YAZARLAR

Siyaset gençlere ne vaat ediyor?

Siyasi sistemler yasal ve kurumsal yapılarının katılığı ve bürokratik süreçlerin hantallığı nedeniyle değişimi yakalamakta geri kalıyor, gençlerse yeni taleplerle yeni mücadele biçimleriyle geleneksel siyasetin sınırlarını zorluyor. Siyasi partiler kadın kollarıyla kadınları, gençlik kollarıyla gençleri merkez siyasetin çeperine itmek yerine onları merkeze çekmenin yollarını aramalı.

Tarihi belli olmasa da Türkiye’nin bir seçim sürecine girmiş olması toplumsal beklentileri artırıyor ve bugünü tuhaf bir arafa, bir nevi alacakaranlık kuşağına çeviriyor. Siyasi arenada öne çıkan üç ittifak, henüz seçim kampanyalarına başlamasa da yeri geldikçe farklı seçmen gruplarına yönelik politika önerilerini kamuoyu ile paylaşmaya başlamış durumda. Burada sıklıkla vurgulanan çalışanlar, emekliler veya kadınlar gibi politika beklentileri görece belli olan gruplar dışında siyasi öncelikleri her zaman öngörülemeyen, kendi içinde sınıfsal konumları, dünya görüşleri veya kültürel değerleri açısında çeşitlilik gösteren gençler seçimlerin gidişatına, dolayısıyla Türk siyasetinin olası dönüşümüne yön verecek en önemli gruplardan biri olarak öne çıkıyor. Böyle olunca ister istemez durup sormak gerekiyor; gençler siyasetten ne bekliyor, seçimler gençler için neyi değiştirecek?

TÜRKİYE’DE GENÇLİĞİN DURUMU

TÜİK’in Mayıs 2022 tarihli verilerine göre 15-24 yaş arasındaki genç nüfus toplam nüfusun yüzde 15,3 kadarını oluşturuyor ve bu oran Avrupa Birliği üyesi ülkelerden daha yüksek. Ancak burada iki önemli gösterge dikkat çekiyor; ilk olarak 2008 yılında yüzde 17,4 olan oranın 2030 yılında yüzde 14’e gerilemesi bekleniyor. İkinci olarak yüzde 15,3’lük kesimin üçte bir kadarı 20-22 yaş grubundan oluşuyor, dolayısıyla Türkiye’nin genç nüfusu hızlı bir biçimde yaşlanıyor. Bu yaşlanma süreci dikkate alınarak gençlere yönelik politikaların yakın ve orta vadede vasıf inşası, istihdam, sosyal güvenlik gibi makro politika alanlarının yanı sıra dijitalleşme, hayat boyu öğrenim, yeşil dönüşüm ve sürdürülebilirlik gibi özel konulara da eğilmesi, gençleri gelecekteki sosyal koşullara hazırlaması gerekiyor. Artık basitçe “kolunda altın bileziği olsun”, “eli ekmek tutsun” ya da “kendi ayakları üzerinde dursun” gibi hedefler bugünün gençlerini geleceğin dünyasına hazırlamak için dar ve yetersiz bir vizyon sunuyor.

Bu acil politika ihtiyacına karşılık eğitim, istihdam, toplumsal cinsiyet ve sosyal politika alanlarında yanlış ve yetersiz uygulamalar gençleri seçim dönemiyle sınırlı olmayan, neredeyse bütün hayatlarını kapsayan bir alacakaranlık kuşağına sıkıştırıyor. Örneğin okullaşma oranı yükselmesine, üniversite eğitimi yaygınlaşmasına rağmen eğitimin sosyal çıktılarını gündelik hayatta veya işgücü piyasasında görmek mümkün olmuyor. Emre Erdoğan ve Pınar Uyan Semerci’nin yaptığı çalışmada, gençlerin işgücüne katılım oranlarında yapısal olarak mevsimsel bir dalgalanma görüldüğü, ancak 2020 yılında belirgin bir düşüş yaşandığı, gençlerin çalışmaktan ve iş aramaktan vazgeçtiği vurgulanıyor. Her ne kadar bu süreçte pandeminin etkisi dikkate alınsa da mevcut politika yapımının pandeminin etkisine dönük bir toparlayıcı karşı-etki yaratmadığı gözlemleniyor. Çalışmanın bir başka boyutu da işgücüne katılım oranlarında genç erkeklerin yüzde 46,8 ile genç kadınların yüzde 25,4’lük katılım oranını neredeyse ikiye katladığı, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin genç yaşlardan itibaren kadınları dezavantajlı bir konuma sıkıştırdığı görülüyor. Benzer bir biçimde TÜİK’e göre 2021 yılında ne eğitimde ne istihdamda olan gençlerin oranı yüzde 24,7 oldu; bu oran genç erkekler için yüzde 17,5, genç kadınlar içinse yüzde 32,4. Dolayısıyla eğitim ve istihdam içindeki sınıfsal ve sosyal eşitsizliklerin yanı sıra, toplumsal cinsiyet eşitsizliği de gençlerin durumunu zorlaştıran, özellikle genç kadınları çaresizliğe iten bir boyut katıyor. Örneğin genç erkeklerde evlilik oranı yüzde 4 civarındayken genç kadınlarda bu oran yüzde 15’in üstüne çıkıyor. Bu durum genç kadınların ekonomik ve sosyal bağımsızlığını kazanmadan yaşamsal bir karar almasına ve hanedeki sorumlulukları üstlenmesine neden oluyor.

Sosyo-ekonomik göstergelerdeki sıkıntıların ötesinde Türkiye’deki siyasi ortamdan kaynaklanan kısıtlar da gençlerin demokratik haklarını kullanmalarının önüne geçiyor; çoğu zaman kendilerini sivil toplum ya da siyasi arenada temsil edemiyorlar. Sıklıkla dile getirilen “Gençler AKP’den başka bir siyasi seçenek, başka bir yönetim örneği görmediler.” ifadesinin toplumsal çıktısı, AKP iktidarının özellikle ikinci yarısından sonra yoğunlaşan anti-demokratik unsurların, otoriterleşmenin, “Silivri soğuk olur” mottosuyla kendini mizahi bir biçimde gösteren korku ikliminin gençleri bir siyasi özne olmaktan alıkoymasıdır. Üniversite öğrencilerine yönelik, herhangi bir örgütlü mücadeleye, sivil bir talebe, özellikle sosyal medyada ifade özgürlüğüne tahammül göstermeyen baskıcı siyaset gençlerin siyasi özne olmasının ötesinde vatandaş olmalarından kaynaklanan temel haklarını kullanmasının önüne geçmektedir. Bunun ötesinde “Siz LGBT gençliği değilsiniz, kırıp döken gençlik değilsiniz.”, “Biz sizin gibi LGBT çocuğu değiliz, biz Ayetel Kürsilerin çocuğuyuz.” gibi ötekileştirici ifadelerle kutuplaştırma stratejisinin gençler üzerinde de uygulanması da siyasi mücadeleyi engelleyen, etiketlemenin ve toplumsal baskının önünü açan bir başka sorun. Siyasi otoritenin kültürel alana yönelik müdahaleleri, daha çok gençlerin katıldığı konserlerin iptal edilmesi, gençlik festivallerinin yasaklanması, üniversitelerde bahar şenliklerinin iktidarın kültürel hegemonyasını besleyecek etkinliklerden oluşması gençlerin kültür dünyasında da bir daralmaya, tektipleşmeye yol açıyor. Bu kadar baskıcı, ayrıştırıcı bir ortamda gençlerin düşünce evreninin “yerli ve milli” odaklı, analitik olmaktan çok didaktik öğretilerle sınırlı kalması, dünya ile kurulan bağın zayıflaması kaçınılmazdır.

GENÇLERE YÖNELİK TEMEL POLİTİKA ALANLARI

Gençlere yönelik politikalar değişen dünya koşulları karşısında kuşaklararası adaletin sağlanması ve gençlerin gerekli beceriler ve bilgi birikimiyle bu koşullara uyumlanması açısından büyük önem taşıyor. Ancak Türkiye’de ve birçok ülkede gençlerin siyasi temsili ve katılımı oldukça sınırlı bir düzeyde seyrediyor. Bunun en önemli nedenlerinden biri geleneksel siyasetin ve idari kurumların yenilikçi yaklaşımlara açık olmaması, kurumsal iletişim kanalları ve iletişim biçiminin gençlere yönelik ve kapsayıcı bir biçimde tasarlanmaması. Bir başka sorun ise gençlerin siyasi temsiliyle ilgili. Seçme ve seçilme yaşının düşürülmesi siyasi katılım yönünde bir motivasyon yaratsa da katılımın politika yapımına etki etmemesi bu motivasyonu ortadan kaldırabilir, bu nedenle yalnızca mecliste değil, komisyonlarda, yasa tasarılarının hazırlanma sürecinde, bürokrasinin farklı birimlerinde gençlerin politika yapımına aktif katılımının önü açılmalı; yani gençlere yönelik politikaların belirlenmesinde gençlerinde doğrudan katılımı için fırsat yaratılmalı.

OECD’nin 2021’de yayınladığı Güncellenmiş Gençlik Eylem Planı, gençlere yönelik beş temel politika alanının altını çiziyor. Bunlardan ilki eğitim alanında tüm gençlerin gerekli becerileri formel ve enformel eğitim kanallarından edinebilmesini, gençler arasındaki yapısal eşitsizliklerin ve dijital uçurumun ortadan kaldırılmasıyla gençlerin eğitimden iş yaşamına sağlıklı geçişini hedefliyor. Bunu tamamlayan ikinci politika alanı ise işgücü piyasasında toplu sözleşme, çalışma standartları, istihdam hizmetleri ve girişimciliğe erişim gibi gençlerin istihdama ve işgücü piyasasına katılımını desteleyecek koşulların sağlanmasına odaklanıyor. Eğitim ve istihdam dışında sosyal dışlamayla mücadele, ne eğitimde ne istihdamda yer alan gençlerin desteklenmesi, genel olarak barınma, sosyal ve kültürel faaliyetlere erişim, akıl sağlığı konusunda destekler gibi alanlarda da politika yapımı gençlerin yaşam standartlarını, yaşam kalitesini artırmayı hedefliyor. Bütün bunların gerçekleşebilmesi için gençler ve siyasi kurumlar arasındaki ilişkinin geliştirilmesi bekleniyor. Bu noktada en önemli unsurlardan biri farklı yaş gruplarının politika yapım süreçlerinde temsiliyetinin sağlanması, bir diğeri ise kamu kurumlarına güvenin yüksek olması. Son olarak, yaşa bağlı sosyal eşitsizlikleri ortadan kaldırmaya yönelik yasal ve kurumsal düzenlemelerin gerekliliği, kuşaklarararası adaleti sağlayacak finansal ve kurumsal kapasite artırımı kapsayıcı bir politika alanı olarak çerçeveye dahil ediliyor.

Özetin özeti, siyasi sistemler, yasal ve kurumsal yapılarının katılığı ve bürokratik süreçlerin hantallığı nedeniyle değişimi yakalamakta geri kalıyor, gençlerse yeni taleplerle yeni mücadele biçimleriyle geleneksel siyasetin sınırlarını zorluyor. Siyasi partiler kadın kollarıyla kadınları, gençlik kollarıyla gençleri merkez siyasetin çeperine itmek yerine onları merkeze çekmenin yollarını aramalı. Bir zamanların “Her eve iki anahtar!” sloganı yerini “Her gence bir diploma!” söylemine bıraktı. Boş vaatlerle, gerçek hayatta hiçbir karşılığı olmayan diplomalarla göz boyamak yerine siyasi otorite gençlerin sesine kulak vermeli, bunun için gençlerin mecliste, kabinede ve bürokrasinin karar verici konumlarında yer almasının önü açılmalı. Gençlere gelecek vaat etmeyen yaklaşımlar ülkenin geleceğini de tehlikeye atıyor. Seçim arifesinde bütün siyasi partilerin gençlik politikalarını somut bir şekilde ortaya koymaları bekleniyor.


Aslıhan Aykaç Kimdir?

İzmir’de doğdu. Lisans eğitimini Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde tamamladı. Yüksek lisans ve doktora derecelerini Binghamton Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden aldı. Burada yazdığı doktora tezi Yeni İşler, Yeni İşçiler adıyla 2009 yılında İletişim Yayınları’ndan Türkçe olarak yayımlandı. 2007 yılında Middle East Research Competition fonundan yararlanarak yürüttüğü araştırmanın sonuçları Toplum ve Bilim dergisinde “Karşılaştırmalı Bir Bakış Açısından Sosyal Güvenlik Reformunun Emek Piyasasına Etkisi” başlığıyla yayınlandı. 2014 yılında Fulbright Doktora Sonrası Araştırma Bursunu kazandı ve 2014-15 akademik yılını Rutgers Üniversitesi’nde araştırmacı olarak geçirdi. Bu araştırma 2017 yılında İngiltere’de Routledge yayınlarından Political Economy of Employment Relations: Alternative Theory and Practice adıyla İngilizce olarak yayımlandı. 2018 yılında Metis Yayınları’ndan çıkan Dayanışma Ekonomileri bu araştırmayı temel almaktadır. Makaleleri Toplum ve Bilim, New Perspectives on Turkey, Anatolia gibi dergilerde yayımlandı. Nazilli Basma Fabrikası üzerine yürüttüğü araştırması Devletin İşçisi Olmak: Nazilli Basma Fabrikası’nda İşçi Sınıfı Dinamikleri adıyla 2021 yılında İletişim Yayınları tarafından basıldı. Çalışma alanları arasında, siyaset sosyolojisi, çalışma ilişkileri, sosyal politika ve turizm sosyolojisi yer alıyor. Halen Ege Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde çalışmalarını sürdürüyor.