Trump bir soytarı ama bir sonraki otokrat beceriksiz olmayabilir

Donald Trump’ın, Joe Biden’ın göreve başlama sürecini rayından çıkarıp çıkaramayacağı konusuna odaklanmamalıyız. Bundan ziyade, demokrasimizi rayından çıkarıp çıkarmayacağı konusunda derin bir endişe duymalıyız.

Google Haberlere Abone ol

Richard Wolffe

On bir Noel önce, bir öğrenci, tek bir görev için Amsterdam’dan Detroit’e uçan bir Northwest Airlines uçağına bindi. Uçak ABD sınırını geçerken, tuvalette 20 dakika geçirdi ve sonra koltuğuna geri döndü. Tuvalette iç çamaşırındaki bombayı patlatmaya çalıştı ama yalnızca bacağını yakmayı başarabildi. Ömer Faruk Abdulmutallab’ın 300’e yakın kişiyi öldürememesinin muhtemel nedeni çok fazla terlemesiydi.

ABD ARTIK ŞANSA GÜVENEMEZ

ABD, çoğu zaman, düşmanlarının kendi cihazlarını patlatamayacak kadar beceriksiz olması nedeniyle şanslı olageldi. Yine de birbiri ardına gelen başkanlar iyi şansa güvenmek yerine, 11 Eylül sonrası özgürlüklerimizi korumak bahanesiyle askeri bir düzen kurmak için trilyonlarca dolar harcadılar.

Görev süresi dolan başkanın Georgia eyaleti yetkililerine yaptığı çağrıyı dinledikten sonra, Donald Trump’ın da demokrasimizin 'iç çamaşırı bombacısı' olduğu acı bir şekilde ortaya çıktı. Böyle beceriksiz düşmanlarımız olduğu için şanslıyız ama bir sonraki saldırgan çok fazla terlemeyecek ya da kendini bu kadar belli etmeyecek. Fitili ateşlemeyi bilen birinin gelmesini bekleyemeyiz.

Peki yakında eski başkan olacak kişi ne kadar beceriksiz? Trump, başkanlığın sunduğu müthiş gücü, bir kasayı kırmaya çalışan balyozun sahip olduğu incelikle kullanıyor.

Trump, Georgia Eyalet Genel Sekreteri Brad Raffensperger’a “Peki şimdi ne yapacağız, millet” diye sordu. “Yalnızca 11 bin oya ihtiyacım var. Beyler, 11 bin oya ihtiyacım var. Bana bir şans tanıyın. Biliyorsunuz, bunu zaten fazlasıyla yaptık. Ya da devam edebiliriz ama bu Georgia’daki seçmenlere haksızlık olur; çünkü neler olup bittiğini görecekler.”

Trump, 'devam etmek' derken, önümüzdeki iki yıl boyunca hangi partinin ABD Senatosu’nu kontrol edeceğini belirleyecek olan kritik eyalet ikinci tur seçimlerinden bir gün önce, pazartesi gecesi Georgia mitingi sırasında sahnede hayali balyozunu kullanmayı kastediyordu.

TRUMP HER YOLU DENİYOR

Mesele, Trump'ın denemiyor oluşu değil. Yoda, ‘denemek’ diye bir şey olmadığını söylüyor ama Trump gerçekten de deniyor. Hayalini kurduğu tüm oy sayılarıyla kesin bir şekilde konuşmaya çalışıyor. Eyaletin seçim görevlilerini muğlak suçlarla ve siyasi cezalarla tehdit etmeye çalışıyor.

Trump “Yasaya göre, hatalı seçim sonuçları vermene izin verilmiyor, tamam mı? Bunu yapmana izin verilmiyor. Ve sen bunu yapıyorsun. Bu hatalı bir seçim sonucu” diyerek, Cumhuriyetçi arkadaşını uyarıyor.

“Yarın bir araya gelmelisiniz çünkü yaklaşan büyük bir seçim var ve başkana yaptıklarından dolayı -biliyorsun, Georgia halkı bunun bir aldatmaca olduğunu biliyor- birçok insan oy kullanmaya gitmiyor. Ve birçok Cumhuriyetçi olumsuz oy verecek çünkü başkana yaptıklarınızdan nefret ediyorlar. Tamam mı? Nefret ediyorlar. Ve oy verecekler. Ve bu durumda sana saygı duyulur. Eğer bu şey seçimden önce düzeltilebilirse, sana gerçekten de saygı duyulur.”

Bu dönemin birçok zorluğundan biri, Donald Trump’ı çevreleyen gerçeklik bozulma alanıdır. O yalnızca kendini önemsediği ve bu kadar ucube bir liderlik suistimalini temsil ettiği için, şahsın kendisine odaklanıyoruz. Sosyopatisini anlamaya çalışıyor ve Trumpçılık hakkında konuşuyoruz; iktidarın devredilmesinden sonra her şeyin dağılacağını varsayıyoruz.

SONRAKİ OTOKRAT ŞU ANDA YETİŞİYOR

Öte yandan, bu noktada, endişemiz Trump ve müttefiklerinin Joe Biden’ın göreve başlama sürecini rayından çıkarıp çıkaramayacağına odaklanmamalı: Bunu yapamazlar. Bundan ziyade, bu tapınma halinin demokrasimizi rayından çıkarıp çıkarmayacağı konusunda büyük bir endişe duymalıyız.

Trump başkanlığının sonuna doğru yokuş aşağı ayaklarını sürürken ortalığı karıştırdıktan çok sonra, kendisinden bir tane daha peydahlanacak: Josh Hawley, Ted Cruz ya da Tom Cotton. Onların otokratik siyasetine ‘Trumpçılık’ denmeyecek ama Trump gibi olacaklar.

Bu ideolojinin kökleri derinlerde ve örgütlenmesi geniştir. 11 Eylül sonrası bu dönemin sonunda, demokrasimize ve yaşam biçimimize dönük bir takım sinsi ve geniş kapsamlı tehditlerle fark ediyoruz. Oluşumlardan bazıları Trump gibi liderler tarafından yönetiliyor; diğerleriyse kendi kendine işleyen, bağımsız aktörler. Bazıları uluslararası düzeyde destek görüyor ve örgütleniyor ama birçoğu artık evlerde serpiliyor.

Amerikan siyasetinin ırkçı, demokrasi karşıtı kanadı, sivil haklar hareketinden sonra kısa bir süreliğine tuhaf sınırlara taşındı. Fakat Obamalı yıllarda (ırkçıların kurduğu/ç.n.) Çay Partisi ve onun kongrede büyüyen etkisi, ironik bir isimle adlandırılan Özgürlük Hareketi ile sahneye geri dönüş yaptı. Grubun merkezinde, Donald Trump’ın geçmiş ve mevcut özel kalem müdürleri olan Mick Mulvaney ve Mark Meadows bulunuyordu.

Trump cumartesi günü Georgia eyalet yetkililerine çağrıda bulurken, hazırlıkları yapan ve pisliği temizleyen kişi Meadows idi.

DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜKLER TEHDİT ALTINDA

Meadows, “Umduğum şey, bunu yapabilecek bir yol olması; buna biraz daha bütünlüklü bakmak için bir tür anlaşma yolu bulabiliriz” diyerek girişimi başlattı. “Sayın Eyalet Genel Sekreteri, işbirliği ve uzlaşma ruhu içinde, daha az dava açılan bir yol bulmak ve bu iddiaların bazılarını gözden geçirmek için, en azından üzerinde konuşabileceğimiz bir şeyler mevcut mu?”

Daha az dava açmakla Meadows’un kast ettiği şey, Trump’ın bütün kampanya davalarını reddeden sinir bozucu yargıçlarla daha az meşgul olmaktı. Georgia Eyalet Genel Sekreteri, mahkemelerin bu konularda zaten karar verdiğini söylediğinde Trump epey şaşkın görünüyordu.

“Neden böyle söylüyorsun? Bilmiyorum” dedi. “Yani, tabii ki, bu oyunu mahkemelerle oynayabiliriz ama neden bunu söylüyorsun?”

Özgürlük Hareketi’nin komik yanı, yargı organının özgürlüğüne saygı duymamasıdır.

Trump, -en yüksek sivil onur nişanı olan- Başkanlık Özgürlük Madalyası’nı başka bir Özgürlük Hareketi Başkanı olan Jim Jordan’a vermeyi planlıyordu. Ve pazartesi günü (Trump yanlılarının savunduğu/ç.n.) QAnon komplosunu destekleyen başka bir üye olan Marjorie Taylor-Greene ile birlikte Georgia’ya doğru seyahat ediyordu.

Bir düzine senatör, bu hafta seçim kurulunun kararlarına meydan okumaya söz vererek, liderleri Mitch McConnell’a açıkça meydan okuyor. Biden’ın başkan olmasını engelleyemeyecekler ancak kendi partilerini Trumpçı otokratlar ve muhafazakâr Cumhuriyetçiler olarak bölmeyi başarıyorlar.

McConnell, Çay Partisi’nin ayrılıkçı hizip tehdidini en başından görmüş olmalıydı ama bunun yerine, onları kendi şemsiyesi altında tutmayı tercih etti. Şimdi ne muhafazakâr olan ne de cumhuriyeti destekleyen insanları memnun etmek gibi imkânsız bir görevle karşı karşıya.

OTOKRAT DALGA ONARILAMAZ HASARLAR BIRAKACAK

Buna benzer saçmalıkları bir gün kesinlikle bozulacak geçici bir ateş gibi bir kenara bırakmak kolaydır. Biden sıkça, bir kaşık dolusu kişisel cazibeyle, bazı orta yolcu tedavilerin uygulanmasına yardımcı olabileceğine inanıyor gibi görünüyor.

Ancak bugünlerde otokratik politikacılar siyah ya da kahverengi elbiseler giymiyorlar ve kimi zaman normal görünebilmeyi de öğrendiler. Macaristan ve Polonya hâlâ AB üyesi. Türkiye’de hâlâ gazeteler yayın yapıyorlar ama neredeyse hiç bağımsız gazete kalmadı. Rusya’da hâlâ seçimler yapılıyor ama muhalefet liderleri ya hapsediliyor ya da zehirleniyor.

Amerikan demokrasisinin 2020’de ayakta kalmasının yegâne sebepleri tarihi bir seçmen katılımı, bir avuç ilkeli Cumhuriyetçi seçim yetkilisi ve bağımsız bir yargının bulunmasıydı. Bu faktörlerin hiçbirinin varlığını koruması garanti edilemez ve bunlardan birinin yokluğunda tüm sistem çöker.

Neden bu kadar çok eski savunma bakanının, Trump ve destekçilerini, demokrasiyi ve 2020 seçim sonuçlarını geçersiz kılma çabalarının son anlarına orduyu dahil etmemeleri konusunda uyarıda bulunduğunu tam manasıyla bilmiyoruz. Buna karşın, genel endişeyi ve bu endişeyi örgütleyen kişinin adını biliyoruz: Dick Cheney.

11 Eylül sonrası dönemde sayısız güç ihlaline öncülük eden bir adamın bizi Trump sonrası dönemde yaşanabilecek güç suistimalleri hususunda uyarmaya çalışması garip görünebilir.

Yine de, 'iç çamaşırı bombacısı', Cheney’in bütün savaş ve işkenceleri teşvik etmesine kıyasla daha az gerçek değildi. Ve demokrasimize yönelen tehdit, Trump’ın otokrasiye dönük tüm soytarıca girişimlerinden daha az gerçek değil.


Yazının orijinali The Guardian sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)