YAZARLAR

Dürzi bahanesiyle yeni bir İsrail işgali mi?

İran, Hizbullah ve sonunda Rusya’nın dahliyle ‘direniş ekseni’ eskisinden daha fazla İsrail’e karabasan olunca işler değişti. Hizbullah bahanesiyle birkaç nokta vuruşuyla “Ben buradayım” demeye çalıştı. Ama süreç yine de İsrail’in istemediği yönde gelişmeye devam ediyor.

Birkaç yıl Suriye’deki savaşın tadını çıkartan ama düşman bildiği cephenin galebe çalmasıyla keyfi kaçan İsrail, Körfez’deki örtülü ortaklarının yarattığı yeni iklime uygun olarak Golan Tepeleri’ndeki işgali genişletebileceğine dair bir sinyal çaktı.

İsrail Savunma Bakanlığı, Cebel el Şeyh’in (Cebel Haremun/Hermon Dağı) eteklerindeki Dürzi köyü Hadır’ın saldırıya uğraması üzerine Dürzileri korumak için askeri müdahelede bulunabileceğini açıkladı. Yeni bir savaş için anında bahisler açıldı. Garip olan şu: Köye saldıran, İsrail’in Golan’da desteğini esirgemediği Nusra Cephesi yani El Kaide’nin Suriye şubesi.

Nusra Cephesi geçen cuma gerçekleştirdiği saldırının hedefini, “Rejimin Beyt Cin ve Mazra'at Beyt Cin köyleri etrafındaki kuşatmasını yarmak” diye açıklamıştı. Saldırıda Dürzi köyünden 9 kişi ölürken, 23’ü de yaralanmıştı. Kuneytra’ya bağlı bu köy işgal altındaki Golan sınırına 4 km mesafede ve hükümet güçlerinin kontrolünde. İsrail’in kontrol ettiği bölgede ‘fiili sınıra’ 1 km mesafedeki Mecdel Şems köyündeki Dürziler saldırıyı protesto edip Hadır’ın yardımına koşmak için tel örgüleri aşınca gerilim yaşandı. İsrail ordusu çitleri aşanları gözaltına aldı.

İsrail devletiyle içli dışlı olan Dürzi liderler, Hadır’ın korunması çağrısı yaptı. Dürzi kökenli İletişim Bakanı Eyüp Kara “Hadır’ı korumak İsrail’in çıkarına” deyip ekledi:

“Çünkü evvela İsrail’deki Dürziler sadık vatandaşlardır. Ayrıca sınırda aktif olan İranlılar, Hizbullah ve Sünni terörist gruplar gibi aşırılıkçıları önlemek ordu için önemlidir. Doğrudan müdahale gerekmiyor çünkü İsrail’in orada yeterince gözü var.”

İsrail’in Suriye’deki ateşe nasıl katkı sunduğunu görmek için o göz çok önemli!

Dürzi toplum lideri Şeyh Muvaffak Tarif de, İsrail ordusunun ne yapması gerektiğini tarif etti:

“İsrail’in Suriye’ye girip köyü almasını istemiyoruz. Nusra Cephesi, IDF’in (İsrail Savunma Kuvvetleri) gözetimi altında; onlara ‘Dikkatli olun, köye yaklaşmayın, bu bizim kırmızı çizgimiz’ diyebilecek durumda.”

Bu da İsrail-Nusra ilişkisini resmeden muhteşem bir tarif!

Ölenlerden dördünün Knesset’teki Dürzi Milletvekili Ghassan Ekrem’in ailesinden olması meseleye daha da bir ciddiyet kattı.

Uzun süredir Hizbullah’ı önleme gerekçesiyle Golan etrafında fiili tampon bölge kurmaya çalışan İsrail ordusu artan Dürzi hassasiyeti karşısında fırsatı kaçırmadı:

“Dürzi toplumuna derin sorumluluğumuz nedeniyle Hadır sakinlerini desteklemeye ve köyün zarar görmesi ya da ele geçirilmesini önlemeye hazırız.”

Birden bire Dürzilerin İsrail ordusu ve kamudaki üstün hizmetlerini hatırlatan açıklamalar ve yorumlar sökün etti.

İran, Lübnan ve Irak Kürdistan’ındaki gizli operasyonları yürütmüş olan eski Mossad ajanı Eliezer Tsafrir, Yahudi devletinin Dürzilere karşı ahlaki bir sorumluluğu olduğunu savunarak olası bir müdahalenin misyonunu şöyle gerekçelendirdi: “Çünkü Dürziler bu ülkede büyük bir ortaktır. İsrail’in gerek top atışı gerek hava saldırılarıyla uzaktan bu insanları koruması gerekir.”

Dürzi hassasiyeti birilerinin gözlerini yaşartabilir. Fakat hemen mendil ıslatmaya da hacet yok. İsrail perspektifinden Dürzilerin sadık vatandaş olduğu doğru. Bu tür azınlıklar genelde yaşadıkları devletlere sadıktırlar. Bir hayatta kalma dürtüsü! Ordu ve kamu sektöründe hizmet veriyorlar. 2014’te İsrail’in Gazze’yi cehenneme çevirdiği saldırıda yaralanınca gündeme gelen Golan Tuyagı’nın komutanı Ghassan Alian bir Dürzi. Temelde ‘Apartheid’ kurallarıyla tepelenen Filistinli Araplardan farklı bir muamele gördükleri doğrudur. İsrail Dürzilerin göreceli iyi olan durumunu Yahudi devletinin ulaştığı demokratik standardın bir kanıtı olarak lanse ediyor. Fakat Yahudilerle eşit oldukları hissini yaşadıkları da söylenemez. Ki üstün hizmetlerine rağmen ayrımcılığa uğradıklarını söyleyip duruyorlar. Askerler dahil.

Mesele sadece devlete sadakat ve hizmet ise Suriye’deki Dürziler bu konuda daha ileri sayılır. ‘Cumhuriyet Muhafızları’nın Aslanı' diye anılan ve geçenlerde Deyr el Zor’da patlamada ölen şöhretli komutan İssam Zahreddin bir Dürzi idi. Bıyıklarıyla da “Ben Dürzi'yim” diyordu. Tarihsel olarak Dürzilerin durumu hep nazik olageldi. Bu naziklikten kaynaklanan tutumları da hem rejim hem de muhalifler tarafından maniple edildi.

Kimileri Suriye ordusunun yardımıyla kendi bölgelerini cihatçılardan muhaliflerden korumak için savunma güçleri kurdu. Ceyş el Müvahhidin, Burkan el Cebel, Dir el Vatan ve Saraya el Tevhid bunların başında geliyor. Süveyde’de Meşayih el Kerame, Hareket el Haviye ve Rical el Kerame gibi orduyla beraber başka bölgelerde savaşmayı reddedip üçüncü yolu seçenler de oldu. Bunlar aynı zamanda Hizbullah’ın adam devşirme ve Şiileştirme çabalarından rahatsız. Dürzi kimliğini öne çıkarıp ‘Ne Vehhabilik ne Şiilik’ diye özetleyebileceğimiz bir yolu tutturmuş gidiyorlar. Bu tartışmayı başlatan Dürzi asıllı Samir Kuntar’ın 2015’te Şam’da öldürülünceye dek Hizbullah adına Kuneytra’da Dürzileri örgütleme çabasıydı.

Çatışmaların bir parçası olmak istemeseler de günün sonunda çoğunluğu kendi can ve mallarını helal görenler karşısında tercihini rejimden yana yaptı. İşin özeti bu.

Ayrıca aralarında 1925’te ilan edilen Dürzi Devleti’nin özlemini duyanlar çok olsa da İsrail karşıtı hisler çok güçlü.

İsraillilerin unutturmak istediği başka bir gerçek daha var: Golan’da dört Dürzi köyü 1967’deki işgalden sonra Suriye’ye bağlılığını sürdürdü ve İsrail vatandaşı olmayı reddetti. Yani Celile bölgesinin Dürzisi ile Golan’ın Dürzisi, Lübnan’da Velid Cumbolat’ın Dürzisi ile Suriye’nin Dürzisi aynı zeminde değil, olamaz da.

***

İsrail’in Suriye krizine dair belirlediği politikanın bir unsuru da Dürzilerin korunmasıydı. Diğer unsurlar; çatışmaların sınırdan uzak tutulması, İsrail’in kontrol ettiği bölgeye saldırı olursa misilleme yapılması ve Hizbullah’a silah transferinin önlenmesi.

Peki, Dürzileri koruma ve kollama hassasiyetinin pratikte bir karşılığı var mı? Sahadaki tablo aksini söylüyor. Bir kere Dürzileri en fazla tehdit eden Nusra Cephesi ile İsrail ordusu başından beri Golan’da koordinasyon halinde ya da birbirlerine göz kırparak hareket ediyor. Bu iddia bir değil; bölge insanının gözleriyle gördüğü, BM Ateşkesi Gözlem Gücü’nün (UNDOF) tescilleyip BM Güvenlik Konseyi’ne defalarca bildirdiği, İsrailli yetkililerin de bir noktadan sonra itiraf ettiği bir gerçek.

Nusra üyeleri dahil en az 1000 yaralı savaşçının İsrail’de tedavi edildiğini artık bilmeyen kalmadı. Eski Mossad Şefi Efhaim Halevi, 31 Mayıs 2015’te El Cezire televizyonunda Nusra’ya verilen desteği “Düşmanınızı insani bir yolla cezalandırmak her zaman işe yarar” diye savundu. “Yaralı Hizbullah savaşçılarını da tedavi eder misiniz” sorusuna “Hayır. Çünkü Hizbullah bize saldırıyor ama El Kaide şimdiye kadar bize saldırmadı” yanıtını vermişti. El Kaide’ye destek verme konusunda gayet rahatlar ve inanılmaz bir dokunulmazlık içindeler.

29 Haziran 2015’te dönemin Savunma Bakanı Moşe Ya'alon, IDF karargâhında ağırladığı gazetecilere Nusra’yı neden desteklediklerini anlatırken “Onları iki koşulla destekledik: Sınıra çok yaklaşmayacaklar ve Dürzilere dokunmayacaklar” diyordu.

Bu şartın pratikte bir değeri oldu mu? Olduysa Suriye’dekiler bir kenara neden İsrail’in kontrolü altındaki Dürziler neden İsrail ordusuna çok öfkeli? İsrail’in çatışmalara dahli bir şekilde Dürzileri etkiledi.

- İsrail 27 Nisan 2015’te Hizbullah’a silah taşıdığı gerekçesiyle bir aracı vurunca Mecdel Şems’ten iki Dürzi yaşamını yitirdi.

- Ya'alon’un açıklamasından bir hafta önce yani 22 Haziran 2015’te Dürziler, Suriye’de çatışmalarda yaralanan muhalifleri İsrail’e taşıyan iki IDF ambülansına saldırdı. Çünkü İsrail’in desteklediği Nusra, İdlib’e bağlı Dürzi köyü Kalb Loze’de en az 20 kişiyi öldürmüştü. Ayrıca tarihi mezar ve türbeler yıkılmıştı.

- 4 Eylül 2015’te Lübnan sınırındaki Süveyde’de Nusra çifte bombalı saldırı ile Şeyh Vahid el Balus’un da aralarında bulunduğu 31 Dürzi’yi katletti.

- Dört yıl önce Dürzi köyü Mughir el Mir’in silahlı grupların eline geçmesi de İsrail için pek sorun olmamıştı. Dürziliği ‘sapkın mezhep’ olarak gören Nusra ve müttefiklerine tıbbi yardımın yanı sıra nakit para, gıda ve yakıt temini de söz konusu. En önemli yardım da İsrail’in Suriye ordusunun bu gruplara yönelik operasyonlarını zorlaştırıyor olması.

Bir şey daha: Ocaktan bu yana Golan’da hükümetin yürüttüğü çalışmalarda 5 köyü elinde tutan gruplar savaşı bıraktı. Bu gruplar hükümet güçleriyle çatışmama ve Nusra gibi örgütleri kendi bölgelerinden uzak tutma vaadiyle ‘Hermon Alayı’ adı verilen birliğin çatısı altına girdi. Bunlar devletten maaş da alıyor. Sünni Arap köyleri Beyt Cin ve Mazra'at Beyt Cin’dekiler ise uzlaşmayı reddediyor. Hermon Alayı’nın komutanı Ziyad el Safadi bir röportajında diğer grupların hükümetin uzlaşma önerisini reddetmesini İsrail’in etkisine ve maniplasyonuna bağlıyor.

***

Gayri ihtiyari biraz fazla detaya girdim. Maksadım Suudi Arabistan, ABD’nin desteğiyle Lübnan’ı da ateşe atacak şekilde İran ve Hizbullah’a karşı son numarasını çekmeye hazırlanırken İsrail’in sahnede nasıl yer alabileceğini tartışmaktı. Lakin çok uzattım. Özetle ve genel hatlarıyla şunları söylemek mümkün:

İsrail, başlangıçta Suriye’deki krize düdüklü tencere misali ‘içe dönük patlamalı’ bir oyun teorisiyle yaklaşıyordu. İsrail, tek kurşun atmadığı ve komşuları tarafından suçlanmadığı bir savaşta düşman potansiyelinin eriyip yok olmasını tercih ediyordu. ‘Düdüklü tencere’ içini dışına saçmadığı sürece İsrail için evlaydı.

İran, Hizbullah ve sonunda Rusya’nın dahliyle ‘direniş ekseni’ eskisinden daha fazla İsrail’e karabasan olunca işler değişti. Hizbullah bahanesiyle birkaç nokta vuruşuyla “Ben buradayım” demeye çalıştı. Ama süreç yine de İsrail’in istemediği yönde gelişmeye devam ediyor. O yüzden şimdi risk çıtasını yükseltiyor ama bu arada düşmanlarının yanıt verme kapasiteleri de arttı. Mevcut koşullarda Suriye, Lübnan ve Filistin’i içine çekebilecek büyük bir cephe savaşını göze alamaz. Bunun için ABD’den çok sağlam bir taahhüt alması gerekiyor. ABD’nin rızasıyla “Hizbullah’a silah taşıyorlar” diyerek bazı araçları vurmakla Suriye’nin bir bölümünü daha işgale kalkışıp yeni cephe hatlarını tetiklemek aynı şey değil. İsrail daha ziyade Hizbullah ve İran’ın tutunduğu zemini yok edecek bazı müdahaleler için Körfez’deki Şii-İranfobik güçleri teşvik ediyor. Kendine biçtiği rol ise oyun kurgusu, istihbarat desteği ve cerrahi müdahaleler. Dediğim gibi daha fazlası ABD’ye bağlı. İran ve Hizbullah’ı başat sorun olarak gündemine alsa da ABD’nin neyi ne kadar istediği meçhul.


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.