YAZARLAR

Trump’ın atlası

Amerikalılar her tarafa çıkan laflar ediyor. Strateji bulamaç. Sözün gelişi tampon fikri. Haseke hariç diğer yerleşim merkezleri Türkiye sınırına bitişik. Türkiye istediği tamponu aldığında Kürtlere ne kalacak? Sonuç Afrin’dekinden farklı olmayacak. Yine de Trump Kürtleri korumuş olacak! Bu nasıl olacak?

ABD Başkanı Donald Trump alenen dünyayı düzlüyor; bütün coğrafi kıvrımlarıyla, stratejik derinlik ve çıkıntılarıyla, halklarıyla, sınırlarıyla… Bir A4 sayfasını doldurmayacak atlas bilgisiyle Beyaz Saray, Dışişleri, Pentagon ve CIA’in kalıplarına mürekkep saçıyor. Klasik Amerikan hegemonyasının başına gelen ‘dümdüz’ bela. Ordulara, savaşlara, cephelere, müttefiklere, rakiplere, hasımlara ticari içgüdüleriyle bakıyor.

Basit bir diyalektik; bu cepheden ne kaldıracağım, petrol mü, gaz mı, altın mı? Yoksa bir şey, her şey Suriye için sarf ettiği o iki kelimeden ibaret:

“Kum ve ölüm.” Burnunun koku aldığı nokta ise devamındaki cümlede: “Geniş zenginlikten bahsetmiyoruz, kum ve ölümden bahsediyoruz.”

Adamın mahareti kule dikmekte; para basmayacaksa niye temel kazsın! Kazandıran ölüm lazım! Yakıtı barut olan darphane! Irak’a 2 trilyon dolar harcadılar, petrol gani ama çok içerdeler. Üstelik Irak’ı İran’a kaptırdılar.

Trump’ın gafları ve cehaletini izlemek keyifli. Dünyanın başına ne belalar açacak diye de insanlık alemi kasılıyor.

KÜRTLER VE PETROL, ÖLÜM VE KUM

2 Ocak’ta kabine toplantısında dost düşman herkeste bitlenmeye yol açacak bir sürü şey söyledi. Türkiye daha çok Suriye ve Kürtlerle ilgili sözlerine odaklandı. ABD çekilirken çizmelerini kime bırakacak? Cımbız ehli iş başında. Bu pirinç ayıklanmaya değmez de nihayetinde hesap hepimize yazılıyor.

Trump, “Uzun zaman önce kaybedildi” diye Suriye’den bahsederken birden bire sözü Kürtlere getiriyor:

“İran’a petrol satmalarından hoşlanmadım. Ve İran’a petrol satmamalarını istedik. Fakat Kürtler, bizim ortaklarımız, İran’a petrol satıyor. Mutlu değilim… Fakat yine de Kürtleri korumak istiyoruz. Kürtleri korumak istiyoruz. Sonsuza kadar Suriye’de olmak istemiyorum. Orası kum ve orası ölüm.”

Resim kafasında o kadar oturmuş ki ‘kum ve ölüm’ benzetmesini üç yerde tekrarlıyor.

“İşimiz bitti, (Suriye) sizindir” diye IŞİD’le mücadele işini Erdoğan’a yüklerken görünürde Deyr el Zor yolunda Kürtleri, Türkiye’nin Fırat seferine kurban ediyordu. Lindsey Graham gibi senatörler, başkana, iç siyasette durumunun hallice olmadığını, skandallar üzerine olası bir azil süreci başlarsa Kongre’de üç beş adamın işi değiştirebileceğini hatırlatmış olmalı ki ani çekilme sözü dört aya uzadı, Kürtler de ‘korunması gereken ortak’ statüsüne yükseldi. Hatta Graham, YPG’ye atfen “Kürt müttefiklerimiz” ifadesini kullandı. Bir de, “Başkan çıkarlarını koruyabilmesi için Türkiye’ye istediği tamponu garanti edecek” diyerek herkese nasıl yani dedirtti.

Bu vaatlerin yarını yok; Trump’ı kendi lafıyla bir kazığa bağlamak mümkün değil. Daha Türk-Amerikan heyetleri masaya oturmadı, Rusya da son sözünü söylemedi.

Amerikalılar her tarafa çıkan laflar ediyor. Strateji bulamaç. Sözün gelişi tampon fikri. Haseke hariç diğer yerleşim merkezleri Türkiye sınırına bitişik. Türkiye istediği tamponu aldığında Kürtlere ne kalacak? Sonuç Afrin’dekinden farklı olmayacak. Yine de Trump Kürtleri korumuş olacak! Bu nasıl olacak?

Ve petrol meselesi. Kürtleri köşeye sıkıştıran bir suçlama. Kürtler İran’a petrol satışına dair iddiayı kesinlikle reddediyor. İran’a satılan Kürt petrolü dendiğinde akla Irak Kürdistan’ında Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) gelebilir. Kerkük, Peşmerge’nin kontrolündeyken İran’a akış vardı. Ama Trump için Kürtler bir bütün olmalı; ha PYD ha KYB! Bir ara Haseke-Deyr el Zor taraflarından çıkartılan petrol yerel alıcılar tarafından Irak Kürdistanı’na taşınıyor, orada Kürt petrolüne karıştırılarak Türkiye’ye gönderiliyordu. Bu trafik de Kürdistan Demokrat Partisi’nin (KDP) kontrolündeki hatlarda işliyordu. Bu akış dünya gündemine 'IŞİD petrolü' olarak oturmuştu. Bugün Fırat’ın doğusundaki petrol önemli ölçüde Suriye içinde tüketiliyor. Büyük alıcı da Suriye devleti.

BİR TEYİT: İRAN IŞİD’DEN BİZDEN DAHA ÇOK NEFRET EDER

Batı medyası yıllardır El Kaide-IŞİD ile İran arasında bağ kurmak için yırtınırken Trump onları da ayazda bıraktı: “IŞİD’i öldürmediğimizde ‘Ülkemize gelecekler’ diyorlar. Evet, muhtemelen doğru, çok küçük bir oran. Fakat başka nereye giderler? Bizden daha fazla IŞİD’den nefret eden İran’a. IŞİD’den bizden daha fazla nefret eden Rusya’ya. Onlar için IŞİD’i öldürüyoruz. Esad için öldürüyoruz, İran için öldürüyoruz.”

İnsanları yanılttığı nokta, El Kaide ve onun hibrid versiyonu IŞİD’in Amerikan işgalleri ve müdahalelerinin bir sonucu olduğu gerçeğidir. Teslim etmediği bir diğer nokta IŞİD’e karşı İran, Irak, Suriye ve Rusya’nın verdiği savaştır.

Bu arada başkan nükleer anlaşmayı çöpe atıp yaptırımlara geri döndükten sonra İran’ın yola geldiğine de inanıyor: “İran artık aynı ülke değil. İran Suriye’den çekiliyor. Yemen’den adamlarını çekiyorlar. Şimdi hayatta kalmak istiyorlar. İran Orta Doğu’da bir güçtü. Ortadoğu’da her şeyi ele geçireceklerdi… İran’ın başı belada... Onlarla müzakere etmek istiyorum. Hazır değiller ama olacaklar.”

Bari özet de olsa bir İran tarihine bakabilse… Ama gözleri televizyona zimmetlidir. Hollywood’un Orta Doğu algısı stratejik kararlar için yeter! Yine de başkanın İran’ın çekildiğini düşünmesi, Suriye’ye kazık çakma stratejisini İran’ı geriletme hedefine bağlayanlar için kötü haber. O gerekçe ellerinden alınmış oluyor.

***

Trump’ın Afganistan’a dair tespitleri de muhteşem! Kâğıda yaz, suya at, üç vakitte iç, bütün stratejik dertlere iyi gelir!

Müttefiklerin Irak, Afganistan ya da Suriye’ye 200 asker gönderdiler diye kafasını şişirdiklerini, bir de utanmadan teşekkür beklediklerini söylüyor. Afganistan’a müdahalenin gerekçesi, CIA’in eğitip donattığı ve “Arap Afganlar” diye bilinen mücahit kalıntılarının yani El Kaide’nin düzenlediği 11 Eylül saldırılarıydı. Amerika’nın yarattığı canavarlar sahibini ısırdı. Bu ABD’nin savaşıydı. Ama Amerikan müttefiklerinin bu savaş için verdiği asker sayısı 50 bini, kayıpları da 1145’i buldu. Yani suçlanmaları yersiz.

Trump kendisine sürekli Afganistan’da kütüphane yaptırdığını hatırlatan Hindistan’ı da diğer bölge ülkelerini de Afganistan’da savaşa davet ediyor:

“Hindistan orada, Rusya orada. Rusya Sovyetler Birliği idi, Afganistan onları Rusya yaptı, çünkü Afganistan'da savaşırken iflas ettiler. Diğer ülkelere bakın. Pakistan orada. Onlar savaşmalı. Biz 6 bin mil uzaktan oradayken neden Rusya değil, neden Hindistan değil?"

Hindistan’ın İslamcılarla savaşa tutuşması! Böyle bir şey yaklaşık 180 milyon Müslüman nüfus ve son derece radikal unsurlar barındıran Hindistan’ı kendi içinden patlatır. Ayrıca ‘nükleer’ Pakistan’la yeni bir savaşı tetikleyebilir, Keşmir’i yangın yerine çevirebilir. Taliban’ın ‘lojistik’ babası Pakistan’ın fetihçi kadroları, Afganistan’ı kendi hinterlandı sayıyor.

Bir de, “Biraz da Taliban’la siz savaşın” dediği Afganistan’ın komşularının “aşırı derecede petrol zengini olduğu” tespiti var! Bundan kesinlikle İran’ı kast etmiyor…

Oldu olacak Trump, Afgan faslında şunu da itiraf ederse, cümleten keyfimiz demini bulacaktır:

Rusları, (Kabil hükümetinin davetiyle) Afganistan’a çeken Sovyet müttefiki rejime karşı CIA, Pakistan istihbaratı ve Suudilerin İslamcı cemaatler üzerinden istikrarsızlaştırma çabasıydı. Sabotaj, suikast, şiddetli gösteriler ve nihayetinde kitlesel isyanlar… Sovyetlere karşı direnişi organize edenler de aynı üçlüydü. Bu hikâyenin son sahnesine kalan bakiyede ‘küresel mücahitler’, El Kaide, Taliban, Tehrik-i Taliban var. Irak İslam Devleti, ardılı IŞİD, Suriye yapılanması Nusra, Ahrar el Şam gibi diğer örgütler de Afganistan tezgâhından geçmiş eski mücahitler tarafından kuruldu. ‘Arap Afganlar’, Libya’da 2011’de NATO operasyonunun kara gücüne de dönüşüverdi. Trump bir sonraki konuşmasında eski rakibi Hillary Clinton’a çakarken belki bunları da söyleyiverir.

Trump savunma bütçesine atfen ‘generallere 716 milyar dolar verdiğini ama Afganistan’da işi bitiremediklerini’ söylerken paşalarını çözümsüz de bırakmıyor:

“Taliban burada, IŞİD burada ve birbirleriyle savaşıyorlar. İzin verin savaşsınlar, biz niye araya giriyoruz?”

CIA’in eğitip-donattığı mücahitler, Ruslar çekildikten sonra birbirini yerken bu kez İslamcının İslamcıyla savaşını bitirmek için Taliban palazlandırılmıştı. Aynı senaryo bugün İdlib özelinde Suriye’de tekrarlanıyor. Besle, büyüt, sonra birbirlerini yesinler. Horoz dövüştüren efendiler!

***

Trump bölgemize 11 bin km. öteden, bir küre üzerinden bakıyor. Bölgeyi yakan detaylara vakıf değil, umurunda da değil. Kim kime komşudur, Rakka ve Deyr el Zor nereye düşer, bunlarla ilgilenmez. Basitçe, “Ben 6 bin mil öteden gelip girdiysem Türkiye 200 km. öteye niye gidemesin ki” diye düşünüyor. NATO’nun ikinci büyük ordusu. Türkiye’deki muhatabı da tersten aynını söylemiyor mu: “11 bin kilometreden kalkıp buraya niye geliyorsun? Suriye bizim işimiz.”

Ama Trump’ın coğrafya bilgisiyle sahaya inilmez. Bunu söylemek de bizim işimiz.


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.