Berlin’de 'Şeytan Yoktur'

Berlin’de yıllardır filmlerin gösterimlerinden önce kısa bir festival tanıtım filmi gösterilir, arkasından da yedi dilde ‘Festival Sunar’ yazısı çıkar. Bu yedi dilin arasında Türkçe yoktur. Kimse de buna ses çıkartmaz.

Google Haberlere Abone ol

Ahmet Boyacıoğlu

Berlin’de baskıcı bir rejim ve idam cezası üzerine çarpıcı bir film: Şeytan Yoktur.

Film başladı. Günün ilk gösterimi: saat 09.00. Bir adam sandalyede oturuyor ve dışarıda yağan yağmura bakıyor. Bir dakika, üç dakika, beş dakika… Eskiden filmler 35 mm çekilirken dört buçuk dakikadan daha uzun bir plan çekmek mümkün değildi. Şimdi dijital teknik ile böyle bir sorun yok. İkinci sahnede bir adam suyun içinde yatıyor. Sağ meme başının altında üçüncü bir meme başı var. Biz buna tıpta aberan meme deriz. Nadir görülür. Acaba bilinçli olarak mı seçildi, yaksa rastlantı mı? Bu sahne de oldukça uzun, iki – üç dakika olabilir. Sonra bir doğa sahnesi, ardından bir başka adamı bir odada görüyoruz. Bu arada hiç konuşma içermeyen filmin on üç dakikasını izledik. Bir sonraki sahne mutfak olduğunu düşündüğüm büyük bir odada geçiyor. Tencereler yerde, karşı duvarda gömleklerin asıldığı bir askı var. Sebzeler ve parçalara ayrılmış bir balık yerde plastik bir leğenin içinde yıkanıyor. Ve o sırada gözlerim kapanıyor. Hem bir gece önce geç yatmış olmam, hem de festivalin genel yorgunluğu. Bir süre sonra uyanıyorum. Salonun yarısı uyuyor. Berlinale Palast kocaman bir yatakhaneye dönüşmüş durumda. Kimseyi uyandırmadan salonu terk ediyorum.

Birçok uluslararası ödül alan 1972 doğumlu Muhammed Rasulof’un çektiği yedi uzun metrajlı film İran’da sansüre uğramış. Bir yıl hapis cezasına çarptırılan Rasulof’un İran’dan dışarı çıkması yasak. Gizlice yurt dışına çıkartılan ve ana yarışmaya seçilen filminin adı ‘There is no Evil’, filmin farsça adı ise ‘Sheytan Vojud Nadarad’. Sheytan bizim bildiğimiz Şeytan olsa gerek. Bu nedenle filmin adını Türkçeye ‘Şeytan Yoktur’ diye çevirebiliriz. Ancak aslında Şeytan var, hem de hayatın her dakikasında. Dört bölümden oluşan ve birbiriyle kısmen bağlantılı olan bu oldukça uzun film (150 dakika), sanıyorum çok ses getirecek. Sakin bir tempoda akıp giden, her 30 – 40 dakikada bir izleyiciyi şoke eden ‘Şeytan Yoktur’, biraz ‘Öldürmek Üzerine Kısa Bir Film’i anımsatıyor. Ancak ondan farklı olarak, bireyin yaşadığı toplumun kurallarına (kanunlarına) uymasının getirdiği sorunlara parmak basarak, ‘Ölüm cezasını kim veriyor, idam edilecek kişinin altından sandalyeyi kim çekiyor, sonra bu işin sorumluluğu kimin üzerine kalıyor?’ gibi sorularla izleyiciyi karşı karşıya bırakıyor. Bakalım jüri bu çarpıcı filme nasıl tepki verecek?

Berlin’den kısa notlar:

200 Dakika uzunluğunda bir film vardı, izlemedim. 400 Dakikalık bir film daha vardı, onu da izlemedim. Moskova Film Festivali’nin seçicisi Evgenia ile karşılaştım. ‘Ben yaşlıyım, bu kadar uzun filmleri izleyecek zamanım yok’ dedi. Doğru söze ne denir?

Daha önce de yazmıştım. Almanya’da son yıllarda sürekli oylarını arttıran AfD (Almanya için Alternatif) adlı bir parti var. Genellikle aşırı sağcı, ırkçı ve Neo-Nazi olarak tanımlanan bu partide çalışan, partiyi destekleyen Türkler varmış. Bu konuda bir şeyler yazabilirim ama yazmasam daha iyi. Bu haber ancak yorumsuz verilebilir.

Bir Portekizli arkadaşım var. Dün ayaküstü biraz konuştuk. Belki duymuşsunuzdur, Portekiz’de son yıllarda sosyalist parti iktidarda ve ülke ekonomik krizi aşmış durumda. İnsanlar hayatlarından çok memnun. Portekiz’in Yunanistan’daki Büyükelçisi bir sığınmacı kampını ziyaret etmiş ve Suriyeli sığınmacıları Portekiz’de yaşamaya davet etmiş. Sığınmacılar bu öneriyi kabul etmemişler ve ‘Germany’ demişler. Bu habere belki de beni havaalanından Berlin’e getiren taksi sürücüsünün söylediği ‘Bütün sığınmacılar Almanya’ya gelmek istiyorlar ama bu ülkedeki insanların içinde yaşadığımız refahı sağlamak için elli yıldır sürekli çalıştıklarını unutuyorlar’ cümlesini eklemek gerekir.

Bir İsviçreli dostum bu gün sohbet ederken ‘Almanlar Yahudileri ülkelerinden kovduktan sonra mizah duygularını kaybettiler. Bütün yetenekli Yahudi yönetmenler Almanya’yı terk etti ve ülkenin kimyası bozuldu’ dedi. Bu haberi de yorumsuz verelim.

Berlin’de yıllardır filmlerin gösterimlerinden önce kısa bir festival tanıtım filmi gösterilir, arkasından da yedi dilde ‘Festival Sunar’ yazısı çıkar. Bu yedi dilin arasında Türkçe yoktur. Kimse de buna ses çıkartmaz. Oyse Türkçe Almanya’da Almancadan sonra en fazla konuşulan dil. Berlin Büyükelçiliğimiz ya da Tanıtma Müşavirliğimiz resmen festivale başvursalar da Türkçe ‘Festival Sunar’ yazısını önümüzdeki yıllarda perdede görebilsek çok iyi olacak. Bunun için Dışişleri Bakanlığına ayrıca dilekçe yazmam gerekmez herhalde. Sayın Dışişleri Bakanı bu yazıyı bir dilekçe olarak kabul edebilir.