YAZARLAR

Süper kahramansız bir süper kahraman filmi

"Black Panther", güçlü kadın karakterleri ve bunları Afro-Amerikan olarak sunmasıyla zaten Marvel evreninde ayrı bir yere çıkan bir filmdi… Bu devam filmi ise ait olduğu kökleri hiçbir şekilde mahcup etmese de isminin vurguladığı gibi ‘sonsuza’ kadar Wakanda havası estiremeyecek.

Bu, ilk defa olmuyor! Marvel ‘ailesi’ süper kahramanlarından, daha doğrusu ‘Avengers’larından birine daha veda edip ardından onun ‘bıraktıklarına’ -başka bir deyişle- mirasına eğilmeyi sürdürüyor. Bunu daha önce "Spider-Man: Far from Home"da da görünen, önemli süper kahramanlardan "Iron Man" için yaptı; aynı şekilde "Black Widow" esas karakteri Natasha Romanoff’un kendini kahramanca feda etmesiyle (şimdilik) son buldu. "Avengers: Endgame" filmi ise bu anlamda seyircilere adeta bir ’zirve’ yaşattı!

Bize son olarak sunduğu "Thor: Love and Thunder" hâlâ hafızamızda kötü bir ‘şaka’ gibi yer almışken, MCU’nun bu sefer bir diğer önemli süper kahramanı "Black Panther"e tekrar sarılması oldukça düşündürücü, hatta endişe vericiydi. Üstelik ilk filmde ve diğer Marvel yapımlarında yer alan Black Panther’in, yani Chadwick Boseman’ın ne yazık ki aramızdan çok erken ayrıldığını göz önüne aldığımızda…

Bu kayıp beraberinde bazı soruları da getiriyordu: Acaba Marvel daha önce Lucasfilm’in Prenses Lea’yı tekrar hayata döndürmek için kullandığı gibi eski filmlerden kalan görüntülere başvuracak mıydı? Ya da belki daha da kötüsü olarak, Boseman bilgisayar yardımıyla tekrar diriltilip devam filminde yer alacak mıydı? Gerçi Kevin Feige (Marvel Stüdyoları başkanı) aktörün kaybından kısa bir süre sonra ‘T’Challa’ rolü için yeni bir ‘casting’ yapmayacaklarını açıkladı ama yine de içimizde bir kuşku vardı. Bu teknik ‘çözümün’ temelleri 1994 yılında "The Crow" filmi çekimi sırasında (esrarengiz bir şekilde) kazara ölen ve bir şekilde tekrar hayata döndürülen Brandon Lee örneğine kadar uzanıyordu. Boseman’ın aramızdan ayrılışı filmin devam projesini daha da umutsuz bir hale getiriyor, üç tane büyük eksikliği gözler önüne seriyordu: Afişteki ilk isim, kral Tchalla rolü ve kralın süper kahraman kimliği…

Dolayısıyla filmi görmeden bile hikâyenin çok ‘iyi bağlanmış’ olmayacağını biliyorduk. Filmin ‘giriş’ bölümü, ne ‘Tchalla’nın kaybı üzerine fazla zaman kaybetmeliydi ne de bir çırpıda geçmişi tamamen unutturmalıydı. Dolayısıyla film, bir anlamda seyircilerden belli ölçülerde bir sabır ve anlayış bekliyordu diyebiliriz. Sonuç olarak amaç, amiyane tabirle ‘durumu kurtarmaktı’ ama filmin biraz sakar ve eksik yanlarına rağmen bizce yönetmen Ryan Coogler ve senaristi Joe Robert Cole bu görevi yerine getiriyorlar. Filmde en azından "Black Panther" anısına bir ihanet yok!

Hikâyeye dönecek olursak: Kral Tchalla bütün çabalara rağmen kurtulamamıştır ve Wakanda ülkesini yönetmek annesi Kraliçe Ramonda’ya kalmıştır. Tchalla’nın kız kardeşi Shuri ise zamanı gelince tahtı devralmak yerine, daha çok bilimsel çalışmalarla hayatını sürdürmektedir. Wakanda ülkesindeki çok zengin Vibranyum kaynakları dünyadaki diğer ülkelerin iştahını kabartmaktadır ve bu ülkeler kaynakları çalmak için başarısızlıklarla sonuçlanan gizli operasyonlar da yapmışlardır. Bu süreçte ortaya çıkan bir başka canlı ırkı iki tarafı da tehdit edecektir.

GÜZEL BİR SAYGI DURUŞU

Chadwick’in hazin kaybı ister istemez filme bir derinlik katıyor. Yönetmen trajediyi kullanma kolaycılığına kaymadan aktörün hatırasına yakışan bir anma töreniyle filmini açıyor. Bu sekansta gözlemlediğimiz koreografik danslar, törenler oldukça başarılı kamera açıları ve sanat yönetimi eşliğinde önümüze getiriliyor. Yönetmen Ryan Coogler’ın son bir defa ‘comic book’ karakteri kadar, aktöre de olabildiğince sadık kalma gayretinde olduğunu hissediyoruz.

Bazı açılardan "Black Panther 2"nin bir ‘reboot’ yaratma amacında olduğunu düşünebiliriz ama bizce film, ilk filmle ‘kalpten’ bir bağ taşıyor. İlk "Black Panther" heyecanlı bir macera eşliğinde Wakanda medeniyetinin gelenekleri ve değerleri ve bunların aktarılması gibi konular üzerine eğiliyordu. Bu devam filmi aynı konulara odaklanmaya devam ederek, onlara biraz daha boyut eklemeye çalışıyor.

Chadwick’i güzel bir şekilde anmak ve bunu bir şekilde hikâyeye katmak, beraberinde yan karakterlere daha fazla yer açmak için de fırsat yaratıyor. "Black Panther 2" aslında bir süper kahramansız bir ‘süper kahraman’ filmi. Senaryo kendi Marvel yapımlarının ‘hazmetmesi zor’ reçetelerinden uzak durarak farklı bir kahramanlık ortamı yaratmaya çalışıyor. Dolayısıyla bu tek karaktere ‘saplanmama’ isteği, yaşadıkları acı kaybı değişik yollarla atlatmak veya ‘tedavi etmek’ isteyen kadın karakterlere aralarında hoş diyaloglar ve duygusal alışveriş sahneleri sunma fırsatını veriyor.

FABRİKA AYARLARINA DÖNÜŞ

Ancak bu farklı açılımlar taşıyan ve dozunda bir matem havası hissettiren hikâye yönetmenin adeta ‘fabrika ayarlarına’ dönmesiyle giderek orijinal yönünü kaybetmeye başlıyor. Birden bir Marvel blockbuster’ının dümeninde olduğunun farkına varan (daha doğrusu olduğunu tekrar hatırlayan) Coogler, filme Wakanda halkına düşman Namor ve halkını katarak yavaş yavaş hem bireysel hem de toplu savaş sahnelerine ağırlık vermeye başlıyor. Sonuçta bir Marvel filminde bu son derece doğal bir durum ve türe meraklı sinemaseverler asıl bunu beklerler ama bu aksiyon sekanslarını Marvel külliyatında ilk sıralara koyamayacağımız da bizce bir gerçek. Bu sahneler belki göz dolduruyor ama sanki bunları daha önce defalarca hem de yine aynı yönetmenin elinden çıkmış olan ilk örneğinde çok daha iyilerini görmüş olduğumuz izlenimine kapılıyoruz. Wakanda halkının silahlarına, uzay gemilerine, çarpışma tarzlarına ve her türlü teçhizatlarına yabancı olmadığımızı hesaba katarsak, ilgimizi asıl çekecek şey onların karşısına dikilen Namor oluyor. Bu karakter de güçlerini sergilerken bazen uçuk noktalara gitse de genel olarak ihtiyaç duyduğumuz tehditkar atmosferi yaratıyor. Ancak bu karakterin amaçları ve savaş çıkarmaktaki dayanakları oldukça basit ve derinliksiz çizilmiş.

Hikâyedeki çok orijinal olmayan entrika, ilk filmle bir bağlantı noktası kurmaktan başka bir görevi olmayan gereksiz federal ajan karakterleri ve ana karakterlerin aynı konuları tekrar tekrar dile getirmeleri filmi bulandıran öğeler…

WAKANDA HALKININ NEFERLERİ…

Filmin baş dört kahramanını canlandıran Angela Bassett, Danai Gurira, Leitia Wright ve Lupita Nyong’o'nun performanslarına ise hiçbir sözümüz olamaz! Gerçekten her biri rollerine adeta dört elle sarılmışlar ve filmin biraz fazla uzun süresine (2 saat 47 dakika) dayanmamızı sağlayan ana etkenler oluyorlar.

Sonuçta "Black Panther", güçlü kadın karakterleri ve bunları Afro-Amerikan olarak sunmasıyla zaten Marvel evreninde ayrı bir yere çıkan bir filmdi… Değindiğimiz gibi, bu devam filmi ait olduğu kökleri hiçbir şekilde mahcup etmese de isminin vurguladığı gibi ‘sonsuza’ kadar Wakanda havası estiremeyecek. Belki Marvel serisinde sadece hoş bir yapım olarak hafızamızda kalacak! En iyi ihtimalle…


Kerem Bumin Kimdir?

1976 yılında Paris'te doğdu. 1994 yılında İzmir Özel Saint-Joseph Lisesinden mezun oldu. 1996-2000 yılları arasında Strasbourg Sosyal Bilimler Fakültesinde (USHS) Tarih ve Edebiyat bölümlerinde okudu. Ardından 2000 yılında İstanbul'a geri dönüp 2004 yılında Bilgi Üniversitesi Sinema/ Televizyon bölümünden mezun oldu. 2004 yılından itibaren çeşitli uzun ve kısa metrajlı sinema filmlerinde ve Belgesel filmlerde yardımcı yönetmen olarak görev aldı. Semih Kaplanoglu'nun 'Süt' adındaki sinema filminin ekibinde yer aldı. Son birkaç yıldır Yunan yönetmen Angelos Abazoğlu ile birlikte, Arte kanalı için Belgesel filmler üzerinde çalışmaya devam ediyor . Gazete Duvar'da sinema filmleri üzerine eleştiriler yazıyor .