YAZARLAR

Rus basınında geçen hafta: Kerkük'te günlük petrol hacmi 500 bin varil azaldı

"Irak Kürdistanı temsilcisi” İzzat Saber’e atıfta bulunan Kommersant gazetesi, Rosneft’in Erbil ile yapılan petrol anlaşmalarının askıda kaldığını yazdı. Saber’e göre Rosneft, Erbil’in ihraç ettiği ham petrolün yüzde 70’ini pazar fiyatından ucuz alacak ve Türkiye’ye giden boru hattının yüzde 60’ına sahip olacaktı. Hatta Irak Kürdistanı’na bir milyar dolarlık avans ödenmişti. Ne var ki Kerkük Bağdat’ın kontrolüne geçtikten sonra, tarafların anlaştığı petrol hacmi sevkiyatı sağlanamıyor. Saber, günlük çıkarılan petrol hacminin 700 bin varilden 200 bin varile azaldığını söyledi.

Carnegie.ru sitesinde çıkan yazısında Yekaterina Çulkovskaya Türkiye’nin Kırım Tatar meselesine bakışını değerlendirdi. Yazara göre Erdoğan’ın bu konuda açıklamaları Ukrayna makamlarına, “Osmanlı nostaljisine” kapılan Türk vatandaşlarına ve de Kremlin’e yönelik.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kiev ziyareti sırasında tutuklanan bütün Kırım-Tatar aktivistlerinin serbest bırakılmasına dair açıklamadan kısa süre sonra Putin, hapiste yatan Ahtem Çiygöz ve İlham Umerov’u affetti. Ankara’nın arabuluculuğu olmadan bu mümkün olamazdı.

Çulkovskaya’nın dediği gibi “İslamcı” partiden “İslamcı-milliyetçi” partiye dönüşen AKP, Türki ve Müslüman halklara her türlü destekte bulunmaya çalışıyor. Üstelik Türkiye’nin üç milyon kadar Kırım-Tatar kökenli vatandaşı var ki AKP onların oylarını kazanmaya bakıyor. Ülkede faaliyet gösteren Kırım-Tatar dernekleri, Kırım Ukrayna’ya ait olduğu zaman yarımadanın “yabancı işgalden” kurtulmasını istiyordu. Şimdi de Rusya’nın “işgalini” protesto ediyor.

Ne de olsa “resmi Ankara’nın” politikası, kültür ve eğitim programları ile Tatar halkını destekleyen açıklamalarla sınırlı kalıyor.

Bununla birlikte Erdoğan Kırım konulu açıklamalar yaparken Moskova’ya da hitap ediyor. Suriye’de Rusya’nın desteği ile kurulacak olası Kürt otonomisi Türkiye’ye rahatsızlık veriyor. Bilindiği gibi Şam da “IŞİD’i bitirdikten sonra Kürtlerle özerklik konuşmaya hazır” olduğunu bildirdi. Bu bağlamda Kırım-Tatar meselesi Rusya’ya baskı aracı olarak değerlendirilebilir.

Yazara göre bununla beraber Kırım yüzünden Rus-Türk ilişkileri gerilemez çünkü bugün Türkiye’nin fazlasıyla iç ve dış problemleri var.

Gazeta.ru yorumcularından Amaliya Zatari, Moskova’nın düzenlemeye çalıştığı “Suriye Milli Diyaloğu” konferansını ele aldı.

18 Kasım’da Soçi’de yapılması planlanan konferans ilanı RF Dışişleri Bakanlığı sitesinden kaldırıldı. Bu adımın “kötü niyetli” olmadığını söyleyen Ortadoğu uzmanı Yuriy Mavaşov, konferansa davet alan heyetlerle “teknik detayların” hâlâ görüşüldüğünü belirtti. Siteden kaldırılan davetliler listesini değerlendiren Mavaşov, bazı örgüt ve partilerin daveti geri çevirdiğini bildirdi. Uzman, PYD, Süriye Kürdistanı Demokrat Partisi ve Kürt Ulusal Konseyi’ne davetin gönderilmesi çok “manidar”, demek ki Rusya, Kürtlerin haklarına ve vizyonuna önem veriyor, dedi.

Putin’in dile getirdiği ve Türkiye ile İran tarafından destek gören konferans fikrine “Suriye silahlı muhalefeti”, Astana ve Cenevre’den sonra üçüncü “müzakere merkezi”nin fazla olacağı gerekçesiyle en baştan şüphe ile baktı.

Rusya Uluslararası İlişkiler Konseyi uzmanı Anton Mardasov da konferans konusunda pek umutlu değil. Kendisine göre listenin siteden kaldırılmasının arkasında Türkiye’nin itirazı var.

Mardasova, listeye dikkatle baksak davetlilerin yarısından fazlasının Şam merkezli olduğunu görürüz. Onlar muhalif gibi davranıyor ama Şam’ın kontrolünde, piyon muhalefettir, dedi. Kendisine göre bu durum, Rusya’nın müzakere moderatörlüğünden ziyade, Esad’ı kurtarmak için yeni bir hile yaptığı konusunda şüphe yaratıyor.

Eho Moskvı radyosunun mikrofon uzattığı siyaset bilimci Mihail Oşerov “IŞİD sonrası” Orta Doğu’da olası gelişmeleri anlattı.

Kendisine göre “Körfez ülkelerinin Suriye ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaşım koridoru açtırması amacı ile başlayan savaş” bitmek üzere. IŞİD ortadan kalktıktan sonra “İdlib’de Türkiye destekli ve Kuneytra’da İsrail destekli 'eşkiya’nın kontrolündeki bölgelerin temizlenmesi teknik bir mesele. Şam’ın baş ağrısı “Araplara soykırım uygulayan” Kürtler olacak. Ama Irak’ta gördüğümüz gibi peşmergenin savaşma kabiliyeti çok düşük. Bu demek ki Suriye’deki Kürt meselesi barışçıl veya silahlı şekilde kısa sürede çözülecek.

Suriye’deki Amerikan üsleri ayrı bir sorun. Rus askerlerinin, üslerine 50 km’den az mesafede yaklaşmamasını isteyen ABD, Vietnam Savaşı sırasında, 1982 ve 1983’te Suriye ve Lübnan’da Rusların düşürdüğü binlerce Amerikan uçağını unutmuş olmalı. Çünkü ondan sonra SSCB ile ABD arasında savaş çıkmadı ki!

Neyse, Rusya’yı zayıflatmaya çalışan Körfez ülkelerinin petrol fiyatını düşürmesi, kendilerine vurdu. Mali kriz eşiğine gelen çeşitli krallar, prensler, padişahlar ve emirler peş peşe Moskova’ya yöneldi, Putin ile görüşmek için sıraya girdi. En büyük endişeleri, yeni Ortadoğu’da tahtlarını ve koltuklarını koruyabilmek. Şüphesiz, yakın gelecekte onların modus vivendi’si İran, Suriye ve Rusya ile kurdukları ilişkilere bağlı.

Türkiye’ye gelince yazarın deyişiyle Suriye’de Türkmenlerin lehine ve Kürtlerin aleyhine yürüttüğü politika fiyasko oldu. Az sayıda Türkmen Şam’a karşı umutsuz direnişe devam ediyor. Çıkış yolu arayan ve “dünya tarihinde kendisine yer ayırmaya çalışan” Ankara, Tahran ve Moskova ile yakınlaşmak zorunda kaldı.

Suudi Arabistan “meşru Yemen hükümetini temsil eden” Husilere karşı mağlubiyet üstüne mağlubiyete uğruyor. Yatırımcı tutumunu çoktan kaybeden Er-Riyad bugün bulunduğu şartlarda beş-altı yıl içinde iflas edecek.

Suriye’ye karşı “küçük ve özel” savaş yürüten İsrail, bölgede askeri açıdan en güçlü devlet tutumunu korumaya çalışırken Suriye’yi parçalamaya bakıyor. Bu politikanın devam edip etmesi tamamen Rusya’nın tutumuna bağlı.

Kongre ve Senato’nun baskısına maruz kalan Trump hükümeti, ABD halkının değil, İsrail ile sıkı bir şekilde bağlı olan Amerikan siyasi ve finansal elitlerinin çıkarlarını koruyor.

Yazı bitirirken Moskova’ya akıl veren Oşerov, Rusya Husileri desteklemeli, Mısır ve Libya’da “sağduyulu güçlerle” ittifak kurmalı, “Kürt milliyetçiliğine” karşı çıkmalı, dedi. Kendisine göre Moskova’nın amacı, İran, Türkiye, Suriye, Irak ve Mısır’ın sözü geçen yeni Ortadoğu’nun yaratılması olmalı.

“Irak Kürdistanı temsilcisi” İzzat Saber’e atıfta bulunan Kommersant gazetesi, Rosneft’in Erbil ile yapılan petrol anlaşmalarının askıda kaldığını yazdı. Saber’e göre Rosneft, Erbil’in ihraç ettiği ham petrolün yüzde 70’ini pazar fiyatından ucuz alacak ve Türkiye’ye giden boru hattının yüzde 60’ına sahip olacaktı. Hatta Irak Kürdistanı’na bir milyar dolarlık avans ödenmişti. Ne var ki Kerkük bölgesi Bağdat’ın kontrolüne geçtikten sonra, tarafların anlaştığı petrol hacmi sevkiyatı sağlanamıyor ve Rosneft Irak hükümeti ile yeniden anlaşmak zorunda. İzzat Saber, günlük çıkarılan petrol hacminin 700 bin varilden 200 bin varile düştüğünü söyledi.

Gazetenin ulaştığı bilgilere göre Erbil ile yapılan bütün anlaşmaları tanımak istemeyen Bağdat, Rosneft’in sözleşmelerine onay vermiyor.

Daha önce verdiği bir röportajda Kürdistan kontratlarını değerlendiren Rosneft Başkanı İgor Seçin, “Ben politikacı değilim, işim petrol çıkarmaktır. Çalıştığımız her yerde oranın mevzuatına göre hareket ediyoruz” demişti.


Andrey İsaev Kimdir?

Moskova Devlet Üniversitesi Türkoloji Bölümü'nden mezun. Rusya Bilim Akademisi Şarkiyat Enstitüsü ile Kazan Devlet Üniversitesi'nde çalıştı. Toplam 17 yıl çeşitli görevlerde Türkiye’de bulundu, Çin ve Hindistan’da çalıştı. Gazetecilik, araştırmacılık ve çevirmenlik yapıyor. RS FM radyosu kurucularından ve ilk genel müdürü.“Eski Çağ Türkiye tarihi” ve “Hint-Avrupa Mitolojisi: bir inceleme denemesi” adlı kitapları var.