YAZARLAR

Ya 696, ya Zhenan Bao

Hepinize istibdadın karanlık bulutlarının dağılacağı, hürriyetin ışık huzmelerinin ülkemizi aydınlatacağı, alanlarda yeniden yan yana buluşacağımız, hukuk devleti temelinde laik, çoğulcu, katılımcı, tam demokratik bir parlamenter cumhuriyeti geri getireceğimiz sağlık, barış ve coşku dolu bir 2018 dilerim.  

Bugün yılın son yazısında sizlere aklım erdiğince gelecek yıl yani hemen yarın yani hemen şimdi bizi beklemekte olan büyük bölgesel ve küresel tehlikeleri anlatmak istedim. Kendimce bayağı notlar da da almıştım: ABD’nin Kuzey Kore’ye müdahale ve nükleer savaş olasılığı, aynı şekilde öngörülemez Başkan Trump’ın İran’la varılan nükleer anlaşmayı çöpe atma ihtimali, Suriye’de girdiğimiz üçgen ve siyasi çözüm arayışı, Irak’ta seçimler ve Erbil-Bağdat gerilimi, İran ve IKB’de halk ayaklanması başlangıçları, uzatabilirim. Onun yerine kafamızı kaldıralım öteye, geleceğe bakalım istedim.

Bunun için France24’da rastladığım Zhenan Bao’dan söz edip, sözü bize getirmeye çalışacağım. Bao esasen bir kimyager. Çin’de yetişiyor, kendi de mucit olan babasının elinden tutması ve cevheri fark edip, onun teşvikiyle kapağı ABD’ye tek kelime İngilizce bilmeden atıyor.  Bugün Hint asıllı yetiştirmesi Ajay Virkar ile kurduğu C3Nano acayip işler çıkarıyor. Mesela ne mi? Eğilip, bükülen, ekranı çizilince insan derisi gibi kendi yarasını tamir eden akıllı telefonlar. “Pili de mi Cem Bey?” Evet, pil de bir tür kauçuk gibi elastik plastikten olacak. Silikondan bizi kurtarıyor, ömrü uzatıyor, geri dönüşümü çözüyor.

Bao’ya, bu yöndeki araştırmaları ve olağanüstü keskin ve yaratıcı zekası için çuvalla para veriyor tüm dünya devleri. Yüz milyonlarca ABD Doları. Bao mutlu olduğunu, hayatında istediklerini yaptığını ve yapmakta olduğunu, ne yapmak nereye varmak istediğini de gayet iyi bildiğini söyleyen mutlu bir genç kadın. Bunlar, felç olan insanlara dokunma insanları yeniden ayağa kaldırmak, uzuvlarını kaybedenlere dokunma duyusu da olan geliştirilmiş protezler yaratmak gibi, nano partiküllerin insan vücudunda dönüştürücü, tedavi (belki tamir demeli) edici amaçla kullanılması gibi amaçlar.

İnsan derisinden yola çıkarak teknoloji üreten, yarattığı teknolojiyi insanlığa hizmet için kullanan Bao, Çin’de, içine doğduğu habitatta ('habitat' terimini Baran Alp Uncu hocamdan öğrendim) bu amaçlarına yönelik çalışma ortamı bulamayacağı için ABD’ye gidip, yerleşmiş. Karar almış, iddiasını ortaya koymuş, hamlesini yapmış. Dünyanın en güçlü kişilerinin başlıcalarından biri Çin Komünist Partisi’nin dolayısıyla Çin’in lideri ise Şi. Geçenlerde, binlerce delegenin huzurunda yüzündeki enigmatik tebessümüyle sahnedeydi. İnsanlık adına Bao mu güçlü, Şi mi? Bao’ları ülkesinde tutamayan Şi belki güçlü ama ne denli başarılı?

Bizde 20 Temmuz 2016 tarihinde şimdi bir kendine darbe (“autogolpe”) niteliği belirginleşen OHAL ilan edildi. O gün bugündür, KHK’lerle yönetiliyoruz. 2017 bitmeden çıkan 696 sayılı KHK hukuk devletini geçtim, devleti bitirdi. Bir tür korporatist tek parti iktidarının koyu otoritarizminde, siyasetten hobbesçu bir “doğa”, yahut anayasal hukuk boşluğu (interregnum) halinde debeleniyoruz. Mega projeleri gerçekleştirmek adına girişimci ruhu, zarar etme riskini hazine/TVF güvenceleriyle ortadan kaldırarak yok ediyoruz. Girişimciliğin önünün tıkandığı, hukuk devletinin, kişisel hak ve özgürlüklerin askıya alındığı, en değerli hazinemiz akademisyenlerin 'barış' dedikleri için işlerinden edildikleri bir ülkede yaratıcılığı öldürüyoruz.

Allahsız Zhenan Bao, insanlığımıza katkıları ortada olduğuna göre, ölünce cennete gider mi?  Bao, beş vakit namazında inançlı ve milliyetçi bir Müslüman Türk kadını olsaydı, daha yetkin bir bilim insanı yahut girişimci mi olurdu? Devletimizin, Daimler’in 1886’da icat ettiği otomobili 2017’de üretebilmek için yaşını başını almış beş erkek babayiğide devlet eliyle kaynak ayırmasına mı sevinelim, 43 yaşındaki Asuman Özdağlar’ın Massachusetts Institute of Technology’de (MIT) Elektrik Mühendisliği ve Bilgisayar Bilimleri Bölümü Başkanlığı’na getirilmesine mi? Yoksa Özdağlar’ı neden ülkemizde tutamadık diye mi yanalım?

Malum yıl sonu, bu da yılın son yazısı, müsaadenizle Hilmi Yavuz’a kulak vererek biraz lirikleşelim: “Her şey bâtıni! Göl kendi dibindeki batıktan başka nedir?” İşte Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kurduğu rejim kendi çıkmazını “milli bir sır gibi” böylesine içinde barındırıyor. İstibdat sürdürülebilir değil. Necip Fazıl’ın kindar/dindar vs neslini hedef alırsanız, ancak köprü, havaalanı, inşaat yaparsınız. Kafalardaki örnek Japonya ise, o zaten 20.yüzyıl başında denendi, hem Japonya da bu değil.

Neticede Nazi hükümeti, örnekse 1939 Almanya'sının (Avusturya ve Südetenland’ı da katarsak) 78 milyon nüfusunu topu topu 40.000 Gestapo ile zapturapt altına alabilmişti. Bugün de Çin, geçenlerde bir BBC muhabirinin sistemi denemek için yaptığı haberden  görüleceği üzere, dünyanın en gelişkin kitlesel güvenlik amaçlı yüz tanıma donanımına sahip. Sistem, muhabiri on dakikadan kısa sürede tanıyıp, yakalıyor. Kafalardaki hedef Çin mi, Katar mı, II. Abdülhamit dönemi mi, Nazi Almanyası mı? Ha yok kafalar boş, ne vizyonu, tek öncelik hayatta/ayakta kalmaksa, “o iş zor, çok zor Yonca.”

Hepinize istibdadın karanlık bulutlarının dağılacağı, hürriyetin ışık huzmelerinin ülkemizi aydınlatacağı, alanlarda yeniden yan yana buluşacağımız, hukuk devleti temelinde laik, çoğulcu, katılımcı, tam demokratik bir parlamenter cumhuriyeti geri getireceğimiz sağlık, barış ve coşku dolu bir 2018 dilerim.


Aydın Selcen Kimdir?

1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.