YAZARLAR

S-400 ayartması ve Rus oyununun sınırları

Batılılar 2008’de Gürcistan’ı Güney Osetya ve Abhazya’ya karşı kışkırttıklarında, Ukrayna’da Neo-Faşist alternatife oynadıklarında ve Rusya’nın müttefiki Suriye’de vekâlet savaşı başlattıklarında ‘yeni Çar’ Putin’in önlerine koyduğu ‘Potemkin Köyleri’ bu kez ziyadesiyle gerçekçiydi. Bunu idrak edemediler. Anladıklarında vakit geçti.

Rusya’nın Suriye’deki savaşa müdahil olmasının ardından Orta Doğu genelindeki adımlarına dikkat kesilmek lazım. Aynı şey elbette siyasi profil fakiri ama bir yatırım-ticaret sarmaşığı Çin için de geçerli. Çinlilerden farklı olarak Rusların ilişkileri, siyasi gündemler içerdiği için ağyarda kaşıntı yapıyor. Bu süreçte Sergey Lavrov, Rusya milletler sahnesine caka satarak dönerken Rus diplomasinin tatlı-sert patronu olarak özel bir yere sahip. Belki bir Andrey Gromıko (efsane Sovyet Dışişleri Bakanı) değil ama Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin’in kararlılığını yansıttığı kadar devletin kapasite sorunlarının dayattığı esnekliği de barındırıyor. Mayınlı alanlarda ilişki kurtaran muğlaklık ve kaçış dilini de ustaca kullanıyor. Donald Trump’ın küf saçan diplomasi ekibinin karşısında Ruslar bu halleriyle bir hayli ‘devletli’ ve ‘diplomatik’.

Amerikalılar şu sıralar Orta Doğu’yu yeniden dizayn etmeye matuf ‘Yüzyılın Barış Planı’ için bütün ağırlığını koyarken Ruslar da daha uzun vadeli ilişkiler manzumesi için koridorları aşındırıyor; bölgenin asıl patronunun Amerikalılar olduğunu teslim edip fincancı katırlarını ürkütmeden…

Diplomasi harmanından Garp cephesiyle rekabet edebilecek ölçekte bir ortaklık kaldırdıkları söylenemez. Ortada düşman çatlatacak bir durum yok. Ama çölün derinliklerine doğru bir ivme var.

Çin, Rusya ve Hindistan gibi farklı kutup başlarından kıvılcımlar alan yerel aktörlerin, arızalar veren Batı’yla ortaklık karşısında ilişkileri çeşitlendirme çabası Ruslara da alan açıyor.

***

Lavrov geçen hafta Katar, Suudi Arabistan, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni (BAE) kapsayan bir bölge turuna imza attı. Belki somut neticelerle dönmedi. Fakat Ruslar böyle böyle büyük yarıklara giden küçük çizikler atıyor. Moskova Rus-Arap İşbirliği Forumu’nun beşinci toplantısı, Rus-Arap İş Konseyi’nin yedinci toplantısı ve Arabia-EXPO’nun dördüncü fuarına hazırlanıyor. Lavrov’un temaslarının karşılığının ne olacağını 8-10 Nisan’da düzenlenecek bu etkinliklerde göreceğiz.

Ruslar silah-savunma, madencilik ve tarım ürünlerine pazarlar yaratmanın yanı sıra nükleer enerji, ulaştırma, petrol ve doğalgazda ortak proje ve stratejiler geliştirmeye çalışıyor. Mısır ve Suudi Arabistan nükleer enerjide Rus alternatifine yakından bakıyor. Çin’in Tek Kuşak Tek Yol’u ile Suudilerin Vizyon 2030’u buluşma noktası ararken öne çıkan Arap Demiryolu projesi Rusları çöle çekiyor. Geçen yıl St. Petersburg Uluslararası Ekonomi Forumu’nda Rus Demiryolu şirketinin CEO’su projeyle ilgilendiklerini duyurmuştu. Bu hat Suudi Arabistan, Bahreyn, Kuveyt, Umman, BAE ve (baypas edilmezse) Katar’ı birbirine bağlayacak. Belki geride Somali, ortada Suriye, Lübnan ve Ürdün’ü de içine alıp Kuzey Afrika’ya gerilecek. Hayal büyük!

Trump Suud-Emirlikler ikilisinin Katar’ın cezalandırma stratejisine arka çıkınca Doha yönetimi bir yandan Washington’ın desteğini tazelemek için kesenin ağzını açarken diğer yandan Rusya’yla yakınlaşmaya çalışıyor. Katar, Rusya’da 12 milyar dolar yatırım vaat etti. Katar Emiri Temim, Putin’i Doha’da ağırlamak için sabırsızlanıyor. Daveti alan Putin muhtemelen imza atacağı kayda değer projelerin olgunlaşmasını ve Katar’ın hasımlarını kızdırmayacak bir ortamın oluşmasını bekliyor.

Yemen savaşı ve İran’la hırlaşmalara paralel silahlanma yarışı tırmanırken Rusya da S-400’ün ayartıcı cazibesini kullanıyor. En fazla da komşuların kılıç bilediği Katar S-400 ile ilgileniyor. Ruslar, ABD’nin hışmını çekmenin yanı sıra Suud-Emirlikler ikilisini kızdıracağından temkinli gidiyor. Şimdiden Körfez’deki ortaklarını yaptırımla tehdit eden Washington, S-400’de ısrar eden Türkiye’nin başına açacağı belaların diğerleri tarafından iyice görülmesini isteyecektir.

Burada yanılsamaya kapılmamak için şunun altı çizilmeli: Bölge ülkeleri ABD ve Avrupa ile ilişkilerinin düzeyini düşürmek eğiliminde değil. Araplar yeni denge arayışıyla Ruslara kapı aralasa da hiçbir şeyi altın tepside sunmuyor. En azından projelerin gerçekleşme oranının düşük olduğunu görüyoruz. Sözgelimi 2015’te Suudilerin vaat ettiği 10 milyar dolarlık yatırımın dörtte biri gerçekleşti. Suudi Kralı Selman’ın Ekim 2017’de Moskova’da imzaladığı 14 anlaşma da yerinde sayıyor. BAE’in 2013’teki 7 milyar dolarlık yatırım vaadinin beşte biri hayata geçti. Körfez’le toplam ticaret hacmi 2017’de 3.5 milyar dolarda kaldı. Rusya ve Türkiye’nin ticaret hacminin 2017’de 22 milyar dolar, 2018’de 25.5 milyar dolar olduğunu düşünürsek ortada abartılacak bir durum yok. Fakat ilişkinin ehemmiyeti bu rakamların ötesinde. Geleceğe oynayan bir yaklaşım söz konusu.

***

Ruslar öteden beri Orta Doğu’ya ekonomik ve stratejik önem atfediyor. Geçen yüzyılda ideolojik kutuplaşmalar Rusya’ya ortaklık fırsatları sundu. Batılı sömürgeye karşı yükselen Arap milliyetçiliği, sosyalist eğilimler, Nasırizm ve Baasçılık bir dönem Suriye, Irak, Mısır ve Yemen’de ‘Sovyet muhibbi’ bir ortam yarattı.

Bugün Soğuk Savaş farklı formlarda sürse de Rus dış politikasında ideolojik içerik sıfırlandı. İlişkilerin temelinde faydacı ve fırsatçı yaklaşımlarla nüfuz alanını genişletme, ABD’nin önünü kesme ve küresel oyunculuğunu hissettirme var.

Sovyetlerin yıkılışı sonrası Rusya içine girdiği büyük daralma, Çeçenya’daki iki savaş ve iç bütünlüğü tehdit eden başka faktörler yüzünden Orta Doğu’da büyük oynayacak durumda değildi. Ne zaman ki Kafkasya’da demir yumruğunun neticelerini aldı, artan petrol fiyatlarıyla önünü görebilir hale geldi, ülkenin varını yoğunu yok pahasına götüren bazı oligarkların belini kırdı ve arka bahçede Amerikan müdahalelerinin sonuç getiremeyeceğinden emin oldu işte o zaman Orta Doğu’yu yeniden yakın plana aldı. Fırsat pencereleri açan Arap Baharı’nın başında tereddütler geçirse de ABD’nin hatalarını avantaja çevirdi.

Ayrıca Orta Doğu’ya el atarak Kiev’in kontrolünden çıkan Doğu Ukrayna, iltihak edilen Kırım, her daim ‘isyan potansiyeli’ taşıyan Kuzey Kafkasya, Gürcistan’a karşı tanıdığı Abhazya ve Osetya’dan dikkatleri uzaklaştırmış oldu.

Batılı uzmanlar uzun dönem Rusya’nın çevre siyasetini küçümsemek için ‘Potemkin Köyleri’ analojisine başvurdu. Bu kavramsallaştırma Çariçe İkinci Katerina’nın 1787’de sıradaki seferden önce gücünü göstermek için Avrupalı elçileri Kırım’a götürmesi üzerine kurulu. O vakit Kırım Valisi Grigori Potemkin bölgeyi nasıl ihya ettiklerini anlatacaktı ama köyler perişandı. O da göz boyamak için önceden askerlere çiftçi kıyafetleri giydirip sahte köyler inşa etmişti.

Batılılar 2008’de Gürcistan’ı Güney Osetya ve Abhazya’ya karşı kışkırttıklarında, Ukrayna’da Neo-Faşist alternatife oynadıklarında ve Rusya’nın müttefiki Suriye’de vekâlet savaşı başlattıklarında ‘yeni Çar’ Putin’in önlerine koyduğu ‘Potemkin Köyleri’ bu kez ziyadesiyle gerçekçiydi. Bunu idrak edemediler. Anladıklarında vakit geçti.

Tekraren söylemek lazım; Rus siyaseti uluslararası sahneye gerçekçi dönüşüne rağmen ‘patavatsız’ ve ‘umursamaz’ olma lüksüne sahip değil. Belli sınırlar ve açmazlar dengeci yaklaşımları zaruri kılıyor.

Evvela Ruslar dün İngilizlerin, bugün Amerikalıların Araplar için birincil tercih olduğunun farkında. Bu da Rusya’yı bütün arzularına rağmen daha temkinli hatta çekingen yapıyor.

Sözgelimi Amerika kendi müttefiklerine karşı dayatmacı olabiliyor. Gücünden mütevellit yanlış yapma lüksüne sahip. Kendi koruyucu kalkanını kıymetli ve zorunlu kılabilmek için İran korkusunu kullanıyor. Rusya komşular arası gerilimlerden istifade etse de birine karşı diğerini düşmanlaştırma siyasetinden uzak duruyor. Suudilere giderken İran’ı tehdit olarak resmetmiyor. Ya da İsrail’le iyi ilişkiler geliştirirken dönüp Hizbullah ve Hamas’ı terörist ilan etmiyor. İsrail’i memnun etmek için Suriye’den Lübnan ve Filistin’den elini çekmesini istediği de oldu ama ne Şam’a sırtını döndü ne de Hizbullah ve Hamas’la diyalogu kesti.

Buna karşın Körfez’in kral ve şeyhlerine, “ABD, Hüsnü Mübarek örneğinde olduğu gibi müttefiklerini gözden çıkartır ama Rusya müttefiklerinin arkasında durur” mesajıyla yaklaşıyor.

Suriye’de şaşırtıcı meydan okumadan sonra ‘sağlamcı’ Rus siyaseti ne kadar değişir bilemiyoruz. İngilizlerin düşmanlığını çekmemek için 1901’de Kuveyt Emiri Mübarek el Sabah’ın himaye teklifini geri çeviren Ruslar bugün benzer fırsatları değerlendirmek için eskisi kadar mesafeli durur mu? Bildiğimiz şey; Suriye’de ezber bozuldu.


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.