YAZARLAR

Gazeteci kimdir?

“N’aber?”

Gündelik hayatta birbirimize en fazla sorduğumuz soru bu galiba.

Gazeteci kimdir, gazetecilik ve habercilik nedir, gazeteciliğin sınırları nereden başlar ve nerede biter gibi sorulara yanıt bulmak için tartışmaya en başından, işin ABC’sinden, “n’aber” sorusundan hareketle girişilmesi gerektiği anlaşılıyor.

Bir kere karşımızdaki kişi, “n’aber" sorumuza ‘iyilik sağlık, senden n’aber” yanıtı verirken habercilik yapmış olmuyor.

Ama diyelim ki karşımızdaki kişi “n’aber” sorumuza şöyle bir yanıt verdi: “Bugün Karaşehir’e giderken çok feci bir kazaya tanık oldum. Trafik kazasında üç kişi hayatını kaybetti. Hayatını kaybedenler arasında üç aylık bir bebek de vardı. Kaza öğlen saatlerinde Karaşehir’e bağlı Yukarıihsan Köyü yolunda yaşandı. Ayşe Fatmakızı’nın kullandığı otomobil, Kerime Bulutçugil’in kullandığı traktöre çarptı. Kazada Ayşe Fatmakızı’yla birlikte üç aylık bebeği ve traktör şoförü Bulutçugil hayatını kaybetti. Yollar buz tutmuştu ve Ayşe Fatmakızı’nın otomobili kayarak kontrolden çıktı. Ambulans erken gelseydi üç aylık bebek hayatta kalabilirdi. Öğrendiğime göre ilçedeki tek ambulans, o sırada dağda kayak yaparken ayağını burkmuş olan kaymakamı almaya gitmişti.”

Bu arkadaşın “haberinin” sonundaki iddiaya mim koyarak devam edelim.

Bir kere arkadaşımızın “n’aber” sorumuza verdiği yanıtta gazeteciliğin temel kurallarından biri olan 5 N (ne, nerede, ne zaman, nasıl, neden?) ve 1 K (kim, kimler?) kuralına büyük ölçüde uyuluyor.

Dolayısıyla yolda karşılaştığımız veya telefonda görüştüğümüz kişi, Karaşehir’de gördüğü, tanık olduğu, belki fotoğraflarını da çektiği olaya ilişkin bize aktardığı bilgilerle, merakımızı büyük ölçüde gideren bir haber “vermiş” oluyor.

Peki farz-ı misal ziraat mühendisi olan bu arkadaşa gazeteci veya haberci diyebilir miyiz?

Mesleği gazetecilik olmadığı için elbette gazeteci, işi de habercilik olmadığı için haberci diyemeyiz.

Fakat bu arkadaş diyelim ki “haberini” sosyal medyadan belli sayıda insana, fotoğraflarıyla beraber aktardı. O zaman tek bir vak’ada da olsa “habercilik” yapmış olmuyor mu?

Diyelim ki, “haberinin” sonundaki iddiasını kanıtlamak için Karaşehir İlçe Sağlık Müdürlüğü’yle görüştü, onlara soru sordu ve aslında ayağını burkmuş olan kaymakamın, ambulansın kaza mahalline gitmesine engel olduğunu telsiz kayıtlarıyla, fotoğraflarla, kanıtlarıyla ortaya koydu.

O halde bu arkadaşın yaptığı şey tanıklığın ötesine geçmek; kaymakamla karşı karşıya gelmekten korkan, dolayısıyla gazeteciliğin gereklerini yerine getirmeyen veya getiremeyen Karaşehir’deki yerel muhabirlere, resmi haber ajansına vs, de “haber atlatmak” ve aslında gazetecilik yapmak değil midir?

Diyelim ki bu arkadaş, yaptığı bu işten zevk almaya başladı ve ziraat mühendisliği yaparken arada bir de Karaşehir’deki benzer olayları, skandalları soruşturmaya, 5 N-1 K kuralına uyarak, derli toplu haber metinleri yazmaya ve bunları sosyal medya üzerinden paylaşmaya başladı. Bu arkadaş artık ziraat mühendisi bir gazeteci midir, yoksa “aktivist gazeteci” midir? Yoksa sadece bir sosyal medya kullanıcısı mıdır?

Diyelim ki bu arkadaş, Karaşehir’de tanık olduğu veya sorguladığı olaylara ilişkin, gazeteciliğin temel kurallarından biri olan 5 N-1 K’ya uyarak gayet profesyonel haber metinleri yazmaya, söyleşiler, röportajlar yapmaya ve bu metinleri de Karaşehir matbaasına gidip A4 kâğıdına bastırıp çoğaltmaya, elden ele dağıtıp tüm Karaşehir halkına ulaştırmaya başladı. Bu arkadaş ne yapmış olur?

Yapıp ettikleri sorgulanmaya başlanan kaymakam veya Karaşehir eşrafı bu arkadaşın yaptığının pekâlâ provokatörlük olduğunu, bu arkadaşın temel amacının kişisel husumeti olduğu kaymakamı karalamak ve güzel Karaşehir’imizin adını kötüye çıkarmak olduğunu, zaten aslen Karaşehirli değil Karaçobanlı olduğunu vs, ileri sürebilir.

Kaymakam veya ilçe eşrafıyla karşı karşıya gelmekten korktukları için onların karıştıkları skandalları haber yapmayan yerel gazeteciler veya resmi ajansın muhabiri de bu arkadaşın sadece bir ziraat mühendisi olduğunu, zaten Sarı Basın Kartı da bulunmadığını, çünkü Basın Kanunu kapsamında, 212’den sigortalı olmadığını, yaptığı şeyin “siyasi/politik aktivizm” veya “muhaliflik” hatta “militanlık” olduğunu, tek işi veya geçim kaynağı gazetecilik olmadığı için de katiyen “profesyonel gazeteci” sayılamayacağını iddia edebilir.

GAZETECİ KİMDİR VE NE YAPAR?

O halde gazeteci veya profesyonel gazeteci kimdir ve ne yapar?

Bundan 20 yıl önce, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde gazetecilik okurken, yanılmıyorsam rahmetli hocamız Prof. Dr. Erol Mutlu sormuştu: “Gazeteci, muhabir, kameraman selde sürüklenen insanın fotoğrafını mı çekmeli, elini uzatıp onu kurtarmaya mı çalışmalı?”

Soru gayet basit ve net aslında. Ama bu soruya ister gazeteci, editör, medya patronu, ister okuyucu-izleyici, mağdur veya kamuoyu, isterse gücü elinde bulunduranların (devlet, asker, polis, örgüt, cemaat, militan vs,) vereceği her yanıt, politik olmak zorunda.

Fakültedeki tartışmada öne çıkan yaklaşımlardan birine göre gazetecinin işi selde sürüklenen kişiyi kurtarmak değil, onun fotoğrafını çekmek ve bunu tüm insanlarla paylaşmak, böylece sel mağdurları lehine bir kamuoyu oluşturmaktır. Bu yaklaşıma sahip olanların bir kısmı da “önce fotoğrafını çeker, mümkünse sonra da kurtarır” diyordu. Diğer yaklaşım ise tersini savunuyordu: “Haber insan hayatından daha önemli değildir. Gazeteci öncelikle selde sürüklenen kişinin hayatını kurtarır, sonra da fotoğrafını çeker.”

“İyi ama” diye itirazda bulunan diğer yaklaşıma sahip arkadaşların soruları birbirini izlemişti: “Sel sularından çıkmış bir insanın fotoğrafında haber değeri olmaz ki! Selde sürüklenen bir insanın fotoğrafını paylaşmak binlerce insanda duyarlılık yaratacakken, bir gazetecinin bunu yapmak yerine haberinin ‘konusunu’ kurtarmaya çalışması profesyonel bir davranış olur mu? Gazeteciler her gittikleri olayda ilk önce insanları kurtarmaya kalksa, gazeteciliği kim yapacak?”

Soru soruyu açıyordu. “Gazeteci kurtarıcı mı, aktarıcı mı?” “Kurtarıcılık rolüne soyunan kişi gazetecilik yapabilir mi?”

Gazetecilik okurken üzerinde en fazla tartıştığımız fotoğraflardan biri, gazeteci Kevin Carter’ın 11 Mart 1993 tarihinde Güney Sudan’da çektiği kareydi. Carter’ın bir yıl sonra Pulitzer Ödülü almasını sağlayan bu fotoğrafta, yardım kampına doğru giderken açlıktan bitap düşüp başüstü yere çökmüş Sudanlı bir kız çocuğu ve hemen yanı başında da bu çocuğun ölümünü bekleyen bir akbaba görünüyordu. Carter, bu dehşet verici anın fotoğrafını çekmiş, New York Times’ta yayınlayarak Sudan’daki trajediyi tüm dünyaya aktarmış ve ciddi bir kamuoyu “duyarlılığı” yaratmıştı.

Ne var ki, herkesin bildiği üzere Carter, söz konusu fotoğrafı çekip “işini bitirdikten sonra”, çocuk ve akbabayı baş başa bırakıp olay mahallinden ayrılmıştı!

Carter’ın o sıradaki “profesyonellik” anlayışına göre yapması gereken buydu! Nitekim gelen tepkilere karşı “ben yardım görevlisi değilim ki, sadece fotoğrafçıyım” savunması yapmıştı. Fakat Carter’ın bu “profesyonellik” yorumu, bir yıl sonra onun hayatına mal oldu, 27 Temmuz 1994 tarihinde intihar etti.

Carter’ın hikâyesi, İletişim Fakültesi’ndeki tartışmalarımızda net bir sonuca varmamızı daha da zorlaştırıyordu.

Fakat gazeteci, profesyonel gazeteci kimdir sorularına verilen yanıtlar, sorulardan daha fazlaydı.

“Gazeteci sadece aktarandır.”

“Gazeteci kamuoyu adına soru sorandır.”

“Gazeteci soruların yanıtını bulandır.”

“Gazeteci merak uyandırandır.”

“Gazeteci merak edendir.”

“Gazeteci merak giderendir.”

“Gazeteci aktardığı bilgilerle kamuoyu oluşturandır.”

“Gazeteci mağdurların sesini kamuoyuna duyurandır.”

“Gazeteci vakanüvistir. Olanı yazan, gerisine karışmayandır.”

“Gazeteci sesi dışarı verebilen ayaklı ses kayıt cihazı, kayıttaki kameradır.”

“Gazeteci araç değil, aracıdır.”

“Gazeteci taraf tutmayandır.”

“Gazeteci mağdurlardan, halktan ve hakikatten yana taraf olandır. Toplumsal ve siyasal sorumluğu gereği hakikatleri ortaya çıkarandır.”

“Gazeteci vatanına, milletine, devletine, bayrağına bağlı olandır.”

“Gazetecinin vatanı, milleti, devleti, bayrağı hakikatleri ortaya çıkarmaktır.”

“Gazeteci marş okunurken, anma-saygı duruşu yapılırken, taraflar savaşırken, polis müdahale ederken, gösterici taş atarken orada bulunup olup bitenleri aktarabilen, kimsenin müdahale etmediği ve kimseye müdahale etmeyen tek kişidir.”

“Bir yerde bir olay yaşandığında, orada olup bitenleri merak eden herkes olay mahalline gidemeyeceğine göre, herkes adına gidip ne olup bittiğini etraflıca öğrenip olaya veya olguya ilişkin mümkünse tüm soruların yanıtını bulan ve bu yanıtları ters piramide göre (önem sırasına göre) 5 N 1 K kuralına (ne, nerede, ne zaman, nasıl, neden, kim?) uyarak yazan, kaydeden ve herkese aktaran kişidir gazeteci.”

Bu yanıtların hepsi gazeteciliğin tarifini içerse de, hepsine ayrı ayrı şerh düşmek mümkün.

Neticede okulda gazeteci kimdir sorusuna verilen en “net” yanıt şu olmuştu: “Geçimini gazetecilik faaliyetinden sağlayan herkes gazetecidir.”

Haydaa!

Okuldaki bu en net tarif bile kafadaki soruları bitirmek yerine yenilerine kapı açıyor ve bizi tekrar başa götürüyordu: “Gazeteci geçimini gazetecilikten sağlayan kişiyse, Karaşehirli ziraat mühendisi ne yapmaktadır?”

Bu soruları, epey sürecek bir tartışmanın başlangıcı olarak burada bırakıp gazetecilik tanımının 5 N-1 K’sı üzerine düşünmeye ve giderek güncel bir tartışmaya odaklanmaya sonraki yazılarda devam edelim…


İrfan Aktan Kimdir?

Gazeteciliğe 2000 yılında Bianet’te başladı. Sırasıyla Express, BirGün, Nokta, Yeni Aktüel, Newsweek Türkiye, Birikim, Radikal ve birdirbir.org ile zete.com web sitelerinde muhabirlik, editörlük veya yazarlık yaptı. Bir süre İMC TV Ankara Temsilciliği’ni yürüttü. "Nazê/Bir Göçüş Öyküsü" ile "Zehir ve Panzehir: Kürt Sorunu" isimli kitapların yazarı. Halen Express, Al Monitor ve Duvar'da yazıyor.