
Mantık nedir, herkes mantıklı mıdır?
Yaşlı bir insanla konuşurken, onun bir zamanlar çocuk olduğundan şüphe etmeyiz; bu bilgi, onun yaşında içkin/mündemiç bir bilgidir. Yaşlı kişi bedenin, çocukluk ve gençlik bilgisine sahiptir. Ergenlikte burun morfolojisi nasıl değişecek, ilerleyen yaşlarda cilt nasıl buruşacak bilir. Henüz çocuk olan ise bunları dışsal bilgi olarak bilir; deneyimlememiştir. Belirlenim kazanmış ve zorunlu olan bu işleyişin bir yasalılık taşıdığını, duyu algılarımız aracılığı ile gözlemleyebildiğimiz için yadsıyamayız.
Düşünce dünyasına girildiğinde, henüz onun yasalılığını keşfedememiş bakış için, içinde bulunduğu alan keyfidir. “Akılları pazara çıkarmışlar, herkes kendi aklını tercih etmiş” önemli bir göndermedir: Akıl, dış dünyayı ancak, kendini kavradığı ölçüde kavrayacaktır.
Eğitimli bir kişi, haklı olarak bulanık, puslu sezgisel çıkarımlarla yetinmeyecek “nesne”nin bilgisini soyutlama yaparak kavramaya çalışacaktır. Bu çaba; öğretilenin tekrarını, belletilen bilginin benzer örnekler/problemler için uygulanmasını, ve sınamaları takiben bir meslek sahibi olunması ile sonuçlanır. Puslu bilincin devam etmediği, soyutlama ve sorgulama aşamaları, düşüncenin ilerlemesine işaret eden zorunlu basamaklardır. Bilim yapmamıza elverişli bu bölge, yaşamımız boyunca kes-yapıştır yapabileceğimiz; paradigma değiştiren bir buluş yapmadığımız sürece “verili” olan ile idare edilebileceğimiz, fenomenlerin birbirleri ile olan ilişkilerinin karşılaştırılarak, ölçüldüğü zengin bir bölgedir.
Bu alanı aşan akıl, buraya kadar düşünmesine konu olan nesneyi (bitki, hayvan, sağlık, matematik, yerküre, nöron, tahta, su vb) kendi düşünmesi ile değiştirdiğinde; eş deyişle düşüncesini, düşünme faaliyetine nesne olarak verdiğinde felsefe başlar. Yasalı olarak devam edebilmesi için, düşünme hakkında bir düşünme yapılmalıdır. Bu yapılmadığında akıl devinmeyecek, zihin bölgesine geri düşülecektir. Örneğin, filozofların düşüncelerinin ezberlenmiş tekrarları ile yetinmek, aklın deviniminin önüne konulan engel olacaktır. Akla uygun düşünme, akıl yürütmenin doğruluğu, aklın ve zihnin faaliyeti gibi tanımlara sahip olan mantık devre dışı kalacaktır. Sahiden; akıl, zihin, anlık, anlak, zeka ve bunların alt ayrımları üzerinde düşünmeden aklımızı kullandığımızdan, mantıklı olduğumuzdan nasıl emin olabiliriz?
Arapça olan mantık sözcüğü, n-t-k kökünden gelir. Nutuk, konuşma, söz söyleme anlamındadır. Söz söyleme iki yönlüdür: iç, dış. İç nutuk mantık, dış nutuk dildir. Dil ve mantık bir bütüne aittir.
Mantıksal düşünmenin sağlıklı ilerlemesini, giderek bir uslamlama olarak doğal bir hale bürünmesini beklemek yerinde bir tutumdur. Ancak, dikkat edilmelidir ki; olumsuz dışsal içerik ile düşünmek, düşünmek değil, olsa olsa tasarımdır. Gerçek düşünme, şeylerin özselliklerini anlatma gücü taşımalıdır. Daha yetersiz olduğunu fark ettiğimiz, düşünce belirlenimlerini (henüz puslu bir bölgeye tutsak çıkarımlar, örneğin; dincinin, din-i-dar’ın bakış açıları) olumsuzlamak, küçümsemek, her gün ona “boyun kısa” kıvamında göndermeler yapmak zekamızın yanısıra, ahlaksızlığımızın da bir dışa vurumu olacaktır. Felsefi ifadeyle; durağan belirlenimlerde, başkalarına karşı ayrımlarda, nesnelerine karşı ayrıştırıcı bir yolda durarak; dolaysız sezginin ve duyumun karşısında çelimsiz bir zafer ilan eden bir düşünme aşamasından söz etmiş oluruz. Güçlü olan, gerçeğe işaret ederek yol gösterirken, aynı zamanda kapsayıcı olandır. Akıl tümel olan iyiye hizmet eder, tikel, öznel olana değil.
Bu vargı bizi daha ayrıntılı, daha tatmin edici bir mantık tanımının arayışına götürmelidir. Aydın Çubukçu, “Mantık ve Diyalektik” isimli önemli eserinde; mantığı, dünyayı bağıntılı, düzenli, zorunlu bir bütünlük olarak yorumlayabilmenin olduğu kadar; bizim için bağıntılı, bizim için düzenli ve denetleyebildiğimiz bir zorunluluğun dünyası olarak değiştirebilmenin de aracı olarak ele alır.
Us/akıl, istisnasız olarak, hepimizde bir yeti halinde bulunur; zekâ ile aynı şey değildir. Bir insan zeki ama ahlaksız olabilir; ancak, akıllı ve ahlaksız bir insan olamaz. Akıl her zaman iyiyi, hayrı talep eder. Batıda İyi ideası ile geleneğimizde Tevhit bu türden bir bütünlüğe işaret eder. Düşünmenin doruğu, batıda Theoria, bizde Temaşa olarak adlandırılır; kavramsal bütünlüğün, ussallığın, doğru kullanılan aklın çıkabildiği bir zirve. Bilgiyi, korkusuna bir kılıf olarak kullanmayanların toplaştığı, seyrek nüfuslu bir zirve.
Bilen bilinen, düşünen düşünülen, düşünce ile varlık gibi ayrımların kalmadığı, bunların birbiri dışına düşen karşıt gerçeklikler olarak ele alınmadığı bütünsel olana yönelik bir mantığın kurulabilmesi için; bireysel olanın kendini anlama, anlamlandırma çabasının temel alınması zorunlu bir uğraktır. Özgürlüğe dışlama prangası taktık, bir türlü ilerleyemiyor, giderek karanlığa gömülüyoruz. O prangada hepimizin parmak izi var. Descartes’in kuşkuculuğuna özsel tanımları, kalıp cümleleri tekrarlamak değil de bizzat kuşkuculuğu deneyimlemek gibi bir girişim, belki de ihtiyaç duyulan. Bu toplum, din olarak henüz, Musa aşamasına gelemedi ne yazık ki; düşünce olarak da, henüz Aristoteles’i aşamadı. Descartes’in, Hume’un ne dediğini bilen değil “an”layan kişinin, Gazali aklını küçümsemesi olanaklı mıdır? Mantık ve dil el ele gider. Kendi kültürünün yetiştirdiği akıllara, filozoflara bu denli uzak, varlıklarından bile habersiz bir toplumu hayırlı bir gelecek bekleyebilir mi? Gazali’yi anlayamamamız, Farabi’yi, İbni Sina’yı önemsemememiz ne acı! Benzer biçimde, evrensel kazanımı, insanlık adına atılan bir adım olarak göremeyen, batılı olan her şeyi olumsuzlayan bir güruh yurttaşlık bilinci, özgünlük gibi kavramları nasıl anlasın? Korkulu rüyası halini alan düşünmeyi, kendi evlatlarında bile yadsımasına niçin şaşıralım?
Aceleci bir sıçrama ile Marksist diyalektiğe geçtiğimizde bile, önümüzde; fenomenlere dolaşık, bitimsiz bir uğraşın serildiğini görüyoruz. Mantıksal yapılandırma, nesnenin bağıntılı yapısının, kavamsal örgü içerisinde yıkılması ve bir sonraki uğrakta, yeniden yıkılmak üzere bir kez daha yapılandırılmasını talep ediyor. Oysa bizler, sonlunun doğasına mahkum karşıtlığı mutlaklaştırılıyor, böylece ulaşılan yargıyı tümel bir gerçeklik edasıyla savunuyoruz. Çoğumuz, zaman içinde dondurulmuş kavram ve kategorilerle düşünüyor. Yakında çökmesi kesin, perili bir köşkte yaşıyor gibiyiz. Bağlantılar, ilişkiler ve zorunlulukların sonucu olarak Oluş’un değerlendirilmesi, bütünsel bakış açısı ile yapılmadığı sürece yavan bir tat bırakıyor. Medyamızda örneğin, kapsamlı ve tatmin edici analizlerin yapılamaması kökensel olarak, bu türden bir sorun nedeniyle olabilir.
“Ben”in, tüm tikelliklerinden özgürleşeceği bir yolda kendisini özgür ve özgün olan olarak ortaya koyabilmesi için, içinde diğer tüm bireylerle özdeş olarak evrensel etkinlikte bulunabileceği bir tutumu benimseyecek bilince, bu tutumun değerine davet eden Aristoteles, zanlarda, tikel kanı ve sanılarda diretmemeyi tavsiye ederek neyi etkin kılmaya çalışıyordu? Bizse, onun yalnızca özdeşlik mantığını anlamış ve buna batmış, ileriye yönelik bir hamleyi yapamayan bir toplum haline geldik. İnanmıyorsanız lütfen şunu deneyin: Wikipedia’da Logic; Vikipedi’de Mantık sözcüklerini arayın. Türkçe sitede, mantığın ilkeleri olarak yalnızca Aristoteles mantığına yer verildiğini göreceksiniz. Batılı site ise size dokuz farklı türde mantığa işaret edecektir. Klasik olmayan mantık kategorisinde bulanık mantığa kadar geniş bir liste ele alınmış.
Özetle: Dolayımsız, puslu duyusal sezginin, ussal sezgiye yükselmesi için; şu orta terimi diyorum, biraz zorlasak mı?
Not: Yazıda sözü edilen kitabın yanı sıra, Hegel’in Mantık Bilimi’nden yararlanılmıştır.
Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Hidrobiyoloji mezunudur. University of London King’s College’da yüksek lisansını tamamladıktan sonra National Rivers Authority ve Anglian Waters’da biyolog olarak görev yapmıştır. Türkiye’ye döndükten sonra özel kuruluşlarda Ar-Ge alanında uzman olarak çalışmış, yöneticilik yapmıştır. Ege Üniversitesi Biyomühendislik Bölümü, Tıp Fakültesi ve CNRS Paris ortaklığında yürüttüğü doktorası insan genetiği üzerinedir. Avrupa birinciliğini kazanan Bio-Ace Centre of Excellence başvurusunu yürüten iki kişilik ekiptendir. Bir süre bu projenin müdürü olarak görev yapmıştır. Düşünüyorum Dergisi yazarlarındandır. Felsefe ve Kadın Sorunları üzerinde çalışmalarını sürdürmektedir.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Twitter, Facebook kullanımı ve linç
Vigilantizm tehlikesinin endişe yarattığı bu günlerde, Aleviler, Kürtler, LGBT bireyler kısacası ötekileştirilmiş toplulukların sosyal medyada nasıl saldırıya uğradıklarına bir bakın lütfen.
Kim CHP’ye halkın kafasını şişiren cılk parti dedi?
“Atatürk, dinlerin Tanrı anlayışında olduğu gibi 'ebedi'lik payesiyle bir tarafa koydu, transandantal bir mertebeye çıkarıldı. Kemalizm, artık statik, gelişemez, deneylenemez, tartışılamaz bir doktrin haline getirildi.”
Din nedir? Gerekli midir?
Dinin köklerini düşüncede bulamaması her iki taraf için de incitici bir gerçektir. Başka nerede bulunabilir? “Yalnızca insan dine yeteneklidir, hayvan değil.” İnsanın, Tanrısal yanını deneyimlemesine düşman bu iki bilinç seviyesi, dışarıda bir Tanrı düşüncesi ile sanrılar yaratıyor.
Kutsalın yorumu nasıl yapılır?
Newton uzayında bir yerlerde, dondurulmuş bir toplum gibiyiz. Çift yarık deneyi, atom altı fiziği, dolanıklık kuramı, izafiyet teorisi, belirsizlik ilkesi, kaos fiziği, sibernetik, diyalektik anlamadan (bilmeden değil, anlamadan) Kur’an nasıl yorumlansın? Zevk edenlere bir sormalı? Bu topraklardan geçen, ilgilenmediğimiz, önemsemediğimiz canlardan dingin bir can Farabi’ye kulak verelim: “Doğru bir biçimde anlaşılan dinle felsefe arasında çatışma yoktur.”
Aklımız ve ruhumuz hasta olabilir mi?
Cumhurbaşkanı, çiftçi, rektör, doktor, çaycı, kasap, overlokçu kısacası hepimiz, bir yudum sevginin dilencisiyiz. Her şeye rağmen sevebilmek için, sevilmeyi beklememek gerek belki de.
Soyut düşünme, bilim ve bizim ateistler
Bilginin, maddesiz sermayeye dönüşümü üzerine yazılmış, ufuk açıcı kitaplardan birisi olan “Maddesiz” André Gorz tarafından kaleme alınmış… Özellikle yapay zeka ve genetik konularında düşünülecekler listesi uzun. Üzülerek söylemeliyim ki, bizlere düşünecek pek bir şey bırakmamışlar.
Diyalektik nedir?
Düşünmenin özgürleştirici kolları, tam da gereken anda “talep ettiğimiz” aleti bize verecektir. Her aleti vermeden hemen önce, kafamıza değişen şiddetlerde vurduğu doğrudur.
Politikacılarımız, bürokratlarımız ve biyolojik evrim
Deli bir düşünce biliyorum ama yoksa biz, hani o sol lobu “türün devamı” “kabilenin yararı” “hayatta kalma güdüsü” gibi uyaranları da filtre eden bir bir güruhla mı karşı karşıyayız.
Çalma kapımı sevdiceğim, artık açamam
Böylesi pek zormuş yalnızlığın, pek de yavan: Hakkın sesi yenilmezliğinden olsa gerek. Her şey olurmuş da insan, yalnız olamazmış meğer.
Genetiği tasarlanmış bebekler neden bir devrim?
Şu anda referans olarak kullanılan genom tek bir insanın genomu! Hedeflenen bölgeden farklı bir yerin kesilmesi ise ciddi bir risk olarak önümüzde duruyor. Bu tür kazalar hastalıkların artması demek olacaktır. Uzmanlar, bu yöntemi hızla yayılan bir orman yangınına benzetiyorlar.
Bozuk halkın bozuk devleti: Bir ezme aracı olarak adalet
Din bir korku aleti olarak kullanılmaktadır. Bu durumda güç kazanan sahtekârın asıl amacı gizli kalır, onun hayat tarzının ilâhi bir yaşam olduğu sanılır, bütün bu nimetleri asla kendisi için istemeyen bir görüntü verir. İnsanlar ona itaat eder; yaptığı kötü işleri iyi görürler. Böylece o, itibar, iktidar, servet, zevk ve istediği her şeyi yapmakta herkesten üstün olmuş olur.
Entelektüelin dışlama ve küsme hakkı var mıdır?
Hayran bırakan bir donanıma sahip; kibrin kendilerine yakıştığı, bu çalışkan, çok değerli insanların küsmek gibi çocuksu bir tutum içinde olmaları önemsiz bir ayrıntı olsaydı keşke.
Türkiye’de köşe yazarlığı sorunu
Kapitalist düzende, bireysel satın alma gücünün önemli bir aktör olduğu anlaşıldı. Benzer şekilde, okurlar daha kaliteli yazılar talep edebilir, yazarlar da okurlarını emek harcamaya yönlendirebilir. Tıpkı kalitesiz, uzun, kendini sürekli tekrarlayan, seyircinin aklı ile dalga geçen dizilere talebin bıçak hızıyla kesilmesinin olanaklı olduğu gibi.
Korkak erkeklerimiz
Şu sevimsiz, saldırgan, öfkeli, alaycı; demem odur ki, korkak eril tutumun gizlenmesi olanaksızdır. Erekte olmuş penis misali aramaya devam eder, dışarıdaki kadında değil; ta ki içindeki, kendindeki dişil yanı bulup huzura ere.
Söz verme zamanı yaklaşıyor
Erich Fromm “Karar vermek risk almaktır. İnsanı insan yapan risk alma becerisidir. Bir türlü karar veremeyen kişinin iradesi, karar almada ve hatta sonunda eyleme geçmede tamamen felce uğrar” der.
Sinan Canan lincine Soner Yalçın katkısı
“Adam, bilim pipiyle yapılır sanıyor herhalde” cümlesini sosyal medyada yılın esprisi olarak ilan etmenizden ben utandım Sayın Soner Yalçın. Yok, “pipi” sözcüğünden dolayı değil...
Tanrım, üç boyutla aran niçin iyi değil?
Günümüzde hiç bir medeni ülke yoktur ki, alt düzeydeki halk tabakaları huzursuz ve muhalif olmasın. Bazı Avrupa ülkelerinde, bu durum üst tabakaların da başına gelmeye başlamıştır. Bu, psikolojik sorunlarımızın dev boyutta olduğunun göstergesidir.
Celal Şengör ve tutsak aklımız
Bilimsel merakın “hayret” etmekle başladığını neredeyse 2 bin 500 yıldır biliyoruz Sayın Şengör. Dışkınızın tadına bakmanıza neden olan merakın, bilimsel bir merak olamayacağı açıkça ortada. Acaba diyorum siz yeniden mi düşünseniz?!
Doğru tedavi ediliyor muyuz?
Aradan aylar geçse de hekiminiz, bu kanın rezonansını temel alarak çalışır; parça, ait olduğu bütünle titreşir. Öldüğünüzde aylar, belki de yıllar önce verdiğiniz kandan artık sinyal alınmaz olur.
Mangal yürekli erkekler olmalı
Attıkları yalanlara tutsak, koca koca adamların yaşadıkları sarayda içilen “ruy-i derya” isimli içecek kadar karikatürize olmuş hâlimize lâfım…Tanrı’nın istifa ettiği bir mıntıka.
İyi olmak için çabalamamalı
İyilik yapmak başkalarının yaşantısını kontrol edebilme olanağını doğuracağı için; tercihli iyilikte, cesaret, eksik olandır.
Kutsal-dışı bir yaşam olanaklı mıdır?
Dini, ilâhi aşkı yalnızca dinlediklerinden, okuduklarından bilen; bir türlü kendisinde tecessüm ettiremeyenlerin; ruhsal ya da fiziksel olarak dolaştığı yer neresi olursa olsun, bir ayağını bu sabit noktada tutmayı unutanların; uzun yıllar “yol”da uğraşmalarının ardından, “yaşadıkları gibi” inandıkları görülür.
Yokluğun terbiye ettikleri
Bir sabah, dedem İsmail Emre, kahvelerimizi yudumlarken “Evlât, bir zerrenin bile dışarıda kaldığı tevhid, tevhid değildir” demişti. Açıklamasını rica ettiydim, endişe benliğimi hemen sarmıştı zira; çünkü, ben değil bir zerreyi insanları, toplulukları, ülkeleri dışarıda bırakıyor burun kıvırıyordum, kimseyi beğenmiyordum.
Merhaba yeni dostum Dr. Burnell
“Suçlanırsan, suçlama işlemleri ve doktoradan kovulmak için gereken zamanda durmaksızın çalışıp, kayıt yapmaya devam edersin. Yine de atılırsan en azından ‘elimden gelenin en iyisini yaptım’ dersin.”
CHP kapatılmalıdır
CHP’nin İnternet sitesini takip edenler, ana sayfadaki kaydırmalı menünün her bir sayfasının, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili olduğunu fark etmiş olmalılar.
Anneler ve kızları
Anneyle hesaplaşma bitmek bilmez; ona benzemekten en korktuğumuz, sonunda mutlaka benzediğimiz; suçlamakta pek yaratıcı olduğumuz, hatta hiçbir suç bulamasak dahi, bize katlandığı için kabahat yüklediğimiz, belki de tek insan.
Seçimle ilgili bezgin bir yazı
Uzayla, atomlarla, Frigyalılarla, buğday üreticiliğiyle ilgili konularda, karşılıklı, zevkle konuşabilseniz de; örneğin, Kürtlerle ilgili nesnel bir konuşma yapamazsınız.
Başkanım, n’olur bir Etik Virtüöz ol!
Görülüyor ki, “açık” olup rakı içebiliyor olmak modern olmak demek değildir; tıpkı, “kapalı” olup, ibadetleri aksatmadan yapmanın dindarlık olmadığı gibi.
Salome ile Yudit ve Rubens’in Delila’sı
Rilke, Salome’ye yazdığı bir mektupta, kendisini, gündüz güneşini tam anlamı ile alabilmek için açan, ancak gece olunca kapanamayan bir çiçek (anemon) gibi hissettiğinden söz eder. Bu yersiz ve zamansız açıklığın kendisini nasıl parçaladığını anlatır. Bunu duyup ağlamayan var mıdır?
YÖK Başkanına müzik dersi
Marmara Üniversitesinin Müzik Bölümünü kapatıyorsunuz. Gerekçeniz öylesine ucuz ki! Bizler hep aptalız, değil mi Sayın Başkan? Bir insan niçin yaşamın, sevincin, ruhsal terapi olanağının, evrensel dilin, rahmetin böylesine karşısında olur?
Seksör Türkler ve aşk
Allodoksafobi olarak isimlendirilen bir fobi var. Ben ona Türk’ün fobisi diyorum. Diğer insanların fikirlerini duymaktan nefret etmek olarak geçiyor.
İsrail’i dize getirebilecek tek silah olarak Akıl
Müslümanlar yenilmeye doymadılar mı? Yavan, samimiyetsiz, özeleştiri yoksunu jargonu bir yana bırakabilsek ne güzel olur. Aklı terk etmedik; çünkü, onu samimiyetle inşa etmeyi denemedik henüz.
Bir şişe bira ile giden iman
Şarap (hamr), önce, hem güzel hem de rızık olarak anılıyor. Mayalanmış üzüm suyunu, Allah niçin önce güzel rızık olarak adlandırıp, sonra yasaklasın?
Tanrı’yı insan kılmak
Cebr eden, zorunlu bir yeti olarak akıl, ki bir adı da ‘namus-u ekber’dir. Aklı olmayanın namusu olmaz denir.
Bu gelen ilkbahar değil
“Yavaaş!” “Yavaş dedik sana aptaaal” “Duymuyon muuu?” Yokuşun sonunda, yamacımda durdu güzel kız. Nihayet ona yetişen oğlan artık bağırmıyor, böğürüyordu.
Sayın Cumhurbaşkanım, İhsan Eliaçık kimsesizdir…
İhsan Eliaçık bilenlerden olduğu kadar yürekli de bir insan; bilenlerden, yâni bir avuç dolusu azınlıktan.
Her gün ölmemek için okumanız gereken üç kitap
Hep kandırılırız, dış mihraklar vardır, düzenbaz ABD ve İngiltere elinden kurtuluş yoktur… Size bir oyun önereyim: Bu cümlenin sonunda gözlerinizi ekrandan uzaklaştırın ve ‘cisim’ nedir? sorusuna yanıt verin.
Ütü ile ev ısıtanlar
İkili ilişkilerde, örneğin; alttan almayı bilmemek, soğutma enerjisinin kullanılması gerektiği yerde muhatabımızın yüzüne sıcak ütü bastırmaya; talep edilmediği halde birisine kusurlarını söylemek ise cilâlama silindiri ile yüzeyin parlatılacağı bir zemine matkapla girmeye benzer.
TBMM Başkanı'na açık mektup
Tiyatro tüm sanatların mabedidir. Şarkı söylenir, şiir okunur, mitlerde, dinlerde anlatılan personalar üzerinden ilkeler anlatılır tiyatro sahnesinde. Görünmez olan görünür kılınır. Seyirci ile bütünleştiği yerde katarsis/arınmadan bile söz edilir. İnsanın kendisi ile yüzleşmesine yardımcı olur.
Sayın Mücahit Bilici’ye katkı ve eleştiri
“Deizm denilen şey aslında İslam’ın kabuk bağlamamış hâlidir.” Bu açıklamaya oldukça şaşırdığımı itiraf etmeliyim. Deist Tanrı köşeye çekilmiş Tanrı’dır. Bugünün gençleri Deist Tanrı ile uzlaşamazlar. Emekli olmuş bir Tanrı imajı onları tatmin etmez.
Okurla dertleşme, anlam yitimi
Bilim ile nesnesine sorduğu sorulara dürüst yanıtlar koparmayı başaran insan, yalan söyleyebilen ve hatta yalan olabilen tek canlıdır. Anlam yitiminin temeli olabilecek bu boşluk ile bilim nasıl baş edecektir? Yöntemi ne olabilir?
Bedeninden kurtulan bir nüktedan: Stephen Hawking
Hawking'i kahraman yapan şey, fizikteki buluşları değil; gencecik bir insanın, iki yıl ömrünün kaldığını bilmesine rağmen, tüm gücüyle bilime sarılmasını sağlayan tutkusudur kanımca. Olağanüstü bir irade ve çalışma azmi ile sonuç olarak ortaya koyduğu işin özgünlüğü şaşırtıcı olmasa gerek.
Reformist anlayış, böylece otomatik Güncelleme
Mısr-î Niyâzi’ye sormuşlar: “Mesih gelecek, mehdi gelecek diyorlar, bu konuda ne düşünürsünüz, sizce ne zaman gelecek?” Yanıt muhteşem…
Kadınlar Günümü kutlama, çay yap
Dünyada birçok kadının Stockholm sendromundan muzdarip olduğunun farkında mısınız? Sizinle aynı dünyada yaşamak çok zor.
Tarikat ve cinsellik
Ülkemizde, son dönemlerde, basına yansıdığı kadarıyla, oğlancılığın tarikat-cinsellik bağlamında bir sorun olduğunu düşünmek haksız bir tutum olmaz.
Bir çukurda deliriyoruz ve bu çok iyi
Niyet iyidir başta, ama “inandığı gibi yaşamayan, yaşadığı gibi inanır” sonunda. Daha derini zor bulunur bir çukur.
Son Bektaşîlerden Leonard Cohen
Sorup dururlar “İsa gerçekten yaşadı mı yoksa yalan mıdır?” diye. Yanıtı sana bağlı dostum: Sen yaşıyor musun? Yoksa uydurduğun yalanlara inana inana yalan mı oldun? Hiç gerilmeyeceksin çarmıha desene… O halde, olmayan bir peygamberin babasından sana ne!
Nobel ödülü ve Allah her an bir şendedir
Tahmin edemeyeceğimiz kadar kısa bir süre içinde gelecekten borç enerji alınması söz konusuysa; geçmişi, şu an olarak deneyimlemekte olan bir bilinç var demektir. O halde gelecek dediğimiz aslında gelecek değildir.
Bilim insanı da vahiy alır
“Size ne bulduğumuzu açıklayacağım, anlamayacaksınız. Dert etmeyin, çünkü benim fizik öğrencilerim de anlamıyorlar. Onlar anlamıyorlar, çünkü ben de anlamıyorum. Hiç kimse anlayamıyor!”
Pozitivizm canımıza okudu
Pozitivizm haddini bilmekte zorlanan anlayışlar yeşertti. Felsefe ile ilgilenmeyen, kitap okumayan yine de her konuda fikri olan nesiller yarattı.
Hakikat bu, smokin de giyer şalvar da!
Peygamberlerin vahiy aldığı kaynak ile bilim insanlarının beslendiği kaynak farklı mıdır? Konuyu inceleyenler yanıtı biliyorlar. Peki, bir ateist kendi aklına mâlettiği bir yolda peygamberlere rastlarsa; sorgusuzca inanan da kutsal sayarak boşalttığı bir bölgede bilim insanlarına denk gelirse tutumu ne olacaktır?
Hz. Muhammed kimin dinindendir?
Her peygamber bir bilinç aşamasına işaret eder. Hedef olarak bir saray tanımı yapılmıştır; bize ait değildir. İçinde yaşayacağımız sarayı bizzat inşa etmek durumundayız; en sağlam temeli atmayı başarıncaya dek yıkıp yıkıp tekrar yapmak zorundayız.
Ana kuzusuyla seks!
Mesela bir köy kahvesinde bir erkek göğsünü gere gere “ben o işi yaparken kendimi bir insan gibi hissedebiliyorum” demeli ve eklemeli “çaylar benden, toplaşın” nefesler tutulmalı; sevgi nurunun gözlerinden akmasına izin vermeli.
Yazarın forum bölümündeki yazıları
Gülgün Türkoğlu'nun 26 Temmuz 2017- 28 Aralık 2017 dönemindeki yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.