. Yani o mahalleye, o yerele sevgi duyan ve çalışmak isteyen insanlar da belediye meclisleri ve belediyelere girme şansı bulsunlar. Herkes ‘sevda, gönül, aşk’ diyor, ben de ‘Erkeklerin sevgisi kadınları, iktidarın sevgisi kentleri öldürüyor’ diyorum.

'ÇANKAYA’DA İNSANLARIN TEMEL İSTEĞİ YEŞİL ALAN'

Türkiye’nin en büyük ilçesi Çankaya’da seçmen nelerden dert yanıyor, ne istiyor?

Burada ciddi bir ulaşım sorunu var. Ankara’nın temel sorunu olan temiz içme suyu sorunu var. Her yerde inşaat olduğu için hafriyat kamyonları var. Parkların gerçek parklar olmasını istiyorlar, tıpkı (Vedat) Dalokay belediyeciliği zamanındaki gibi. Gençler için ücretsiz internet olan alanlar ve gençlik merkezleri şart ve tabii ulaşımda indirim… Bunlar zor şeyler değil. Tercih meselesi. AVM’lerle başka karşılıklar almayı mı tercih ediyorsunuz yoksa bütün bu alanları halka açmayı mı? Engelliler için yaşanabilir alanlar lazım. Yaya öncelikli bir hayatın olması gerekiyor. Çankaya’da aslında insanların temel isteği yeşil alanların korunması ve ranta açılmaması. Çankaya’nın yüzde 20’si yeşil alan, yüzde 11’i de tarıma elverişli alan. Kent bostanları yapılabilir buralara. Çankayalı kendi gıdasını üretip satabilir. Aday olduktan sonra şunu gördüm, buralar rant ilişkileriyle yoğrulmuş ve halkla çok fazla da ilişkisi olmayan yerler. “Belediye meclislerini halka açıyoruz” sloganımızı bunun için de söyledik. Bir “erkek raconu” var ve iş imara, ranta geldiğinde partili partisiz, fikirde anlaşıveriyorlar. Takım elbiseleriyle, korumalarıyla, janjanlı arabalarıyla gezerken de bunları fark edebiliyorsunuz.

‘ANKARA, ÖĞRENCİLİK YILLARIMDA DEVRİMCİ, KİMLİKLİ BİR KENTTİ’

Eski Ankaralısınız. İlkokulu, liseyi burada okudunuz, ardından Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni… Ankara o günden bugüne nasıl değişti?

Devrimci, kimlikli bir şehirdi burası. Parklar küçüldü, alt-üst geçitlerle insanların hiçbir yere ulaşamayacağı, yürüyemeyeceği hale geldi Ankara. Bir kentin sağlıklı bir kent olması yürünebilir olmasına bağlıdır. Sokakta yaşanır, gezilir bir kentti Ankara ama artık kadınların söylediği gibi ‘geceleri sokakları terk etmeyeceğiz’ sloganının tekrarlanması gereken bir kent. Sokaklar geceleri terk edilmiş durumda.

Söz “feminist gece yürüyüşü”ne gelmişken… 8 Mart’ta Taksim’deydiniz. Ezan ıslıklandı iddiası hâlâ dillendiriliyor. Kadınlara yönelik bu öfkenin sebebi yıllardır her kesime uygulanan “kitleyi böl, parçala ve etkisizleştir” yönteminin kadın hareketine sökmemiş olması mı?

Kesinlikle öyle. O gece haksızlıktan uyuyamadım. Üç gün ağrı kesici aldım çünkü kalkanlarla iteklemeler, gaz, darp gibi ciddi saldırılar oldu. Bu ülkenin hak etmediği bir şey bu. Toplantı gösteri hakkı, anayasal bir haktır, bunun lamı cimi yok! Bunu engelliyorsunuz ve anayasal bir suç işliyorsunuz. Bunlar da tarihin hanesine yazılıyor. O gün bütün sokaklar demir parmaklıklarla kesilmişti. Taksim’i dolaşıp gelmek zorundaydı insanlar ve buna rağmen herkes geldi. Büyük bir kalabalık ve coşku oldu. Aslında rahatsız olunan da buydu. Cumartesi Anneleri’nin, adalet arayan işçi ailelerinin, hasta tutsakların yakınlarının ayağı kesildi. Baronun yürüyüş yaptığı caddedir orası, avukatların ayağı kesildi. Kadınların da ayağı kesilmek istendi. Muhalif olan kimse sokakta olmasın, bize karşı ses yükseltmesin istendi. 16 senedir yapılan bir yürüyüş ve ben hemen hemen hepsine gittim. Orada ne sesi olursa olsun duymak mümkün değildir çünkü herkesin elinde düdükler vardır. Kimse bu iddiaya inanmadı, bunu savunmadı. Hatta kendi içlerinde de yazanlar özür diledi. Aslında bu, iktidarın acıklı hali.