YAZARLAR

Suriye'de ne yapıyoruz? Hedef Halep mi?

Esad’a karşı önemli koz elde etme hesabı yüzünden IŞİD’e karşı gerçek bir savaş yürütemiyoruz. Al Rai’ye girerek aslında YPG’ye karşı olan ancak IŞİD’e karşı gibi görünen bu savaşta ikinci cepheyi de açtık ve operasyon artık cephe savaşına dönüştü.

Sahi Suriye’de ne yapıyoruz? Yanı başımızda IŞİD varken, YPG’nin sınırımızda genişleyerek yarattığı niceliksel, ama daha ötesi devletleşme yolunda attığı adımlarla yaratmaya çalıştığı niteliksel dönüşüm önümüzdeyken bu da soru mu diye düşünülebilir.

2011’den beri Suriye’deki savaşa planlamada ve pratikte sunduğumuz (büyük) katkıya bakacak olursak kendi kendimize karşı savaşıyoruz sonucu çıkıyor.

HER TÜR SAVAŞ MUBAH

Bugüne kadar ne yaptık?

Batı başkentlerinde Suriye’de iktidarın devrilmesine bir kez karar verildikten sonra Esad’a karşı elimizdeki tüm silahları kullanmaya başladık.

Esad’a karşı savaşan örgütlere dünyanın dört bir yanından gelen militan, silah, mühimmat, para, istihbarat için kapılarımızı sonuna kadar açtık, yardım ve yataklık ettik.

Esad’ın devrilmesi amacını güden yolda her türden savaş şeklini mubah gördük.

Başkaları ile ittifak yaptığımız bu savaşta; kader birliği yapmamız gereken komşumuzun kan gölüne dönmesine, şehirlerin yıkılmasına, bölgesel istikrarsızlığa ama en önemlisi toplumsal ve siyasal istikrara darbe vurulmasına ve büyük bir boşluğun oluşmasına katkıda bulunduk.

YAPILAMAYAN HESAPLAR

IŞİD ve YPG elbette bizim imalatımız değildi. Ancak bugün büyük tehlike olarak tanımlayıp savaştığımız bu örgütlerin büyümesi ve bölgeye yerleşmesine bugüne kadar uyguladığımız politikaların katkısı azımsanamaz.

Oysa komşu bir ülkede sorunlar başladığında yapmamız gereken bu yangının ne kadar büyüyeceğini ve bütün bölgeyi saracağını iyi hesaplayarak hareket etmekti. Ama Esad’ın devrilmesi hayali bizi yanılsamaya götürdü ve bugün sonuçları ile yüzleşmeye başladık.

Daha da kötüsü bugün yaşadığımız yüzleşme bile yangının söndürülmesi için değil, komşumuzun egemenlik haklarını hiçe sayarak topraklarının bir bölümünde hâkimiyet kurmak için.

Öyle olmasaydı IŞİD’e karşı samimiyetsiz bir çaba içinde olan uluslararası koalisyon içinde yer almak yerine Suriye’deki yangının sönmesi için fiilen çaba harcayan Rusya ve İran ile birlikte hareket ederdik.

Ancak bölge gerçeklerinden yola çıkılarak belirlenen politikalar yerine ABD’nin uzaktan kumanda ile uyguladığı politikalara ortak olunca bu yüzleşmede savrulmalar yaşıyoruz.

CEPHE SAVAŞINA DÖNÜŞTÜ

Esad’a karşı önemli koz elde etme hesabı yüzünden IŞİD’e karşı gerçek bir savaş yürütemiyoruz.

Al Rai’ye girerek aslında YPG’ye karşı olan ancak IŞİD’e karşı gibi görünen bu savaşta ikinci cepheyi de açtık ve operasyon artık cephe savaşına dönüştü.

Bu cephe savaşında işbirliği yaptığımız örgütlerin sicili bir yana teknik açıdan kapasitelerinin uzun vadede yeterli olup olmadığını bile hesaplamış değiliz.

Diğer yandan YPG ile ateşkes iddiaları için kullandığımız “Biz devletiz bir örgütü muhatap almayız” söylemi bugün Cerablus ve devamında işbirliği yaptığımız örgütler için geçerli değil mi?

IŞİD yerine komşumuzun terör örgütü olarak tanımladığı oluşumlar ile işbirliğini ne kadar sürdürebiliriz?

Kabul etmemiz gereken bir durum var: Suriye egemen bir devlet. Esad da bu devletin meşru cumhurbaşkanı. Savaşan taraflardan birisi de Suriye ordusu.

TEHLİKE ABD’YE UZAK

Eğer gerçekten IŞİD belasından kurtulmak istiyorsak yapılması gereken bu egemen devletin siyasi otoritesi ile işbirliği yapmak.

Tehlikeyi yakından hissetmeyen ABD Suriye hükümetini muhatap almayabilir ama daimi komşu olarak bizim bunu yapabilmemiz mümkün mü?

Bu savaşta Rusya ve Esad adımlarını her seferinde daha da güçlendirerek sonuca gidiyor. Bu sonuç Suriye’deki örgütlerin tam olarak yok olmasa da alan kaybederek stratejik bütün noktalardan çekilmesi ve etkisiz hale gelmesi.

Yani Şam savaşı kazanmaya doğru gidiyor. Halep ve İdlib dışında savaşın önemli cephesi kalmadı. Bu iki şehir de Türkiye’ye sınır. Türkiye’nin Şam yerine bu iki ildeki örgütler ile işbirliği yapması savaşın uzamasına neden olmaktan başka sonuç doğurmayacak.

IŞİD’İN ÇEKİLMESİ TAKTİK

Ancak bu iki il başta olmak üzere istikrarsızlık Türkiye’yi vurmaya devam edecek.

Al Rai’ye girilmesi ile genişleyen cephe Türkiye’nin yanı başında yeni bir vakum oluşturabilir. IŞİD’in bu bölgeden çekilmesi sonuç değil, bir taktik gibi görünüyor.

Bu da önümüzdeki süreçte Türkiye’ye ya da işbirliği yaptığı örgütlere karşı saldırı ihtimali mevcut demektir.

Üstelik bu saldırılar sadece Suriye topraklarında değil sınırlarımız içinde de olabilir. Bunun getireceği maliyeti hükümet yüklenebilir mi?

Geçtiğimiz günlerde Şam kırsalındaki iki önemli merkezden (Muaddemiye ve Dareyya) militanlar İdlib’e geçti. Ilımlı oldukları iddialarına bakmayın binlerce cihatçı militan sınırımıza konuşlanmış durumda.

Hiçbir ideolojileri olmayan bu militanların yarın Türkiye’ye karşı kullanılmayacağının ya da ihanete uğradıklarını düşündüklerinde kendilerinin harekete geçmeyeceğinin garantisi ne?

HATADAN KURTULMAK İÇİN HATA

Bu örgütlerin harekete geçmesi sınırlarımız ötesinde yürüttüğümüz bu savaşın daha da karmaşık bir hal almasına sebep olacak.

Bunu da bir hatadan kurtulmak için yaptığımız yeni bir hata ile daha da mümkün hale getiriyoruz.

Ziyaretten sonra Ruslar için de en azından boyutları itibarı ile sürpriz oldu Cerablus. Cerablus göz yumulabilecek bir çıkıştı. Ancak daha ilerisi Suriye’yi ve Suriye’de maliyeti yüksek bir savaş yürüten Rusya’yı rahatsız etmeye başladı bile.

ABD ile Rusya arasında Suriye için devam eden pazarlıklarda sona gelindiği belirtiliyor. Hoş, anlaşma olmasa da sahadaki durumda pek değişiklik olmayacak. İran ise duruşunu değiştirmedi ve bundan sonra değiştirmesi beklenemez.

Bu durumda Türkiye yine açığa çıkabilir. Ne yapıyoruz Suriye’de? Bir stratejimiz var mı? Belirli bir bölge ile sınırlı operasyonla ne elde edeceğimizi sanıyoruz? Halep mi? Cerablus nasıl bizim için kırmızı çizgi idiyse Halep de Şam için kırmızı çizgi.

Geçmişte Şam’ı inkâr etme hatasının sonucu ortada. Gelinen aşamada bu hata tekrar edilirse sonucu daha ağır olabilir.


Musa Özuğurlu Kimdir?

Gazeteci. Mesleğe 1994 yılında başladı. Çok sayıda radyo ve TV kanalının haber merkezlerinde editörlük, muhabirlik, program sunuculuğu yaptı. 2010 yılında TRT Türk’ün Suriye temsilcisi olarak çalışmaya başladı. Suriye’de 2011’de başlayan süreci 2016 yılına kadar yerinde takip eden az sayıda yabancı gazeteciden biridir. Alanı Suriye başta olmak üzere Ortadoğu. Serbest gazeteci olarak çalışmaktadır.