WWF: Yangın sonrası toprağın sürülmesi yaban hayatını tehlikeye atıyor

WWF ve Natura, 2021 yazında meydana gelen yangınlara dair hazırladığı raporda, toprağın büyük iş makinalarıyla sürülmesinin alanı kullanan türler için en az yangın kadar zararlı olduğunu vurguladı.

Google Haberlere Abone ol

Osman Çaklı

DUVAR - Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF Türkiye) ve NATURA Doğa ve Kültür Koruma Derneği iş birliğiyle “Akdeniz Bölgesi’ndeki Büyük Orman Yangınlarının Ekolojik ve Sosyo-Ekonomik Etkileri” başlıklı bir rapor hazırlandı. Rapor geçtiğimiz yaz aylarında yaşanan geniş ölçekli orman yangınlarının çok yönlü analizini içeriyor.

Yanan ormanlar özelinde pek çok tartışma gündeme geldi, tartışıldı. Yangın sonrası ormanlarda, yangının yarattığı etkilere ek olarak ilk elden yapılan ağaç kesimi eleştiri konusu oldu. Peki ya yanmayan ormanlık alanda neler oldu? Yaban hayatı yangın sırasında ve sonrasında ne yaptı? Yaban hayatının orman ekolojisindeki yeri ne? Bütün bu soruların cevabı raporda...

BEŞ BAŞLIKTA YABAN HAYATI

Rapor on kişilik uzman bir ekip tarafından hazırlandı. Bu isimler, Hacettepe Üniversitesi'nden yangın ekoloğu Prof. Dr. Çağatay Tavşanoğlu, Burdur Mehmet Akif Üniversitesi'nden yangın ekoloğu Doç. Dr. Burçin Yenisey Kaynaş, Çankırı Karatekin Üniversitesi'nden orman mühendisi Doç. Dr. Alkan Günlü, Çankırı Karatekin Üniversitesi'nden sosyal çevre bilimleri uzmanı ve ekolog Dr. Okan Ürker, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi'nden yaban hayatı uzmanı ve ekolog Dr. Yasin İlemin, NATURA'dan tarım ekonomisti Özlem Parlar Ürker ve Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi'nden çevre sosyoloğu Uğur Can Köşk oldu. 

Rapor; yangın sonrası süreçte gerek doğada gerekse toplumsal yaşamdaki tahribatın onarılmasına yönelik yöntemin bilimsel temellere dayanması gerektiğine işaret ediyor. Raporun öne çıkan başlıklarından biri de yaban hayatı oluyor. Türkiye’nin dünyadaki 36 biyolojik çeşitlilik “sıcak noktası”ndan üçünü üzerinde barındıran bir coğrafyada yer aldığına dikkat çekiliyor. Bunlardan birinin ise Akdeniz Havzası olduğu belirtiliyor. 2021 yazında meydana gelen yangınlarda yaban hayatının, habitat kaybı nedeniyle olumsuz yönde etkilendiğinden söz ediliyor. “Böylesi büyük yangınların yaban hayatını, özellikle de etçil türleri ekolojik stres altına sokması kaçınılmazdır. Çalışma kapsamında yaban hayatının yangınlardan etkilenme durumu; böcekler, amfibiler, sürüngenler, kuşlar ve memeliler olmak üzere beş başlık altında ele alınmıştır.”

Karakulak'ın fotoğrafı, yangın öncesi Marmaris'te, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi'nden Dr. Yasin İlemin tarafından çekildi. 

‘BİTKİ VE BÖCEKLER HIZLI TOPARLANIYOR’

Raporun yaban hayatı bölümü Dr. Yasin İlemin tarafından ele alındı. Araştırmanın dayandığı bilimsel makalelere göre, böcekler yangın esnasında ya da sonrasında tersi göçler izleyebiliyor. Türlerin hepsi alandan uzaklaşmayı tercih etmiyor. Yangın seven böcekler alana gelebiliyor. Karınca yuvalarının derinlerde inşa edilmiş olması, onları yangının öldürücü etkisinden koruyor. Karıncalar diğer organizma türlerine göre daha az zarar görüyorlar. Ayrıca, yangından sonra, yanmış ağaç gövdelerinin üzerinde aktivite gösteren karıncalar alanı yatay ve dikey olarak kullanıyor. Özellikle yangın sonrası açılmış kızılçam kozalaklarından düşen tohumları taşıyarak ormanın yeniden yapılanmasında önemli rol oynuyorlar. Yangın sonrası yapılan gözlemde alanda tespit edilen böcek türleri ise rapora göre şöyle: Hamamböcekleri, kınkanatlılar, sinekler, yarımkanatlılar, eşkanatlılar, zarkanatlılar, pulkanatlılar, sinirkanatlılar, düzkantlılar, çekirgeler, kıl kuyruklular, kelebekler, ve güveler. Raporda Akdeniz ekosisteminin, iç dinamiklerinin parçası olan bitkilerle, böceklerin hızlı toparlanma niteliğinden bahsediliyor.

Yangın etkisini en az atlatan grup arasında sürüngenlerde yer alıyor. Kuşlar bu grup içerisinde yangında en az hasar görenlerin başında geliyor. Yangın bölgesinden kaçamayan ve saklanamayan tosbağa gibi görece iri türlerin yanarak öldüğü tespit edilen raporda, “Buna karşılık yangınlardan hemen sonra alandaki sürgün veren bitkilerin taze yapraklarını tüketen tosbağa bireylerine rastlanılması yavaş hareket eden sürüngenlerin dahi yangınlardan kendini koruyabildiğine işarettir” ifadeleri kullanılıyor.

'BÖCEKLER, SÜRÜNGENLER KUŞLAR YANGIN ALANLARINDA GÖRÜLDÜ'

Yangın sonrası rutin uygulamaların gerçekleştirildiği yeni yanmış alanlarda yapılan çalışmalarda sivri fare tespit edilemiyor. İncelemeye dayanan araştırmada; yangın sonrası yanan materyalin tamamen alandan çıkartılması ve toprağın büyük iş makinalarıyla sürülmesinin alanı kullanan türler için en az yangın kadar zararlı olduğu vurgulanıyor. Raporda büyük memeliler hakkındaki gözlem şöyle aktarılıyor: “Büyük memeliler, gelişmiş duyu organları sayesinde yükselen sıcaklık ve yoğunlaşan dumanı hissederek hemen alandan uzaklaşabilir. Yangına bağlı olarak ortaya çıkan ölümler iki şekilde gözlenmiştir. İlki direkt yanarak ölme, diğeri ise rüzgârın değişkenliğine bağlı olarak duman altında kalarak boğulma ve zehirlenmedir. Yapılan incelemelerde bir porsuğun yangın dumanı sonucu zehirlenerek öldüğü tespit edilmiştir. Yanarak öldüğü tespit edilen yaban domuzları da gözlenmiştir.”

‘KİTLESEL YER DEĞİŞTİRMELER ÖLÜMLE SONUÇLANABİLİYOR’

Yangının dolaylı etkisinin de dahil edildiği raporda, kitlesel yer değiştirmelerin ölümle sonuçlanabildiğine şu sözlerle yer veriliyor: “Hayvanların panik içinde alışık olmadıkları yeni alanlara yönelik düzensiz hareketiyle ortaya çıkan yoğunluk, bölgedeki komünite dengesini bozabilir. Bu kaçış hareketi sırasında ölüm riski artabilir. Örneğin, Kavaklıdere yangınından batıya doğru kaçan bir Karakulak karayolundan geçerken araç çarpması sonucu ölmüştür.”

‘KRİZLER BİLİMSEL DAYANAKLARLA YÖNETİLMELİ’

Pek çok canlı yangında ölmüş olsa da rapordan ortaya çıkan sonuca göre, yaban hayatı, yanan alanlara geri dönüyor. Fakat yangın esnasında kitlesel yer değişimleri, beşeri müdahaleyle birlikte strese neden oluyor. Bu nedenle ölümler ortaya çıkabiliyor. İklim değişikliğine bağlı süreçlerden, yangın esnası, sonrası gibi süreçlerde “iyi niyetle” yapılan çalışmalara da eleştiri getirerek; rehabilitasyonların bilimsel temellere dayanması gerektiğine vurgu yapılıyor. Uzmanlar, ekosistemlerin devamı için mevcut kaynakların en az üçte biri oranında koruma alanının olması gerektiğine işaret ediyor. Birleşmiş Milletler’in bu nedenle 2030 için yeni korunan alanlar hedefinin yüzde 30 olduğu hatırlatılan raporda, Türkiye’de bu oranın yüzde 10 seviyesinde olduğu belirtiliyor.