Sürdürülebilir moda: ‘Sorumluluğu tüketicide gören bakış açısı değişim yaratmıyor’

Birbirini tetikleyen aşırı üretim ve aşırı tüketim sonucu 2014’den 2020’ye kadar, yüzde 60 daha fazla tekstil ürünü satın alındı. Kaygı veren bir başka nokta ise bunların yüzde 85’inin çöpe gitmesi...

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Petrol endüstrisinden sonra en kirletici ikinci sektör olan moda endüstrisinde sürdürülebilirlik, son 15 yıldır gündemde. Dünyanın pek çok yerinde tedarik zincirlerini, üretim koşulları ve tüketim alışkanlıklarını analiz eden çalışmalar yapılıyor.

Yönetim danışmanlığı firması McKinsey & Company’nin araştırmasına göre küresel karbon emisyonunun yüzde 10’undan moda sektörü sorumlu. Araştırmaya göre birbirini tetikleyen aşırı üretim ve aşırı tüketim sonucu 2014’den 2020’ye kadar olan süreçte, yüzde 60 daha fazla tekstil ürünü satın alındı. Kaygı veren bir başka nokta ise alınan tekstil ürünlerinin yüzde 85’inin çöpe gitmesi.

‘TÜRKİYE’DE SON 3 YILDIR POPÜLER’

İzmir Ekonomi Üniversitesi, Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü’nden Doç. Dr. Şölen Kipöz, sürdürülebilir moda kavramının Türkiye’de son üç yıldır popülerlik kazandığını söylüyor.

Küreselleşmeyle birlikte ortaya çıkan uluslararası serbest ticaret anlaşmalarının üretimi üçüncü dünya ülkelerine kaydırdığını belirten Kipöz, bu durumun sosyal adaletsizliği beraberinde getirdiğini belirtiyor. 2013 yılında Bangladeş’te binden fazla işçinin öldüğü Rana Plaza felaketiyle bu durumun daha görünür hale geldiğini hatırlatarak şöyle diyor: “Özellikle ABD’de Bill Clinton’ın imzaladığı NAFTA (Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması), bütün üretimin üçüncü dünya ülkelerine kaydırılmasına sebep oldu.”

‘YÖNETİCİLERİN YÜZDE 50’Sİ SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ ÖNEMSİYOR’

Bilgi Üniversitesi Moda Tasarımı bölümünden Dr. İrem Arıkan Ekşi’ye göre, uluslararası anlamda küresel iklim kriziyle mücadele için en etkili araç Paris Anlaşması. Bu kapsamda Türkiye’nin anlaşmaya taraf olup 2030 hedefi koymasının çok önemli bir adım olacağı savunuluyor. Arıkan Ekşi, Japonya gibi ülkelerin 2050’ye kadar sıfır emisyon hedefi olduğunu hatırlatarak şöyle devam ediyor: “Üretim, iklim değişikliğiyle tamamen iç içe olduğundan dolayı tekstil ve modanın bu konuda yapacağı çok şey var. 2020 Mckinsey raporuna baktığımız zaman artık moda endüstrisindeki yöneticilerin yüzde 50’sinin sürdürülebilirliği ilk sıralardaki gündem olarak gördüğünü biliyoruz. Tüketicilerin üçte ikisinin, artık iklim değişikliğini sınırlama konusunda rol almak istediğinin de farkındayız.”

‘SORUMLULUĞU TÜKETİCİDE GÖREN BAKIŞ AÇISI DEĞİŞİM YARATMIYOR’

Indigofriends Platformu’nun Kurucusu Ebru Debbağ, 30 yıldır yer aldığı tekstil sektöründe uzun zamandır “Sorumluluk kimde?” tartışmasının yürütüldüğünü anlatıyor. “Hızlı modayı kullanan tüketicinin üstüne parmağımızı çevirip ‘Sen niye bunu kullanıyorsun?’ dediğimizde aslında ne o büyük resme bakıyoruz ne de o kaynak kullanımını dile getiriyoruz.”

Sorumluluğu tüketicide gören bakış açısıyla bir değişim yaratamadıklarını belirten Debbağ, bu bakış açısının yalnızca toplumun yüzde 2’sini sürdürülebilirliğe çektiğini belirtiyor. “Suçlamak çözüm değil, sorumluluğu bir parça bireyin üstünden almak gerekli. O zaman sorumluluk bir parça endüstri paydaşlarının üstüne geçecek. Bu noktada izlenmesi gereken yol biraz uzun soluklu bir maraton. Hemen olsun bitsin denecek kadar kolay bir süreç değil.”

“Eğer değişimi gerçekten istiyorsak bir defa bilimsel temellere dayanacağız. Paydaşlarla ortak çalışmalar yürütüp, değerlendirmeler yapıp geri bilgilendirme süreçleri tasarlayacağız. Burada Türkiye olarak baktığınız zaman biz ihracatımızın yüzde 50'sini Avrupa Birliği’ne yapıyoruz. Çok kritik bir şey bu. Sınırda karbon vergisi diye bir kavramla karşılaşıyoruz. Yani biz bu dönüşümleri yapmazsak, zaten zarar göreceğiz endüstri olarak. Dolayısıyla endüstrinin bütün paydaşlarıyla bir araya gelerek bir yolculuğa imza atması er ya da geç mutlaka gerekecek.”

Peki dünyada 300 milyondan fazla kişinin çalıştığı moda endüstrisi insan odaklı mı? University College Dublin’den Dr. Hakan Karaosman, “Moda endüstrisi şu an geldiği nokta kâr ve kontrolsüz büyüme odaklı. Burada yapmamız gereken şey insanı bu sistemin merkezine getirmek” diyor.

‘YÜZDE 5’LİK BİR KESİM YÜZDE 98’LİK GÜCÜ ELİNDE TUTUYOR’

“Daha adil ve sosyal adaletli bir moda sistemi yaratabilmek mümkün mü?” sorusunun sektörde yer bulması gerektiğini vurgulayan Karaosman, yılda 8-12 koleksiyon çıkaran mevcut işletme modelinin değişmesi gerektiğini belirtiyor. Değişimin adil bir güç dağılımıyla geleceğini belirterek şöyle diyor:

“Güç en büyük markaların sahip olduğu çok küçük bir havuzda toplanıyor, fakat o gücü getiren elemanlara dağıtılmıyor. Burada çok asimetrik bir dağılım görüyoruz. Çünkü yüzde 5’lik bir dilim yüzde 98’lik gücü elinde tutuyor.”

Dr. Karaosmanoğlu, adil bir moda endüstrisi hedefi için sürecin üretim yapan işçileri kapsayacak biçimde kurulması gerektiğine dikkat çekiyor:

“Platformların hiçbirinde çalışanları, sendikaları görmedim. Tedarik zincirini ve moda endüstrisini bu kadar güçlü hale getiren o sessiz kahramanların sesini çıkardığını duymadım. Eğer sosyal adaleti konuşmak istiyorsak sahne arkasında kalan o sessiz kahramanların sesinin artık duyulması gerekiyor. Çünkü kararlarımız sesini duymadığımız insanları etkiliyor.”

*Adil ve Ekolojik Giysinin Süreçleri Çalıştayı’nda yürütülen tartışmalardan hazırlanmıştır.