YAZARLAR

'Üç Harfliler'in Kristal Gece’si

Mesela "Üç Harfli" marketler aslında bir konsorsiyum mu? Eğer öyleyse ticaret yasasını ihlal mi etmiş oluyorlar? Peki yıllardır özellikle süt ürünlerinin kostikle ayakta duran mamuller olduğuna ilişkin söylentiler, et reyonlarında kullanıldığı iddia edilen denetimsiz mallar, tarihi geçtiği iddia edilen raf mamulleri ile ilgili bir şeyler mi var? Vergiler, vergi afları... Bu saray, sizi bu kurtların önüne nerenizden yakaladı da attı?

Herschel Feibel Grynszpan ya da Almanca bilinen ismiyle Hermann Grünspan, 9 Kasım’ı 10 Kasım 1939’a bağlayan gece Kasım Kıyımı (Novemberpogrom) diye bilinen olaylar çerçevesinde Almanya’daki ailesinin diğer Yahudilerle birlikte sürgün edildiğini öğrenince, Paris’teki Alman Konsolosluğu’na gitti, “…zulüm gören onikibin Yahudi için” diye bağırarak, Alman diplomat Ernst vom Rath’a 5 el ateş etti.  Ağır yaralanan Rath bizzat Hitler’in doktoru Karl Brandt tarafından ameliyat edildiyse de kurtarılamadı.

1931’den beri Yahudi karşıtı kampanya, 1939’da Kasım Kıyımı denilen süreçte daha yoğun ve özel bir evreye evrilmişti, Grünspan’ın diplomat Rath’ı öldürmesi bu süreci biraz daha derinleştirdi. Dahası, Rath’ın diplomata suikast düzenlediği tarih 9 Kasım, Hitler’in tarih sahnesine çıktığı Birahane Darbesi’nin (8-9 Kasım 1921) yıldönümüne denk gelmişti. Tüm bunlar tahmin edileceği üzere Almanya’nın propaganda bakanı Goobels tarafından oldukça metodik bir şekilde kullanıldı.

7 Kasım’da başlamış olan kıyım 13’üne kadar sürdü diplomatın öldüğünün duyulmasının Goobels tarafından dramatize edilmesinin ardından, cinayetler ve talan arttı; yaklaşık bir haftalık süreçte 400 civarında Yahudi öldürüldü. 10 Kasım akşamı bütün Yahudilerin evleri, işyerleri, sinagoglar Nazi üyeleri tarafından basıldı, yağmalandı, yakıldı polis olayları görmezden geldi, itfaiye ve diğer devlet güçleri olaylara hiçbir şekilde müdahale etmediler.

Sonuçta Almanya’nın bütün kentlerinin sokakları, ay ışığında kristal gibi parlayan cam kırıklarıyla kaplandı ve bu kıyım gecesi, Kristal Gece olarak tarihteki yerini aldı.

'ÜÇ HARFLİLER' VE MUARIZLARI HENDEK SAVAŞINDA

AKP-MHP koalisyonu yaklaşık 1.5 yıldır yaşadığımız yüksek enflasyon, yoksulluk, pahalılık gibi sorunları, sürekli sonuçları üzerinden göstererek suçu başkalarının üzerine atıyor. Dış güçler, emperyalizm, stokçular gibi boş gösterenler Türkiye’nin yaşadıklarının en bilindik amilleri, fakat özellikle son 2-3 aydır "Üç Harfliler" olarak bilinen zincir marketler, giderek daha yoğun bir şekilde önce Saray’ın söylemine ardından da MHP’nin gündemine ve radarına girdi. Bilindiği üzere, MHP lideri Bahçeli’nin "Üç Harfli" marketler ile ilgili söylemlerine yanıt veren BİM CEO’su Galip Aykaç hedef haline geldi ve görevinden istifa etmek zorunda kaldı.

Tabii, Galip Aykaç’ın istifası ve Bahçeli ile arasında yaşananları, sehven ilan ettiği (yanlış anlaşılma) özrünün bir arka planı var. Bahçeli ve MHP üst yönetimi Aykaç’a ve ''Üç Harfliler''e sert bir yanıt verdikten sonra, Kürşat Yılmaz daha üst seviyeden “bir ayar” verdi ve Aykaç’ın özrü geldi. Konu gündemden düşmüş gibi görünse de düşmediğini düşündürecek kimi emareler var.

BİM önüne asılan Devlet Bahçeli panosu

Öncelikle, MHP’li belediyelerin olduğu yerlerde (su patlağı, tamirat, bakım gibi gerekçelerle) BİM’in önlerine hendekler kazıldı, Bahçeli’nin FETÖ aidiyetini sorgulayan vecizlerinin olduğu tabelalar asıldı ve dahası Korkuteli’nin ücra bir semtinde bir BİM şubesinin camlarına “Devlet Baba” yazılarak, market şubesi taşlandı.

Dahası, ülkücü tandanslı kimi twitter hesaplarından, BİM’in bağlı olduğu Erenköy cemaatinin, aslında Barzanicilik üzerinden Kürtlüğe ve Yahudiliğe, Teğmen Kubilay saldırganlığında tecessüm eden şeriatçi tekkecilik üzerinden de Cumhuriyet’e düşmanlığı köpürtülmeye çalışıldı.

Bir takım ‘gençler’ sosyal medyada, BİM cipsinin içinden çıktığını iddia ettikleri fareyi ‘yabancı bir cisim’ diye kamuoyunda ifşa ettiler; Ekmek Üreticileri Federasyonu başkanı BİM’in ‘ekmeğini kesme’ çağrısı ile sürece dahil olurken; Kırıkkale’de faaliyet gösteren Aybimaş firmasının yönetim kurulu başkanı Ramazan Ayan da, ‘kardeşlerinin BİM’lere haddini bildireceklerini’ söyleyerek süreci biraz daha kırılganlaştırdı.

Aybimaş Yönetim Kurulu Başkanı Ramazan Ayan, BİM'i kameralar önünde böyle tehdit etti: "Hem kardeşlerimiz hem bizler hadlerini bildireceğiz" 

BİM’in borsa değeri çakılmaya başladı.

Tüm bunlar yaşanırken BİM’in yöneticileri herhangi bir şekilde olayı kınamadılar; dahası liberal piyasanın müstakbel prensi Babacan ve şürekası da olayı görmezden geldi. Aynı şekilde liberal İslamcılığın sabık müezzini Davutoğlu da sonradan utançla hatırlanacak olan Almanların Kristal Gece’sinde üzerine basılan cam kırıklarının çıkarttığı çıtırtı kadar mırıldanarak bir şey dediyse de biz duymadık.

Peki tüm bunlar neden?

Her şeyden önce, BİM’in arkasında olduğu söylenen sermaye grubunu yöneten Erenköy cemaatinin hamiliğini Topbaş ailesi yapıyor ve hatırlanacağı üzere, Tayyip Erdoğan, Kadir Topbaş’ı ölmeden önce görevinden azletmişti. 15 Temmuz sonrası, Topbaş’ın Kavurmacı ailesinden olan damadı da birkaç kez tutuklanmıştı. Yani, AKP ile BİM arasında ‘ailevi’ birtakım husumetler var.

Ya da şöyle söyleyebiliriz, sürüden ayrılanı kurt kapıyor.

Görünen o ki, kurdun kapma süreci biraz katmanlı. Birincisi, Bahçeli ve MHP adına piyasalara ve siyasete ayarı genelde Çakıcı verirdi, bu kez Yılmaz verdi. Yılmaz, görece yoksul belki de cezaevinden yeni çıkmış olması hasebiyle yolsuz bir baba olmalı; BİM yeniden başlamak için güzel bir dükkân olabilir.

BİM yönetimi, Yılmaz’ın ayarının ardından özür diledi ama MHP’li belediyelerin hendek ve tabelalı baskısının hala sürdüğüne ilişkin sosyal medyada bir sürü bilgi dolanıyor; dahası MHP’li belediyelerin BİM’e yaptığı baskıya MHP’ye yatkın söylem geliştiren odaların ve tüccarların da katılmış olması sürecin ‘kuru bir özür’ ile kapanmayacağını gösteriyor sanki.

Şu noktada, Kadir Topbaş’ın darbeden iki gün sonra Sarıyer’de Vatan Hainleri Mezarlığı kurulsun çağrısı; Devlet Bahçeli’nin hendek politikalarından medet uman gaflete ilişkin söyledikleri ve tabii Hendek Savaşları’nın İslamiyet'in kurucu söylemi içerisindeki yeri üzerine ne kadar konuşsak az, belki, dahası tarih bize bir şeyler söylemek istiyordur!?

Devlet Bahçeli, Kürşat Yılmaz.

Üzerine alınanlar burayı düşünsünler, ben biraz daha, bu işler neden dönüp dönüp buraya geliyor bununla ilgili konuşmak istiyorum.

Öncelikle, memlekette piyasanın liberalliğine ve İslami liberalliğe namzet olanlar, liberalliğin en temel direği olan mülkiyet, ticaret ve özel mülkiyet gibi liberal ‘kutsalları’ savunmaktan neden imtina ediyorlar?

İkinci olarak, memleketin bu tüccar muhafazakârları neden bu kadar sinik?

Acaba açık bir yerler mi var?

Mesela "Üç Harfli" marketler aslında bir konsorsiyum mu? Eğer öyleyse ticaret yasasını ihlal mi etmiş oluyorlar? Peki yıllardır özellikle süt ürünlerinin kostikle ayakta duran mamuller olduğuna ilişkin söylentiler, et reyonlarında kullanıldığı iddia edilen denetimsiz mallar, tarihi geçtiği iddia edilen raf mamulleri ile ilgili bir şeyler mi var? Vergiler, vergi afları, en ücra köşelere kurulan, el arabasıyla girilmeyen bayilere lojistik tırlarıyla girip, vatandaşın yolda yürüme, park etme hakkını ihlal etmeleriniz filan? Bu saray, sizi bu kurtların önüne nerenizden yakaladı da attı?

Malınızda murdar bir şeyler mi var acaba? Öyle bile olsa, ki zaten çok mal haramsız olmaz denilir, mülkiyeti savunmak burjuvazinin şanından değil midir? Neden hayatınızı verdiğiniz mülkünüzü savunmaktan imtina ediyorsunuz?

Üçüncüsü, Türkiye’de işler çirkinleştiğinde olaylar neden sürekli talana geliyor. 1915, 1926, 1934, 1957, 15 Temmuz sonrası ve şimdi BİM. 15-20 yılda bir tekrarlanan, talan yoluyla sermaye transferi Türkiye kapitalizminin kapitalistleşememesinin, egemenlerinin burjuvalaşamamasının alamet-i farikası mıdır acaba?

Buradan tekrar, Almanların Kristal Gecesi’ne dönersek, bu gecenin kıssası, o gece görmezden gelenlerin sonradan kör olmasıdır. Yahudilerin sürülmesine, mallarının talan edilmesine göz yuman, hiçbir şey yokmuş gibi davranan Almanlar, 2. Dünya savaşında Nazilerin yarattığı yıkımdan en büyük payı alan milletlerden birisi oldu.

Şimdi, yeni bir talan dalgası ile karşı karşıyayız ve ''Üç Harfliler'' başta olmak üzere, herkes BİM şubelerinin önlerinde kazılan hendeklerde kaldırımda yürüdüklerinden daha iyi yürüyorlar, önlerine asılan vatana ihanet tabelalarını karanlıkta görmediklerinden daha iyi görmüyorlar, elbette sinik ruhlarının yüzleri teflon tavadan yapıldığı için, kırılan camları umurlarına katmıyorlar…


Osman Özarslan Kimdir?

1977 yılında, Burdur’un Çavdır ilçesinde doğdu. 2005 yılında, Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nü kazanıncaya kadar öğrencilikten başka pek çok iş ile iştigal etti. 2010 yılında aynı okulun Sosyoloji Bölümü’nde yüksek lisansa başladı. Nisan 2015’te, Masculinities at Night in the Provinces başlıklı tezini savunarak, yüksek lisansını tamamladı. Bu tez, Hovarda Alemi, Taşrada Eğlence ve Erkeklik ismiyle 2016 yılında yayınlandı. 2015 yılında Pamukkale Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde doktoraya başladı ve 2019 yılında Organ Bağışı ve Kaçakçılığı, Yeni Tıbbi İmkanlar, Yeni Sosyolojik Meseleler adlı tezini savunarak doktorasını hak etti. Değişik dönemlerde, gazete-dergilerde, fanzinlerde, bloglarda ve internet sitelerinde, ideoloji, politika, kültür yapıları, ve filmler üzerine yayınlanmış pek çok inceleme, deneme ve eleştiri yazısı vardır. Bundan başka, üç bireysel (Kemalizm Sovyetler Sosyalizm; Dekalog-Kemalist İlahiyat İçin Bir İlmihal; Hovarda Alemi-Taşrada Eğlence ve Erkeklik) kitabı yayınlanmış, dört de editörlü (Resmi İdeoloji ve Kemalizm; Öncesi ve Sonrası ile 1915 İnkar ve Yüzleşme; Emile Durkheim'ı Yeniden Okumak; Sıkıntı Var-Sıkıntı Kavramı Üzerine Denemeler) kitaba katkı sunmuştur. Halen, merkezin dışında kalmış taşra coğrafyalar ve toplumsal normlar tarafından içerilemeyen berduşlar, piizciler, defineciler, kumarbazlar, muskacılar, gibi değişik gruplar arasında, çalışmalarını sürdürmektedir. Osmanlıca ve İngilizce bilir.