YAZARLAR

Sonsuz çocukluk şöleni nerede?

“Çocuklar, yarınımız” demekle olmuyor; onların bugününü de güçlendirmek ve hepimizin günbegün yoksullaştığı bu ekonomik şartlar altında en temel ihtiyaçlarını karşılamak üzere çocukların üzerlerinde koruyucu-önleyici destek şemsiyesini açık tutmak hiç olmadığı kadar önem kazanmış durumda. Çocuklara kıymayın efendiler.


“Koşuyor altı yaşında bir oğlan,
uçurtması geçiyor ağaçlardan,
siz de böyle koşmuştunuz bir zaman.
Çocuklara kıymayın efendiler.”
Nazım Hikmet Ran

Ülke gündemi bir süredir ağırlıklı bir şekilde çocuk istismarı ve çocuk ihmali örnekleriyle dolu. Neredeyse her yeni gün yeni bir dramla karşı karşıya kalıyoruz ve odağında da hep ama hep çocuklar var.

Ufacık yaşta evlendirilen, eğitimden koparılan, aç bırakılan, katledilen, sokaklarda çalıştırılan, hakları yok sayılan, benlik saygısını yitiren, şefkatten yoksun bırakılmış, travmalar arasında savrulan, yaraları sağaltılmayı bekleyen çocuklar...

Bir insana onca kötülük hiç yapılır mı?

Veya Dostoyevski’nin o meşhur sorusunu soralım bu kez de: “Çocukluğumuzdan bu yana bize göz kırptığı halde bir türlü parçası olamadığımız bu sonsuz şölen de ne?”

Çocukların bir türlü dahil olamadığı o sonsuz çocukluk şöleni nerede?

Son olarak Eskişehir’de anne ve babaları cezaevinde olduğu için halasının vesayeti altındaki üç kardeşten 6 yaşındakinin açlıktan hayatını kaybettiği, diğer kardeşlerin ise yetersiz beslenme nedeniyle sağlık durumlarının kritik eşikte olduğu, haklarında ise acil koruma kararı alındığı haberi, günlerdir yüreğimizin ta orta yerine oturdu.

Burada çocuğun, kendisine bakmakla yükümlü kimse tarafından en temel fiziksel ihtiyaçlarından olan beslenmeden mahrum bırakıldığı, yani çocuğun “eylemsizlik” sonucu kasıtlı bir şekilde “ihmal” edilmesi ve “eziyet” görmesi söz konusuydu.

Elbette üzüleceğiz, haykıracağız öfkemizi... Ama çözüm de üreteceğiz. Çünkü bu alanda yıllardır çalışan, emek veren, çözüm önerileriyle saha çalışmalarını güçlendiren çok değerli uzmanlarımız var.

Tarafı olduğumuz Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi var, Anayasa’nın hükümleri var, Çocuk Koruma Kanunu var. Güçlü bir yasal altyapımız var.

Öte yandan, Avrupa çapında ebeveynlerinden biri hapiste olan yaklaşık 2,1 milyon çocuk var ve bu çocukların sorunlarının çözümü için özellikle yirmi yılı aşkın süredir Avrupa’da da birikmiş bir deneyim var. Örneğin merkezi Fransa’da olan Children of Prisoners Europe (Avrupa’daki Mahkumların Çocukları) isimli bir ağın iyi uygulama örnekleri ve eğitim programları var.

Var da var...

Çocukların iyi olma halleriyle ve üstün yararlarının sağlanmasıyla ilgili her türlü sorun, ancak bu uzmanların yönlendirmelerinin politika çıktıları ve uygulamaya dönüştürülmesiyle mümkün. Yoksa birkaç gün sonra kızgınlığımız başka odak noktalarına kaydığında bu da gündemin tozlu raflarında yerini alacak.

Oysa “geçmiş” hiçbir zaman geçmişte kalmayacak. Yangın da hepimizin yangını olmaya devam edecek.

Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği, “yoksulluk, açlık, istismar, çocuk koruyamama bir sistem sorunudur” diyerek bir süredir bu konuda önleyici politikaların ivedilikle uygulanması çağrısında bulunuyor.

Dernek özellikle şunu vurguluyor: Ülkemizde ebeveynleri cezaevinde olan çocuklar için politika üretilmeli; çünkü bu kişilerin çocukları da oldukça stresli yaşam koşullarından geçmekte. Ayrıca, bu durumdaki çocukların sayılarına, yaşadıkları bölgelere, yaşam koşullarına dair düzenli ve güvenilir istatistik tutulmalı. Zira bir sorunu çözmenin en önemli aşamalarından biri sayısal olarak büyüklüğüne dair bir farkındalık doğmasıdır.

Bir diğer deyişle, burada hem çocuk yoksulluğu hem de koruyucu-önleyici hizmetin zamanında ve etkin şekilde aileye ulaştırılmamasıyla ilgili bir ihmal var.

Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği İstanbul Şube Başkanı İkram Doğan, çocuklarda derin yoksulluk konusunda kapsamlı çalışmalarda bulunmuş bir uzman.

Doğan, sosyal hizmetlerin amacının yardım vermekten ziyade, korumak, desteklemek ve rehberlik etmek olduğunu ve bu işlevin de halihazırda ağırlıklı olarak Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nda istihdam edilen sosyal hizmet uzmanları eliyle yapılması gerektiğini önemle vurguluyor.

Süreç ise şu şekilde işliyor: Çocuk bakımı konusunda yeterli sosyo-ekonomik kaynaklara erişimi olmayan aile veya bakımdan sorumlu kişiler, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın il müdürlüğüne ve sosyal hizmet merkezlerine başvuruyor; sonra sosyal hizmet uzmanı tarafından mekâna gidilerek sosyal inceleme yapılıyor ve bu incelemede ailenin içinde yaşadığı sistem, kırılganlıklar, engellilik, yoksulluk gibi faktörlerin yanı sıra ihmal ve istismar gibi risk faktörleri de belirlenebiliyor.

Sosyal inceleme raporu, bilimsel ve mesleki bir rapor. Sonucunda ise sosyal hizmet uzmanı tarafından kanaat kullanılıyor ve “şu kişiler şu yasadaki şu maddelerden dolayı şu hizmetlerden yararlanmalıdır” şeklinde bir çözüm üretiliyor ve o öneri de bağlayıcı oluyor. İlgili aileye “sosyal hizmet müdahalesi” yapılıyor.

Ancak bu durumdaki ailelerin sosyal hizmet için başvurmaması durumunda yapacak bir şey olmadığı da düşünülmemeli. Zira, aile hekimi, muhtar veya komşu gibi yereldeki ilgili kişilerin de çocuk ihmali ve istismarı vakalarını fark edip başvuruda bulunmaları önemli.

Eskişehir’de yaşanan olay ise iki boyutta okunmalı. Doğan’a göre, ebeveynler tutuklandığında çocukla ilgili işlem başlatılması, vasi tayin edilenlerin uygunluğuna bakılması, uygun bulunmaması durumunda çocuğun koruma altına alınıp sosyal hizmet şeklinin –yani koruyucu aile yanında mı kalacağı yoksa kurum koruması altına mı alınacağı- belirlenmesi gerekiyordu.

Ayrıca, reşit olmayan üç çocuğun sağlık durumları ve fiziksel gelişimleri de izlenmeliydi. Dolayısıyla, bu süreçte rutin ve etkin bir sosyal inceleme yapılması sonucunda çocuğun ihmali ve çocuğa yönelik eziyetle ilgili hükümler, çocuk ölümü öncesinde işletilebilir, üç çocuk da acil devlet koruması altına alınabilir ya da koruyucu aile bakımına verilebilir ve gerekirse çocukların anne yanında kalması ve annenin cezasının infazının ertelenmesi gibi seçenekler gündeme gelebilirdi.

Yaşanan trajik olayın ardından ise, diğer iki çocuk için vasi mi atanacağı yoksa koruma altına mı alınacakları sorusu gündeme geliyor. Şu an için acil koruma kararı verilen bu çocuklar hakkındaki karar bir ay içerisinde açıklanacak. Olası beklenti ise, bu denli medyatik hale gelmiş bir olayda çocukların kurum bakımı altına alınması, gerekli psiko-sosyal desteğin ardından gerekirse ileriki dönemde devlet eliyle koruyucu aileye verilmesi.

Doğan, “sosyal yardım bağlasanız bile bu yardımın çocukların fiziksel gelişimleri için kullanılıp kullanılmadığını rutin şekilde kontrol etmeniz, vasilerin bakım verme ve koruma yeterliliğinin yerinde olup olmadığını izlemeniz, istismar ve ihmal şüphesi konusunda her zaman temkinli olmanız gerekir” diyor. 

Bu açıdan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı koordinasyonunda koruyucu-önleyici hizmetlerde ihtisaslaşmış ve yerel düzeyde örgütlenen toplum merkezlerinin yeniden açılması öneriliyor. Zira kriz doğmadan –yani Eskişehir örneğinde çocuğun ölümü meydana gelmeden- müdahale eden ve kırılgan gruplar hakkında risk analizleri yapan bu yapılanmalar 2000’lerin başında kapatılmış ve doğan boşluğu tekil sivil toplum örgütlenmeleri almış, bunlar da yeterince yaygınlaşamamıştı.

Bir süredir ısrarla vurgulanan okullarda ücretsiz bir öğün yemek uygulamasının da işletilmesi, ev içinde yeterince beslenmeyen çocukların gelişimsel sorunlarını önlemek açısından hayati önemde. Evde beslenmesi ihmal edilen çocuk için okulda ücretsiz yemek bir tür can simidi...

Sosyal hizmet uzmanlarının bir diğer vurguladığı nokta ise, bu tür durumlarda Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın tek başlı şekilde süreci yönetmesi gereği ve meslekler-arası geçişkenlikleri önleyerek çocuk koruma süreçlerinde raporların mutlaka sosyal hizmet uzmanı koordinatörlüğünde yazılmasının sağlanması.

Bu raporlar, birçok durumda farklı meslek grupları tarafından kendi başlarına hazırlanan, tek boyutlu raporlar halini alabiliyor. Oysa geçmişteki uygulamalarda sosyal hizmet uzmanı, vaka yöneticisi olur, ihtiyaç halinde farklı meslek gruplarına yönlendirme yapabilir, ama koordinasyonunu kendisi sağlar ve raporun en altındaki imza da ona ait olurdu.

“Çocuklar, yarınımız” demekle olmuyor; onların bugününü de güçlendirmek ve hepimizin günbegün yoksullaştığı bu ekonomik şartlar altında en temel ihtiyaçlarını karşılamak üzere çocukların üzerlerinde koruyucu-önleyici destek şemsiyesini açık tutmak hiç olmadığı kadar önem kazanmış durumda. Çocuklara kıymayın efendiler.


Menekşe Tokyay Kimdir?

Uluslararası ilişkiler alanında Galatasaray Üniversitesi'nde lisans, Avrupa Birliği bölgesel politikaları alanında Belçika Katolik Louvain Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimini tamamlayan ve Avrupa Birliği siyaseti alanında Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü'nden doktora derecesi olan Tokyay, 2010 yılından beri ulusal ve uluslararası haber ajansları için röportaj ve analizler yaptı. Uzmanlık alanları arasında AB siyaseti, Orta Doğu, çocuk hakları ve sosyal politikalar yer almaktadır. Kendisi Fransızca ve İngilizceden birçok kitabı Türkçeye kazandırdı. Aynı zamanda aylık klasik müzik dergisi Andante’de köşe yazarı olan Tokyay, bir yandan da sanat alanında önde gelen isimlerle ve müzik alanında üstün yetenekli çocuk ve gençlerle ses getiren söyleşi dizileri gerçekleştirdi.