YAZARLAR

TOKİ taksitleri gibi olsun aşkımız, sonsuza dek bitmesin...

Tenekeden hallice olduğu için sürekli delinip patlayan radyatörler, yoksulluğun müstehakı olarak kafamıza düşen mutfak banyo fayansları, şebeke suyunun bile basıncını kaldıramayıp yırtılan krom bataryalar, deve boyunsuz tuvaletler, suntadan mutfak tezgâhları, bütün mahalle iç içe yaşama imkânı veren izolasyonsuz duvarlar…

 

Eski tül perdelerden gelinlik biçerdik
Kardeşimle kendimize durmadan,
Olmayan çayları,
Olmayan fincanlardan içerdik.
Olmayan kapıları açardık,
Olmayan ziller çaldığında...

Didem Madak/Ah’lar Ağacı

Her yerde olduğu gibi, bizim de vaktiyle yaşadığımız küçük taşra ilçesine, ilçeyi modernleştirme, yaşam standartlarını yükseltme gibi iddialarla ve tabii AKP’nin adayını destekleyip seçmiş olmanın ayrıcalıklarından faydalanmanın bir nişanesi olarak yapılacak TOKİ konutları, ilçede büyük bir heyecan dalgası yaratmıştı. Doğru düzgün apartmanın olmadığı, hele hele kaloriferli binaların bir elin parmaklarını geçmediği bu dönemde, müstakbel TOKİ konutlarının kaloriferli merkezi ısıtma sistemi ve içerisindeki okul, cami, çocuk parkının ilçenin sosyal standartları yükseltecek olması harikaydı. Ayrıca, ilçemize yerleşmek yerine yakındaki büyükçe ilçelerden taşımalı olarak gelip giden memurların, ‘canım burada oturmaya ev mi var’ yollu mazeretlerinin ortadan kalkacak olması da cabasıydı. Memurlar da TOKİ’de meskûn olunca, ilçemizin nüfusu ve ekonomisinin büyüyeceğine ilişkin umutlar taşra siyasetçileri tarafından şişirilirken, ahalinin tek endişesi sosyal ve iktisadi durumlarının TOKİ’den ev almaya müsaade edip etmeyeceği idi.

Kısa süre sonra, TOKİ’nin şartları belirginleşti. Yapılacak ilk etap 5 bloktan oluşacaktı. Bunların 3 bloğu, üzerinde hiç mülkü olmayan ve hane geliri asgari ücret civarında olan alt gelir gruplarına, 2 blok ise, mülk şartı aramaksızın hane geliri 1-2 memur maaşı civarında olan orta gelir gruplarına ait olacaktı. Talepler, uygun fiyatlı görünen alt gelir grubu bloklarına ilçe eşrafının, yoksul akraba, eş-dost üzerinden gösterdiği teveccüh ile birlikte kısa sürede başvuru yeter sayısının çok çok üstüne çıktı.

İnşaat süresince, asıl yüklenici firmanın yöneticilerinin asla ortada görünmemesi;[2] inşaatı yürütmek amacıyla gelen taşeron firmaların battığı iddiası ile, tabldotçulardan nalburlara, mahrukatçıdan manava kadar pek çok kalem yerel tedarikçiyi ve işçiyi (ve tabii lodercileri de) dolandırıp kayıplara karışması standart bir inşaat protokolü artık. Onların yerine gelenlerin de, malzemeden, işçilikten ve tabii ki zamandan çalarak inşaatı tamamlamaları da bu zımni protokolün bir başka standardı. Gayet lakayt bir şekilde yapılmış bu inşaatların, o güne kadar ilçeye hiç uğramamış ana firma yetkilileri tarafından TOKİ kontrolörlerine gezdirildiklerini de tahmin etmek güç değil. Bunca maskaralık ise elbette, lüks restoranlı, hamam saunalı, happy endingli otellerde sona erecek; TOKİ yetkilileri pek çok alayiş ve sitayişten sonra, elbette o kadarının kadı kızında bile bulunduğu kusurları görmezden gelerek, inşaatı teslim alacak ve ilçe halkına teslim edecektir. Hayırlı olsun…  

İlk taşınmanın ardından, değişik meslek gruplarından, sosyal sınıflardan gelmiş insanlar, toplu yaşama entegrasyonda büyük sıkıntılar yaşadı. Ortak ısınmanın toplanması, aidatlar, gürültü… Fakat asıl büyük gürültü, evler teslim edildikten sonra ilk bir yıllık düzenli ödemenin sonunda ortaya çıktı; kimsenin borcu azalmamış, hatta kimilerinin borcu, peşinat ve düzenli ödemeye rağmen bir miktar artmıştı. Bütün TOKİ sakinleri ilçedeki tek banka olan Ziraat Bankası’nın kapısını bir hayli aşındırdılar ve bir süre sonra, taksit diye ödenen şeyin aslında neredeyse tümüyle faiz olduğunu, evin ana para borcunun ise çok düşük meblağlarda ödendiğini bu yüzden de, hem ana paraya hem de faizlere ayrı ayrı düzenleme geldiğini öğrendiler.

Hali vakti iyice olanlar ise TOKİ borcunu bir kerede kapatıp, faizdi, borçtu düzenlemeydi uğraşmamak istediler ama yetkililer onlara peşin ödeme için 3 ila 5 yıl arasında beklemeleri gerektiğini, sonrasında ancak peşin ödeme imkanının doğacağını söylediler[3]. Dolayısıyla, TOKİ kendisi aracılığıyla konut edinmeye çalışan yoksul ve orta-gelir gruplarından 3 yıl boyunca cebren faiz ve faizinin de faizini aldıktan sonra, peşin ödeme hakkı tanıdı. Parası olanlar peşin ödediler, olmayanlar ise kredi kullanmayı, TOKİ’ye taksit ödemeye yeğ tutarak daha sürdürülebilir bir faiz döngüsüne girdiler.

Ne parası ne de kredi çekme imkânı olmayan en yoksullar ise, TOKİ mahallesinde düğün edip, gelin getirdiklerinde, “TOKİ Taksitleri Gibi Olsun Aşkımız, Sonsuza Dek Bitmesin” vecizini modifiyeli gelin arabalarına mısra-ı berceste olarak yapıştırdılar.

Yıllar geçtikçe, bizim ilçeye 2 TOKİ etabı daha yapıldı ve şimdi orası yaklaşık 250 konutluk büyük bir mahalle. Fakat, pandemi ile birlikte ortaya çıkan sorunları, geçen yıl yaşadığımız enflasyon, kira ve enerji ücretlerinin katlanması takip edince, turpun büyüğü heybede belirdi.

Zira, Burdur’un diğer küçük ilçeleri gibi bizim ilçemizde de, doğalgaz yok ama doğalgaz altyapısı konulmuş, merkezi ısınmanın mekanizması ise ithal Sibirya kömürü yakacak şekilde tanzim edilmiş bir yakıt kazanı. Ben ilk taşındığım zaman kömürün tonu (2016 senesi) 800 TL civarında idi ve 2 ton kömür ile ısınabiliyorduk, geçen sene kömürün tonu 2500 Tl’den başladı ve 7000[4] TL’ye kadar çıktı, şimdilerde ise 10 bin tl civarından piyasanın açıldığı söyleniyor.

Tayyip Bey’in “tezek yakarız” çıkışı aslında bizim gibi tarım-hayvancılığın tümden tasfiye edilmediği ilçeler için son derece anlamlı, ne var ki TOKİ yönetimi, olmayan doğalgazın tesisatını döşemiş ama tezek yakmak için soba kurmak istesek, baca gideri yok (Aziz Nesin’in aziz hatırasına saygılar).

Daha da önemlisi benim yaşadığım ilçeyi de içine alan Korkuteli’nden başlayıp Denizli’ye kadar varan havza Türkiye’nin yıllık bazda en fazla ışınım alan bölgesi (Yıllık 2950 saat günlük ortalama 8.5 saat). Öyle ki, yazın güneşli ama kışın yağmurlu/bulutlu geçen Akdeniz sahilinden bile daha fazla yıllık ortalama ışınım oranına sahip, ama TOKİ’de güneş paneli ile hanelere elektrik vermek ya da Gün-Isı sistemleri ile yalnızca suyu ısıtmak bile yasak. Çünkü, TOKİ’ci firmalar ile banyo suyunu ısıtırken kullanmak zorunda kaldığımız elektriği satan firmalar ya aynı kişiler ya da ortaklar.

TOKİ 1984’te kuruldu ve geçirdiği dönüşümler Türkiye’nin geçirdiği dönüşümlerin bir simetrisi gibi. İlk başlarda TOKİ, şimdiki gibi kentsel dönüşüm adı altında arazilere çökme ya da bitmeyen faizlerle iktidara fon sağlama gibi bir vizyonla hareket etmiyordu. TOKİ uzunca bir süre, Toplu Konut Fonu aracılığı ile, ev yapmak isteyen kooperatifler ve yerel yönetimlerle işbirliği içerisinde, toplu konut yapımını düşük maliyetli bir şekilde fonladı. Özellikle İstanbul ve Ankara’da 1984-2002 arasında 940 bin konut finanse edildi, bu konutların 549 bini TOKİ-Kooperatif işbirliği içinde yapılmış ve bu süre zarfında TOKİ’nin bizzat kendi yaptığı konutlar yalnızca 43.145 konut ile sınırlı kalmıştı.

90’lar denildiğinde akla gelen genelde beyaz Toros arabalardır. Bu araçlar ve bu araçları kullananların kötü şöhreti fazlasıyla hak edilmiştir, ama bu beyaz Toroslar hikayesini besleyen yan hikayelerden birisi de, Selim Edes, Engin Civan, Korkmaz Yiğit, ANAP yöneticileri, Semra Hanım, Alaattin Çakıcı ve Sedat Peker’in de isimlerinin karıştığı meşhur CivanGate skandalıdır. Ki, 12 Eylül rejimi ile birlikte kurumların ve sosyal devletin tasfiyesi ile başlayan mafya-siyasetçi-sermaye konsorsiyumunun 90’ların ortalarına tekabül eden en büyük operasyonlarından birisi TOKİ’yi de fonlayan Emlak Bankası’nın içinin boşaltılması ve batırılması olmuştur.  Aynı yıllarda, TOKİ’nin başında bulunan ve Ankara-İstanbul gibi yerlerde önemli konut projelerine imza atan Yiğit Gülöksüz[5], 1997 yılında dönemin sağcı iktidarları tarafından oldukça sosyal demokrat bulunarak görevden alınacaktır.

2001 krizi ile birlikte TOKİ’nin şimdiki pozisyonuna doğru hızlı evrimleşmesi başladı. 2001 yazında Toplu konut fonu kaldırıldı ve gene 2001 krizinde iflas eden Emlak Bankası’nın mülklerinin bir kısmı TOKİ tarafından sahiplenildi. Sonrasında bu mülkler ve başka mülkler TOKİ’nin bir alt birimi Emlak Konut GYO tarafından işletilmeye başlandı ve 1969’da kurulmuş olan Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü de TOKİ’ye bağlanınca, TOKİ Türkiye’nin emlak devi haline geldi. TOKİ, mülk zenginliği, geniş müteahhit ağı ve bu sistemi finanse eden kamu bankaları aracılığı ile AKP yıllarının katalizörü olacak olan inşaat sektörünün amiral gemisi oldu. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, işte bu sistemin idaresi için kuruldu ve başına, gene AKP tarzı siyasetin en önemli isimlerinden Erdoğan Albayrak getirildi[6].

Bundan sonra, TOKİ  kalekollardan deprem konutlarına, toplu konuttan misafirhanelere kadar pek çok yapı biçimine el attı. Böylelikle, bir yandan AKP tarzı rantiyenin, diğer yandan da gene dokunulmazlıklar aracılığı ile AKP tarzı toprak kolonizasyonunun ve dünya 5’ten büyüktür tahtırevancılığının (Pakistan, Kuveyt, Tunus, Nijer…) bir temsili oldu.

Benim kendi adıma TOKİ deneyimim, AKP’nin bize yaşattığı bütün diğer deneyimler gibi, Can Kozanoğlu’nun Cilalı İmaj Devri kitabında uzun uzadıya anlattığı, yaldızları sürekli dökülen bir mış gibilik deneyimi oldu. Nasıl ki, pandemi yokmuş gibi çalıştırıldıysak, ama bir yandan da pandemi varmış da önlemler alıyormuşuz gibi yaparak, dağıtılıyormuş gibi yapılan sosyal yardımları alıyormuş gibi yaptıysak… Tenekeden hallice olduğu için sürekli delinip patlayan radyatörler, yoksulluğun müstehakı olarak kafamıza düşen mutfak banyo fayansları, şebeke suyunun bile basıncını kaldıramayıp yırtılan krom bataryalar, deve boyunsuz tuvaletler, suntadan mutfak tezgahları, bütün mahalle iç içe yaşama imkanı veren izolasyonsuz duvarlar…

Hülasa, sanki bir evimiz varmış gibi, üstelik tüm bu mukallitliğin borcu, Sisiphos’un çilesi dolduğunda ya da Xenon paradokslarındaki tavşanlar yuvasına vardığında bitmeyecekmiş gibi deneyimlenen, bir yeni Türkiye deneyimi…

Dahası, geçtiğimiz hafta açıklanan TOKİ-Sosyal Konut dev projesinin takdimindeki ‘ciddiyete’ bakarsak, saray artık TOKİ’yi de mış gibilikler seviyesinden kurtararak; Kanal İstanbul, Yerli Otomobil-Uçak, Karadeniz Gazı, Mavi Vatan toprağı, kontoryum madeni, Erke dönergeci, Süleyman’ın Hazinesi gibi davultozu kalemleri derekesine yükseltmiş görünüyor.

NOTLAR:
[1] Duygu Doğan ve Sidar Bayram’a bu yazıya katkıları için müteşekkirim.
[2] Yüklenici ve alt-yükleniciler için birkaç anahtar kelime var. Bunlardan en önemlisi ‘hak-ediş’. TOKİ gibi merkezi bir şekilde yönlendirilen yatırımlarda, ana yüklenici firma, TOKİ’ye ve bakanlığa karşı sorumludur. İş bitirme esasına göre, hakkediş kazanır ve gene hakkedişe göre ödeme yapılır. Örneğin, işe başlarken bir miktar, işin yüzde 30’u, yüzde 70’i, yüzde 100’ü yapılıp teslimatlar yapıldığında işbitirme esasına göre hakkedişler ödenir. Ama burada, yüklenici firmalar ile taşeronlar tarafından ustaca işletilen bir kurnazlık vardır. Tedarikçiler ve işçilere karşı mesuliyet taşerondadır, devlete karşı mesuliyet ise ana firmada. Dolayısıyla, hakkediş ücretleri taşerona değil, ana firmaya yatırılır. Burada büyük bir karambol ortaya çıkar, ana firma devletten ödeme aldığı ama taşerona ödeme yapmadığı, ödemeleri geciktirdiği için (ya da taşeronların iddiası genelde bu yönde olur) taşeronlar tedarikçiye ve işçilere ödeme yapamaz, bir süre sonra da battığı iddiası ile tası tarağı toplayıp, şantiye sahasını terk eder. Böylelikle, TOKİ’ler aracılığı ile ilçeye modernlik, dolandırıcılığın modern ve bürokratik biçimleri aracılığıyla ihraç edilmiş olur.

[3] Benzer bir deneyimi ben de yaşadım, 2017’de yaklaşık 125 bin tl olan 3/1 TOKİ dairesine, 26 bin tl taksit ve 47 ayda ortalama 1400 tl para ödedikten sonra, 2021 senesinde, 126 bin TL borcu kalmış olduğu halde, bir akrabama devrettim.

[4] Yani bunun anlamı şu, 2 ton kömür alırsanız ve kirada oturuyorsanız, ya da TOKİ taksidi ödüyorsanız, 20 bin tl kömür, 20 bin tl kira/taksit, 3 bin lira kadar aidat, 2 bin tl internet, 10 bin tl elektrik, 1000 tl kadar su faturası ödedikten sonra yaklaşık 55-60 bin tl, daha hiç pazara çıkmadan, çocuğu okula göndermeden, hiç sigara, içki, kıyafet, toplu taşıma masrafı yapmadan size gerekli olan para ki bu da bir asgari ücretlinin toplam 10-11 aylık geliri demek. Üstelik bu benim yaptığım hesap, 4-5000 bin nüfuslu, kira ve su gibi kalemlerin kentlere ve sahillere göre son derece mütevazi kaldığı bir taşra ilçesi için.

[5] Yiğit Gülöksüz’ün ayrıntılı bir biyografisi, İlhan Tekeli hoca tarafından kaleme alınmıştır ve şu adresten ulaşılabilir.

[6] Bu konuyu tafsilatlı olarak okumak isteyenler editörlüğünü M.Aymes, B.Gourisse ve E. Maccard’ın yaptığı Devlet Olma Zanaatı içinde J.F.Peruse’nin “Kamusal Devlet: Toplu Konut İdaresi (TOKİ) Hakkında Bazı Tahminler” isimli makalesine bakabilirler.

TOKİ’nin ötesinde, kent, inşaat ve rant gibi başlıklar için, Prof.Dr. Şerife Geniş’in editörlüğünde hazırlanan İdeal Kent Araştırmaları Dergisi’nin sayıları ve Tanıl Bora’nın derlediği İnşaat Ya Resulallah isimli çalışmaya bakılabilir.


Osman Özarslan Kimdir?

1977 yılında, Burdur’un Çavdır ilçesinde doğdu. 2005 yılında, Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nü kazanıncaya kadar öğrencilikten başka pek çok iş ile iştigal etti. 2010 yılında aynı okulun Sosyoloji Bölümü’nde yüksek lisansa başladı. Nisan 2015’te, Masculinities at Night in the Provinces başlıklı tezini savunarak, yüksek lisansını tamamladı. Bu tez, Hovarda Alemi, Taşrada Eğlence ve Erkeklik ismiyle 2016 yılında yayınlandı. 2015 yılında Pamukkale Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde doktoraya başladı ve 2019 yılında Organ Bağışı ve Kaçakçılığı, Yeni Tıbbi İmkanlar, Yeni Sosyolojik Meseleler adlı tezini savunarak doktorasını hak etti. Değişik dönemlerde, gazete-dergilerde, fanzinlerde, bloglarda ve internet sitelerinde, ideoloji, politika, kültür yapıları, ve filmler üzerine yayınlanmış pek çok inceleme, deneme ve eleştiri yazısı vardır. Bundan başka, üç bireysel (Kemalizm Sovyetler Sosyalizm; Dekalog-Kemalist İlahiyat İçin Bir İlmihal; Hovarda Alemi-Taşrada Eğlence ve Erkeklik) kitabı yayınlanmış, dört de editörlü (Resmi İdeoloji ve Kemalizm; Öncesi ve Sonrası ile 1915 İnkar ve Yüzleşme; Emile Durkheim'ı Yeniden Okumak; Sıkıntı Var-Sıkıntı Kavramı Üzerine Denemeler) kitaba katkı sunmuştur. Halen, merkezin dışında kalmış taşra coğrafyalar ve toplumsal normlar tarafından içerilemeyen berduşlar, piizciler, defineciler, kumarbazlar, muskacılar, gibi değişik gruplar arasında, çalışmalarını sürdürmektedir. Osmanlıca ve İngilizce bilir.