'Seçimlere giderken Türk milliyetçiliği'

Sinan Ateş cinayeti, milliyetçi partilerin arasındaki rekabetin boyutlarını kamuoyu gündemine taşıdı. Birgün yazarı Öztan, seçim kaybedilirse MHP yönetiminde değişim kaçınılmaz diye yazdı.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR- Sinan Ateş suikasti, ülkücüler arasındaki çatışma ve çelişkilerin kamuoyuna yansımasına neden oldu. Birgün yazarı Güven Gürkan Öztan, ülkücülerin 2023 seçimlerine giderken birbirlerine karşı konumlanışlarını "Seçimlere giderken Türk milliyetçiliği" başlıklı yazısında şöyle değerlendirdi: 

"Bahçeli’nin MHP’si, AKP’nin 7 Haziran seçimlerinden sonra netleşen makas değişikliğiyle 'muhalif' taraftan 'muktedir' tarafına geçti. MHP yönetimi bu hızlı geçişi basit bir yer değiştirme olarak değil, bir 'devlet projesi' olarak niteledi ve kendi tabanına da böyle aksettirdi. Erdoğan-Bahçeli yakınlaşmasının çimentosu ise 15 Temmuz Darbe Girişimi ve ardından 17 Nisan Referandumu oldu. İç politikada müttefik arayan Erdoğan bu süreçte Bahçeli’nin milliyetçi söylemini pragmatik bir biçimde benimserken Bahçeli de yakın zamana kadar dillendirdiği Erdoğan ve AKP eleştirilerine dair bir amnezi icat etti. Söz konusu süreç elbette salt Erdoğan ve Bahçeli’nin kişisel tasarruflarıyla açıklanamaz. Uluslararası siyasetin dinamiklerinden devlet içindeki kaotik duruma kadar birçok nedeni vardı söz konusu ortaklığın. Ve AKP-MHP zorunlu işbirliğinin her iki taraf için avantajları kadar dezavantajları da olacaktı.

MHP, Saray rejiminin kurulmasındaki rolü ve akabinde bürokraside elde ettiği güçle profesyonel kadrolarının bir bölümünü memnun etti. Özellikle güvenlik bürokrasisinde AKP ile asimetrik olarak tanımlayabileceğimiz bir orana ulaşırken MHP karşıtı AKP’li bürokratların yükselişine de set çekmenin keyfini sürdüler. Bununla birlikte MHP yönetimi, partinin 2000’lerde Batı’da kazandığı seçmenin tepkisiyle yüz yüze geldi. MHP içindeki iktidar mücadelesinde iktidar güdümlü müdahalelerle önü kesilen Akşener, sözünü ettiğimiz tepkiyi yeni bir politik parti inşa etmek için bir fırsat olarak gördü. Nitekim Akşener ile beraber hareket eden 'küskün MHP’liler' laik Cumhuriyetçi değerlerle Türk milliyetçiliğin klasik sağcı yorumunu sentezleyerek kıyılarda, görece gelişmiş kentlerde serpilmeye başladı. Bugün Batı bölgelerinde İYİ Partili olanların önemli bir bölümü sosyolojik olarak CHP tabanına yakın. İYİ Parti, Orta Anadolu’da ise hâlâ MHP’nin kurduğu geleneksel ilişkilerinin gölgesinde ve bu bölgede kadrolar ve tabanın sosyolojik profili CHP’ye bir hayli uzak. Akşener’in Bahçeli’nin 'eve dön' çağrılarına, Erdoğan’ın Cumhur İttifakı’na çekme denemelerine neden prim vermediğini partinin bu sosyolojik yapısına bakarak anlamak mümkün.

Kılıçdaroğlu ve Akşener’in milliyetçilerden beklentisi

Akşener başta olmak üzere İYİ Parti yönetimi de Kılıçdaroğlu da mevcut iktidara muhalif olan Türk milliyetçisi kadroları, olası bir seçim zaferi sonrasında devlet mimarisi yeniden inşa edilirken başvurulacak kaynak olarak görüyor. Kılıçdaroğlu’nun 'en ülkücü benim' çıkışları, Bahçeli’nin siyasetine karşı çıkan ülkücü 'kanaat önderleri' ile sık sık mesai yapması yalnızca 'sağa açılmayla' izah edilebilecek işler değil. AKP-MHP ortaklığından rahatsız ülkücüler, CHP Lideri’nin 'kucaklaşma' siyasetinin önemli bir unsuru. Hatta Kılıçdaroğlu, ülkücülerin liberaller, sosyal demokratlar, Kürtlerle kendisinin elçiliğinde barışabileceğine ve yeni bir toplumsal uzlaşmanın filizlenebileceğine inanıyor. Akşener ise merkez sağa konumlanma hedefinden vazgeçmeden Türk milliyetçilerinin 'doğal' adresinin İYİ Parti olduğunu her fırsatta kanıtlamaya çalışıyor. HDP ile yan yana görünmekten Akşener’in bu denli kaçınması bir yanıyla Kılıçdaroğlu’ndan kendini ayırt etme diğer yanıyla MHP’deki erimeyi kendi lehine çevirme arayışının bir yansıması. Seçimi kaybeden bir MHP’nin makam vererek partide kalmasını sağladığı ülkücüleri artık tutamayacağı tahmin ediliyor.

MHP ise seçmenini büyüterek siyasette söz sahibi olmayı hedefleyen bir parti değil artık. 1990’ların ikinci yarısında girdiği kitleselleşme eğiliminden çok uzakta, devlet içindeki kadrolara ve mafyatik ilişkiler ağına geri çekilmiş, kaderini AKP ile ortaklığa bağlayarak ipotek altına almış bir parti görünümünde. Bu ilişkiler ağının öyle ya da böyle parçası olan ve kendini MHP’nin müstakbel genel başkanlığına hazırlayan parti dışında da çeşitli isimler var. Şayet iktidar bloku kaybederse MHP’de hem yönetim hem de seçmen düzeyinde değişim kaçınılmaz görünüyor.
Özetle, 2023 seçimleri sadece rejimin akıbetini değil milliyetçi aktörlerin de siyasetteki konumunu belirleyecek. Milliyetçilerin politik örgütler ve özellikle devlet içinde uzun süredir devam eden paylaşım kavgası yeni bir faza geçecek. Sonuç ne olursa olsun, belli ki kaybedenler koltuklarına veda edecek." (YAZININ TAMAMI)