YAZARLAR

Lefkoşa'da bir nefes özgürlük

KKTC, anavatanda makus talihlerini yenmekten aciz biçare sekülerlerin bir nevi Tayvan’ı olur mu? Sağlam iradeye rağmen kurulan dörtlü koalisyondan esinlenilir mi? Gitarist de olan saygıdeğer Serdar Denktaş’ı dreadlock saçlarla tahayyül ediniz. Edebiliyorsanız, durmayın 50 bin Türkiyeli öğrencinin peşinden adaya gidiniz. Güneş, deniz, tarih ve ada Türk'ünün sıcak ev sahipliği için değilse hiç yoktan bir nefes hürriyet için.

1983 yılında bağımsızlığını ilan eden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) yüzölçümü 3 bin 355 km², nüfusu yaklaşık 320 bin (98 bin yabancı öğrenciyi katarsanız 400 bini aşıyor), Kuzey Türk Barış Kuvvetleri’nin (KTBK) mevcudu da 66 bin etkin personel civarında.

Bu haliyle KKTC’nin yüzölçümü Suriye’nin Afrin mıntıkasından küçük (4 bin km²) ve nüfusu da daha az (iddia edilen 700 bin, Afrin kent merkezi 400 bin). Zeytin Dalı’na katılan TSK personelinin sayısı da, elimizde kesin rakam olmamakla birlikte, KTBK’nin güncel mevcudundan az gözüküyor.

Benzerlikler de, karşıtlıklar da burada bitiyor. Bugün KKTC için “işgal altında” bir ülke demek hem yanıltıcı hem haksızlık olur. KKTC’de sanki alternatif bir yaşam alanı var. Bu bireysel bir izlenim, tespit değil. “Devcileyin bir Kadıköy” diyeceğim ama Kadıköylü olduğum için o da yanlı olur. Kendine özgü ve tüm ortak yönlerine karşın Türkiye’den farklı demek sanırım en doğrusu.

Adadan geçtiğimiz aylardan kalma bir vaka-i hayriyeyi tekraren nakledeyim. Zira hatırlatacak denli simgesel içerikli olduğunu düşündüm. Ocak ayı başında KKTC’de milletvekili (MV) seçimleri yapıldı. Seçimlerden sağ statükocu Ulusal Birlik Partisi (UBP) galip çıktı.

Son dönemde benzerleri Bulgaristan gibi bazı Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde de kurdurulan Türkiye göçmenlerinin radikal sağ partisi Yeniden Doğuş Partisi (YDP) de seçimden iki MV çıkardı. UBP’nin 21 sandalyesine, YDP’nin iki sandalyesi eklenerek asgari eşik 26 MV sayısına ulaşılamadı.

Üçü de birleşik Kıbrıs yanlısı Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) 12, Halkın Partisi (HP) dokuz, Toplumcu Demokrasi Partisi (TDP) üç MV çıkarmıştı. Onlar da 26 sandalyeyi bulamadı, “sol” koalisyonu kuramadı. Böylece Serdar Denktaş’ın Demokrat Parti’si (DP) üç milletvekiliyle anahtar konuma yerleşti. KKTC’de seçim barajının yüzde beş olduğunu da anımsayalım.

Oğul Denktaş’ın hiç de solcu olmayan liberal DP’sinin liberter seçim manifestosuna bir göz atalım: Metinde eşcinsellere evlilik hakkı var. Marunilere (Kıbrıslılar “Maronit” diyor) vatandaşlık var. Vicdani ret var. Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin yasalaşması var. Sıkı durun, marihuana gibi “doğal bitki kullanımına denetimli serbestlik” de var. Ver fonda Bob Marley’den Wait in Vain’i, ver ver !

Suriçi Lefkoşa’da sınır hattındaki Imagine

Serdar Denktaş’ın yürüttüğü koalisyon müzakerelerine geri dönelim. İki tarafla da temas eden tek DP vardı. Malum başkentte tahmin edeceğiniz gibi beklenti, baba yadigarı Denktaş’ın dümeni UBP-YDP yönüne kırmasıydı. Ancak Denktaş YDP’nin ada için ve demokrasi için oluşturduğu tehdidi görecek deneyime fazlasıyla sahipti.

Hikmet-i hüda, tam da orada, Ankara’daki sicili bozuk Afrika gazetesi, Afrin’deki Zeytin Dalı ile Kıbrıs’a zamanında yapılan Barış harekatlarını karşılaştıran bir manşetle çıkıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan Bursa’da yaptığı konuşmada “Bu ne ahlaksızlıktır bu ne edepsizliktir, Kuzey Kıbrıslı kardeşlerim cevap vermeli” diyerek eylem çağrısında bulunuyor. Ertesi gün Afrika gazetesinin, tam da KKTC Meclisi karşısındaki ofisinin talan edilmesi yeni seçilen milletvekillerinin yemin töreni gününe denk geliyor.

Yemin törenini durduran KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı (TKP/BDH) tek başına Afrika gazetesine yapılan saldırının karşısında duruyor. Olay sırasında polis ise oldukça pasif tutum alıyor. Akıncı, Afrika gazetesi ona yönelik çok sert yayınlar yapmış olsa da, ifade özgürlüğünü kutsayan açıklamalar yapıyor.

Yetmiyor, bir gün sonra, Lefkoşa’da on bin kişi yağmur altında barışçıl bir yürüyüş yaparak demokrasilerine sahip çıkıyor. Nüfusa oranlarsanız bunun anlamı Türkiye’de 2.5 milyon kişinin katıldığı bir spontane eylem demek. Yürüyüşü KKTC’nin sekiz TV kanalından sadece biri yayınlayabiliyor. Facebook üzerinden ise 200 bin kişi izliyor.

Bilahare, saldırganlardan en azından bazıları tutuklanarak, altı aya varan cezalara çarptırılıyor. Denktaş ise YDP’nin KKTC demokrasisinin ötesinde, organik toplumsal dokusu için ne anlama geldiğinin farkında. Onbinlik yürüyüşün anlamını da doğru okuyor. Sonuçta, dörtlü CTP-TDP-HP-DP koalisyon hükümeti bir yerlerdeki çehreleri ekşiterek kuruluyor. Hatta belki, bir ihtimal, oğul Denktaş’a ileride KKTC Cumhurbaşkanlığı yolu da açılıyor.

Siyasetin, adaletin ve partiler üstü, hukuk devleti savunucusu cumhurbaşkanlığının işlediği zaman nelere kadir olabildiğini artık unutmuş bizler için vaka-i hayriyenin özet anlatımı bu. Hukuk devleti demişken suriçi Lefkoşa’da gezinirken en haşmetli tarihi binalardan birinin Yüksek Mahkeme olduğunu görmek yüzünüzü aydınlatıyor.

Suriçi Lefkoşa’da Yüksek Mahkeme binası

KKTC’nin kaotik, karanlık yönleri yok mudur, vardır. Değerli gazeteci Metin Münir’in T24 yazılarından yaygın yolsuzluğun, yağmanın boyutlarına aşina olabilirsiniz. Buna karşılık, nüfusun yarısı devletten maaş alır olsa da, devlet aygıtının “butikliği”, KKTC’nin zaman içinde geliştirdiği direnç, bağışıklık taktikleri, yurttaşın bilgiye erişim özgürlüğü, yöneten-yönetilen mesafesinin yakınlığı bence başıbozukluğun özgürlükçü tarafına bakıyor.

“Pekiyi Kıbrıs’ta çözüm ğstad?” derseniz, Başbakan Yıldırım’a öykünerek “çözüm mözüm yok kardeşim” derim. İleri de giderim, adada gördüğüm iki parçalı, iki devletli ortak yaşam modelinin, adı kimse tarafından öyle konmasa da, Ankara’nın AB “vizyonu” olduğunu iddia ederim. Açık kapılar, serbest dolaşım, işbirliğine açık ama sınırları belli, barışçıl yan yana yaşam.

Velhasıl selvi, zeytin ve çam ağaçları, kesmetaştan evleri, masmavi Akdeniz göğü ve denizi, pırıl pırıl güneşiyle adada olumlu anlamıyla bir levanten hayatı halen yaşanıyor. Suriçinde sınırın sıfır noktasında ismiyle müsemma Imagine’de otururken adeta rastafari titreşimler sırtınızı ısıtıyor.

Acep KKTC, anavatanda makus talihlerini yenmekten aciz biçare sekülerlerin bir nevi Tayvan’ı olur mu? Sağlam iradeye rağmen kurulan dörtlü koalisyondan esinlenilir mi? Gitarist de olan saygıdeğer Serdar Denktaş’ı dreadlock saçlarla tahayyül ediniz. Edebiliyorsanız, durmayın 50 bin Türkiyeli öğrencinin peşinden adaya gidiniz. Güneş, deniz, tarih ve ada Türk'ünün sıcak ev sahipliği için değilse hiç yoktan bir nefes hürriyet için.

*KKTC hakkında benimki gibi kulaktan dolma ve anlık fotograf gibi izlenimler yerine derinlikli bilgi ve yorumlar için pek çok adalı aydının yanı sıra sevgili Mete Hatay’ın da metinlerine başvurabilirsiniz. Renkli, sevecen, yaratıcı bir insan ve çok iyi bir evsahibi olan Hatay’ın müzisyenliğini de gözden kaçırmamanızı dilerim.


Aydın Selcen Kimdir?

1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.