Sınırları zorlayıp 'cız' cevabı alan piyasa mı ekonomi yönetimi mi?

Yasaklarla piyasanın durdurulamayacağı hâlâ anlaşılmamış olacak ki gece yarısı tebliğlerinin sonu gelmiyor. Tam 4 sene, 4 senede türlü yasaklar, türlü kararlar ve yüzde 345 yükselen kur. 

Google Haberlere Abone ol

İris Cibre*

Çocuklar sürekli sınırları test ederler. Hem kendi sınırlarını hem de hayatın sınırlarını… 

İnat eder, tuttururlar, çünkü merak ederler, bu dünyanın sınırı nedir diye. Ebeveynler ise genelde güvenli bir alan oluşturmak adına çocuklarına limitler koyar. “Bak bu sınırı aşarsan zarar görürsün” derler. Fakat, bazıları vardır ki, çocukların tam tersine o sınırları aşmasına neden olur hatta teşvik eder. Nasıl mı? Olur olmaz her şeye “cız” diyerek…

Üstelik daha çok çocuğu korumak adına değil de kendi rahatının bozulmaması adına yasaklar.

Aile “hayır” dedikçe, çocuk daha da zorlar, “cız” dediği saçma ise, çocuk sonunda isyan eder ve inadına bariyerleri kırıp geçer.

İşte bizim ekonomi yönetimi neye “cız” dediğini bilmeyen, çocuğun güvenliği için değil de kendi rahatı bozulmasın diye ona buna yasak koyan ebeveyn gibi.

Dün yine piyasaların kapalı olduğu bir Cuma gecesinde “cız” dedi. Bu sefer şirketlere alenen dedi. Şimdi herkes bunun bir sermaye kontrolü olup olmadığını tartışıyor. Fakat, önce ben başa dönmek istiyorum, 2018’e, yani bu konunun aslında ilk tartışılması gereken noktaya…

Yine bir Cuma, Resmi Gazetede Türk Parasını Koruma Kanununun 32 sayılı kararında, yani dövizin ve sermaye hareketlerinin serbestisini sağlayan kararda bir tebliğ ile değişiklik yapıldı. Değişiklikte, Türk vatandaşlarının hiçbir gayrimenkul, kiralama, leasing sözleşmesini döviz ile yapamayacağı karara bağlanmıştı.

İşte biz o gün sarı öküzü kaptırmıştık aslında.

O dönemde de kur atakları yaşanıyor ve ekonomi yönetimi döviz talebini kısmaya çalışıyordu. Zorunlu karşılıklarla oynuyor, bankalara yine talimat üzerine talimat gidiyordu. Sonrasında ekonomi yönetimi artık bu 32 sayılı kararı pek ciddiye almaz oldu.

Artık bankalar, yurt dışına döviz yollanırken 50 soru soruyordu, bankaların FX platformlarını kullanmak yasaklandı, 3.şahsa fatura ibraz etmeden döviz transferi yasaklandı, bankalara döviz talep edenlerin işlerinin zorlaştırılması talimatları gitti, döviz alımında kimlik ibrazı zorunlu hale getirildi, ihracat yapanlar artık ihraç bedellerinin yüzde 40'ını TCMB’ye, yüzde 30'unu bankalara satmak zorunda aksi halde reeskont kredisi kullanamıyor derken artık şirketler bilanço aktifi ya da yıllık hasılasının yüzde 10'u üzerinde döviz varlığı varsa kredi kullanamıyor.

Merkez Bankası 2018’den beri dövize örtülü olarak müdahale ediyor, müdahale ettikçe yani “cız” dedikçe piyasa limiti daha da zorluyor. Limit zorlandıkça yeni “cız”lar ile piyasa durdurulmaya çalışılıyor. Fakat, hâlâ yasaklarla piyasanın durdurulamayacağı anlaşılmamış olacak ki gece yarısı tebliğlerinin sonu gelmiyor. Tam 4 sene, 4 senede türlü yasaklar, türlü kararlar ve yüzde 345 yükselen kur. 

Artık Merkez’in gücü kalmamış olmalı ki, şirketlere biraz da piyasaya siz müdahale edin deniyor. Şirketler tabii ki Cuma piyasa kapalıyken ve dolar yüzde 5 düşerken müdahalede bulunamazdı fakat kredi vadesi bitenler yeni kredi kullanmak için türlü cambazlığa baş vuracaktır, ilk etapta da yüzde 10 sınırına gelmek için belli miktarlarda satışta da bulunanlar olacaktır. Fakat, sürekliliği mümkün değil.

İthalata bağımlı, cari açığı rekor kıran ekonomimiz dövize bağımlı ve bu bağımlılığı şirketlere döviz sattırarak gideremez, zaten kuruluş amacı kar etmek olan şirketler de bir yöntemini mutlaka bulur ve satış yapmak zorunda kalmadan ticari hayatına devam eder, yöntemini bulamayan ise nakit akışını sağlayamaz, sürekli döviz satıp alarak sermayesini eritip iflasa kadar sürüklenebilir. 

Bu karar ayrıca ithalat talebini, dövizini eritmek isteyen şirketlerin stok yoluna gitmesi ile, artırarak cari açığın yükselmesine ve dövizin piyasadan iyice çekilmesine, Eurobond ihraç eden firmaların geri alım yaparak dövizi yurt dışına çıkarmasına, küçük ve hatta orta ölçekli dış ticaret firmalarının yavaşlamasına ve bu kararların daha da ileri gidebileceği korkusunu diğer tüm mevduat sahiplerine yaşatmasına neden olacaktır.

İşte bu ebeveyn bir yerde yanlış yapıyor olmalı ve bunu maaile öğreneceğiz…

Gelelim bu bir sermaye kontrolü müdür değil midir tartışmasına;

Ekonomi yönetimi, can havliyle batan gemiden kurtulmaya çalışan, cankurtaran kayığına binmeye uğraşan ve diğer arkadaşının üzerine asılıp onu da batıran yolcu gibi, sonrasında en az 5 defa daha tadil edeceği tebliğler çıkararak, sermaye kontrolü uygulamaya çalışmıyor.

Tamamının amacı günü kurtararak seçimlere sağ salim ulaşmak fakat amacının bu olması sonucu değiştirmiyor.

Tüm bu uygulamaların anlamı sermaye kontrolüdür. Ve her işe yaramayan kontrol sonrası yeni kararlarla bir adım öteye taşınmak durumunda kalınıyor.

İşte tam burada kafam karışıyor; sınırları zorlayan ve “cız” cevabı alan yaramaz çocuk piyasa mı yoksa ekonomi yönetimi mi?

*Finansal Piyasalar Uzmanı