YAZARLAR

Milli Görüş'ten sonra 'Milliyetçi Hareket'in de sonu mu?

Akşener partisi, AKP’nin yaptığı gibi tüm sağı alt üst edecek bir performans gösterir mi bilinmez; ama AKP’nin ‘Milli Görüş’ üzerinde yarattığına benzer bir yıkıma ‘Milliyetçi Hareket’ üzerinde yol açacağını kestirmek güç değil. ‘Yenilikçiler’ nasıl Milli Görüş’ün sonu olduysa, Akşener ve hareketi de klasik anlamda ‘ülkücü-milliyetçi’ fazın çözülmesi anlamına gelecektir.

Erdoğan, kendisini 2002 sonunda iktidara taşıyan ama daha önemlisi zorlu ‘2007 dönemeci’nde iktidarda kalmasını sağlayan ittifaklar politikası ile artık beklediği sayısal çoğunluğu elde edemeyeceğini görerek katı milliyetçi bir hatta çekilirken yeni siyasal ittifaklar edindi. 2016 yazındaki darbe girişiminin ardından bu ittifaklar perçinlendi ve gerektiğinde en eski yol arkadaşlarından da vazgeçecek kadar bu yeni duruma angaje oldu. 2001 yılında ‘Yenilikçi’ hareketle birlikte Fazilet Partisi’nden ayrılırken nasıl “Milli Görüş gömleğini çıkardım” dediyse, şimdi de aynı ‘kararlılıkla’ bir başka ‘değişimi’ vurguluyor. 2001’de, Türkiye’de siyasal sistem üzerinde önemli bir denetim gücüne/etkiye sahip olan generaller, yüksek yargıçlar, bürokratlar bloku karşısında ‘Batı değerlerini’, AB’yi, ‘ABD’yle stratejik ortaklığı’ savunan; sonra gerilim tırmandıkça ‘vesayet rejimi’ ile mücadele ettiğini söyleyerek aynı Batı’nın desteğini sağlayan Erdoğan bugün neredeyse tam tersi bir çizgide.

Meral Akşener'in partisinin programı belli olduMeral Akşener'in partisinin programı belli oldu

Tam da bu esnada, ‘Yenilikçiler’ ile birlikte FP’den ayrılarak AKP’yi kurdukları sürece benzerlikler gösteren bir süreçte, ‘tedirgin edici’ şekilde yeni bir parti ortaya çıkıyor. Meral Akşener öncülüğündeki siyasal oluşumun partileşmesi bugün ilan ediliyor.

‘MİLLİ GÖRÜŞ’TEN SONRA ‘MİLLİYETÇİ HAREKET’İN DE SONU MU?

AKP, 2001’de, Türkiye’de merkez siyaset büyük bir krizdeyken ve yönetici elit uluslararası sıkıntılarla meşgulken ortaya çıktı. Refah 28 Şubat ile kapatılmış, bu süreçte hiçbir direnç gösteremeyerek itibarını kaybetmişti. DYP aynı süreçte helva gibi dağılmış, ANAP ve MHP neredeyse geçiş hükümetlerine katılarak yıpranmıştı.

‘Batılı’, ‘batıcı’, ‘liberal’, ‘özgürlükçü’, ‘uzlaşmacı’ gibi imajlar üreten, ama darbeyle örselenmiş muhafazakar-dindar kesimlere de “Müslüman-demokrat” etiketiyle selam çakan AKP hızla büyüdü. Başta, çıkış noktası olan Milli Görüş partisini (RP-FP-SP) un ufak etti. Hareketin tarihsel lideri Erbakan, AKP’yi Hıristiyan kulübüne üye olmaya çalışmakla suçluyor, “Abdullah (Gül) İsrail baltasına, Tayyip Sevr baltasına sap olmuş” diyecek kadar sert eleştiriyordu, ama AKP yüzde 33’lerden 50’lere tırmanırken SP yüzde 2’lere kadar geriledi.

Erbakan, siyasal-ideolojik bir ‘ilke’nin ortasından konuşuyordu; Erdoğan ise sarsıcı bir krizden çıkmış ülkeye, serbest ticaret, AB fonları, sıcak para vs. vaat ediyordu. Kriz yorgunu orta sınıflar ve Anadolu sermayesiyle birlikte sahipsiz ve umutsuz emekçileri de yedekledi. Erbakan, vaat ettiği Adil Düzen’i gerçekleştirememiş bir lider olarak ikinci planda kalmıştı.

AKP ve Erdoğan’ın siyasi doğumu, Milli Görüş ve Erbakan’ın siyasi vefatı anlamına geliyordu. Türkiye’de özellikle çalışan sınıfların, küçük üreticilerin, memur ve köylü kalabalıkların, kendi çıkarlarının aleyhine olacak şekilde piyasa ve kapitalizme eklenmesinde daha öneki hiçbir sağ iktidarın başaramadığı bir eşiği atlayan AKP, diğer sağ partileri de ‘yok etti’.

Akşener partisi, AKP’nin yaptığı gibi tüm sağı alt üst edecek bir performans gösterecek mi bilemiyoruz; ama ‘Yenilikçiler’in RP-FP üzerinde yarattığına benzer bir yıkıma MHP üzerinde yol açacağını kestirmek güç değil. AKP nasıl -söylemde de olsa- kapitalizme, Batı’ya karşı olan ‘milli İslamcılığın’ sonu olduysa, Akşener ve hareketi de klasik anlamda ‘ülkücü-milliyetçi’ fazın çözülmesi anlamına gelecektir. Türk sağının bu iki sivri ucu, kendi içinden çıkan ‘yenilikçilerin’ türbülansıyla siyasetten büyük oranda tasfiye edilmiş olacak gibi görünüyor. Bahçeli ve partisi de yüzde 2-4 bandına çekilmiş SP’nin kaderinden kurtulamayacaktır. Türk sağının geleneksel partileri, aslında daima etkisinde ve hizmetinde oldukları ‘piyasa’nın ihtiyaçları doğrultusunda küçülürken, yaşamının son evresindeki ‘cüce yıldızlar’ gibi zayıf bir ışık saçarak tükeniyorlar.

‘ÜLKÜCÜ GÖMLEĞİNİ’ ÇIKARDILAR

Yeni partinin, zaten mevcut siyasi tabloda kendisine çok ihtiyaç kalmamış MHP’ye ne yapacağından çok AKP’ye ‘ne yapacağı’ önem kazanıyor elbette. Gerek Meral Akşener’in gerekse diğer başlıca figürlerin ısrarla “MHP’nin devamı değiliz” demeleri, ‘tamamen yeni’ bir siyasi hareket olduklarını vurgulayabilmek için “Milli Görüş gömleğini çıkardık” diyen AKP kurucularıyla bir başka benzerliklerini ortaya koyuyor. Erdoğan’ı tedirgin eden şeylerin başında da muhtemelen bu ‘benzerlikler’ geliyor. Sağcı pragmatizmi ‘gömlek çıkarmayı’ ya da ‘gömlek çıkardım demeyi’ kolaylaştırarak iktidar için gerekli ‘uyum kabiliyeti’ni artırıyor zira… Ülkücü hareketin tarihsel simalarından Koray Aydın’ın partinin kuruluşundan bir gün önce, üstelik Alman basınına (Deutsche Welle) “MHP’li olduğu dönemin geçmişte kaldığını ve siyasette yeni bir sayfa açtığını” söyleyerek “Alevilerden ve Kürtlerden çok oy alacağız” demesi yeni hareketin bu konudaki ‘kararlılığını’ gösteren iyi bir örnekti. Nergis Demirkaya’nın Gazete Duvar’da dün yer alan ve Akşener ekibiyle HDP’li siyasetçiler arasında görüş alışverişi yapıldığı yönündeki haberi de öyle...

Akşener ekibiyle HDP arasında görüş alışverişiAkşener ekibiyle HDP arasında görüş alışverişi

‘VATANSEVER’ ve ‘DAHA SEKÜLER’

Akşener hareketinin, bırakın ülkücülüğü, milliyetçiliği bile çok telaffuz etmeyip ‘vatansever’ kavramını kullanacağını açıklaması da bu kapsamda değerlendirilmeli. Erdoğan, taşra muhafazakarlığının ve geleneksel dinciliğin oylarının yetmeyeceği anlaşılınca Türk milliyetçiliğinin alanına göz dikmişti; ama yeni hareketin, sadece bu alanı ‘savunmak’ için değil, sağ yelpazenin daha geniş bir kesiminden oy alacak bir söylem kurduğu görülüyor. Özellikle kentlerdeki daha seküler milliyetçi kesimlerde hareketin etkisi görülüyor. AKP, başta dindar Kürtler olmak üzere çok sayıda çevreyi tamamen kaybedecek şekilde ‘milliyetçileşmesine’ rağmen, oradan beklediği tahkimi sağlamak için artık önemli bir rakiple karşı karşıya.

‘KÜSKÜNLER İÇİN ODAK’ OLMA RİSKİ

Meral Akşener, 2001 temmuzunda DYP’den istifa ederek AKP’nin kuruluş sürecine de katılmış, ancak birkaç ay sonra “Milli Görüş çizgisini bırakmaya niyetleri yok, hayal kırıklığına uğradım” diyerek yollarını ayırmıştı. AKP hareketine katıldığını açıkladığı 4 Temmuz 2001’deki o basın toplantısında iki yanında oturanlardan Abdüllatif Şener uzun süredir partinin dışında; Abdullah Gül de bir süredir ‘yeni AKP’ye mesafeli duruyor.

Akşener’in büyük bir şevkle AKP hareketine katıldığı sıralarda “sağın ihtiyacı bu değil” diyerek kendi partisini kurma hesapları yapan ve ancak iki yıl sonra AKP’ye katılan Melih Gökçek ise şu sıra makamından uzaklaştırılıyor. AKP’deki tasfiyenin boyutları bundan ibaret değil: Hem mevcut haliyle çok daha geniş bir alanda cereyan ediyor hem de partinin ‘Reis’in istediği ‘makine’ye dönüşebilmesi için devam etmesi gerekiyor. Bu da potansiyel bir ‘küskünler’ öbeği demek oluyor. Yeni partinin, AKP’de eskiden ‘çaresizce susan’ küskünlere cesaret vermesi ihtimali de bu tasfiyeleri yürütmek zorunda olan Erdoğan’ı rahatsız ediyor olmalı.

‘EYVAH BATI BUNLARI DESTEKLİYOR’

Bugün, bir ‘uluslararası siyaset krizi’nin ortasında olan iktidar bloku, zaten bir süredir her yaprak kımıldamasını ‘kendisine karşı bir komplo’ olarak yansıtmaktayken, yeni bir siyasi oluşuma da kaçınılmaz olarak bu gözle bakıyor. Hem “Batı’dan destek almanın avantajlarını” deneyimle biliyorlar hem de genel bir fikri çözümsüzlük içinde ‘komploculuğa mahkum’ oldular. Bu durum, yeni parti logosunu ‘maklube’ye benzetmekten onda Mesiyanik işaretler bulmaya kadar varan bir dizi ‘çılgınlık’ da eşlik edecek şekilde onu bir ‘dış operasyon’ olarak görmelerine ve göstermelerine yol açıyor. Özellikle Suriye ve Irak’ta yaşananlardan sonra, dünyanın 2000’lerin başındaki gibi bir ‘ılımlı mılımlı İslam’ yerine farklı aktörlere yöneleceği yönünde güçlenen işaretler de tedirginliği artırıyor olmalı.


Hakkı Özdal Kimdir?

1975 yılında doğdu. İTÜ Malzeme ve Metalurji Mühendisliği'nden mezun oldu. 1996'dan itibaren, Evrensel Kültür dergisinde, Evrensel, Referans ve Radikal gazetelerinde editörlük ve yazarlık yaptı. Halen Yeni E dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yapıyor.