Ken Loach unutulmuyor!

Bir belgesel tadında başlayan ‘Özür Dileriz, Size Ulaşamadık’, ilerledikçe sertleşiyor ve finale yakın, izleyicilerden yoğun alkış alan bir başkaldırı sahnesiyle doruğa ulaşıyor. Ken Loach yine çok çarpıcı, toplumsal mesajlar içeren bu filmiyle büyük ödüle aday...

Google Haberlere Abone ol

Ahmet Boyacıoğlu

Bir sanat dalı mı, ticari bir iş mi, aslında ne olduğu çok tartışmalı olan sinemanın en belirgin özelliği nankörlüğü olsa gerek. Sektöre yıllarını vermiş insanlar için, yaş ilerledikçe en korkulu şey unutulmak. Ken Loach bu konuda en şanslı yönetmenlerden biri. Yüzlerce yönetmen her yıl filmlerinin Cannes Film Festivali’ne seçilebilmesi için çaba harcayıp, çoğu zaman da hayal kırıklığına uğruyor, oysa festival yöneticilerinin Ken Loach’un kapısında bekleyip, filmini festivalden önce bitirmesini rica ettikleri bile düşünülebilir. 2016 Yılında ‘Ben, Daniel Blake’ (I, Daniel Blake) ile ikinci Altın Palmiye’sini kazanan ve o zaman bu filmin son filmi olduğunu söyleyen Loach, üç yıl sonra ‘Özür Dileriz, Size Ulaşamadık’ (Sorry, We Missed You) ile yine yarışmada. Thatcher’ın iktidara gelmesiyle gerçekleştirilen özelleştirmeler sonucu bozulan sosyal hizmetleri konu alan ‘Ben, Daniel Blake’ İngiltere’de gösterime girdiğinde çok ciddi tartışmalara yol açmış, Mecliste bile konuşulmuştu.

Ken Loach ‘Özür Dileriz, Size Ulaşamadık’ın gösteriminden sonra yapılan basın toplantısında oldukça sertti. Kapitalist sisteme ağır eleştiriler getirdi. Fransa’daki sağcı politikacılara da çattı. İlerlemiş yaşına (82) karşın içindeki heyecan ve kararlılık dikkat çekiciydi. Yarışmanın en yaşlı yönetmeninin aynı zamanda en genç ve en devrimci düşüncelere sahip olması ne güzel.

KEN LOACH'TAN İŞ SINIFI FİLMİ

Ken Loach yine bir ‘işçi sınıfı filmi’ yapmış. Bu kez iki çocuklu bir ailenin sıkıntılarına tanık oluyoruz. Baba bir kargo şirketinde, kendi minibüsünü kullanarak, böylece ‘kendi patronu’ olarak, yani her türlü harcamayı kendi cebinden yaparak çalışıyor. Oysa bir süre sonra bu patronluğun, kölelikten başka bir şey olmadığı ortaya çıkıyor. İşe gidemediği her gün için yerine bir sürücü bulmak ya da yüz Sterlin ceza ödemek zorunda. Anne ise yaşlı hastalara evlerinde hizmet veren bir hemşire/sosyal yardım uzmanı. Günde sekiz saat çalışmak diye bir şey yok. İş ne zaman biterse o zaman evine dönebiliyor ve çoğu günler on beş saat çalışmak zorunda kalıyor. İkisinin de neredeyse hiç boş zamanları yok ve en küçük bir sorun, dengelerinin bozulmasına yol açıyor. Çok çalışmalarına karşın aile hep borç içinde, ciddi bir sömürü düzeni ile karşı karşıyayız.

Filmi izlerken dünyanın en zengin insanlarının yaşadığı Güney Fransa’da böyle bir filmin gösterilmesinin ne kadar büyük bir çelişki olduğunu düşündüm. Salonu dolduran izleyiciler de her yıl bu pahalı kentte festival boyunca kalabilecek maddi güce sahipler ve iki yakası bir türlü bir araya gelemeyen bu zavallı aile ile bir empati kurmaları biraz zor.

Bir belgesel tadında başlayan ‘Özür Dileriz, Size Ulaşamadık’, ilerledikçe sertleşiyor ve finale yakın, izleyicilerden yoğun alkış alan bir başkaldırı sahnesiyle doruğa ulaşıyor. Genelde film akıp giderken arada bir sahnenin alkışlanması pek olağan sayılmaz. Bu alkışın nedeni izleyicilerin çok gerilmesi ve boşalma ihtiyacı hissetmesi.

19. Yüzyılın sonunda, sanayi devriminin ardından İngiltere’de işçilerin hiçbir sosyal hakları olmaksızın günde on beş saat çalıştıklarını anlatan belgeseller izlemişsinizdir. 21. Yüzyılın başında dönüp dolaşıp aynı koşullara geri döndüğümüzü görmek çok acı ve insanlık için bir utanç kaynağı.

Ken Loach yine çok çarpıcı, toplumsal mesajlar içeren bir film yapmış. Oldukça zayıf filmlerden oluşan yarışmada, umarım bir ödül alır.