YAZARLAR

Büyük takım taraftarlığı ne zor şey usta!

Büyük takım taraftarlığı ile güçlü bir iktidarın mensupları arasında benzerlik var: Her ikisi de her türlü imtiyaza, yönetme gücüne ve kurdukları hegemonyaya rağmen aradıkları huzuru bir türlü bulamazlar...

Büyük takım taraftarı olmak zor. Muhtemelen diğer ülkelerde de bize benzer bir durum vardır ama buralı olduğumuz için bu zorluğu yakinen hissediyoruz. Çevremizde fazlasıyla örnek olduğundan, -teşbihte hata olmaz- otoriter bir iktidarın mensubu olmaya benzetiyorum, büyük takım taraftarı olmayı.

Diyelim çok güçlü bir iktidarınız var; devlet kurumlarını, özel teşebbüsleri, medyayı kontrol edebilecek denli güçlü bir iktidar. Tüm bu güce rağmen bu iktidarın ikna edemediği ya da uygulamalarının kafasına yatmadığı bir kesim olacaktır. İktidarsa bu tip yurttaşlarını kendi varlığı ve gelişimi için bir engel, öteki ya da düşman olarak görür, ilan eder ki hegemonyası mümkün olan en az sarsıntıyla devam etsin.

HUZURSUZ RUH HALİ

Büyük takım taraftarları için de hayat üç-aşağı beş yukarı böyle biraz. Ülkedeki futbol ekonomisinin ürettiği paradan, hakemlerin takdir haklarından, arkalarındaki medya gücünden en fazlasını almalarına rağmen bir türlü aradıkları huzuru bulamıyorlar. “Birlik” demek olan lig organizasyonunu var eden diğer takımların kendi takımları karşısında futbol oynamaya çalışmasını hoş karşılamadıkları gibi. Onlara engel olan her takımı kendileri için art niyetli bir unsur, yani düşman gibi algılıyorlar. İstanbul'da çokça duyarız bir Anadolu takımına karşı söylenen şu sözleri: “Kaç para aldınız?”, “Şampiyon mu olacaksınız?” vb...

Sözün özü, her türlü imtiyaza, tekele, hegemonyaya sahip olsalar da ne iktidarlar, ne de büyük takımlar hiçbir zaman mutlu olamıyorlar. Olsalar bile bu çok kısa bir süreyi kapsıyor. İstanbul boğazından geçen gemilerle mutsuz olan bir yalı sahibi gibi sahip olduklarına değil, yaşamın sürmesi için varolması gereken şeylere kafayı takıyorlar. Zaten hayat zor, bir de bu stresle yaşamak zorunda kalıyorlar...

FENERBAHÇE'NİN KAZANAMAMASININ NEDENİ BELLİ

“Herkesi yeneriz ama hakemleri yenemeyiz” diyen Aykut Kocaman düşündürdü bunları. Fenerbahçe, evinde Gençlerbirliği ile oynuyor. Tek tek saymaya gerek yok, her türlü avantaja ve şansa sahipler. Rakipten çok daha iyi oynamalarına, birçok gol pozisyonuna girmelerine ve maç öncesi çoğu kişini fark beklentisine rağmen maç 2-2 bitiyor. Kocaman, savunmada kronik hale gelen hataları, gol atma konusundaki beceriksizliklerini, oyun üstünlüğü ve akıcılığı konusundaki eksiklerini bir yana koyup işi sadece hakemlere yüklüyor.

Futbol programlarında ise Fenerbahçe'nin çok iyi oynadığı ve takımdaki eksik oyuncular konuşuluyor. Fakat rakip Gençlerbirliği de çok önemli eksiklerle sahada yer aldı. Üstelik kırmızı-siyahlıların öyle bir teknik yönetimi vardı ki o akşam, maça garip bir 5'li savunma düzeni ile başlayıp, bunu 24'üncü dakikada yaptığı oyuncu değişikliği ile 4'lüye çevirip, 28'inci yaptığı bir diğer oyuncu değişikliği ile yine bir başka düzene geçen, maçı kaybedecek her türlü hamleyi rakibi için kendisi yapan bir teknik yönetim. Buna rağmen Fenerbahçe bu maçı kazanamıyorsa sorun ne hakemlerde, ne de rakip takımda...

PUAN KAYIPLARI BAŞAKŞEHİR'İ ŞAMPİYONLUĞA BİR ADIM DAHA YAKLAŞTIRDI

Garip bu hafta aslında kazanması beklenen kimse kazanamadı; sıralamada kendinden aşağıda bulunan bir takıma karşı galip gelen tek takım Kayserispor oldu. Diğer maçlarda ya alt sıradaki takım kazandı ya da maçlar berabere bitti.

Başakşehir, şampiyonluk için gerekli puan barajı ne kadar düşerse şansını o kadar artırıyor. Bu hafta rakip Konyaspor'a oyun olarak teslim olsalar da aldıkları 1 puan önemliydi. Üstelik bu denli teslim oldukları bir maçta son dakikaya kadar rakibe ciddi bir şans da tanımadılar. Konya'nın maçın sonunda golü bulması, üstüne kiralık futbolcusu Orkan'la kullandığı frikiğin direkten dönmesi, aynı pozisyonda aynı oyuncunun ikinci şut şansı bulması, maç genelinde olmayan heyecanın son anlara sıkışmasıydı adeta.

CUMA AKŞAMI KAYIP PUANLAR, PAZAR AKŞAMI KAZANCA DÖNÜŞTÜ

Beşiktaş, dağınık ama etkili bir görüntü çizdiği Bursa'da, son haftaların en derli toplu Bursaspor'uyla karşılaştı. Beşiktaş için özel bir güçlüğü olan bu deplasmanda siyah-beyazlıların 1 puanla dönmesi, Cuma akşamı büyük bir kayıp ve moral bozukluğuydu. Pazar akşamı ise zorlu bir deplasmanda kazanılan 1 puana dönüştü.

TUDOR DA “İMPARATOR” KADAR OYNATIYORDU TAKIMI

Yukarıdaki takımlardan haftanın sonunda en zararlı çıkan takım Galatasaray oldu. Mağlup olan tek şampiyonluk adayı olmalarının yanında, ortaya koydulan futbol da gelecek için -özellikle deplasmanlar- umut vermedi. Evet, birden bire bambaşka bir orta saha ile oynamak zorunda kaldılar, kolay değil. Ama Tudor'da bu orta sahayla bu kadarını yapıyordu. Fernando ve Ndiaye varken ise takımı zirveye çıkarmıştı. O zaman “imparatorun” farkı nerede ya da Tudor'un suçu neydi?

HAFTANIN EN ÖNEMLİ GALİBİYETİ

Tüm bunların yanında haftanın en önemli galibiyetini Karabükspor aldı. Bu onlar için hem bir moral hem de kolay teslim olmayacaklarının göstergesi oldu. Alanyaspor ise istikrarsız gidişi ile düşme tedirginliğini daha çok hissetmeye başladı. Uzun süredir kazanamayan Akhisar da düşme korkusunu artık çok daha güçlü hissediyor. Geçen hafta söylediğimiz gibi, stat açan takımların küme düştüğü bir coğrafya burası.

PSİKOLOJİK AVANTAJ

Antalyaspor, evinde zor bir engeli geçti. Malatyaspor'u mağlup ettiler etmesine ama rakipten Issam Chebake'nin yok yere gördüğü kırmızı kartın da bu galibiyete çok büyük bir yardımı oldu. Böylelikle düşme hattı olan 18 puanın üstünde 21 puanlı dört takım sıralanmış oldu. Aşağıdan gelen ve 21 puana “ulaşan” Gençlerbirliği ile Antalyaspor, yukarıdan inen ve 21 puanda “kalan” Alanya ve Akhisar'a göre psikolojik avantajı da ele geçirdi.

MAÇA DAMGA VURAN KALECİ PERFORMANSI

Haftanın kapanışında evinde Göztepe'yi ağırlayan Trabzonspor üst üste dördüncü beraberliğini aldı. Bu maçta Okay Yokuşlu'nun duran toplarda vurduğu çok etkili kafa şutlarını ve fazlasını kurtaran kaleci Beto, Göztepe'nin uzak ara en iyisiydi. Uzun süredir bir kalecinin bir maça bu kadar damga vurduğunu görmüyorduk.