Tuğçe Erçetin: 'Ekrem İmamoğlu 2028 formülünü işletebilirse Erdoğan'ı üçüncü kez yenebilir'

Dr. Tuğçe Erçetin yanıtladı: CHP'deki değişim tartışmaları seçmeni nasıl etkiliyor? İmamoğlu'nun 'Bir kez daha İstanbul' demesi kariyerini nasıl etkileyecek? İktidarın İstanbul planı ne?

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - 14-28 Mayıs seçim yenilgilerinin ardından CHP bir yandan kendi içinde değişim ve özeleştiri tartışmalarını yaşarken öte taraftan da 7 ay sonra yapılacak olan yerel seçimlere hazırlanıyor. Değişim ve istifa beklentilerine "Kaptan olarak gemiyi limana sağlam götüreceğim" diyerek kapıyı kapatan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, partideki delege yapısı da göz önüne alındığında Ekrem İmamoğlu için de bir anlamda genel başkanlık yolunu kapamış oldu. İmamoğlu da bu gelişmeler üzerine merak edilen kararını geçtiğimiz günlerde açıkladı ve genel başkanlık için değil bir kez daha İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için aday olacağını duyurdu. 

İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi, Doktor Tuğçe Erçetin'le Ekrem İmamoğlu ve Kemal Kılıçdaroğlu ekseninde Türkiye'nin en büyük ikinci partisi CHP'deki liderlik tartışmalarını ve önümüzdeki yerel seçimleri konuştuk. Kemal Kılıçdaroğlu'nun koltukta kalma ısrarını, Ekrem İmamoğlu'nun neden her koltuğun doğal adayı olarak gözüktüğünü ve muhalefet seçmeninin ruh halini anlamaya çalıştık.

'ALTILI MASA'NIN ANLATMAYA HAYAL KIRIKLIĞINDAN BAŞLAMASI GEREKİYORDU' 

Seçim biteli uzun zaman oldu ama sanki her gün bir sandık kuruluyor ve muhalefetin özellikle CHP'nin oyu azalıyor gibi bir algı var. Mayıs seçimleri neden bitmeyen bir yenilgiye dönüştü?

Altılı masa açısından bakarsak seçim bitmeyen bir yenilgiye dönüştü, çünkü hiçbir partiden kuvvetli bir özeleştiri ve daha da önemlisi istifa gelmedi. Henüz kazanılmamış iktidarın bakanlık paylaşımına kadar kamuoyu önünde yaşanan tartışmalar ve kavgalar, tüm partilerin hayal kırıklığı hanelerine yazıldı. Konuşmaya, anlatmaya buradan başlamak gerekirdi. 

Tuğçe Erçetin.


'İMAMOĞLU VE YAVAŞ SEÇİM KAZANILIYORMUŞ GİBİ YAPTI'

Başta CHP olmak üzere bu partilere oy veren seçmenler 14 Mayıs gecesinden itibaren birkaç rahatsızlığı bir arada yaşadı. Birincisi, sandıklar kapandıktan kısa zaman sonra Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş ellerindeki ıslak imzalı sonuçlara göre 'seçim kazanılıyor' izlenimi yarattılar. Seçimin ikinci tura kaldığı ve Tayyip Erdoğan’ın Kemal Kılıçdaroğlu’ndan yüzde 4.5 fazla oy aldığının belli olmasından sonra (49.52-44.88) altı lider kameraların karşısına sanki ikinci tur yokmuş gibi gayet moralsiz çıktı. Ardından da birkaç günlük sessizlik yaşandı.

Sonrasında Kılıçdaroğlu’nun hızlı bir şekilde radikal sağa kayan siyaset dili geldi. İkinci tur da kaybedildikten sonra doğal olarak muhalif seçmen başarısız olan siyasilerden gereğini yapmasını bekledi. Ancak ne CHP’de ne de diğer partilerde böyle bir durum yaşandı.

'İKTİDARIN İMKÂNLARI BİR ÖZÜR OLARAK KABUL EDİLEMEZ'

Özeleştiri vermek yerine seçmeni hatalı gören, koltuğunu korumayı her değerin üstünde gören bir siyasi zihniyetle karşılaşıldı. Muhalefet Mayıs 2023 seçimlerini demokrasi için 'son çıkış' olarak anlattı. 'Demokrasi ile otoriterlik arasındaki tercih’ olarak sundu. Bu atmosferde girilen bir seçimde gelen yenilginin ardından muhalif seçmendeki kızgınlık daha anlaşılabilir. Elbette seçim sürecinde iktidarın elindeki tüm devlet gücünü orantısız şekilde kullanması dışlanarak seçim süreci değerlendirilemez. Ancak Trump’tan Bolsnoaro’ya dünyadaki sağ popülist liderlerin yenilebildiği düşünüldüğünde -elbette kurumsal/yapısal farklılıklar çok fazla- bu bir özür olarak kabul edilemez.

'KILIÇDAROĞLU'NUN GENEL BAŞKANLIĞINI ÜÇ DÖNEME BÖLMEK GEREKİR'

Kemal Bey'in kendisini CHP'deki değişim sürecinin dışında tutması ve partinin başında
kalma çabası muhalif bir 'tek adam' tanımı içine girer mi?

Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığını belki üç döneme ayırarak düşünmek gerekebilir. İlki 22 Mayıs 2010’da genel başkan seçilmesinden sonra 15 Haziran 2017’de başlattığı Adalet Yürüyüşü'ne kadar geçen süreçteki Kılıçdaroğlu. Bu süreçte, laiklikten Kürt sorununa geleneksel devlet diline yakın duruşu benimsemiş, seçimlerde toplumda heyecan yaratamamış, iktidarın yarattığı gündeme kendini hapsetmiş bir lider profili vardı karşımızda.

Bunu; Adalet Yürüyüşü ile birlikte hem güveni yerine gelen hem de etrafına güven veren bir kişiye dönüştüğü ikinci dönem takip etti. Bu sürecin içinde; Nisan 2018’de İYİ Parti’nin önündeki yargı engelini kaldırmak için verilen 15 milletvekilinin 2019 yerel seçimlerinde İstanbul’un kazanıldığı bir işbirliğine dönüşmesi de var. Sadece İYİ Parti ile değil HDP ile yakınlaşmayı sağlaması da büyük şehirlerin kazanılmasında önemli etken oldu.

Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı adayı olduğu seçim sürecinde 14 Mayıs’taki ilk tura kadar Kürt sorunundan Aleviliğe; iktidar tarafından çizilmeye çalışılan kırmızı çizgilerin dışında demokrat bir kimlik-kapsayıcı bir dil ortaya koydu. Adil bir gelir dağılımının gerektiğine dikkat çeken ve farklılıklarla beraber yaşamanın önemini vurgulayan pozitif mesajlarla dolu bir kampanya yürüttü.

'ÜÇÜNCÜ DÖNEMDE KILIÇDAROĞLU'NA DUYULAN GÜVEN AŞIRI ŞEKİLDE ZEDELENDİ'

Ve üçüncü dönem. 14 Mayıs sonrası Türkiye’nin en sağındaki parti ile protokol yapan, dili tamamen değişen, özellikle sığınmacıları hedef alan bir söylemi benimsedi Kemal Kılıçdaroğlu. Bu üçüncü döneme seçim yenilgisi sonrası liderliği devam ettirme çabası da dahil. İlk tur sonrası değişen dil, kayıptan sonra yeterli özeleştirinin yapılmaması, işbirliği içindeki partilerden saklanan 'Zafer Partisi' protokolü... Tüm bunlar Kılıçdaroğlu’na duyulan güveni ağır şekilde zedeledi.

DELEGE SİSTEMİ HAKLI OLARAK 'TEK ADAM' TARTIŞMALARINI GÜNDEME GETİRİYOR

Demokrasi ile yönetilen ülkelerde sadece sosyal demokrat partilerin değil sağ partilerin liderleri de seçim yenilgisinden sonra istifa ederek ayrılır. Şu an soldan konuşuyoruz, Britanya’dan bir örnek vereyim. İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn  2019 seçimlerinde parlamentoda bir önceki seçimlerden daha az sandalye kazandığı için istifa etmişti.  Corbyn’in genel başkanlıkta beş yıl kaldığını da hatırlatalım.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun, tüm değişim-özeleştiri çağrılarına rağmen koltuğunda kalmaya çalışması ve bunu yeni ve ufuk açıcı bir yol haritasından çok 'delege sistemine' güvenerek yapması, CHP’de meşru bir tek adam tartışmasını haklı olarak gündeme getiriyor.  

'2019'DA HAKSIZLIĞA KARŞI ÇIKMAYA DAVET EDEN BİR İMAMOĞLU VARDI' 

Ekrem İmamoğlu'nun İstanbul için aday adaylığını açıkladığı konuşmasıyla iptal edilen İstanbul seçimlerinin ardından gömleğinin kollarını kıvırarak yaptığı konuşmayı karşılaştırdığınızda hangi İmamoğlu'nu kazanmaya daha yakın görüyorsunuz? 

Ekrem İmamoğlu’nun kollarını sıvayarak yaptığı ilk konuşma Yüksek Seçim Kurulu’nun siyasi bir baskı neticesinde aldığı 'İstanbul seçimlerinin iptali' kararından hemen sonraydı. Orada haksızlığa uğramış, ama yılmayacağını ilan eden ve AKP seçmeni dahil herkesi bu haksızlığa karşı çıkmaya davet eden bir isim vardı. 2019’daki bu performans esnasında 'Sanatçıymış konuşamazmış konuşacak, iş insanıymış konuşamazmış konuşacak, artık konuşma vakti' cümleleri ile 17 yıllık iktidara, Tayyip Erdoğan’a, müesses nizama meydan okuyan genç siyasetçinin kollarını sıvarken söyledikleriyle vücut dili uyuşuyordu.

'İKİNCİ' İMAMOĞLU'NUN KAFASI BİRAZ KARIŞIK

İmamoğlu’nun kısa bir süre önce yaptığı İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığı aday adaylığını açıkladığı konuşmada ise hedefi daha dağınık bir görüntüyle karşı karşıyaydık. CHP’de genel başkan olmak isteyen ya da en azından o makama gelecek isimde belirleyici olmak isteyen biri vardı mikrofonda. Bu kişi aynı zamanda 2028’deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmak istediğini de genel siyaset üzerinden verdiği mesajlarla hissettiriyordu. Ve nihayet o isim kameralar karşısında ilk hedefinin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı olduğunu açıklıyordu. 

Mart 2024’teki seçimlere yedi ay kaldı. Bu süreçte önce CHP içindeki kurultay, burada yaşanacaklar, ardından Yeşil Sol Parti’nin yine eylülde yapacağı kurultayda ortaya çıkacak yeni yönetimin yol haritası, İstanbul açısından belirleyici olacak. Bu sefer pek muhtemel ki aday çıkarabilirler ve İstanbul’da Kürt seçmen ağırlığı çok önemli. Tabii benzer şekilde İYİ Parti’nin takınacağı tavır da mühim. 

'İMAMOĞLU TEK BAŞINA DA SEÇİMİ ZORLAYABİLİR'

Ekrem İmamoğlu tekraren İstanbul ittifakını sağlayabildiği ölçüde başarısı daha garanti olur. Bunlar olmazsa tek başına da zorlayabilir. Özellikle genç seçmenin, kentli seçmenin AKP’ye daha az oy verdiğini son seçim sonuçlarından bildiğimiz için söylüyorum. Tüm bunlar İmamoğlu’nun önümüzdeki seçimlerdeki başarısı için önemli köşe taşları. Elbette AKP’nin İmamoğlu'nun karşısına kimi aday çıkaracağı da önemli. Eğer İmamoğlu yine kazanırsa Erdoğan’ı üçüncü kez yenmiş olacak. 2024 yerel seçimleri, özellikle İstanbul, muhalefet açısından bir moral arayışı, 2028’e umutla bakma nedeni, iktidar açısından da Mayıs 2023 seçimleri sonrası derinleşen ekonomik krize rağmen destek alıp alamayacağının testi gibi olacak.

'SU KRİZİNİN SEÇİMLERİ ETKİLEYEBİLECEĞİNİ DÜŞÜNÜYORUM'

Muhalefet açısından bakıldığında 14-28 Mayıs seçim yenilgilerinden sonra İstanbul'u ve Ankara'yı yeniden kazanmak nasıl mümkün olur? Seçmen nezdindeki olumsuz psikolojiyi tersine çevirebilecek siyasi bir formül var mı?

Normal şartlar altında seçmen açısından genel ve yerel seçimlerin birbirinden farklı motivasyonları olması gerekir. Fakat kutuplaşmanın yoğun yaşandığı Türkiye gibi ülkelerde seçime giren adayların da partilerin liderlerinin de söylemleri yerel konulardan çok ülkenin genelini ilgilendiren konular ekseninde şekilleniyor. O nedenle Mart 2024 seçimlerinde de iktidardan 2019'daki gibi içinde 'yerli-milli-beka' geçen cümleleri, muhalefetten ise ekonomik kriz merkezli mesajları duymamız sürpriz olmaz. Ancak bu seçimde özellikle İstanbul özelinde yerel ve hayati bir konu daha var. Bunun seçimleri bile etkileme potansiyeli olduğunu düşünüyorum. Su krizi. Şu an barajlarda 60 günlük su kaldı. İstanbul’da yaşayan 30 yaş üzeri pek çok kişi 1990’lardaki susuz günler kabusunu hatırlar. İktidar bu konunun üzerine gidebilir. 25 yıl İstanbul’u yöneten AKP’nin, dönemin Orman ve Su İşleri Bakanı’nın ağzından Kasım 2017’de “Melen’in devreye girmesiyle İstanbul’un su sorununu 2071’e kadar çözdük” deyişi de hatırlanacaktır tabii ama AKP elindeki medya gücüyle algı yönetme konusunda kendince başarılı bir performans sergiliyor.

'İMAMOĞLU VE YAVAŞ 'MUHALEFET YAPAMAZ' ALGISINI KIRDI'

Öte taraftan İstanbul’da Ekrem İmamoğlu’nun Ankara’da Mansur Yavaş’ın 'Muhalefet seçilirse bu şehirleri yönetemez' algısını seçmen gözünde kırdıklarını düşünüyorum. Eğer muhalefet iç hesaplaşma konusunu büyük bir krize çevirmez, başta gelmekte olan büyük Marmara Depremi ve iklim krizine bağlı su sorunu gibi konularda çözüme dönük pozisyon alabilirse ve sosyal yardımlaşma konusunda da 'ayrımsız süreklilik' algısını yaratırsa İstanbul ve Ankara’da seçimleri yeniden kazanabilir. 

'KARADENİZLİ, MÜTEDEYYİN VE TEK ADAMLIĞA YATKIN...'

Ekrem İmamoğlu'nun CHP'de açılan hemen her pozisyon için doğal aday olmasını nasıl okumak lazım? İstanbul'a seçildiği ilk gün cumhurbaşkanlığı adaylığı için adı geçmeye başladı. Sonra cumhurbaşkanı yardımcılığı adaylığı ve seçim sonrasında ise CHP Genel Başkanlığı için adı sık sık gündeme geldi. O şimdilik tercihini İstanbul'dan yana kullanmış görünüyor. Bu, kendi siyasi kariyeri açısından doğru bir adım mı?

Ekrem İmamoğlu hakkında İstanbul’a aday olduğu andan itibaren; insanlarla kurduğu ilişkilerden tutun da farklı kesimleri ikna edebilme gücüne kadar birçok kritere bakılarak kimine göre pozitif kimine göre de negatif anlamda bir tanım yapılmaya başlandı: Yeni Tayyip Erdoğan.

Hikayeye pozitif tarafından bakanlar için kariyer basamakları da benzetildi. Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'ndan başbakanlığa ve cumhurbaşkanlığına giden süreci, bu süreçte aldığı siyasi yasak, hatta 'makbul vatandaş' tanımına uygun Karadenizli ve mütedeyyin oluşu… Negatif anlamda bakanlar için de başka bir ortak nokta, İmamoğlu'nun da Erdoğan gibi 'tek adam'lığa meyilli yapısı.

Bu anlamda İmamoğlu’nun etrafında kurduğu yapıya da bakmak lazım. Belediyede bir kısmı akademik geçmişe sahip konusunda uzman bir ekip var etrafında. Bu isimleri siyasetten, siyasi polemikten uzak tutuyor. Belediye dışında Reform Enstitüsü adıyla kurduğu yapı bu. Buradaki ekiple günlük siyasete, geleceğe dair çalışmalar yapıyor, raporlar alıyor. Bu çerçevede uzun yıllardır yol yürüdüğü ekip arkadaşları var. Ve son dönemde bire bir çalıştığı dar bir akademik-entelektüel grup oluşturdu. Demem o ki İmamoğlu kendini 'her pozisyona aday gösterecek' ortamı-ekibi-havayı aslında biraz da kendisi yarattı.

2019 Haziran seçimlerinden iki ay sonra, yakın çalıştığı ekipten Necati Özkan’ın 'Kahramanın Yolculuğu - Yeni Nesil Siyasetin Zaferi' kitabı da ‘geleceği parlak siyasetçi-lider kültü inşasını’ hedefliyordu. Bu kitap 'örgütün ve diğer ortak çalışılan partilerin hakkını yediği' gerekçesiyle CHP içinde de uzun süre tartışılmıştı o dönem. Buradan sorunuzu şöyle yanıtlayarak bitireyim. İmamoğlu bir yandan yıllardır yenilmeyen bir figürü hem de iki kez üst üste yendi. Öte yandan belediye başkanlığının ötesinde ilk günden Türkiye hayaliyle kendi ekseni etrafında 'yeni (belki alternatif) lider' düşüncesinin doğmasını sağlayan bir çalışma yürüttü. 2023 seçimleri için potansiyel cumhurbaşkanı adayıydı, anketlerde önde çıkıyordu, kendisi bunu reddetmedi, uzun süre düşündü, sorulara 'her görevi yapabileceği' imasıyla yanıt verdi.  

'LİDERLİK KUMAŞI DEĞİL, BİLİNÇLİ TERCİH'

Tüm bunlar bir araya gelince CHP’de açılan her pozisyon için potansiyel aday haline gelişini sadece 'kişisel liderlik kumaşı' olarak değil ekibiyle ve bilinçli bir şekilde yaptığı çalışmayla açıklayabiliriz. En azından şimdilik tercihini genel başkanlık yarışından çok İstanbul’u kazanmaktan yana yapması da iki amaçla düşünülmüş olabilir. Birincisi CHP’de yarışa girmenin hem kendini yıpratacağı ikincisi ise yenilgi yüzünden halihazırda kızgın olan muhalif seçmenin gözünde ‘kendi içlerinde kavga ediyorlar’ görüntüsünü vermek istememesi. Son tercihin bu öngörülerle yapılma olasılığı yüksek geliyor bana.

Bu arada Ekrem İmamoğlu bu tercihine rağmen, Özgür Özel ile yaptığı 'ittifak' ile genel başkanlık yarışının da tam olarak dışına çıkmıyor. İmamoğlu’nun kamuoyuna yansıyan konuşmalarından 'önce İstanbul’u kazanmak ardından da cumhurbaşkanı adayı olmak' düşüncesinde olduğunu anlıyoruz. Bu onun için iyi mi yoksa kötü mü olacak, onu da zaman gösterecek.

'ERDOĞAN İSTANBUL'A AYRI BİR ÖNEM VERECEKTİR'

14-28 Mayıs seçimlerini kazanan iktidar açısından İstanbul'u kazanmak elzem mi, Erdoğan 'rövanşı' almak ister mi, iktidarın elinde bu kalibrede bir aday ya da bir strateji var mı?

Tayyip Erdoğan’ın kullandığı meşhur cümle biliyorsunuz, 'İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır.' O yüzden mutlaka yerel seçimlere ama özellikle İstanbul’a ayrı bir önem verecektir iktidar. Pek muhtemel MHP yine aday çıkarmayacak ve İstanbul’da ortak aday gösterilecek. Ancak bu kez 'ittifak lüksü' muhalefet tarafında olmayabilir. En azından HDP’nin aday çıkarma olasılığı yüksek. 2019’da başta İstanbul ve Ankara’da da aday çıkarmayan, 2023 seçimlerinde cumhurbaşkanlığına aday göstermeyen HDP'nin üçüncü kez bir seçimi adaysız geçmesi bana çok mümkün görünmüyor. Bu noktada TİP’in son seçimlerde İstanbul’da ulaştığı yüzde 4 civarındaki oyunu da olası ittifaklarda göz ardı etmemeli. İYİ Parti'nin burada alacağı pozisyon da önemli olacaktır. 

Muhalefetin ittifak kurmakta işi zor olabilir ancak iktidarın da giderek daha da derinleşen ekonomik kriz yüzünden işi kolay olmayacaktır. İstanbul’da AKP’nin çıkarabileceği adaylar konusunda pek çok spekülasyon yapılıyor. En popülerlerinden biri de Cumhurbaşkanı’nın damadı Selçuk Bayraktar. Genç seçmenden özellikle büyükşehirlerde oy almakta zorlanan AKP için bu isim bir formül olarak gösteriliyor.

Ekrem İmamoğlu seçimlerde kaybederse elbette ki siyasi kariyerinde olumsuz bir not olacaktır. 2024'te kazansa da kaybetse de 2028 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olacağını düşünüyorum. İmamoğlu, İstanbul seçimlerinde diğer partileri kendi liderliğinde ortak hedefler için bir araya getirmeyi, bunu da 2028 için bir başlangıç yolu olarak tarif etmeyi ve halka yeniden güven vermeyi başarırsa, sağ popülist-otoriter iktidarın müesses nizam üzerinden kurmaya çalıştığı düzeni üçüncü kez yenilgiye uğratabilir.