Üç ziyaret, çok kurgu
Suriye sahnesinde Rusya ve İran’ın katkıları birbirini tamamladı. Ancak artık yavaş yavaş son virajlara girilirken farklı nedenlerle bir Rus-İran ayrışması uç veriyor. Paradoksal olarak her iki güce muhtaç olsa da Şam yönetimi de İran’dan gelen baskıları Rusya, Rusya’dan gelen baskıları İran ile savuşturmaya çalışıyor. Ve Suriye’nin tamamında ayaklarını sağlam basıncaya kadar bu güçlerden birini diğerine feda edemeyeceğini biliyor.
İran nüfuz siyasetinde mevzi savaşları veriyor. İran’dan Irak, Suriye ve Lübnan’a uzanan eksen onun için pivot alan. Böylesi hareket ivmesinde kaçınılmaz şey, bu türden bir eksen tahkimatını tehlikeli bulan bölgesel ve uluslararası aktörlerle gerilim ve çatışma.
Suriye’yi kurtarma hedefinde İran’la çakışan Rusya ise çok farklı bir oyun kurgusuyla bölgede. Suriye’deki savaşa müdahil olmak, Ruslar için onlarca yıl sonra Ortadoğu’ya dönüş biletiydi. Suriye’de sisteme karşı vekâlet savaşını başarısızlığa uğratırken bu savaşa yön veren aktörlerin de oyunlarını boşa çıkardı. Fakat bozguna uğrattığı tarafların bir kısmıyla işbirliği kanalları açma becerisini de sergiledi.
İran’dan farklı olarak Rusya, bir dizi kritik avantaja sahip. Her şeyden önce BM Güvenlik Konseyi’nde veto kartını elinde tutan ve ciddi daralmalara rağmen caydırıcı askeri kapasitesini sürdüren bir güç. Bunun ötesinde Ortadoğu’daki çelişkilerden birini ya da birkaçını içselleştirmesi veya bunlar karşısında tutum takınması gerekmiyor. İlişkilerini dini-mezhebi kaygılar belirlemiyor. Sapla samanı ayırma kapasitesi de yüksek. Bu da çatışan taraflarla aynı anda ilişkiler geliştirmesine imkân veriyor.
Bunun ötesinde Türkiye’nin hatalarıyla Türkiye’nin elini ayağını bağlayıp Suriye’de kendi oyununa çeken ve NATO cephesinde çatlaklar yaratan Rus siyaseti de özel ilgiyi hak ediyor.
Suriye sahnesinde Rusya ve İran’ın katkıları birbirini tamamladı. Ancak artık yavaş yavaş son virajlara girilirken farklı nedenlerle bir Rus-İran ayrışması uç veriyor.
ABD’nin Fırat hattı ve Tanaf’taki askeri varlığını İran’ı geriletme hedefine bağlaması, İsrail’in Suriye’ye saldırganlığında İran ve Hizbullah varlığını gerekçe yapması ve Arapların Şam’a dönmesinde İran’dan uzaklaşma şartının öne çıkması, Rusya’yı yeni bir değerlendirmeye itiyor. Rusya üzerinden gitmenin İran’ı geriletebilecek yegâne alternatif olduğunu düşünenler Moskova’nın yolunu tutuyor. Böylece Rusya’ya fazladan diplomatik manevra alanı açılıyor.
Beri tarafta Rusya’nın hem Suriye’deki dengeleri değiştirmek hem de kendi stratejik çıkarlarını büyütmek için Türkiye’ye çok taviz verdiğini ve iki askeri harekatla fazladan alan açtığını düşünen Tahran ve Şam da başka bir denge peşinde.
***
Bu çerçevede ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye’de 400 kadar asker bırakma niyetini belli etmesinden hemen sonra birbirini izleyen üç temas trafiği bölgedeki gidişatın tayini için önemli.
Suriye Devlet Başkanı Beşşar el Esad 2010’dan bu yana ilk Tahran ziyaretini 25 Şubat’ta gerçekleştirdi. Dışişleri Bakanı Cevat Zarif’e istifa mektubu yazdırtan tartışmalar bir yana, ziyaret farklı taraflara mesajlar içeriyordu:
- Her şeyden önce Şam’da elçiliklerini yeniden açmak, Suriye’nin Arap Birliği’ndeki koltuğunu iade etmek ve ülkenin yeniden inşasına katkı sunmak için İran’dan uzaklaşma şartını koşanlara “Olmaz” denildi.
- Yeniden inşa sürecinde İranlı şirketlerin dışlanacağına dair endişeler giderildi.
- ABD’nin Fransa, İngiltere ve Türkiye’yi işin içine sokarak Fırat’ın doğusunda güvenli bölge kurmasına engel olunması gerektiği vurgulandı.
- Cihatçı toplanma alanına dönüştürülen İdlib’e operasyonun daha fazla ötelenemeyeceği vurgulandı. Rusya, güvenlik çemberinin oluşturulması, ‘terör örgütü olarak görülen grupların tasfiye edilmesi ve iki otobanın ulaşıma açılması konusunda taahhüt altına soktuğu Türkiye’ye “Soçi Mutabakatı tam olarak uygulanmadı” diyerek baskı yapsa da Ankara ile ortaklık bozulmasın diye de askeri operasyon seçeneğini öteliyor.
Özetle Esad’ın ziyareti bir yanıyla ABD ve İsrail’e karşı ortaklığı perçinleme, bir yanıyla Rusya’yı etkileme, bir yanıyla Türkiye’nin önünü alma amacına matuf bir görüntüydü.
***
Tahran’daki düşman çatlatma görüntüsünden iki gün sonra İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, Rus uçağının tuzakla düşürülmesi sonrası ilk Moskova ziyaretini gerçekleştirdi. Bu, Rusya’nın Suriye’ye müdahil olduğu 2015’ten bu yana Netanyahu’nun Rus lider Vladimir Putin’le 11’inci görüşmesiydi. Bu sayı başlı başına Rusya’nın edindiği muazzam yeri teyit ediyor.
Netanyahu’nun koparmaya çalıştığı bir taviz ve sağlama almaya çalıştığı bir taahhüt var:
- Taviz, İran ve Hizbullah hedeflerine yönelik saldırılara Rusya’nın göz yumması. Bu çerçevede eylülde Suriye’ye teslim edilen S-300 füze sistemlerinin devreye sokulmaması ya da İsrail’in hedefe koyduğu noktalarda bu sistemin köreltilmesi.
- Taahhüt ise İran’ın geriletilmesi konusunda Rusya’nın üstleneceği rolün işlerlik kazanması.
İsrail saldırılarla İran’ı belli pozisyonlar elde etmekten men edemeyeceğini bildiği için, Tahran’a Rusya üzerinden seslenmeyi deniyor.
Moskova için bu türden bir aracı pozisyonunda olmak Ortadoğu’da başka roller için kapıları açıyor. Bunların başında Filistin sorununa el atmak geliyor. Filistinliler acısından ABD arabuluculuk vasfını yitirdi. Rusya ise İsrail’le iyi ilişkilerine ilaveten Filistinli taraflarla en rahat konuşabilecek durumda. Ki Moskova geçen ay El Fetih ve Hamas’ı ağırladı ve devamı da gelecek.
Peki, Kremlin’deki buluşmadan ne çıktı? Netanyahu, Putin’le görüşmesinden sonra “İranlılar ve bütün yabancı savaşçıların Suriye’den çıkmasının Rusya’nın dile getirdiği amaçlarından biri olduğunu” söyledi. Haaretz’e konuşan bir İsrailli diplomatik kaynağa göre, Putin masaya İsrail’in Suriye’deki eylemleriyle ilgili sınırlamalar getirmedi. Yani Rus uçağının düşürülmesiyle yaşanan kriz geride kaldı ve İsrail anlayış göstermeye devam edecek.
***
Suriye’deki dengelere taalluk eden üçüncü diplomatik hamle Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’dan geldi.
Ortadoğu turuna 4 Şubat’ta Doha’dan başlayıp Riyad ve Kuveyt’te devam eden Lavrov temaslarını yarın Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile noktalayacak. Bir tarafta gündem Suriye, Libya, Yemen ve Filistin, diğer tarafta ABD’nin keyfini kaçıracak ölçülerde yatırım projeleri. Suriye’de Katar’ın desteklediği örgütlerin canına okuyan Rusya, Doha’yı 11.5 milyar dolarla Rosneft’in yüzde 20’lik hissesine ortak ediyor. Rusya’da milyarlarca dolarlık başka yatırım planları da var. Hatta Katarlıların S-400 için hevesleri hayli köpürmüşe benziyor. Ruslar, Katar’ın S-400 ilgisiyle deliye dönen Suudileri de Rus enerji sektörüne çekiyor.
Bu yazıda konumuz temasların Suriye boyutuyla sınırlı. Lavrov düne kadar muhalefetin ana finansörleri olarak öne çıkan bu ülkeleri bir an önce Şam’ın yolunu tutmaları için cesaretlendiriyor. BAE ve Bahreyn aralıkta Şam’la el sıkışmıştı. Suudilerden beklenen açılım ise gecikiyor. Dış İlişkilerden Sorumlu Devlet Bakanı Adil Cübeyr, Lavrov’u ağırlarken, diplomatik ilişkileri onarmaları ve yeniden inşa sürecine katılmalarının Suriye’de savaşın bitmesine ve siyasi süreçteki ilerlemeye bağlı olduğunu söyledi.
Bu rezervler Suriye’ye Arap Birliği’ne dönüş vizesi için de geçerli. 22 üyeli birlikte Mısır, Sudan, Cezayir, Tunus, Lübnan, Irak, Bahreyn ve BAE Suriye’nin dönüşü için olumlu tavır sergilemekte. Geri kalanı da Suudilerin ağzına bakıyor. Riyad’ın temkinli tutumuna karşın Ebu Dabi daha cüretkâr; Suriye’yi Arap olmayan iki güce yani İran ve Türkiye’ye bırakmamak için bu ülkede olmak gerektiğini savunuyor.
Muhtemelen ABD’den gelen müdahale ve Esad’dan gelmeyen esneklik süreci soğutuyor. Washington Post’a göre ABD, Arap müttefiklerini Şam’a adım atmamaları konusunda uyardı. ABD’nin diş göstermesine paralel olarak Avrupa kanadı da Suriye’ye yaptırımları genişleterek Şam’a uzanacak köprüleri dinamitliyor.
İleri sürülen şartlar yüzünden perde arkası pazarlıklar tıkanmış olmalı ki Suriye Dışişleri Bakan Yardımcısı Faysal Mikdad birkaç gün önce sert çıkıştı: “Suriye şantajlara teslim olmadığı sürece Suriye’ye koşullar dayatanlar başarılı olamayacak.”
Tabii ön şart kabul etmeyen bu tutum, Suriye’nin İran için Arap Birliği’ni gözden çıkardığı anlamına gelmiyor. BAE ve Bahreyn’in Şam’a dönmesinin İran’ı biraz tedirgin ettiği doğrudur. İranlı bir diplomatik kaynak bu konuda bana “Araplardan gelen bu yeni açılımla ilgili biraz tedirginiz. Şam’da havanın bizim aleyhimize dönmesini istemiyoruz” demişti. Bununla birlikte Arap dünyasından kopmuş bir Suriye, İran’ın da tercihi değil. Tahran’la ortaklığını koruyan bir Arap ülkesinin Arap Birliği’nde olması İran’ın işine gelen bir durum.
***
Sonuca gelirsek Rus siyasetindeki ‘birbirine düğümlenmeyen kırk kuyruk’ hali karşımıza çıkıyor. Şöyle ki, Rusya’nın Suriye’de İran’a olan ihtiyacı bitmiş değil. İdlib’in temizlenmesinin yanı sıra yabancı askeri güçlerin çekilmesi konusunda kurulacak baskı için İran ve bağlantılı milisler Rusya için hâlâ işlevsel. Fakat İran’ın çekilmesi ya da en azından profilini düşürmesi birkaç nedenle Rusya’nın da istediği bir netice:
- Birincisi, Rusya İran’ın desteği olmadan Suriye’yi yeniden toparlayamazdı ama bir noktadan sonra çuvalın ağzını dürmek için İran’ın aradan çekilmesi gerektiğini düşünüyor.
- İkincisi, Suriye’nin geleceğinde İran’ın çok belirleyici olmasını kendi nüfuz ve çıkarına da ters görüyor.
Haliyle İsrail-Amerikan baskısını İran’a yansıtmak Rusya’nın da işine gelebilir.
Paradoksal olarak her iki güce muhtaç olsa da Şam yönetimi de İran’dan gelen baskıları Rusya, Rusya’dan gelen baskıları İran ile savuşturmaya çalışıyor. Ve Suriye’nin tamamında ayaklarını sağlam basıncaya kadar bu güçlerden birini diğerine feda edemeyeceğini biliyor. Fakat bir noktadan sonra Suriye de ortakları arasında bir fark gözetmek durumunda:
- Ruslarla stratejik ortaklık uluslararası alanda ne kadar güvence sunuyorsa İran’la ortaklık da o kadar gerilim biriktiriyor.
- Siyasal ve toplumsal etki bakımından da Rusya’dan farklı olarak İran’ın geliştirdiği ilişkilerin dönüştürücü bir tarafı var. Suriyeliler bu konuda temkinli, hatta tedirgin. Bu yüzden iki ortağı birbiriyle dengeleme siyaseti dillendirilmeyen ama hissettirilen bir gerçek.
Fehim Taştekin Kimdir?
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.
Düşmüş Lübnan’a sömürge valisi aranıyor! 10 Ekim 2024
Soykırımdan ‘yeni düzen’ sanrısına: Aksa Tufanı’nın çıktıları 07 Ekim 2024
İran vurdu, sıra İsrail’de: Cehennemin kapıları açılıyor mu? 03 Ekim 2024
Nasrallah’tan sonra… 30 Eylül 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI