YAZARLAR

Valérien Ismaël ve yeni rotalar

Futbolda da bir eski-yeni çatışması var. Bir yanda yeni olan her şeye haksız ve kötü niyetli bir şüpheyle yaklaşanlar, diğer yanda yeni ile iyiyi eşanlamlı görenler duruyor…

Türk futbolundaki yüksek hızlı umut-umutsuzluk döngüsü devam ediyor. Son şampiyon Beşiktaş, “ilkbaharda Avrupa” hayaliyle başladığı sezonda önce Sergen Yalçın’ı kaybetti, sonra Önder Karaveli’yi buldu, sonra onu da kaybetti, şimdi Valérien Ismaël üzerinden yeni bir umut inşasında. 1+1 yıllık sözleşme imzalanan 46 yaşındaki Fransız hocanın tercih edilmesi, ligin yeni paradigmasına dair de bir şeyler söylüyor…

ALSACE VE ALMANYA

Valérien Ismaël 28 Eylül 1975’te Fransa’nın Almanya sınırına yakın Strazburg’da doğdu. Anne tarafı Alman, baba tarafı ise Fransa’nın Atlantik’teki sömürgesi Guadaloupe adasından. Genç yaştan itibaren inatçı, sert, lider, hırçın karakteriyle dikkat çeken Ismaël, çoğu Alsacelı gibi yarı Fransız yarı Alman bir mizaca sahip. Futbolculuk günlerinde Pascal Nouma ile birlikte forma giydiği Lens’ta ve Fabian Ernst, Ailton ve Ümit Davala ile beraber Bundesliga şampiyonluğu yaşadığı Werder Bremen’de iz bıraktı. Bayern Münih’e kadar yükseldi.

11 yıldır çeşitli kademelerde teknik direktörlük yapıyor. 2016 yılında Wolfsburg’un başına geçtiğinde, 50 yıl sonra Bundesliga’da takım çalıştıran ilk Fransız oldu. (Ondan önceki isim bir başka Strazburg efsanesi olan Paul Frantz’dı. Hatta Frantz da bir diğer Alsace'lı Arsène Wenger’in hocasıydı.) Ancak Almanya kariyeri iyi gitmedi. Devamında Avusturya’da LASK takımıyla parladı. UEFA Avrupa Ligi’nde bahara kaldı, ligde şampiyonluk kovaladı; ama Covid protokolünü çiğneyip oyuncuları idmana çıkardığı gerekçesiyle takımın 6 puanı silinince kulüp yönetimiyle ters düştü ve takımdan ayrıldı.

Dikkatleri üzerine çektiği yer ise İngiltere oldu. Oyuncuyken Crystal Palace’a kulüp tarihinin en pahalı oyuncusu olarak transfer olmuş, bekleneni veremeyip apar topar memlekete dönmüştü. Teknik direktörlükte ise Ada’da iyi izlenim bıraktı. Geçen sezon Championship’te mütevazı Barnsley’i play-off’a taşıyarak sükse yaptı. Bu sezona 2 milyon pound bonservis karşılığında geldiği West Bromwich Albion’da Premier Lig hedefiyle başladı. Play-off tablosunun içinde olmasına rağmen kötü skorlar sonrası sözleşmesi karşılıklı feshedildi. Ismaël’in iki ay önce beşinci sırada bıraktığı takım şimdi on ikinci. Ama özgeçmişine bir istikrar sorunu daha eklenmiş oldu. Son 8 sezonda 6 takım çalıştırdı ve sadece bir kez sezonu tamamlayabildi.

OYUN İDEOLOJİSİ

Valérien Ismaël ne çok genç ne de çok yüksek profilli bir hoca. Ancak Beşiktaş’a cazip görünmesinin haklı bir sebebi var. Şu anda Avrupa futbolunu domine eden Alman ekolünün ateşli müritlerinden. Bu yeni dinin besmelesi ise “yoğunluk”. Kendi kavramlarıyla ifade edersek, “Oyuncuları yan pas yaptırmamaya, en güvenli ama en ilerideki seçeneği tercih etmeye teşvik ediyoruz.” Buna orta çizgiye basan defans çizgisi ve olabildiğince önde, daha doğrusu her yerde şiddetli pres isteği eşlik ediyor. Duran toplara özel önem verdiği biliniyor. Tüm bunları yapabilmek için ısrarlı biçimde 3-4-3 dizilişini tercih ediyor.

İdeal oyun konusundaki fikri hiç değişmemiş. 2016’da Wolfsburg’un başına geçer geçmez Eurosport Fransa’ya verdiği röportajda, “Çok dinamik bir oyun ve yoğunluk istiyorum. Hücuma çok hızlı çıkmalıyız; her oyuncu takım için kendini feda edebilmeli” diyor. Kariyerindeki istikrarsızlık ile karakterindeki istikrar arasında ilginç bir çelişki var. Lens’tan eski takım arkadaşları Blanchard, Warmuz ve Moreira onu tanımlarken sorumluluk sahibi, lider, sert, hırçın gibi sözcükleri tekrarlıyor. Beşiktaş taraftarının bu tarz “isyankâr” oyuncuları ve hocaları sevdiğini biliyoruz. Biliç etkisi beklenebilir. Davullu zurnalı değil sessiz sedasız gelişi umut veriyor.  

BURADA NE OYNATACAK?

Valérien Ismaël istikrar arayan bir hoca olarak istikrar arayan bir takıma geldi. İlk bakışta ters bir eşleşme gibi görünen bu durum iki tarafın derdine derman olabilir. Hocanın Beşiktaş’ta nereye ulaşacağını öngörmek imkânsız olsa da ne deneyeceğini aşağı yukarı biliyoruz. 3-4-3 şeklinde dizilen bir on birle –kabaca– Klopp usulü bir futbol hedefleniyor.

Yüksek temponun ve yeni dizilişin iki görünür dezavantajı var. Birincisi, yüksek tempo biraz da yüksek ritimle anlam buluyor ve Süper Lig ritmi öldürme konusunda epey sabıkalı. Oyunun duran toplar ve VAR incelemeleri sebebiyle haddinden fazla durduğu bir düzende Ismaël’in aradığı akışkanlığı bulması kolay değil.

İkincisi ise 3-4-3. Teoride daha ziyade “underdog” tabir edilen, yani maçın favorisi olmayan takımlara uygun olduğu, bu yüzden ligde şampiyonluk yerine sürpriz kupa zaferleri için elverişli olduğu gibi teorik ve tartışmaya değer argümanlar bir yana, Türkiye’de geleneği olmayan bir diziliş olması sebebiyle pratikte adaptasyon güçlükleri beklenebilir. Yüksek tempo ile birleşince özellikle ilk maçlarda bol pas hatalı, haddinden fazla kargaşa içeren bir oyun ortaya çıkabilir.

Olumlu yönleri de var. 3-4-3 belli rollerde, özellikle de kanat bek ve orta saha merkezinde spesifik oyuncular gerektiriyor. Rosier ve Rıdvan, Süper Lig’de kanat bek oynamaya belki de en uygun ikili. Orta sahada ise ileri yaşına rağmen Josef ve yeni transfer Gedson Fernandes sağlam bir çekirdek sunacak. Takımdan kopmayan, direkt oynadığınızda topu bilinmeze fırlattığınız hissi vermeyecek –yani Batshuayi olmayan– bir santrforla üretkenlik mümkün. Mevcut ekonomik şartlar göz önüne alınınca, stoper ile birlikte en acil ihtiyaç gibi görünen santrfor için hocanın Avusturya, Yunanistan, Bundesliga 2 ve Championship gibi görece küçük liglerdeki bağlantıları işe yarayabilir.

Zaman da hocanın yanında. Gelecek sezona hazırlanmak için önünde iki ay var; yeni alışkanlıkları oturtmak için fena bir süre sayılmaz. Daha geniş açıdan bakınca, oynattığı dizilişin az uygulandığını bildiği için West Brom’a gelir gelmez B takımının da 3-4-3 oynamasını istemişti. Aynı yöntem Beşiktaş’ın alt yaş kategorilerine de uyarlanabilir. Hocanın gençleri sevdiği zaten malum.

Üstelik yüksek tempo tatlı meyveler de verebiliyor. 2013-14 sezonunda Fenerbahçe’de 4-3-3 ile benzer bir tarzı deneyen Ersun Yanal lig tarihinde az görülmüş bir hakimiyet kurup rahat bir şampiyonluğa gitmişti. Yani bir kez yerleştirilirse umudu mutluluğa çevirebilir.

KURUCU HOCALAR VE İLERİYE DÖNMEK

Ismaël tercihinin bir önemi de Süper Lig’deki yeni iradeyi temsil etmesi. Türkiye’de hayatın her alanında olduğu gibi futbolda da eski-yeni çatışması var. Bir yanda yeniyle tanışmaktan korkup eskilerin bilgeliğine güvenenler, geçmişten kalma hatır gönül ilişkileri aracılığıyla yeni olan her şeye haksız ve kötü niyetli bir şüpheyle yaklaşıyor. Diğer yanda yeni ile iyiyi eşanlamlı görmek gibi fazladan bir iyimserlik mevcut. Gerçek elbette ikisinin arasında bir yerde, ama sanki ikinciye daha yakın. Futbolun gittiği yöne bakarsak, Ismaël gibi tercihler Türk futbolunun –maddi manevi her şeyi tüketmiş– yeni paradigması için denemeye değer görünüyor. 

Dün imza töreniyle aynı saatlerde sosyal medyaya bir haber düştü. Beşiktaş’ın 2006 doğumlu tam 11 oyuncusu U16 Milli Takımı’na seçildi. Türk futbolunun reforma değil rönesansa ihtiyacı var. Bu yüzden çok iyi kadrolardan kısa vadede verim alacak pragmatik hocaların anlamı tükendi. O kadroları kuracak ve her seferinde baştan başlayacak para kalmadı. Yeni kurucu hocalara ihtiyaç var. Galatasaray Torrent’le benzer bir hamle yaptı. Anadolu takımları genç teknik direktörlerle yeni oyun kültürleri inşa ediyor. Beşiktaş da benzer bir rotaya girdi. Yolculuk için seçtiği kaptan yüzde yüz doğru mu bilmiyoruz, ama gittiği yön doğru. Tam da bu sebeple, yeniden doğuş için atılan adımlar fazladan toleransı hak ediyor.

Tabii doğru ortamı hazırlarsanız. Valérien Ismaël 2014 yılında ayrıldığı Nürnberg için şunları demişti: “Kolay bir kulüp değildi. Çok fazla iç siyaset vardı. Dahası, göreve geldiğimde hem bir sürü yeni oyuncuyu takıma entegre etmemi, hem de hemen başarılı olmamı beklediler. Benim hatam bu etkenleri yeterince dikkate almamak oldu. Ama kesinlikle pişman değilim, çok şey öğrendim. Antrenörlük kariyerimi zenginleştiren bir deneyim oldu.” Beşiktaş camiası birkaç ay sonra aynı röportajı duymak istemiyorsa “uzun vade” ve “proje” vurgusunun gereğini yapmalı. Taraftarlık umut demek ve umut için tek makul yol önyargıları bırakıp sahaya bakmak. Ama bakmadan önce gözlükleri iyice bir silin derim. Yoksa herkes kirli görünüyor…


Suat Başar Çağlan Kimdir?

1984 yılında Bornova’da doğdu. Balıkesir Fen Lisesi’ni ve Galatasaray Üniversitesi Felsefe Bölümünü bitirdi. 2010 yılında Ege Üniversitesi Sanat Tarihi Bizans Sanatı programında yüksek lisansını tamamladı. 2007 yılından beri İngilizce ve Fransızca dillerinden serbest çevirmenlik yapıyor. George Bernard Shaw, Alain Robbe-Grillet, C. L. R. James, Saadat Hasan Manto gibi yazarların eserlerini Türkçe’ye çevirdi; edebiyat, sanat ve felsefe alanındaki yazı ve tercümeleri çeşitli dergilerde yayınlandı. Gazete Duvar’da başladığı futbol yazılarına farklı mecralarda devam ediyor. Karşıyaka’da yaşıyor.