YAZARLAR

Türkiye neden Okul Yemekleri Koalisyonu üyesi değil?

87 ülke, okullarda ücretsiz yemek programlarını uygulamalarında ülkelere yardımcı olmak ve ortak akıl geliştirmek üzere Okul Yemekleri Koalisyonu isimli uluslararası bir birlik kurdular. Türkiye her çocuğun büyüme, öğrenme ve gelişme fırsatına sahip olmasını sağlamak için 2020 yılında kurulan Okul Yemekleri Koalisyonu’nun üyesi değil.

"Açlık çeken çocukların özgürlüğünden söz edilemez."

Yuval Noah Harari (21.Yüzyıl İçin 21 Ders)

Türkiye’de okul öncesi eğitimde yaklaşık 1,8 milyon çocuğun yararlandığı ücretsiz okul yemeği uygulaması askıya alınırken ve tüm eğitim kademelerindeki yaklaşık 19 milyon öğrenciye beslenme desteği adına herhangi bir alternatif öneri sunulmazken, uluslararası toplumda rekabet ettiğimiz diğer ülkeler geçen yıllar zarfında bakın neler neler yapmış...

Üç yıl önce çocukların beslenmesinin temel bir insan hakkı olduğunun bilincinde olan bir dizi ülke, kendi iç gündemlerini bir yana bırakarak, Dünya Gıda Programı’nın da sekretarya desteğiyle bir araya geldiler ve bir Taahhüt Deklarasyonu imzaladılar.

Bunu da büyük spot ışıkları altında yapmak yerine, sessiz sedasız, içten, samimi ve kararlı adımlarla yaptılar. Çünkü çok masum, çok kritik, çok da kırılgan bir topluluğun iyi olma hali için bir araya geldiler.

Böylelikle okullarda ücretsiz yemek programlarını uygulamalarında ülkelere yardımcı olmak ve ortak akıl geliştirmek üzere Okul Yemekleri Koalisyonu isimli uluslararası bir birlik kurdular.

Koalisyon, bugün (18 Ekim) ve yarın, ilk küresel zirvesini Paris’te düzenliyor ve bu zirvede dünya liderleri, üye ülkelerin okul yemekleri konusundaki yeni taahhütlerini öğrenmek ve fikir alışverişi yapmak üzere bir araya gelecek.

Bu zirve, sadece “hangi ülke çocuklara ne kadar öğün verdi” düzleminde ilerlemeyecek; Koalisyon’a üye ülkelerdeki okul yemeği programlarının bir sonraki nesillerin beslenmesi açısından nasıl güçlü bir manivela sunduğunu, istihdam yarattığını, ekonomik büyüme sağladığını, gıda sistemlerini dönüştürdüğünü ve uzun vadeli kalkınmanın öncüsü olduğunu bu zirve sırasında tüm dünyaya anımsatacaklar.

Koalisyon’un kurulduğu döneme bakacak olursak, okul beslenme programları kapsamında büyük bir ilerleme kaydedilmişti. Dünya çapında 388 milyon çocuğa – yani iki ilkokul öğrencisinden birine- ücretsiz okul yemeği veriliyordu. Sadece Afrika kıtasında 2013’te 38,4 milyon çocuğa ücretsiz öğün verilirken, 2020 yılında bu imkandan yararlanan çocuk sayısı 65,4 milyona yükselmişti.

Çünkü biliyorlardı ki orta ve düşük gelirli ülkelerde, okul yemeklerine yapılan her bir dolarlık yatırım, sosyal fayda olarak 9 doları topluma ileride geri kazandırıyor.

Ancak, pandemiyle birlikte, neredeyse tüm ülkelerin okullarını kapattığı ve uzaktan eğitime geçtiği bir ortamda, milyonlarca çocuk günde bir öğün ücretsiz yemekten yararlanamaz hale geldi.

İşte böyle bir ortamda kurulan Koalisyon, hem kendi gıda programlarını çocukların beslenmesini iyileştirecek şekilde düzenlemek, hem de kendi iyi uygulamalarını diğer ortaklarla paylaşmak, gerektiğinde onlara teknik destek vermek ve düşük gelirli ülkelere okullarda ücretsiz beslenme imkanına yönelik finansman olanaklarına yardımcı etmek konusunda paydaşlara yükümlülükler getirdi.

Deklarasyon metni oldukça net ve bağlayıcıydı: 

“Bizler, COVID-19 salgınından toparlanmayı desteklemek ve Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine ulaşmak için okul yemeği programlarını yaygınlaştırmayı taahhüt ediyoruz.

En savunmasız çocukları açlık, yetersiz beslenme ve öğrenme kaybından korumak ve kimseyi geride bırakmamak için şimdi harekete geçmenin ivediliğini vurguluyoruz.

Okul yemeklerinin çocukları okula çektiğini ve okulu cazip kıldığını, çocukların ögrenmesini, uzun süreli iyi olma halini ve sağlığını desteklediğini ve cinsiyet eşitliğini teşvik ettiğini kabul ediyoruz. Ölçeklendirilmiş, daha yüksek kaliteli okul yemekleri programları, uygun olduğunda yerel olarak yetiştirilen gıdaları kullanarak ve küçük çiftçiler için fırsatları genişleterek ulusal ve yerel gıda sistemlerini güçlendirir. Genel itibariyle, okul yemeklerinin etkin ve verimli müdahaleler olduğunu ve bunlara yatırılan kaynaklar için önemli sosyal getiriler sağlandığını kabul ediyoruz.

2030 yılına kadar her çocuğun okulda sağlıklı ve besleyici bir yemek yeme fırsatına sahip olduğu ve insani potansiyellerinin tam olarak gerçekleşmesinin desteklendiği bir dünya hayali kuruyoruz.”

“Hükümetler tarafından hükümetler için kurulduğunu” her fırsatta yineleyen Koalisyon’un hedefi; okul yemeği programlarının oluşturulması, ülkelerin bu konuda yaptığı çalışmalardan elde edilen deneyimlerin paylaşılması ve uluslararası iş birliğinin arttırılması.

Bu çerçevede, Koalisyon, 2030 yılına kadar dünya çapında her çocuğa okulda günlük, besleyici, güvenilir ve sürdürülebilir bir şekilde üretilen bir öğün yemek sağlamak ve en kırılgan durumdaki düşük gelirli ülkelere ulaşmak üzere çalışmalarını ve farkındalık çabalarını sürdürüyor.

Koalisyon temsilcileri temmuz ayında Roma’da düzenlenen Birleşmiş Milletler Gıda Sistemleri Zirvesi’ne katılarak, üye ülkelerin ücretsiz okul yemekleri üzerinden nasıl sürdürülebilir, dayanıklı ve eşitlikçi gıda sistemleri kurduğunu anlattı.  

Koalisyon’un Afrika’dan Latin Amerika’ya, Avrupa’dan Asya’ya dek dünyanın farklı birçok noktasından üyesi olduğu gibi, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, STK’lar, Kalkınma Bankaları, vakıflar, düşünce kuruluşları gibi ortakları da var.

Taahhüt Deklarasyonu’nu imzalayan her bir üye ülke veya partner, ikinci adım olarak koalisyonun hedefleri doğrultusunda yapacaklarına dair somut taahhütlerde bulunuyor. Üyeler aynı zamanda kendi aralarında en iyi uygulamaları paylaşıyor, ortak araştırma girişimlerinde bulunuyor, okul çağı çocuklar için geliştirilen ve güncellenen beslenme göstergelerini yakından takip ediyorlar.

Angola’dan Benin’e, Burundi’den Burkina Faso’ya, Sri Lanka’dan Etiyopya’ya, Lübnan’dan Birleşik Arap Emirlikleri’ne, Almanya’dan İsveç’e, İspanya’dan Polonya’ya, Norveç’e, Kanada’ya, ABD’ye dek 87 ülke var.

Çünkü biliyorlar ki, ülkelerindeki çocukların açlığından da tokluğundan da hepsi birlikte sorumlu.

“Kabahatin çoğu senin kardeşim” dizelerinin ardındaki konformizme sığınmıyorlar.

Ama gelin görün ki, 18 yaş altı yaklaşık 23 milyon çocuğun yaşadığı ve bu çocukların dörtte üçünün okul çağında olduğu Türkiye her çocuğun büyüme, öğrenme ve gelişme fırsatına sahip olmasını sağlamak için 2020 yılında kurulan ve 87 ülkenin üye olduğu Okul Yemekleri Koalisyonu’nun üyesi değil.

Çünkü üye olmak, bu Koalisyon’un hedefleri doğrultusunda taahhütlerde bulunmayı, düzenli aralıklarla somut adımlar atmayı, gerektiğinde diğer koalisyon üyesi ülkelerin teknik yardım önerilerini kabul etmeyi, çocukların okullarda ücretsiz beslenmesi konusundaki eksikliklerini ve yapmadıklarını gözler önüne serip nerede yanlış yaptığını veya yapmadığını görmeyi ve göstermeyi gerektiriyor. 

Çünkü üye olmak, 2023-2028 yılları arasını kapsayan ve ilkokul çağından itibaren bir öğün yemek verilmesine dair tek bir cümlenin bile yer almadığı Çocuk Hakları Strateji Belgesi ve Eylem Planı’na çocuklara ücretsiz beslenme desteği verilmesine dair hedefler ve hedefleri destekleyecek stratejiler yazmayı gerektiriyor.

Çünkü üye olmak, okul kantinlerinin kapatılarak okul mutfaklarına dönüştürülmesini, okullarda yemekhanelerin yeniden açılmasını veya merkezi yemekhaneler üzerinden okullara her gün beslenme imkanı sağlanmasını, hak temelli müdahalelerle çocuk sağlığının güçlendirilmesini gerektiriyor.

Çünkü üye olmak, her gün okul kantininde sadece kaşarlı tost ve ayranla beslenen bir öğrencinin aylık “sözde beslenme” masrafının en az 660 TL olduğu bir ülkede, çocukların sağlıklı beslenmesine yönelik günlük besleme programına uyması için tüm masraf kalemlerinden kısıp bu alana öncelik vermeyi gerektiriyor.

Çünkü üye olmak, ekonomik krizin yükünün çocuklar tarafından üstlenilmemesini, çocukların artan yoksulluk, sınır tanımayan enflasyon, açlık sınırı gibi gerçeklikler karşısında ağır bir travma yaşamamasını sağlamayı gerektiriyor.

Çünkü üye olmak, “sandviçinden ısırabilir miyim” diyen, kantinlerdeki yüksek yemek fiyatlarından dem vuran çocukların sayısının giderek arttığı bir ülkede gündemin birinci sırasına çocuk açlığını yerleştirmeyi gerektiriyor.

Çünkü üye olmak, gıda enflasyonunda dünyada ilk 10’da yer alan bir ülkedeki çocuk neslinin beslenme hakkının, “askıda ekmek” gibi geçici çözümlere bırakılmamasını, ortak akıl ve en iyi uygulamaların paylaşımı yoluyla çocuklarına insan onuruna yaraşır bir dünya sunmanın önemini fark etmeyi gerektiriyor.

Kısacası, üye olmak, çocukları, beslenme ve halk sağlığı politikalarının odak noktasına yerleştirmeyi, çocukları bir paydaş olarak görmeyi gerektiriyor.

2030 yılı, Okul Yemekleri Koalisyonu için olduğu kadar Birleşmiş Milletler için de bir dönüm noktası.

18 Eylül’de yayımlanan yeni bir UNICEF raporuna göre, 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na (SKA) giden yolun yarısına yaklaşılmışken, çocuklarla ilgili göstergelerin ancak üçte birinde ilerleme kaydedildi. Bunun için de UNICEF, üye ülkelerden, sağlık, eğitim ve sosyal koruma alanlarındaki harcamalarını “kayda değer” oranda artırmalarını ve güvence altına almalarını talep ediyor – buna çocukların ücretsiz bir öğün beslenme hakkı da dahil.

Bu çağrı, çocuk yoksulluğu ve çocuk açlığının partiler-üstü bir mesele haline getirilmesini ve gerekirse bütçe komisyonlarında ek bütçe taleplerinin kabul edilmesini gerektiriyor – sırf muhalefet partileri talep etti diye reddedilmemesini de...

UNICEF başkanı Catherine Russell, Eylül ayında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 78.oturumunda yaptığı konuşmada, ücretsiz okul yemeklerine değindi ve “Aç bir çocuk öğrenemez, hasta bir çocuk da okula gidemez. Okul yemekleri, yüksek okullulaşma, daha iyi ders takibi, iyileştirilmiş odaklanma ve güçlendirilmiş akademik başarı açısından bir fark yaratır” dedi.

Ayrıca muhalefet partilerinin de “ne önersek reddediliyor” konformizmine sığınmaksızın, çocukların ücretsiz beslenme hakkını temin edecek ve bu alandaki harcamaları artıracak her türlü girişimi sürekli ve kademeli olarak meclis gündeminde tutması şart.

Ve UNICEF, demin sözünü ettiğim raporunda, Türkiye dahil tüm üye ülkelere “her çocuk için yaşanabilir bir dünya kurma yolunda daha güçlü taahhütlerde bulunun” diye sesleniyor.  

Çünkü yedi yılda, olumlu anlamda da, olumsuz anlamda da, çok şey değişebilir. Dünya da Türkiye de çocuklar için daha adil bir yer haline de gelebilir, tam tersine çocukların açlıkla, adaletsizlikle, fırsat eşitsizliğiyle sınandığı bir ortama da dönüşebilir.

Ben dünyaya baktığımda, acı, çaresizlik ve acımasızlık görüyorum. Gözlerimin önünde her an bir çocuk ölüyor, açlık, yoksulluk, eşitsizlik ve umutsuzluk hayatı karartıyor,” diyen değerli yazar İnci Aral’a daha umutlu cümleler yazma fırsatı sunulabilir.  

Çocuklar ve gençler söz konusu olduğunda coğrafyanın kader ve keder olduğu şeklindeki determinist anlayışı reddediyorum. Coğrafya kader de değildir, keder de... Coğrafyayı kader olarak görüp geçmek, sorumluluklardan sıyrılmayı, sürekli şikayet edip hiçbir şey yapmamayı da beraberinde getirebilir.

Çocukların üstün yararını önceleyen politikalar tasarlamak, hepimizin sorumluluğundadır – öncelikle de genç ve çocuk nüfusunun yüksek olmasıyla övünen bir ülkenin yöneticilerinin...

Bakın, Ankara Büyükşehir Belediyesi geçen hafta itibariyle, ilkokula giden öğrencilerin yaşıtlarıyla eşit koşullarda gelişimlerini tamamlamaları amacıyla, sosyal yardım alan ailelerin 10 bin 762 çocuğu için aylık 550 TL kantin desteği ödemesine başladı.

İşte bu sorumluluk bilinci, coğrafyayı kader ve keder olmaktan çıkarır; sadece sayıları değil yaşayan ve acı çekenlerin seslerini de duymuş oluruz. Onu sahiplendikçe coğrafyayı kendi aklımız ve rasyonalitemizle dönüştürürüz. Tıkandığımız yerlerde de uluslar-üstü platformlar ve iş birliklerine başvururuz.

Ama görülüyor ki Okul Yemekleri Koalisyonu’na üyelik bile gündemimizden çıkıvermiş.

Oysa, tüm çocuklar için beslenme temel bir haktır ve adaletin gereğidir. Bu hakkı ötelemek, bir ülkeyi adaletsiz, küskün, mahrum ve aç kılar; dünyada çocukların iyi olma halini geliştirmeye yönelik uluslararası tartışmalardan bizi soyutlar.

En azından ardımızda kalan kayıp on yıllar adına, okul gıdası konusunda iyi uygulama örneklerini öğrenmek, teknik altyapıyı güçlendirmek ve belki de bu süreçte pilot projeler uygulamak üzere destek almak adına Koalisyon’un 88.üyesi olmaya ne dersiniz? Bence bize çok yakışır.


Menekşe Tokyay Kimdir?

Uluslararası ilişkiler alanında Galatasaray Üniversitesi'nde lisans, Avrupa Birliği bölgesel politikaları alanında Belçika Katolik Louvain Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimini tamamlayan ve Avrupa Birliği siyaseti alanında Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü'nden doktora derecesi olan Tokyay, 2010 yılından beri ulusal ve uluslararası haber ajansları için röportaj ve analizler yaptı. Uzmanlık alanları arasında AB siyaseti, Orta Doğu, çocuk hakları ve sosyal politikalar yer almaktadır. Kendisi Fransızca ve İngilizceden birçok kitabı Türkçeye kazandırdı. Aynı zamanda aylık klasik müzik dergisi Andante’de köşe yazarı olan Tokyay, bir yandan da sanat alanında önde gelen isimlerle ve müzik alanında üstün yetenekli çocuk ve gençlerle ses getiren söyleşi dizileri gerçekleştirdi.