YAZARLAR

Terim ve akışkan alışkanlıklar 

Türk futbolunun engelleyici sarkacı "Mustafa Denizli ve Fatih Terim" pragmatizmidir. Bu ikilinin Türk futbol oyun pratiğine kattıkları keyfilik, gelişmenin ulu setleridir. Bu set ve barajlar aşılmadan Türk futbolunda gelişmek ve serpilmekten bahsetmek komik olacak. 

Galiba Fatih Terim, işini ciddiye almıyor; futbol oyununu taktik kaosların yazboz tahtası sanıyor. Ona göre futbol bir bilme ve tarif işidir; diğer bir deyimle algının temellendirdiği bir bilme işidir. Belki de öyledir! Futbol yazar ve yorumcuların futbolu bilgi düzeyinde tutup, ayrıntılara vakıf olmayı yeterli saymaları, makul karşılanabilir bir varsayım olabilir. Ama bir teknik direktör ve oyuncu grupları kendini böyle bir gerekçeyle sınırlandıramaz. Eğer futbol evvel emirde bir bilgi ve bilme işiyse, o zaman her Allah’ın günü yapılan antrenmanları nasıl izah edeceğiz? Bu laflarımdan futbol bilgisini küçümsediğim filan sanılmasın. Her işte olduğu gibi, futbolda da bilgi çok kıymetli bir değerdir. Niyetim bilgiyi küçümsemek filan değildir. Bütün amacım, bilgiyle nasıl ilişkilendiğimizdir. Çünkü bilgiyi bilgi yapan şey, onun nasıl kullanıldığıdır. 

Futbol bilgisi, büyük bölümüyle uygulama bilgisi olduğu için, bilinç süreçlerinden çok bilinçaltına dairdir. Bilinen ya da öğretilen her şey tatbik edileceği için, bilgiyi bir hafıza malzemesi olmaktan çıkarıp, otomatik refleks haline getirmek lazım gelir. Akışkan bir oyun, düşünmekten çok yapmaya meyillidir. Hız düşüncenin değil, motor davranış haline getirilmiş otomatik alışkanlıkların ürünüdür. 

Türkiye liglerinde en fazla şampiyonluk tatmış ve herkesten daha çok maça çıkmış bir teknik direktörün, bu gerçeklerin farkında olmadığı ileri sürülemez. Eğer Fatih Terim bütün bu gerçeklerin farkındaysa, neredeyse haftalık taktik düşünce ve sistemlerle her maça çıkması nasıl açıklanabilir? 

"Ben söyledim, oyuncular anladı ve çıkar bunu yaparız" hafifliğinde bir yaklaşım zihinsel olarak iş başında değilse, bu kolaylığa hangi cesaret cevaz verir? Aslında bu yaklaşım bütün topçuları filozof ve bir numaralı taktik dehası varsayar. İstikrarı ve yoğun pratik faaliyeti küçümsemeden, on bir kişiden oluşan bir futbol takımının sistemiyle ve taktik düşünceleriyle, baş döndüren bir hızla oynanmaz. 

Yıllar önce yazmıştım. Türk futbolunun engelleyici sarkacı "Mustafa Denizli ve Fatih Terim" pragmatizmidir. Bu ikilinin Türk futbol oyun pratiğine kattıkları keyfilik, gelişmenin ulu setleridir. Bu set ve barajlar aşılmadan Türk futbolunda gelişmek ve serpilmekten bahsetmek komik olacak. 

Futbol oyununun ihtiyacını kazanma hırsı belirleyemez. Bir oyunu kazanmak, oyun adına bir şey ifade etmez. Tam tersine oyuna sadık kalmak ve oyunun sonucu olarak kazanmak, gelişme adına umut vericidir. Skor ve sonuç oyunun ürünü ise değerlidir, güvenilirdir ve üstüne yeni şeyler ilave edilebilir. 

Futbol oyunu kolay inşa edilen bir süreç değil; dolayısıyla kolay vazgeçilen bir şey olmaz. Yetenek denilen şey tanrı vergisi değildir. Yetenek uzun yıllar yapılan çalışmaların sonucu olarak elde edilen form halidir. Demek ki çalışmak esastır ve her çalışma istikrar gerektirir. 

Sık sık fikir değiştirmek bir fikir filan değildir. Sık sık sistem değiştirmek, sistem dehası olmak anlamını taşımaz. Olsa olsa hem fikre ve hem de sisteme inanmamak olur. 


Ali Fikri Işık Kimdir?

Ali Fikri Işık, 1958 yılında Mardin’in Savur ilçesine bağlı Xeramemo köyünde doğmuştur. İlk ve ortaokulu Batman’da, liseyi ise Silvan’da okumuştur. 1978 yılında Batman'da “Sesleniş” Gazetesiyle yazın hayatına başlamış. 1985 yılında yazarlar kooperatifi olan Yazko’nun dergisi “Yazko Somut”ta, 1994 yılında “Zone News” gazetesinde, 1995 yılında haftalık dergi “Roj”da, 2010 yılında Taraf gazetesinde, 2016 yılında “BasNews ve Kurdistan24 Türkçe'de yazmıştır. Amedspor Kaos ve Direniş Amedspor kitaplarının yazarıdır.